27 Mart'04
Sayı: 2004/04


  Kızıl Bayrak'tan
  Bir seçim dönemiyle birlikte ayrışan konumlar, netleşen saflar!
  Sermaye hükümeti grev hakkını gaspediyor...
  Ekonomi düzeliyor yalanları sürüyor...
  Bir anketin gösterdikleri ve gizledikleri
  Faşist katil Haluk Kırcı serbest...
  Newroz'un gösterdikleri...
  Newroz kutlamaları
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../4 "Sosyalist" reformizm ya da sosyal-demokrasi
  Irak'ı harabeye çeviren işgal birinci yılında...
  Irak savaşının 1. yıldönümü... Alanları dolduran yüzbinler ve "barış hareketi"nin çıkmazı
  Dünyada ve Türkiye'de savaş karşıtı eylemler...
  HAMAS'ın dini lideri Şeyh Ahmed Yasin katledildi... Saldırı Filistin halkının direnişçi kimliğinedir
  İzmir'de sınıf hareketi...
  Baskılar artıyor, gençlik susmuyor!
  BİR-KAR 4. Gençlik Kampı 11-17 Nisan tarihlerinde Wuppertal'da yapılıyor...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Bir seçim dönemiyle birlikte
ayrışan konumlar, netleşen saflar!

Bir seçim gündemini daha geride bırakıyoruz. Hafta sonunda yapılacak 28 Mart yerel seçimlerinden çıkacak sonuçlar aşağı-yukarı şimdiden bellidir. Sandığa yansıyacak kısa erimli sonuçları tahmin etmekte hiçbir güçlük yok.

Tekelci sermaye çevrelerinin ve medya patronlarının desteğini de arkasına alan AKP, seçimlerin tek “favori”si olarak bir “zafer” daha kazanmaya hazırlanırken, AKP karşıtlığı üzerinden, laiklik demagojisiyle prim yapmaya çalışan CHP, ciddi bir gelişme gösteremeden bu defteri de kapatacak gibi görünüyor.

3 Kasım genel seçimlerinde sandığa gömülen düzen partilerinin ezici bir çoğunluğunu bekleyen olağan sonuç ise, gömüldükleri sandıkların dibinde son nefeslerini vermektir. Aylar boyunca sürdürdükleri seçim çalışmaları, bu partilerin yaşadıkları gerileme ve güç kaybının önüne geçemediklerini gösteriyor. Büyük bir olasılıkla bu seçimler, birer cesede dönüşen bu partilerin bir kısmının da sonu olacaktır. En azından burjuva normları içerisinde bile olması gereken doğal sonuç budur.

Öte taraftan sermaye iktidarının hesaplarına son derece uyumlu bir konum ve misyonla düzenin seçim oyununda yeralan pelteleşmiş reformist partilerin kolay yoldan güç olma beklentilerinin boşa çıkmaya mahkum olduğuna hep birlikte tanık olacağız. Başından beri “başarı” diye öne çıkardıkları, uğruna ilkesizce ittifaklara girdikleri ölçüt, kendilerine verilecek oy desteğiyle bir takım yerlerde yerel seçimleri kazanmak, “yerel iktidar odakları” diye tanımladıkları belediye başkanlığı koltuklarına oturmaktır. Estirmeye çalıştıkları rüzgar, bu düzen içi “başarı”nın sınırlarının bile bazı Kürt illerini aşamayacağını gösteriyor. Bu aynı sınırların geçmişte tek başına Kürt reformist partisi tarafından zorlandığı düşünülürse, bununla sınırlı kalacak bir “başarı”nın, nasıl bir başarı olduğu aha iyi anlaşılır. Bu durumda “bir tek oy’u bile heba etmemek”, “sol oyları bölmemek” üzerine inşa ettikleri parlamenter hesaplarının tutması için, bir adım daha atıp CHP ile ittifak yapmak dışında bir seçenekleri kalmıyor. Zaten niyetleri de hesapları da bir dahaki seçimlere kadar böyle bir ittifakı kurup parlamentoya kapağı atmaktır.

