27 Mart'04
Sayı: 2004/04


  Kızıl Bayrak'tan
  Bir seçim dönemiyle birlikte ayrışan konumlar, netleşen saflar!
  Sermaye hükümeti grev hakkını gaspediyor...
  Ekonomi düzeliyor yalanları sürüyor...
  Bir anketin gösterdikleri ve gizledikleri
  Faşist katil Haluk Kırcı serbest...
  Newroz'un gösterdikleri...
  Newroz kutlamaları
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../4 "Sosyalist" reformizm ya da sosyal-demokrasi
  Irak'ı harabeye çeviren işgal birinci yılında...
  Irak savaşının 1. yıldönümü... Alanları dolduran yüzbinler ve "barış hareketi"nin çıkmazı
  Dünyada ve Türkiye'de savaş karşıtı eylemler...
  HAMAS'ın dini lideri Şeyh Ahmed Yasin katledildi... Saldırı Filistin halkının direnişçi kimliğinedir
  İzmir'de sınıf hareketi...
  Baskılar artıyor, gençlik susmuyor!
  BİR-KAR 4. Gençlik Kampı 11-17 Nisan tarihlerinde Wuppertal'da yapılıyor...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İzmir’de sınıf hareketi...

Sendikal ihanet sınıf hareketini kemiriyor

Geçtiğimiz yılı kayıplarla geçiren işçi sınıfı bu yılın ilk aylarında da birçok saldırıyla yüzyüze kaldı. Özelleştirme saldırısının yanısıra, sendikal örgütlenmeye tahammül göstermeyen patronlar yoğun işçi çıkarma yolunu tuttular. Tüpraş ve Petkim kısmi olarak dışında tutulursa, küçük ve orta ölçekli işletmelerde yaşanan gerçeklik budur. Bu tabloya sendikal ihanet de eklendiğinde, durumun vehameti ortaya çıkıyor. Öncü işçilerin edilgen tutumları ise sınıf hareketini büsbütün olumsuz etkiliyor.

Türkiye’de yaşananlar emperyalist küresel saldırıların bir yansımasıdır. Türkiye gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde kapitalist saldırı daha acımasız ve katmerli olmaktadır. ‘03 yılının ortasında sendikal bürokrasinin de yardımıyla geçirilen kölelik yasası işçi sınıfında demoralizasyon yarattı. Sermayenin bu yasadan da aldığı güçle en küçük bir talep ve hak arama eylemine yanıtı işçileri işten atmak oluyor. Özellikle öncü işçiler işten atılarak diğerlerine gözdağı verilmeye çalışılıyor.

İzmir ilinde de yaşanan aşağı yukarı aynıdır. Petkim ve Tüpraş işçilerinin hareketliliğini bir yana bırakırsak, birçok işyerinde sendikal faaliyet başta olmak üzere bir takım taleplerle harekete geçen işçilere karşı patronların ilk yaptığı şey tensikat uygulamasıdır. İşçilerden bir tepki yükseldiğinde önce “uzlaşı” mesajı verilerek ortam yumuşatılıyor. Ardından sözlü vaadlerle işçiler oyalanıyor. İkircikli davranan işçiler ya da sendikacılar aracılığıyla direnmeye niyetli olan kesime “başka yerlerde çalışabilirsiniz, sizi tutan yok” deniliyor.

Sendikalaştıkları için Sera Boys Tekstil, Batı Makine Kalıp, Beşer Balata ve Maktek’te aşağı yukarı bu durum yaşanmıştır. Sendikacıların pasif, uzlaşmacı, hatta ihanetçi tutumu sonucu filizlenmeye başlayan hareket boğulmuştur. Bu durum işçilerde sendikaya karşı güvensizlik yaratmaktadır. Sendikaya duyulan güvensizlik sadece işten atılan değil, diğer çalışan işçiler arasında da tartışılmaya başlandı.

