28 Mayıs 2005
Sayı: 2005/21 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  Her yerde devlet terörü ve her yerde saldırı!
  Ordu buyurdu, cüppeliler ipi çekti,
Eğitim-Sen’e kapatma kararı verildi
  Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararı; İnkar politikasına devam!
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden
  Kapatma kararına karşı eğitim emekçileri alanlarda
  Seydişehir direnişi
  İSDEMİR’de TİS kazanımla sonuçlandı
  Kamu TİS görüşmeleri başladı
  İşten atılan Coca-Cola işçileri direnişte!
  AKP hükümeti Beyaz Saray yolunda...
  Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran’da yürürlükte
  Derviş evine döndü!
  Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/2
(Orta sayfa)
  KESK Kongresi/Yüksel Akkaya
  Arap halkı Sünni-Şii çatışmasına
sürüklenmek isteniyor
  Caferi’yi ağırlayan işbirlikçiler
Washington’daki efendilerine
yaranmaya çalışıyor

  Kontra şefleri koruyan Bush yönetimi Havana ve Caracas’ta protesto
edildi

  Özbekistan; Emekçi halkların örgütlü gücü
zorba diktatörlerden hesap soracaktır!
  Almanya’da eyalet seçimleri ve SDP’nin çöküşü
  Bir kez daha “savaş” üzerine
  İ.Ü.'’nde militan yaz okulu eylemi
  Sakarya’da faşist saldırılara karşı yürüyüş
  19 Aralık davası
  İşçi Kültür Evleri; Etkin bir kampanya hazırlığı
içindeyiz
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Almanya'da eyalet seçimleri ve SPD'nin çöküşü

Almanya'nın 18 milyon nüfuslu bir eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya'da 22 Mayıs'ta yapılan seçimler, beklenildiği gibi hükümetteki SPD'nin ağır yenilgisi ile sonuçlandı. SPD seçimlerde %37 oranında oy alırken, Hıristiyan Birlik Partileri'nin oy oranı %45 oldu.

Ortaya çıkan bu sonuçla, SPD'nin 7 yıllık hükümet dönemi sona erdi. Bilindiği üzere SPD daha önce yapılan diğer eyaletlerdeki seçimlerde de hezimete uğramıştı. Dolayısıyla bu sonuçla birlikte SPD, Almanya genelinde hükümet olma konumunu kaybetmiştir.

NRW'deki seçimlerin SPD açısından trajik bir yanı daha vardır. NRW 1966 yılından beridir sosyal demokratların kalesidir. SPD bu seçimde aldığı yenilgi ile birlikte NRW'de tam 39 yıldır sahip olduğu bu üstünlüğünü yitirmiştir. Bu arada, yalnızca SPD'nin değil onun hükümet ortağı Yeşiller Partisi'nin de oy kaybına uğradığını belirtelim.

Sosyal yıkıma imza atanların yıkılışı

SPD, 1998 yılında yapılan seçimlerde sendikaların aktif biçimde ön ayak olmasıyla ve 16 yıllık Kohl hükümetinden usanmış işçi ve emekçilerin oylarıyla iktidar olmuştu. Sosyal demokratlar, seçimler öncesinde vaadettikleriyle kendisine oy veren işçi ve emekçilerde çeşitli beklentilere yolaçmıştı. Bu beklentilerin hemen hepsi zamanla boşa çıktı. SPD ve Yeşiller Partisi koalisyonu, kısa sürede yığınların tüm umutlarını kırdı, tümüyle bir sermaye hükümeti olarak iş görmeye, deyim yerindeyse bir sosyal yıkım ve savaş hükümeti olarak davranmaya başladı. 16 yıllık Kohl hükümetinin cesaret edemediği saldırıları bu hükümet gündeme getirdi. Kendisine oy veren emekçilere aldırmayarak, pervasızca Agenda 2010, Rürup ve son olarak da Hartz yasaları şahsında sosyal yıkım saldırılarına imza attı. Demokratik hak ve özgürlükleri sistemli biçimde tırpanladı. Irkçı göçmen yasasını çıkartarak ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını kışkırttı. İşsizliği önlemek yalanıyla, Hartz IV Yasası'nı çıkarttı. Ne var ki, işsizliği 5 milyonun üzerine çıkartarak daha da azdırdı. Bu arada NRW, bu hükümet zamanında, Almanya'da işsizlik oranının en yüksek olduğu eyalet haline geldi. İşçileri, işsizlerin seviyesine indiren uygulamalara başvurarak herkesi Sosyalamt'ın kapılarında sürünen dilencilere çevirdi. Arbeitsamt'ı bilinçli bir şekilde işlevsiz hale getirerek, amele pazarları kurdu. 1 Euro'ya zorla çalıştırma uygulamalarını gündeme getirdi. Sömürü yoğunlaştı, yoksulluk derinleşti. Açların ve yoksulların sayısı arttı, yemek kuyrukları uzadı. Kiralar fahiş oranlara tırmandı, evsizler çoğaldı.