Çürüyen zeminde sermaye partileri
hızla yıpranıyor, seçimler inandırıcılığını gittikçe yitiriyor!

Sandıktan çıkacak sonuçlara dayalı her türlü hesabın sınırları ve sonuçları yeterince bilindiği için üzerinde durmuyoruz. 28 Mart yerel seçimlerinin bugünden sandığa ve sandık aritmetiğine birebir yansımayan, onu aşan başka sonuçları da var. Orta ve uzun vadede dikkate alınması gereken de bunlardır. Emekçi kitleler açısından tabloda esasa ilişkin bir değişiklik olması gerçekçi bir beklenti olamaz. Bütün kuşatılmışlığına rağmen emekçi kitleler, 3 Kasım’da verdikleri tepki sınırları içindeki arayışlarına devam ediyorlar. Altan alta biriken bu tepki ve arayışların uzun vadede ortaya nasıl bir sonuç çıkaracağı, hangi kanala akacağı ise bütünüyle bu nesnel zemine nasıl bir müdahalenin gerçekleştirileceğine bağlı. 28 Mart yerel seçimleri, mevcut tabloya ayna tuttuğu kadar, bumüdahalenin güçlerini ayrıştırmak açısından da katalizör işlevi gördü.

Bu yerel seçimlerde en büyüğünden en küçüğüne bütün düzen partileri, onca çabaya rağmen gerçek bir kitle desteği bulamadılar. Bir başka ifadeyle, seçmen kitle, yerel seçimlere ve düzen partilerine eskisi gibi ilgi göstermedi. AKP’nin ve bazı illerde kısmen CHP’nin düzenlediği mitingler dışında meydanlar boş kaldı. Pek çok parti bu nedenle miting, konvoy vb. şovlara başvurmaktan vazgeçti. Az-çok göz dolduracak bir kitleye hitap etme olanağı bulanların ise bunu dağıttıkları rüşvetlere, kullandıkları özel olanaklara borçlu olduğunu ayrıca belirtmek gerekir. AKP’nin şantaj ve tehditle oy avcılığına girişmesi, taleplerini dile getirmek üzere seçim meydanlarına gitmeye çalışan işçi ve emekçileri özel tedbirlerle engellemesi ise, en güçlü konuunda bile düzen partilerinin acizliğine bir başka cepheden ayna tutuyor.

Kitlelerin düzen partilerine ilgisizliği, aday ve parti enflasyonunun ilk kez bu kadar fazla olduğu bir yerde seçim atmosferinin cılız ve kısır geçmesinin de temel nedeni. Son günlerde AKP ve CHP arasında başgösteren laiklik-cumhuriyet atışması sayılmazsa, bu kez düzen partileri, ne ilgi çekmek için eskisi gibi it dalaşına girdiler, ne de ellerindeki olanaklar ölçüsünde bir taban çalışması yürüttüler. Düzen partileri de farkındadır ki, demagojiyle, yalanlarla, boş vaatlerle, kayıkçı dövüşüyle yeni bir imaj yaratmak ve kitleleri kazanmak eskisi kadar kolay değildir.

Dönemin yakıcı görevi, devrimci önderlik
ihtiyacını karşılayabilmektir!

Tüm bunlara rağmen, seçmen kitlesinin yine de şu ya da bu düzen partisine oy verecek olması, yukarda en kaba hatlarıyla çerçevesini sunmaya çalıştığımız tablonun önemini hiçbir biçimde azaltmıyor. Güçlü bir devrimci çıkışın olmadığı, kör-topal yürüyen bir sınıf ve kitle hareketinin varlığı koşullarında, kendi öz deneyimleriyle sınırlı bu arayışlar, herşeye rağmen son derece anlaşılırdır. Devrimci hareketin ataleti ve politikasızlığı karşısında, olanağını bulduğu yerde kendisini zaman zaman açık biçimde ifade eden bu kendiliğinden ve pasif kitle tepkisi ve arayışlar, ileri bile sayılabilir.