Bir zamanlar TİS görüşmelerinde kıran kırana masaya oturan Birleşik Metal Sendikası, sendikalaştıkları için işten çıkarılan işçileri yüzüstü bıraktı. Yasaların ardına sığınan bu bürokratlar “biz elimizden geleni yaptık, bundan sonra mahkeme sonucu beklenecek”, “başka yerde iş bulup çalışabilirsiniz” dediler. İşçilerin tepkisi üzerine “taşeron işyerlerinde ellerinden bir şey gelmediğini” söylediler. Oysa 26 Ocak’ta Beşer Balata’da 16 işçinin iş akitlerine son verildiğinde “merak etmeyin, hepinizi işe aldıracağız” demişlerdi. Hatta daha ileri giderek “gerekirse üretimi durdururuz, bize güvenin” diyerek atılan işçileri uzun bir süre bekleyişe sokmuşlardı. Benzer bir durum KİMMET MAKTEK’te de yaşandı. Bir basın açıklaması dışında hiçbir şey yapılmadı. Atılan işçiler sendikaya ve sendikacılara lanet ağdırdılar.

İzmir’in en diri sendikası diyebileceğimiz Birleşik Metal’in son genel kurulunda yönetimi mücadeleyi “yasal” sınırlardan ibaret gören bir anlayış aldı. Fiili-meşru mücadele terk edilmiş görülmektedir. Aynı sendikanın örgütlü olduğu Polkima’da yaklaşık 7-8 ay önce gerçekleştirilen grev kazanımla sonuçlanmıştı. Gelinen aşamada yaşananlar, yönetime yasaların ardına sığınan anlayışların gelmesiyle de açıklanamaz. Çünkü o dönemdeki birçok kişi şu anda da yönetimde. Eğer bugün işten atılan Beşer Balata işçileri “sendika bizi sattı” diyorsa, bu sendikanın bir kırılma noktasına geldiğini ifade eder. Yaşanılan sonuç bunu göstermektedir.

Farklı bir durum İzmir Tekel Alkol fabrikalarında da yaşandı. Bilindiği gibi burası özelleştirme kapsamında idi. Geçen yaz işçiler bir süre işyerlerini terketmeme eylemleriyle seslerini duyurdular. Burada örgütlü olan Tek Gıda-İş Sendikası öteden beri işçileri oyalamaya çalıştı. İşçiler her türlü mücadeleye hazırlıklıydılar. Sendikanın “bakacağız, göreceğiz” politikası işçilerin tepkisine neden olmuştu. ‘03 Temmuz’da sendikayı basarak bir süreliğine de olsa işgal etmişlerdi. Sendikal bürokrasi ince taktiklerle bir şeyler yapar göründü. Göstermelik basın açıklamaları yaptı. Tepkileri yatıştırdıktan sonra işçileri beklemeci bir tutuma sürükledi. Bunda başarılı da oldu. Özelleştirme gerçekleştikten sonra işçiler tekrar eyleme geçti ve işyerini terketmeme eylemine başladı. 12 Şubat’ta başlaya eyleme ziyarete ve dayanışmaya gelen insanlar sendikacıların gayretiyle içeriye alınmadı. Tek Gıda-İş 6 No’lu Şube Başkanı Zaman Soyer radyodan “İşçilerin başka illere dağıtılması insan haklarına aykırıdır. Bu uygulamadan hemen vazgeçilmeli” türünden sözleriyle diğer şube yöneticilerinin benzer şeyler söylemesi işçilerin tepkilerini yatıştırana kadardı. Eylemin 6. gününde satış sözleşmesini imzalayarak ihanet¸i tutumlarını sergilediler. 297 işçinin 117’sini İstanbul, Muğla ve başka illere gönderdiler, diğerlerinin ise emekliliklerini verdiler. İşyeri temsilcisinin “Bir kez daha sendikacıların ihanetiyle karşı karşıya kaldık. Halbuki bizler her türlü bedeli ödeyerek mücadele etmeye kararlıydık” açıklaması sendikal ihanetin boyutunu ortaya sermektedir.

İlimizde yaşanan bu deneyimlerden sınıf devrimcilerinin çıkarması gereken görev ve dersler vardır. Bunlardan en önemlisi alt kademe sendika bürokratlarının açıktan teşhir edilmesidir. İşçiler de bu oyunlardan acı sonuçlarla da olsa dersler çıkarmalıdır. Sendikaları gerçek bir emek ve mücadele aracı haline getirmek için taban inisiyatifleri oluşturmalı ve denetimi ele almalıdır.

R. Deniz



Belçika’da 20 bin kişi yürüdü...

Sosyal yıkıma hayır!

ABVV (sosyalist) ve ACV (hıristiyan demokrat) sendikaları 20 Mart günü Belçika’nın Oostende kentinde, sosyal saldırıları görüşecek olan olağanüstü bakanlar kurulu toplantısını protesto etmek için 20 bin kişilik bir katılımla bir uyarı yürüyüşü ve miting düzenledi.

