8 Temmuz 2006 Sayı: 2006/26
  Kızıl Bayrak'tan
   Kurultay çalışmasının hedefleri ve başarı ölçütleri
  Köhne düzeninizi yeni “terör” yasanız da kurtaramayacak!
  Yeni TMY CHP’nin tam desteğiyle çıktı
  Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltelim!
  Tersane İşçileri Birliği’nden işçi cinayetini protesto eylemi
  Sivas katliamını unutmayacağız, utturmayacağız!
2 Temmuz eylemlerinden...
DİSK Genel-İş Sendikası 1 No’lu Şube Sekreteri Kemal İkisivri...
Sendikal ihaneti aşmanın yolu
Ludist hareketten ‘’mevzuatiçi’’ sendikacılığa: Y. Akkaya
Reformist solda “Zeytin Dalı” heyecanı
  Gençlik kampında buluşalım!
  Siyonistlerden Filistin halkına toplu cezalandırma...
  Savaş kundakçıları terörist İsrail devletinin kalkanı
  ABD emperyalizmi Nepal halkının iradesini kırmaya çalışıyor
  General Motors işçileri Portekiz’deki sınıf kardeşleriyle dayanışma içinde
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi’nde 2 Temmuz etkinliği...
  TUYAB Ulucanlar’daki kadın tutsaklara saldırıyı protesto etti...
  Mamak’ta 2 Temmuz mitingine çağrı yürüyüşü...
  Partizan ile sınıfın mücadele ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için...
  Ortadoğu’da çirkin pazarlıklar dönüyor
  Filistin, Afganistan, Irak... Sırada İran var...
  Bir-Kar: Filistin halkıyla dayanışmaya!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye II?