Sözü şuraya bağlamak istiyoruz: Son gelişmelerle birlikte devrimci hareketin belli başlı temsilcilerinin yalnızca politikaları değil, gelinen yerde varlıkları ve konumları bile artık tartışılır bir durumdadır. Reformist cephede parlamentarist hesapların hortlamasıyla yaşanılan savrulmanın son perdesi bir uçsa, kuşkusuz ki yalnızca seçimlerle de sınırlı olmayan böyle bir dönemi apolitizm ve iddiasızlıkla geçiştirmek, ciddi bir çalışmaya konu etmemek, ama buna rağmen devrimci politika yaptığı yanılsamasıyla avunmak bir diğer uçtur. İkisi bir arada son derece uyumludur. Bu uyumluluk, birbirleriyle örtüşmekte, örtüşmekle kalmayıp fiili biçimlere de kavuşmaktadır: Reformizm, yalnızca içi boş cüssesinin azametiyle değil, ama esas olarak politikasıyla diğer uçtan kendisine destek bulabilmektedir. Bugün dolambaçlı yollardan, üstü örtül&uul; ve utangaçca reformizme verilen destek, yarın bütünüyle ona yedeklenmenin de zeminidir. Bunun, bilinçsiz kitlelerin kendi tecrübelerine dayanarak sürekli adres değiştirmesinden daha ileri bir tutum olduğunu kim iddia edebilir?

Yüzümüzü kitlelere dönerek, günün zorlu görevlerinin
altına girerek geleceğe hazırlanıyoruz!

Birkaç ay önce, bir dönemdir esası itibarıyla değişmeyen mevcut siyasal tablodan çıkarılması gereken devrimci görevlere bir kez daha işaret etmiş ve yerel seçimler vesilesiyle tüm devrimci çevrelere açık bir çağrı çıkarmıştık. Çağrımız, devrimci hareketin önemli bir kesiminin sürüklenişine iradi bir müdahalede bulunma amacını da örtülü biçimde içeriyordu. Çağrımıza muhatap olan devrimci çevrelerin nasıl bir tutum aldıkları ve aradan geçen süre içinde nasıl bir çalışma yürüttükleri artık yeterince biliniyor. Kökleri derinlerdeki programatik ve ideolojik sorunlarla hesaplaşmadan bu yönde anlamlı bir adım atılamayacağı bir kez daha görülüyor. Açık, tok ve net bir tutumla alınamayan, gücünü devrimci sınıftan ve devrimci sınıf programından alamayan söze “bağımsız” tutumların bir geleceğinin olmadığını da zamanla göreceğiz.

Sosyal-demokratlaşarak düzende kalıcı bir konum elde etme peşinde olan reformizm, dünkü devrimci demokrat halkçı akımın sağa doğru evrilmesinin olağan sonucu olarak orta yerde durmaktadır. Bu, tüm iyiniyetlerine ve halihazırdaki konumlarına rağmen, küçük-burjuva devrimciliğini aşma cüreti gösteremeyenlerin ortak akıbetidir. Fakat öte taraftan bugünkü apolitizmin, iddiasızlığın ve tasfiyeci savrulmanın alternatifi, elbette mevcut küçük-burjuva program, konum ve kimlikte ısrar etmek olamaz. Bu konumda ısrar etmenin bir geleceği yoktur. Sınıf mücadelesinin mantığı ve tüm dünyadaki deneyimleri, bu ara konumda kalınamayacağının sayısız örnekleri ve kanıtlarıyla dolu.

Gelinen yerde bir ayrışma ve yeniden saflaşma kaçınılmazdır. Yıllar önce “devrimci sınıf, devrimci program, devrimci parti” şiarıyla küçük-burjuva halkçı akımdan yolunu ayıran komünistler, bu ayrışma ve saflaşmayı sonuna kadar götürmenin verdiği güçle zorlu görevlerin altına omuzlarını sürüyor, geleceğe güvenle bakıyorlar.

24 yıllık sancılı siyasal mücadele tarihi, sayısız grup ve örgütün geriye düşüşüne, komünistlerin ise ileriye çıkışına tanıklık ediyor. İleriye çıkışın, devrimci bir kopuşun başka bir yolu bulunmuyor. Bunun kendisi bile, kendi başına bir çağrıdır artık.