Dahası var. SPD-Yeşiller hükümetinin iş başına gelmesiyle, Almanya uzun yıllar sonra kendi anayasasındaki yasağı da çiğneyerek yeniden dışarıya asker gönderdi. Yugoslavya'ya yönelik emperyalist saldırı savaşına başı çeken bir güç olarak katıldı. NATO şemsiyesi altında Afganistan'ın işgalinde ABD'nin suç ortaklığını yaptı. Ve nihayet, tüm bu politikaların sonucunda Almanya günümüzde dünyanın yaklaşık 30 ülkesinde asker bulunduran, sürekli silahlanıp militarizmi azdıran bir ülke haline gelmiştir.

NRW seçimleri, tam da işçi ve emekçilerin SPD ve Yeşiller hükümetinin yukarda özetlediğimiz 7 yıllık bu icraatlarına verdikleri anlamlı bir yanıt olmuştur. İşçi ve emekçiler gelinen yerde, kendilerine yıkımdan ve acıdan başka bir şey sunmayan bir hükümete verdikleri desteği geri çekmişlerdir. Onları hem de kaleleri olan bir eyaletin seçimlerinde sandığa gömerek cezalandırmışlardır.

Bu sonuç sürpriz değildir. Tersine sonucun böyle olacağı önden bilinmekteydi. Kaldı ki, hükümet, eyalet seçimlerine iki gün kala, önce binlerce Ver.di üyesi kamu emekçisinin ve ardından da eğitimin paralı hale getirilmesi saldırısına karşı binlerce öğrencinin protestolarıyla uyarılmıştı.

Sonuç yerine

Sermayenin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en kapsamlı ve en acımasız saldırı dalgasıyla karşı karşıya kalan işçi ve emekçiler, bu seçimlerde yalnızca SPD ve Yeşiller Partisi'ni cezalandırmadı. Desteğin bir düzen partisinden alınıp diğerine verilmesi sözkonusu değildir. Seçimlere katılma oranının yükseldiği iddiaları da gerçeği ifade etmemektedir. Zira işçi ve emekçiler iş başına geldiği günden itibaren sosyal yıkım politikaları izleyen SPD-Yeşiller hükümetine oy vermediği gibi muhalefetteki gerici Hırıstiyan Birlik Partileri'ne de oy vermemiştir. Tersine, seçimlere katılmayarak tümüne güvenmediğini göstermiştir.

Almanya'da sosyal devlete elveda denilmesiyle sosyal barış dönemi de sona ermiştir. Giderek belirginleşen yeni bir sosyal mücadeleler dönemi başlamıştır. Deyim uygunsa sınıf mücadelesi geri gelmiştir. Tecrübeyle sabittir ki, kapitalist sınıf her zaman ve her yerde böylesi gelişmeleri önlemek, yığınların düzenden ve düzen partilerinden umutlarını keserek düzen karşıtı bir konuma kaymalarını engellemek için türlü yöntemlere başvurmaktadır. Bugün bir kez daha bunu yapmaktadır. Yeni bir sol parti kurdurarak SPD'den ve düzenden umudunu kesenlerin yönelebilecekleri bir kanal açmıştır. Bunun adı ise, Emek ve Toplumsal Adalet Partisi'dir. Ne var ki işçi ve emekçiler ne SPD yöneticilerinin son dönemlerde yoğunlaştırdığı kapitalizm eleştirilerine, ne de bu yeni sol parti hilesine prim vermemiştir.