Yüksel Akkaya

III. Ludist hareketten ‘’mevzuatiçi’’ sendikacılığa: ‘’Kısa’’ devrim çağı ve ihanetin ‘’yüzyılına’’ giriş

‘’Ya ekmek, ya kan!’’ diye bir kez daha kapitalizmin dayattığı yaşam ve çalışma koşullarına başkaldıran ludistler, son öncü/lider militanlarını da hüzünlü 1816 yılında kaybettiklerinde, bayraklarını, flamalarını toplayarak ‘’ricat’’ ettiler. Hayır, toptan tarih sahnesinden ve sınıf mücadelesinden çekilmediler. Bir kısmı, bu uygarlık dışı, zalimane baskıdan yıldı, bir daha o ‘’eski günleri’’ anımsamak istemedi. Ancak, ihmal edilmeyecek bir kısmı, yeni ‘’yapılarda’’, ‘’yeni’’ mücadelelere aktif olarak katılmaktan kaçınmadı; yasaklanmış olan siyasal ve toplumsal hareketlerde yer almaya devam ettiler ve Thompson’un ifadesi ile ‘’Çoğu Cobbett, Hunt ve Feargus O’Connor’un izleyicisi oldu’’. Hatta, Chartist hareketin içine katılanları da oldu. Yaşlılık günlerinde, bunadıkları düşünülen zamanda torunlarına Ludist şarkılar söylediler.*
Eski ‘’yaşlı’’ Ludistler’in torunlarına görkemli başkaldırılarının şarkılarını söylediği günlere doğru, işçi sınıfı sosyalizm kavramı ve tartışmaları ile tanışmaya başladı. Böylece, pusulasız çıktıkları büyük bir mücadelede, kapitalizme karşı verdikleri mücadelede teoriden yoksun pratiğe yönelmiş olan Ludistler’in torunları, atalarının şarkılarının yanısıra sosyalizm düşüncesi ile de tanışmaya başladı. Fransız işçilerinin bir kısmı, Ludistler’in ana karargahı İngiliz işçi sınıfının önemli bir kısmı bu düşünceyi benimsemekten kaçınmadı. Hobsbawm’ın da yerinde ifadesi ile sosyalist düşünceyi benimseme sürecinde, önderlik, ütopik bir sosyalist olan Robert Owen’e ‘’düştü’’.** 1830’larda, ‘’kısa devrim çağı’’na girilmeden hemen önce, proletarya, sınıf bilinci konusunda önemli mesafe kaydetmiş ve bazı toplumsal amaçlara da sahip olmaya başlamıştı. Kuşkusuz bu durum, burjuvazinin çok canını sıkacak ve arayışlara itecekti. Hele, 1831 ve 1834 yıllarında Lyon’da başkaldıran ipek işçilerinin, kenti üç-dört gün teslim alması, ilk komün girişiminde bulunması, hiç unutulacak gibi değildi, adeta 1848 devrimlerinin ‘’öncü sarsıntıları’’ idiler. Ne yazık ki, Ludist harekette olduğu gibi, bu ‘’isyanlarda’’ da ders çıkaran burjuvazi olmuştur. Komünist Manifesto 1848’de ne kadar büyük bir heyecanla yazıldı ise, Lyon Komün denemeleri ve 1848 Devrim yenilgileri bir o kadar ‘’düş kırıklığı’’ yarattı. Kuşkusuz, bu devrim girişimlerinin, başarısız olacağı gerekçesi ile ‘’erken’’ bulunması da bu düş kırıklığında etken olabilir. 1830’ların ikinci yarısı ve 1848 arası İngiliz işçi sınıfının Çartist hareketine tanıklık eden bir dönemdir. Bir bakıma, bu hareket, işçi sınıfının kapitalizm karşısında daha geri mevzilere çekilmesinin, burjuvazi ile pazarlıklar sonucunda bazı ‘’temel’’ hakları elde etmenin karşılığında düzeni red yerine, onun kabulü ve onun içinde onunla mücadelenin benimsendiği bir geri harekettir. Kısacası, ‘’mevzuatiçiliğin’’ ön plana çıkarıldığı ve önemsendiği bir hareket olarak kabul edilebilir Çartist hareket. Dante’ye inat cehenneme giden yolun taşlarını ‘’iyiniyetle’’ kurmaya çalışmaktadır. İlk ve kötü bir örnek olarak, kuşkusuz. 1848 yılında doruğuna ulaşıp geri çekilen Çartist hareketten geriye kalan miras izleyen yıllarda, kapitalist düzenin kırmızı çizgilerini, sınırlarını belirlediği yasalar ve mevzuat içinde kalan bir sendikacılığa hapsolmaktır. Kapitalist hayatı ve çalışma koşullarını retten, birlikte yaşamayı kabule gelinmiştir. Kuşkusuz, hala devrim ve sosyalizm hayalleri ve mücadelesi sürmektedir. Ancak, kapitalizm içinde yaşamak, mevzuatı içinde kalarak mücadele etmek, düzeni değiştirmemek gibi temel ilkeler de işçi sınıfı için de ihmal edilmeyecek kadar kök salmıştır. 19. yüzyılın sonu geldiğinde, kendisini Lassalcılıkta bulacak olan bu anlayış, işçi sınıfının büyük ütopyasına ağır bir darbe de indirmiş olacaktır.
19. yüzyılın sonlarına doğru, terbiye edilmiş sendikacılık, pek çok kapitalist ülke tarafından kabul görmeye ve yasalarla mevzuat içi bir faaliyete mahkum edilmeye başlanmıştı. Temel eğilim, çalışma yaşamı ile sınırlı bir sendikacılık yaratmaktı. Kuşkusuz zaman alacaktı, ancak ‘’uzun’’ sermaye çağının bu konuda büyük bir sabrı da vardı. Sabrın bittiği yerde, zulmün ikamesini unutmamak kaydı ile!.. Ele avuca gelmeyen, özgürlük düşkünü, sınırsız otlaklarda yaşamaya alışmış, vahşi bir atın ilk terbiye girişimleridir bunlar. Büyük çözülmenin bir ödül ve ödün pazarlığı başlamıştır artık. Bu, ihanete niyet etmekten başka bir şey de değildir. İşçi sınıfı, Ludist hareketten sonra, tarihinin ikinci büyük yenilgisini bu pazarlığa başlamakla yaşamıştır. Ludist atalarının coşkulu, heyecanlı, kararlı, asi şarkılarını unutan bir kuşak, şimdi bir avuç şeker karşılığında özgürlüğünden vazgeçmeye hazır bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Almanya’da Bismarck’ın sosyal güvenlik adı altında başlattığı bu büyük operasyon, ne yazık ki II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir adım daha ileri taşınacaktır. 19. yüzyıl biter, 20. yüzyıl başlarken, ‘’kısa’’ devrim çağı unutulmuş, kapitalist sistem içinde nasıl uyum sağlanacağı ve nasıl daha fazla nimetlerden yararlanabileceği düşünülmeye başlanmıştır. İhanet virüsü işçi sınıfının bünyesine girmiş ve yayılmaya başlamıştır. Bir sonraki dönem ihanetin hikayesine şahit olunan dönemdir.
*   E.P. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2004, s.599.
** E.J. Hobsbawm, Devrim Çağı: 1789-1848, Vyayınları, Ankara, 1989, s. 389.


--------------------------------------

Yüksel Akkaya ile sınıfın mücadelesinin ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...

