23 Nisan 2005
Sayı: 2005/16 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümet krizinden kriz hükümetine
  1 Mayıs’ta Kadıköy’deyiz!
  TKiP İstanbul İl Komitesi’nden 1 Mayıs çağrısı
  BDSP’den 1 Mayıs için çağrı
  Sendika bürokratlarının 1 Mayıs’ı
devrimci özünden arındırma çabası
sürüyor
  Faşist saldırılara karşı
1 Mayıs’ta alanlardayız!
  “İşçiler birlik, halklar kardeş olmalı!”
  Sağlık emekçileri iş bıraktı
  “Maliye emekçileri bu yasayı uygulamayacak!”
  Kıbrıs sorunu, Ermeni soykırımı, Öcalan’ın yeniden yargılanması
ve AB
  Erdoğan kasap Şaron'un huzuruna
çıkmaya hazır!
  Emekçilere düşmanlığın sembolü: Turgut Özal
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/11 : “Tarihi Ortadoğu sentezi”: BOP ekseninde “karma demokrasi”
 Ekvadorlu emekçiler rejime geri adım
attırdı
Emperyalist güçler arası çatışma BM
üzerinden dışa vuruyor

 İstanbul Liseli Gençlik Platformu 1 Mayıs pikniğinde buluştu

 Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için
1 Mayıs’a!
 Ankara BDSP’nin 1 Mayıs çalışmalarından
İzmir BDSP’nin “1 Mayıs’a Doğru Birlik
ve Dayanışma Pikniği”
Adana BDSP’nin 1 Mayıs çalışmaları
Özerk demokratik üniversite için
1 Mayıs’ta alanlara!
ODTÜ’de eylem ve etkinlikler
Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kuzey Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı seçimi...

Uşakların nöbet değişimi!..

Geçtiğimiz hafta sonunda Kuzey Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın yeniden aday olmadığı seçimlere katılım yüzde 70'in de altındaydı. Kazanacağı önden herkesçe bilinen Mehmet Ali Talat yüzde 55 ile en yüksek oyu alarak ilk turda Cumhurbaşkanlığına seçildi. En yakın rakibi Derviş Eroğlu ise yüzde 22 oy aldı. Sonuçların belli olmasının ardından konuşan yeni Cumhurbaşkanı Talat, yaşananın bir ‘sessiz devrim' olduğunu söyledi.

Burjuva medyada seçim sonuçları abartılı değerlendirmelere konu edildi. Denktaş'ın gitmesi ve Talat'ın gelmesi Kıbrıs sorunuyla ilgili bir büyük değişim olarak sunuldu. “KKTC'de bir devir sona eriyor” gibi manşetler, başlıklar atıldı.

Öte yandan Annan Planı'nın gündemde olduğu sıralarda, sert çıkışlarından ötürü Denktaş'ı Kıbrıs sorununun çözümü önündeki başlıca engellerden biri olarak tanımlayan yazarlardan pek çoğu, arkasından ağıtlar yaktılar, onu bir “milli kahraman” olarak uğurladılar. Bazıları bu duruma epeyce bir şaşırdı. Gazeteci Gülay Göktürk, 19 Nisan tarihli yazısında “Ama Rauf Denktaş henüz ölmedi ki! Sapasağlam ayakta ve hala da Kıbrıs meselesini 30 yıldır çıkmaza sokan tezlerinde ısrar ediyor. Dolayısıyla ben hem bu politikalara karşı çıkıp, örneğin Annan Planı temelinde çözümü savunup hem de Denktaş'ı hala ‘kahraman' ilan edenleri anlayamıyorum. Vefaysa neye vefa?” diyerek şaşkınlığını ortaya koydu.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, iddialı manşetlerde söylenenlerin aksine, seçim sonuçları Kıbrıs'ta bir devrin sona erdiğini ya da yeni bir devrin başladığını göstermiyor. Böyle olabilmesi için ortada gerçekten bir seçim olması ve seçim sonuçlarının halkın özgür iradesini yansıtması gerekirdi.

Ama ortada böyle bir durum yoktur. Rauf Denktaş geçmişten bugüne Türkiye'nin Kıbrıs politikasının sözcülüğünü yapan kişidir. Türkiye'nin adada iki ayrı devlet fikrine dayalı geleneksel politikası adeta Denktaş'la özdeşleşmiştir. Son yıllarda emperyalist güçlerin bu sorunun ortadan kaldırılması konusunda daha doğrudan devreye girmeleri ve kendi “çözüm” formüllerini dayatmaları, diğer yandan AB-Türkiye ve AB-Rum kesimi arasındaki ilişkilerde yaşanan gelişmeler Türkiye'yi geleneksel Kıbrıs politikasını değiştirmeye zorlamıştır.

Nitekim Türkiye özellikle son iki yıldır Kıbrıs politikasını büyük ölçüde emperyalizmin dayatmalarıyla paralel hale getirmiştir. AB ile bu konuda varılan anlaşmalar, Annan Planı'nın Kıbrıs'ta referanduma sunulması ve kabulü, nihayet Ankara Anlaşması'nın ek protokolünün kabulü yoluyla Rum kesiminin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak fiilen tanınması bu yeni politikanın belli başlı aşamalarını oluşturmaktadır.

