28 Mayıs 2005
Sayı: 2005/21 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  Her yerde devlet terörü ve her yerde saldırı!
  Ordu buyurdu, cüppeliler ipi çekti,
Eğitim-Sen’e kapatma kararı verildi
  Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararı; İnkar politikasına devam!
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden
  Kapatma kararına karşı eğitim emekçileri alanlarda
  Seydişehir direnişi
  İSDEMİR’de TİS kazanımla sonuçlandı
  Kamu TİS görüşmeleri başladı
  İşten atılan Coca-Cola işçileri direnişte!
  AKP hükümeti Beyaz Saray yolunda...
  Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran’da yürürlükte
  Derviş evine döndü!
  Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/2
(Orta sayfa)
  KESK Kongresi/Yüksel Akkaya
  Arap halkı Sünni-Şii çatışmasına
sürüklenmek isteniyor
  Caferi’yi ağırlayan işbirlikçiler
Washington’daki efendilerine
yaranmaya çalışıyor

  Kontra şefleri koruyan Bush yönetimi Havana ve Caracas’ta protesto
edildi

  Özbekistan; Emekçi halkların örgütlü gücü
zorba diktatörlerden hesap soracaktır!
  Almanya’da eyalet seçimleri ve SDP’nin çöküşü
  Bir kez daha “savaş” üzerine
  İ.Ü.'’nde militan yaz okulu eylemi
  Sakarya’da faşist saldırılara karşı yürüyüş
  19 Aralık davası
  İşçi Kültür Evleri; Etkin bir kampanya hazırlığı
içindeyiz
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emekçi halkların örgütlü gücü zorba diktatörlerden hesap soracaktır!

Özbekistan'da patlak veren halk ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra ortalık durulmuş gibi görünse de, olayın yankıları devam ediyor.

14 yıldır süren İslam Kerimov liderliğindeki gerici rejim, emekçiler ile muhalifleri sistemli baskılarla sindirme politikası uyguluyordu. Özbek kolluk kuvvetlerinin birkaç günde gerçekleştirdiği kitlesel katliamlar, zor aygıtı olarak örgütlenen devletin faşizan niteliğini gözler önüne sermeye yetti. İşsizlik, yoksulluk ve gerici baskılara karşı isyan eden emekçilere “radikal İslamcı” damgası vurmaya çalışan gerici Kerimov ise, sorumlu olduğu kitlesel katliamı mazur göstermeye çalışıyor.

Eski Sovyet cumhuriyetlerini “arka bahçe” olarak gören Moskova'daki gerici iktidar, Orta Asya ve Kafkaslar'daki zorba rejimlerle iyi geçiniyor. Rusya'nın “arka bahçesi”ne el atan ABD emperyalizmi ise, bölge üzerindeki nüfuzunu arttırmak için her yola başvuruyor. Özellikle Afganistan işgali süreciyle birlikte, Özbekistan dahil bölge ülkelerinin çoğunda askeri üsler inşa etti. Gerici rejimler de, hem Rusya hem de ABD ile çıkar ilişkilerine dayalı işbirliği yaparak kendilerini sağlama almaya çalıştılar. Bu ikili ilişki tarzına son vermek isteyen Bush liderliğindeki savaş çetesi, Rusya çevresindeki ülkelerde has Amerikan uşaklarını yönetime getirmeye başladı.

Kimi değerlendirmelerde, yönetim değişikliği için sıranın Özbekistan'a geldiği iddia ediliyor. Ancak ayaklanmanın gelişim şekli ve Amerikan emperyalizminin Kerimov karşısındaki tutumu, olayın farklı boyutlar taşıdığını gösteriyor. İlkin, ABD emperyalizmi göstermelik bir açıklama dışında Kerimov'u rahatsız etmekten kaçındı. İkincisi, Rusya ile Kerimov'un arası iyi görünüyor. Moskova'dan yapılan açıklamada, kitlesel katliamlar “Özbekistan'ın iç sorunları” olarak değerlendirildi.

