28 Mayıs 2005
Sayı: 2005/21 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  Her yerde devlet terörü ve her yerde saldırı!
  Ordu buyurdu, cüppeliler ipi çekti,
Eğitim-Sen’e kapatma kararı verildi
  Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararı; İnkar politikasına devam!
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden
  Kapatma kararına karşı eğitim emekçileri alanlarda
  Seydişehir direnişi
  İSDEMİR’de TİS kazanımla sonuçlandı
  Kamu TİS görüşmeleri başladı
  İşten atılan Coca-Cola işçileri direnişte!
  AKP hükümeti Beyaz Saray yolunda...
  Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran’da yürürlükte
  Derviş evine döndü!
  Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/2
(Orta sayfa)
  KESK Kongresi/Yüksel Akkaya
  Arap halkı Sünni-Şii çatışmasına
sürüklenmek isteniyor
  Caferi’yi ağırlayan işbirlikçiler
Washington’daki efendilerine
yaranmaya çalışıyor

  Kontra şefleri koruyan Bush yönetimi Havana ve Caracas’ta protesto
edildi

  Özbekistan; Emekçi halkların örgütlü gücü
zorba diktatörlerden hesap soracaktır!
  Almanya’da eyalet seçimleri ve SDP’nin çöküşü
  Bir kez daha “savaş” üzerine
  İ.Ü.'’nde militan yaz okulu eylemi
  Sakarya’da faşist saldırılara karşı yürüyüş
  19 Aralık davası
  İşçi Kültür Evleri; Etkin bir kampanya hazırlığı
içindeyiz
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Halklar katliamcıları yargılamak istiyor...

Kontra şefleri koruyan Bush yönetimi Havana ve Caracas'ta protesto edildi

Küba'nın başkenti Havana görmeye alışık olduğumuz kitlesel eylemlerden birine daha ev sahipliği yaptı. Kübalı emekçiler Devlet Başkanı Fidel Castro'nun çağrısına karşılık vererek, eylem günü sabahın erken saatlerinden itibaren Havana sokaklarını doldurmaya başladı. Havana bir kez daha 1 milyon 200 bin Kübalı'yı ağırladı.

Castro'nun öncülüğünde düzenlenen gösteride, Bush yönetiminin, Küba Havayolları'na ait bir uçağı düşüren Kübalı bir karşı-devrimci katili iade etmeyi reddetmesi protesto edildi. Gösteriyi başlatan Castro, “teröre karşı” savaştığını iddia eden Bush yönetiminin ikiyüzlü politikalarına dikkat çekti. Nazizm'in doktrinlerini 21. yüzyıla taşıyanları lanetleyen Castro, halklar arası dayanışma ve dostluk çağrısında bulundu. Küba halkı da, “teröre karşı” savaştığını iddia eden Washington'daki savaş çetesini teşhir ederek, ABD emperyalizminin azılı katilleri eğitip kanlı işler için kullandığını dünyaya gösterdi.

Küba'nın yanısıra Venezüella'nın da yargılamak için iadesini istediği Luis Posada Carilles adlı kişi, dosyası son derece kabarık olan azılı bir katildir. 1961 yılında Küba'dan ABD'ye kaçan Luis Posada, aynı yıl CİA'nin, Küba'ya karşı giriştiği “Domuzlar Körfezi Çıkarması” adlı işgal planı için çalışmaya başladı. 1963 yılında CİA'den istihbarat/sabotaj eğitimi alan Luis Posada, burada “bomba yapmayı, ajan olmanın inceliklerini ve psikolojik savaş yöntemlerini” öğrendi. 1967'de Venezüella'ya gönderildi, bu ülkenin vatandaşlığına geçti ve 1974 yılına kadar CİA adına Venezüella gizli servisinde çalıştı. 6 Ekim 1976'da Küba Havayolları'na ait “Barbados” adlı uçağa düzenlenen sabotajın planlayıcısı olan Luis Posada, bu sırada CİA için çalışmaktaydı.

1977 yılında Küba Havayolları'na ait bir uçağa düzenlenen ve 73 kişinin ölümüne yolaçan sabotajın da planlayıcısı olan kontra şefi Luis Posada, uzun yıllar CİA için çalışmıştır. Bu dönemde başta Küba olmak üzere birçok Latin Amerika ülkesinde düzenlediği saldırılar ile onlarca insanın katline neden olmuştu.

Geçen Mart ayında Washington'daki patronlarının kanatları altında saklandığı öğrenildi. Bush yönetimi önce Luis Posada katilini sakladığını inkar etti. Uluslararası tepkilere ve Küba'nın baskılarına dayanamayan ABD Göçmen Bürosu, geçtiğimiz günlerde Posada'nın ülkede olduğunu kabul etmiş ve onu gözaltına almak zorunda kalmıştı. Sayısız cinayetin sorumlusu olan bu azılı katil, çıkarıldığı ABD mahkemesinde yalnızca “ülkeye yasadışı girmek” ile suçlandı. Ardından da kefaletle serbest bırakıldı.

CİA ajanı katil, Beyaz Saray'daki patronlarından “siyasi iltica” talebinde bulundu. Bu talep 13 Haziran'da değerlendirilecek. Luis Posada'nın bu tarihe kadar ABD'de ikamet etmesine izin verilmediğini ifade eden Göçmen Bürosu yetkilileri, ajanın Venezüella ve Küba dışında bir ülkeye gönderileceğini söylediler.