Türkiye'nin Kıbrıs politikasında bu değişimler yaşanırken eski politikalarla özdeşleşmiş Denktaş için de yolun sonuna gelinmiştir. Belli bir aşamadan sonra Denktaş, Türkiye'nin tezlerini savunan adam konumundan, Türkiye'nin çözüm adımlarını engelleyen adam konumuna sürüklenmiştir. Annan planını destekleyen partilerin Kıbrıs'ta 2003 Aralık seçimlerinde hükümete girmeleriyle birlikte Denktaş'ın güç ve etkinlik alanı daha da daralmış, neredeyse eski günlerin hatırına sözü dinlenen, fakat dediği asla yapılmayan bir kişi haline gelmiştir.

Denktaş'ı son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olmaktan alıkoyan şey yaşanan bu süreçtir. Türkiye tarafından dikkate alınmayan, adadaki Türk toplumu üzerindeki etkinliği son derece zayıflayan, tüm bu nedenlerden dolayı bir süredir siyasal anlamda bir ölü olan Denktaş kenara çekilmeyi tercih etmiştir.

Mehmet Ali Talat ise Türkiye'nin yeni Kıbrıs politikasıyla büyük bir uyum içerisinde olduğunu iktidarda olduğu son bir buçuk yıldır kanıtlamış durumdadır. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı için adı Türkiye tarafından özellikle öne çıkartılmış, kazanmasının şansa kalmaması için Türkiye tarafından kendisine her türlü destek sağlanmıştır.

Sonuç olarak Türkiye'nin geçmişteki politikalarını savunan ancak artık eskiyen Denktaş gitmiş, yerine Türkiye'nin yeni politikalarıyla uyumlu birisi KKTC'nin başına geçirilmiştir. Talat da en az Denktaş kadar Türkiye'nin denetimi altındadır ve bu bakımdan Türkiye açısından değişen hiçbir şey yoktur.

Aynı şeyi Kıbrıs halkı açısından da söylemek mümkündür. Denktaş yönetimi Kıbrıs halkının özlemlerine yanıt vermek yerine Türkiye'nin “milli politika”larının uygulayıcısı olarak davranmış, adadaki iktidarını da buna dayandırmıştı. Talat yönetimi de özünde farklı bir yönetim anlayışı içinde olmadığını hükümette olduğu yeni dönem boyunca göstermiştir. Seçimlere katılım oranının yüzde 70'lerin altında olması da zaten bir yerde bunun ispatıdır. Kıbrıs halkının Talat yönetiminden kendi özlemlerine yanıt olması anlamında çok ciddi bir beklentisi yoktur ve varolan beklentiler de giderek zayıflamaktadır.

Sonuç olarak Talat'ın Cumhurbaşkanı olmasının getireceği tek yenilik Annan planına dayalı çözüm çabalarının bundan böyle cumhurbaşkanı eliyle yürütülecek olmasıdır. Bu Türkiye açısından bir rahatlama anlamına gelmektedir. Fakat Kıbrıs Türk halkının kendi geleceğini özgürce belirlemesi noktasında değişen bir şey yok. Denktaş'ın taşıyıcı olduğu politikalar kadar Talat'ın taşıyıcı olduğu politikalar da adadaki halklara değil, ada üzerinde hak iddia eden emperyalistlere ya da Türkiye'ye hizmet ediyor. Kıbrıs sorununun gerçek çözümü her iki milliyetten işçi ve emekçilerin bağımsız, birleşik sosyalist Kıbrıs için mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

------------------------------------------------------------------------------------------

Yeni Kıbrıs Partisi'nin seçim değerlendirmesinden...

“Acentabaşı” ataması ile ilgili olarak “onay” süreci geçtiğimiz hafta sonu yapıldı. Sonuç ayarlandığı gibi gerçekleşti. İlk kez katılım oranı yüzde 80'lerden yüzde 60'lara düşmüştür.

Atama ile ilgili egemenler önemli bir sorunla karşılaşmamalarına rağmen, yüzde 33 oranındaki bir kitlenin, emre uymayarak “boykot” uygulamaları keyiflerini kaçırdı.

Sn. Talat'a aktarılan 55000 civarındaki oy, toplam oy oranı içinde sadece yüzde 37'ye tekabül etmekte; bu orandan TC kökenli oylar düşüldüğü zaman, (sandıklar incelendiği zaman TC kökenlilerin bulunduğu yerleşim birimlerinin hemen hemen tümünde oyların yüzde 70 civarında Sn. Talat'a yönlendirildiği görülmektedir), yüzde 20 civarında bir kitleyi ancak temsil edebileceği görülmektedir.

Egemenler ve onların buradaki acentaları, sonucu nasıl değerlendirirlerse değerlendirsinler, bu olayın siyasi sonucu her zaman için tartışılacaktır.

Yeni Kıbrıs Partisi'nin çağrısına önemli sayıda bir kitlenin de katılımı ile boykot başarı ile gerçekleştirilmiş, Rejime bir kırbaç daha vurulmuştur. Kazanan boykotçular olmuştur. Ülkenin kuzeyinde ana muhalefet boykotçulardır.

Yeni Kıbrıs Partisi, egemenlerin talimatını reddedip sandığa gitmeyerek rejimin topunu birden boykot eden ve katılımı yüzde altmışlara düşüren tüm üye, sempatizan ve halkımıza teşekkür eder, bu isyana katılan herkesi kutlar. (...)

Saygılarımla,

Rasıh Keskiner

PYK Sekreteri

19.04.2005