Dikkate değer bir başka nokta ise, NATO'nun Kerimov'a tam destek vermesidir. NATO Genel Sekreteri'nin Kafkasya ve Orta Asya özel temsilcisi Robert Simmons, Özbekistan'da meydana gelen olayların sorumlusunun “aşırı dinciler ile uyuşturucu baronları” olduğunu söyleyerek, Kerimov yönetiminin katliamlarına açıktan destek verdi. Böyle bir açıklamanın Washington'daki savaş kundakçılarından onay alınmadan yapılmayacağı ortadadır. Afganistan'da faaliyette bulunan silahlı Özbek muhalif güçleri tasfiye etmek karşılığında Kerimov ile ABD'nin Afganistan işgali öncesinde anlaştığı gözönüne alındığında NATO'nun tutumu daha iyi anlaşılır.

Bu desteği dayanak yapan Kerimov, kendini “şeriatçılara karşı ilerici savaş” veren kahraman gösterme pişkinliğinde bulunabildi. Medya tekellerinin de aynı içerikteki propagandayı yapması, Kerimov diktatörünün yalanlarına inandırıcılık kazandırmak içindi.

Bu tablo, Özbek halkının emperyalistlerin yönlendirmesi olmadan ayaklandığı yönündeki bilgileri pekiştiriyor. Zira gerici güçler, ancak işçi sınıfı veya emekçi halk hareketleri sözkonusu olduğunda benzer tutumlar içine girebilirler.

Ayaklanma, Özbekistan'ın en yoksul bölgesi Fergana vadisinde bulunan Andican, Tahtacı, Karasu, Teşiktaş şehirlerinde gerçekleşti ve ayaklanan emekçiler, ekonomik-demokratik ve sosyal talepler ileri sürdüler.

Özbekistanlı muhalif lider Muhammed Salih, Kerimov'un iddia ettiği gibi, ayaklanmada hiçbir grup veya hizip adı altında bir örgüt kimliği olmadığını, yaşananların “tamamen halk hareketi” olduğunu vurguluyor. Salih, ölen gençlerden birinin elinde bulunan ve “Andican halkına hitap” diye başlayan mektupta “Biz tarikat veya herhangi bir grup değiliz. Sadece adalet istiyoruz” şeklinde ifadelerin yeralmasını da buna örnek gösteriyor.

Buna karşın medyada, “şeriat yönetimi istiyoruz” talebini öne süren bazı “ayaklanma liderleri”nden sözediliyor. Ancak pek çok kaynak, bu isimlerin “şeriatçı”lığının tartışmalı olduğunu, dahası sözkonusu isimlerin ayaklanma ile ne tür bir bağlarının olduğunun da belli olmadığını bildiriyor.

Muhalif lider Salih, bölgeden aldıkları bilgilere dayanarak, ayaklanmanın çok kanlı bir şekilde bastırılmasına rağmen halkın mücadeleye devam edeceğini dile getiriyor. Halkın korku duvarını aştığını vurgulayan Salih, “Kerimov ve onun cellatlarından korkmuyorlar artık. Bu başlangıçtı. Halk devam edecek ve kazanacak” diyor.

İşçi sınıfı ve emekçi halkların mücadele tarihi de, gücünü birleştirerek direnen emekçilerin her tür engeli yıkmaya muktedir olduklarının sayısız örneğine tanıklık etmiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Düsseldorf'ta öğrenci eylemi...