ABD mahkemelerinin kontra şefini koruması, Havana'daki kitlesel eylemle protesto edilirken, Venezüella'nın başkenti Caracas'ta da bu kişinin iadesi için gösteri düzenlendi. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez kararı “ABD ikiyüzlülüğü” olarak niteledi. Chavez, “Luis Posada'nın azılı bir terörist olduğu ortada. ABD'nin 2 seçeneği var: Ya Posada'yı iade edecek, ya da teröristleri koruyan bir ‘terörizm' savaşçısı olarak anılacak” dedi. Katilin iade edilmemesi durumunda ABD ile ilişkilerin gözden geçirileceğini belirten Chavez, “uluslararası terörizmi koruyan bir hükümetle ilişkileri sürdürmenin çok zor olduğunu” söyledi.

Küba-Venezüella yönetimleri ile halklarının kararlı tutumları, azılı katili korumaya çalışan Washington'daki patronların işini zorlaştırıyor. Uzun yıllar kendileri için tetikçilik yaptığı halde, bu kontra şefini ABD dışına göndermek zorunda kalmaları da bundan kaynaklıdır. Olayın bu boyuta varması, kararlı bir duruş sergilendiğinde, küstah emperyalistlere geri adım attırmanın çok da zor olmadığını bir kez daha göstermiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Sermaye medyasının kalemşör takımı emperyalist işgalcilerin hizmetinde!

Irak'ın kukla başbakanı İbrahim Caferi'nin ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yapması, “ünlü” kalemşörler tarafından sevinçle karşılandı. 1 Mart tezkeresinin kazaya uğraması bu zevat arasında derin bir düşkırıklığı yaratmış, Türk burjuvazisinin yağma sofrasının dışında kalacağı endişesinden dolayı “yas” tutmuşlardı. İpin ucunu kaçıran bazıları ise, emperyalist işgale fiilen katılmayan Türkiye'nin geleceğinin “karanlık” olacağını vaaz etme pervasızlığında bile bulunmuştu.

Yüksek meblağlı maaşlarını dolar üzerinden tahsil eden bu satılık kalemşör takımı, o zamanlar işgal ordularının batağa saplanmasını sağlayacak direnişi hesaba katmıyorlardı henüz. Irak ordusunun ezilmesiyle sonuçlanacak kısa süreli bir savaştan sonra Irak'ın zenginliğinin toptan yağmaya açılacağını varsayan bu savaş çığırtkanları, efendileri olan Türk burjuvazisinin bu kanlı talandan daha çok pay alması için çırpınıp durmuşlardı. Plazalarda özel döşenmiş katlarda ikamet eden bu kan sevicileri, ne onbinlerce Iraklı'nın katledilmesi, ne de “en iyi ihraç malı ordu”da silah altında bulunan emekçi çocuklarının harcanması ilgilendirmektedir. Onların temel meselesi, kalemlerinden akıttıkları zehir karşılığında yüksek meblağlar ödeyen burjuvazinin kanlı pastadan daha çok pay almasıdır. Zira bu asalakları besleyen işbirlikçi burjuvazinin sınıfsal çıkarları, “Anadolu'ya hapsedilmeyecek” kadar önemliydi.

Irak işgali sırasında kursaklarında kalan hevesleri, Caferi'nin Ankara ziyareti ile yeniden depreşmiş görünüyor. Bundan dolayı Irak'ta güvenlik ve istikrarın sağlanması, petrol akışının güvence altına alınması, “terörist” diye tanımlanan Kongra-Gel ile Irak'taki direnişi ezmek için ABD-Irak ve Türkiye'nin işbirliği yapması gerektiğine dair vurguları öne çıkarmaya başladılar.

Kalemşör takımına göre İbrahim Caferi başkanlığındaki Irak hükümeti, istediği kararı alabilecek yetkiye sahip, dolayısıyla bu hükümetle işbirliği yaparak yağmadan alınan payı kısa sürede iki katlamak, orta vadede ise, verili düzeyin çok ötesine taşımak mümkündür. Bu söyleme göre 200 bine yakın işgalci askerin Irak'ta bulunmasının, bu ülkeni “güvenliğini sağlamak” dışında bir amacı yoktur.

Bu söylem, en hafif tabirle demagojiktir. Ancak savaş çığırtkanı kalemşör takımının yazdıkları demagojiden ibaret değil. Onlar yazdıklarıyla, aynı zamanda kirli niyet ve heveslerini de dile getiriyorlar. Şu anda en büyük temennileri direnişin etkisizleştirilip, emperyalist işgalin amacına ulaşmasıdır. O zaman Irak'ta “istikrar” sağlanmış olacak, yağmanın sonuçlarına varması önünde de bir engel kalmayacaktır. Dolayısıyla böylesi şartlar oluştuğunda Türk burjuvazisinin kanlı pastadan alacağı dilim şimdikinden kat kat büyük olacaktır. Bu aşamada ise, “Irak'ın petrol zenginliği ile Türkiye'nin teknik ve finansman kapasitesi”nin biraraya getirilmesinin yaratacağı muazzam olanakların hayallerini kuruyorlar.

Kalemlerinden kan ve irin damlayan bu “gazeteci” takımı hayallerini, emperyalist işgalin mezbahaya çevirdiği Irak üzerine kurmakta bir sakınca görmüyor. Artık onlar için esas mesele, ne pahasına olursa olsun, -Necef ve Felluce'de olduğu gibi- Irak'ta “istikrarın sağlanması”dır. Ancak o zaman emperyalist zorbalar amacına ulaşabilir, Türk burjuvazisinin yağmadan alacağı pay da, “heyecan verici” bir noktaya fırlayabilir.

Tabii direnen halklar da, zorbalarla yardakçılarının kanlı planlarını boşa düşürmesini bilir.