Seçimlerin hemen ardından Başbakan Gerhard Schröder ve SPD'nin şimdiki başkanı Franz Müntefering, ülke çapında hükümet olma konumlarını yitirdiklerini itiraf ederek erken seçim için girişimde bulunacaklarını açıkladılar. Amaçlarının önümüzdeki dönem boyunca SPD'nin yıpranmış imajını düzeltmek, tam bir ikiyüzlülük örneği sergileyerek kimi söylemler eşliğinde yeniden işçi ve emekçilerin güvenini kazanmak ve yeniden iktidara gelmek olduğu açıktır. Fakat boşuna!

Sosyal yıkım saldırısı sürüyor. Sorunlar gitgide daha çözümsüz bir hal alıyor. Dolayısıyla, emekçi sınıfların SPD de dahil, sermaye partilerine ve düzene karşı tepkilerini besleyip büyüten koşullar ortadan kaldırılmadıkça, ne SPD'nin ve ne de PDS ile ittifak halinde seçimlere girip güç olmak isteyen “alternatif sol parti”nin şansı yoktur. Kaldı ki, sosyal demokrat partiler günümüzde tümüyle birer sermaye partisi haline gelmişlerdir ve bundan sonra da böyle olacaklardır. Sermaye sınıfı belli dönemler onları iş başına getirmekte, işlevi tamamlanınca da bir kenara atmaktadır. Nitekim SPD hükümeti de 7 yıl önce sermayenin koltuk değneği olarak iş başına getirilmiş, işlevini tamamladığı noktadan sonra da işine son verilmiştir.

Önümüzdeki dönem muhtemelen gerici-faşist Hırıstiyan Birlik Partileri iş başına getirilecektir. Demek oluyor ki, sosyal yıkım programları önümüzdeki dönemde daha acımasız bir şekilde uygulanacak, demokratik hak ve özgürlükler iyiden iyiye budanacak ve Almanya'nın emperyalist saldırgan ve savaşçı karakteri daha belirgin hale gelecektir. Bu gerçeğin kendisi, önümüzdeki sonbaharın gitgide sertleşecek sosyal mücadele ve hareketlere sahne olacağına da işaret etmektedir.

T. Özgür

-------------------------------------------------------------------------------------------

FTB işçilerinin direnişi sürüyor!

Gaziemir Serbest Bölgesi'nde başlayan FTB işçilerinin direnişi birinci ayını doldurdu. Her hafta periyodik olarak yaptığımız dayanışma ziyaretini bu hafta da gerçekleştirdik ve işçilerle direniş hakkında sohbet ettik. Gelinen aşama şudur; geçen hafta Ankara'da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda FTB patronu, Birleşik Metal-İş ve DİSK temsilcisinin katılımıyla bir toplantı yapıldı. FTB patronu toplantıda, %12 zam, bayramlarda ikramiye, ilk sene 2 ikramiye, 2. sene 3 ikramiye ve esnek üretim önerdi. Birleşik Metal-İş ve işçiler ise, esnek üretim dışındaki diğer önerileri kabul ediyor esnek üretime karşı ise vardiya sistemini öneriyorlar. İşçiler, bu önerinin kabul edilmemesi durumunda direnişin süreceğini belirtiyorlar.

İşçiler esnek üretim dayatmasına karşı mücadele etmekte kararlı görünüyorlar ve direnişin Gaziemir Serbest Bölgesi'ndeki işçilerin ortak bir mevzi direnişi olduğunu ifade ediyorlar. Serbest bölgedeki diğer işçiler bu direnişten güç alarak kendi fabrikalarında sendikal örgütlenme girişimlerinde bulunabildiklerinde, sermaye karşısında örgütlü bir güç olarak hareket edebilirler. Haklarımızı bir çırpıda elimizden almaya yeltenen sermaye sınıfı karşısında ancak örgütlü bir güç olursak kazanabiliriz. Bu da FTB ve diğer fabrikalarda devam eden direnişlerle sınıf dayanışması yükseltilerek başarılabilir.

Buca'dan BDSP'li bir işçi