Eğitimde har(a)ç saldırısı protesto edildi

21 Mayıs'ta NRW eyaletinin başkenti Düsseldorf'ta eğitimin paralı hale getirilmesi saldırısının bir parçası olan har(a)ç uygulanmasına karşı merkezi bir yürüyüş gerçekleştirildi. Aktion Bündnis tarafından üniversitelerin paralı hale getirilmesine karşı düzenlenen eyleme 3 binin üzerinde öğrenci katıldı. Aktion Bündnis ASTA'ların bünyesinde kurulmuş ve öğrenimin paralı hale getirilmesine karşı örgütlenmiş otonom bir çalışma grubudur. Bu otonom grubu oluşturanlar daha çok Jusoslarla (SDP'nin gençlik örgütlenmesi) birlikte hareket eden ve SDP'ye yakın olan anlayışlardan oluşmaktadır. Eylemin seçim öncesi bir tarihe denk getirilmiş olması da tesadüf değildir. Hatta eylem kararının SDP'nin seçim propogandasıyla birebir örtüşen birçok yanı vardır.

Eğitimin paralı hale getirilmesi ve özelleştirilmesi farklı şekillerde şu anki hükümet döneminde gündeme getirilmiştir. Fakat aynı hükümet bugün eğitimin paralı hale getirilmesini seçim malzemesi olarak kullanmaktadır. Eyleme katılan öğrencilerin tepkileri ile yapılan konuşmaların bir kısmı SDP'nin bu ikiyüzlülüğünü teşhir eden bir nitelikte olmuştur. Her ne kadar eylemi örgütleyenler SDP'ye yakın gruplardan oluşsa da, düzenleyiciler eyleme katılan öğrencilerin tepkilerini gözardı edemediler.

DGB adına konuşma yapan temsilci de öğrencileri sonuna kadar “destekledikleri”ni ve bundan sonra da yanlarında olacakları yalanını söylemekten geri durmadı. Oysa yaklaşık 4 yıldır çok güncel bir mesele olarak karşımıza çıkan eğitimin paralı hale getirilmesine karşı DGB'den en ufak bir tepki yükselmiş değildir. Sendika bürokratlarının bugüne kadar oynamış oldukları uğursuz rolleri düşünüldüğünde ikiyüzlü söylemlerine şaşırmamak gerekiyor.

Eylemde dikkat çeken bir başka nokta ise Türkiyeli ilerici ve devrimci grupların katılımıydı. Bir-Kar Gençliği'nin de “Hep beraber sosyal haklarımız için mücadeleye!” pankartıyla yerini aldığı eylemde konuya ilişkin çok sayıda materyal dağıtıldı.

Eylem esnasında kimi otonom grupların caddeleri işgal ederek yolları trafiğe kapatmaları, yer yer öğrencilerle polisi karşı karşıya getirdi. Küçük çaplı olaylar yaşandı. Polis kamerasıyla görüntülenen öğrencilerin bir kısmı eylem sonrasında gözaltına alındı.

Yapılan konuşmalarda öne çıkan ve herkesin üzerinde hemfikir olduğu konu eylemlere ara vermeksizin devam etmek gerektiği oldu.

Bugüne kadar kitle mücadelesinin önünde barikat işlevi gören SDP-Yeşiller hükümetinin son eyalet (NRW) seçimi yenilgisi, sosyal hareketlilikler açısından yeni bir dönemin başlayacağının da habercisidir. Bütün kirli burjuva politikalarına rağmen “sol koalisyon” adıyla kitlelerde sisteme karşı biriken tepki ve öfkeyi bir dönem için bloke etmeyi başardı bugünkü hükümet. Fakat gelinen nokta denizin bittiğini göstermektedir. Hayata geçirdikleri sosyal saldırılar öyle korkunç bir boyuta vardı ki, SDP gibi köklü bir parti dahi parçalanmaktan kurtulamadı.

İçinden geçtiğimiz dönem kitlelerin daha çok politize olacağı ve siyasal hareketliliğin yeni bir boyut kazanacağı bir dönemdir. Dönemin koşullarına uygun politikalar üretmek, sistemin teşhirini daha sistematik bir hale getirmek düne göre çok daha acildir.

Bir-Kar Gençliği/Almanya