Bakanlar kurulu toplantısının başlıca konuları; erken emeklilik, emeklilik maaşlarının ve işsizlik parasının düşürülmesi, kapitalist patronlara teşvik primleri vb. Buna karşılık sendikaların istemi; daha adil işsizlik geliri, sosyal gelişime bütçeden pay ayrılması, daha fazla iş imkanı, işsizlerin devlet desteği ile sosyal programlarda eğitilmeleri, ücretlerin yükseltilmesi vb.

Yürüyüş sendika temsilcilerinin yaptığı konuşmaların ardından sona erdi.

“Evet, siz kafanızın üstüne düştünüz!”

Eylemde ilginç diyaloglar yaşandı. Örneğin, içişleri bakanı, başbakan ve çeşitli bakanların maskelerini takmış olan gruptan çalışma bakanı maskeli bir işçi; “Ben kafamın üzerine mi düştüm? Yarın nasıl insanlara 85 yaşına kadar mecburi olarak çalışacaksınız diyeceğim” diyordu. Bir bayan işçi ise “Evet siz kafanızın üstüne düştünüz. Çünkü dediğiniz ile yaptığınız tutmuyor. Bizlere 200 bin iş alanı yaratılacağının sözünü verdiniz ve ne yaptınız? Bizleri işten çıkardınız! Fabrikatörlerin ekmeğine yağ sürdünüz. Evet, zenginlere destek, çalışanlara tekme! Şimdi sosyal düzeni sağlamak için elimizde para kalmadı diyorsunuz. Bir de ‘sosyalist’ parti olacaksınız. Olsa olsa sizden zavallılar partisi olur!” Bu, diyalogların en ilginç olanlarıydı.

Yürüyüş kortejinin ortasında ise Belçika’nın demir-çelik bölgesi olan Monstan’dan bir işsiz “Biz işsizler sefil insanlar değiliz!” pankartı taşıyordu. İşsizlik parasının düşürülmesini protesto eden işçi ve emekçiler yoğunluktaydı. Bir bayan boş bir alışveriş sepetiyle dolaşarak, “İşte bize verilen ücret ya da işsizlik parası ile bu kadar doldurabiliyoruz!” diye bağırarak tepkisini dile getiriyordu. Bir başka işçi ise “Burjuvaların 4-5 işi var. Onların kârlarına dokunulmuyor. Ama her koşulda devlet bizden kırpmasını çok iyi biliyor. Böyle adalet mi olur? Şimdi erken emekliliğe göz dikmiş durumdalar. İnsanların 14 yaşından itibaren çalışmaya başladığını biliyor musunuz? Benim için değilse bile başka birisi için mücadele ediyorum. Ama şimdi benim için!”

Sendika ağaları ise işçi ve emekçileri etkilemek için bol bol kuru ajitasyon çektiler. ABVV Sendikası Başkanı “Burada hükümete halkın bir bölümünü unutmamasını hatırlatmak için biraraya gelmiş bulunmaktayız. Hakettiğimiz sosyal güvencemizle oynamasınlar! Oynamayın! Bazılarına göre bu yürüyüş hükümete karşı olmamalıymış. Bunu diyenlere 20 bin insanın haykırışıyla sesleniyorum, haklı isteklerimize göz yumamazsınız!” Son cümle, bir ay önce ABVV Sendikası’nın genel başkanlığından istifa eden ve bir ay sonra sosyalist parti listesinden Flaman bölge parlamentosuna adaylığını koyan eski başkana yönelikti. ACV Sendika Başkanı ise, “Ya işçi sınıfı savunuculuğu yaparsınız ya da patronların borazanlığını! İki iş birden yürütülemez!” diyordu. Sendika ağalarının bu sözleri işçi ve emekçler arasında “Bunlar kime yaranmaya çalışıyorlar?” sorusuna yolaçtı.

Sendika ağalarını zorlu günler bekliyor. 9. aydan itibaren 2005 TİS’leri, emeklilik yasa tasarısı, ‘05 bütçe tartışmaları vb. gündeme gelecek. İşçi ve emekçilerin seslerini yükseltecekleri kesin. Sendikaların ne yapacakları da bu süreçte görülecek.

Kızıl Bayrak/Belçika