“Meşruiyetini mücadelesinden ve haklılığından alan bir muhalefet, umut veren bir çıkış arayışı olacaktır”

- İşçi sınıfı ve emekçi yığınların sermayeye karşı mücadelesinin alabildiğine zayıfladığı bir dönemdeyiz. Uzunca zamandır bir “tıkanma” tartışması yaşanıyor. Başka unsurları da kapsamakla birlikte tartışma daha çok siyasal özneler ve sendikalar cephesi üzerinden yürütülüyor. “Tıkanma” tespitinde geniş bir mutabakat olmakla birlikte bunun niteliği ve nedenleri üzerine konuşulduğunda yaklaşım farklarının ortaya çıktığı görülüyor. Siz tabloyu nasıl görüyorsunuz, sınıfın mücadele ve örgütlülük düzeyindeki mevcut durumu hangi temel nedenlere bağlıyorsunuz?
Bir binanın sağlamlığı önce kullanılan malzemeye bağlıdır. Örneğin normal kum yerine deniz kumu kullanıyorsanız bir süre sonra sıva patlamaya, duvarlar çökmeye başlar. İstediğiniz kadar iyi mühendislik hesapları yapın, güzel bir mimari oluşturun, demir zayıf ve harcı oluşturan kum bozuksa, inşaatın çökmesi, dökülmesi kaçınılmazdır. Dar ve geniş anlamda işçi hareketi için de durum böyledir. Eğer işçi sınıfını oluşturan işçiler kimliksiz, karaktersiz, kişiliksiz ise, kendisine güveni yoksa, korku ve kaygı içinde yaşıyorsa, istediğiniz kadar iyi örgütlenme modelleri kurun, iyi politikalar belirleyin, “tıkanmayı” aşamazsınız. Bu nedenle, öncelikle, işçiyi insan olarak, kendisine güven duyan işçi olarak ayağa kaldırmak gerekmektedir. Sınıf bilinci ile donanmış, kendisine güvenen, öfkesini sınıf mücadelesine yönlendiren bir işçi sınıfı varsa, işbirlikçi sendikalara rağmen işçi hareketi ve mücadelesi yükselecektir. Bu durumda sorun, sorunlu olan işçiyi değiştirmektir. Kuşkusuz, bunun için çok farklı araçlardan yararlanılabilir.
- Bugün ve yakın gelecek söz konusu olduğunda sınıfın mücadele ve örgütlülük düzeyinin yükseltilmesinin, sınıf mücadelesinin geliştirilmesinin önündeki başlıca engellerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Emek ile sermaye arasındaki bu mücadelede, emekçilerin kendisine olan güvenini artırmak, sermaye cephesine de korku salmak gerekiyor. Sermaye cephesinin hem tek tek emekçilere hem de örgütlerine yönelik çok yönlü saldırısını püskürtüp, işçi sınıfını ayağa kaldırmak için kuşkusuz ideolojik bir duruşa ve bu duruşun gerektirdiği sağlam strateji ve taktiklere de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, işçiden başlayıp, örgütlerine kadar uzanacak sınıf eksenli bir mücadelenin araçları, bu araçların izlediği politikalar gözden geçirilmelidir. Yere ve zamana bağlı esnek politikalar üretilerek, toplumun diğer kesimlerini de yaygınlaştırılacak bir faaliyet hattı oluşturularak, günlük sorunları da dışlamayan, temel sorunları bir kaldıraç olarak kullanabilen bir toplumsal muhalefet ve mücadele hayata geçirilebilmelidir. Mevzuat içi kalmayan, meşruiyetini mücadelesinden ve haklılığından alan bir muhalefet, toplumsal çürümeyi, körelmeyi de bertaraf ederek, umut veren bir çıkış arayışı olacaktır. Bu süreç, siyasal yapıları ve sınıf örgütlerini de mücadelenin motoruna dönüştürerek, sonuç alacak bir konuma taşıyabilecektir.
- Elbette bunun bir reçetesi yoktur ama siz bu engellerin aşılması için kimler tarafından neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Çözüm noktasında önerileriniz nelerdir?
Birbirini dışlamayan, eksiltmeyen, tersine bütün olanakları birlikte değerlendiren, bu nedenle de çoğalan bir mücadele olmazsa olmaz görünmektedir. Bu, hem emekçilere güven ve umut vermek açısından, hem de sağlam ve sağlıklı bir muhalefet hattı örmek için gereklidir. Emekçiler, kır ve kent yoksulları, güvenebilecekleri, sığınabilecekleri bir kale olduğun görmelidirler. Dayanışmanın ön plana çıkarıldığı, sistemin ayrılmaz bir parçası haline getirilmiş insanın, işçinin kendi kimliğine kavuşturulduğu bir ortam yaratmak, bunun mücadelesini vermek gerekiyor. Çözüm, bu belirtilenleri sağlayacak araç ve politikaların yaratılmasına bağlıdır. Bu nedenle siyasal yapıların sağlam, tutarlı bir ideoloji ve bunun gereği strateji ve taktik ile mücadele alanında yerini alması gerekmektedir.