Irakı harabeye çeviren işgal birinci yılında...
Zafer direnen halkların olacak!
Yüzbinler işgalin son bulması için alanlara çıktı
Irak işgalinin birinci yıldönümü nedeniyle dünyanın dört bir yanında yapılan savaş karşıtı gösterilerde emperyalist haydutlar lanetlendi. Savaş karşıtı gösteriler, 20 Mart günü Amerika, Asya, Avrupa ve Arap ülkelerinde gerçekleşti. Yüzbinlerce gösterici meydanlara dökülerek işgalin son bulmasını istedi. Gösterilerde özellikle haydutbaşı Bush ve fino köpeği Blair hedef alındı. Bazı göstericilerin, ABD Başkanı Bush dünyanın bir numaralı teröristi yazılı pankart taşıması gerçek teröristin kim olduğuna işaret ediyordu. Yer yer polisle çatışmaların yaşandığı eylemlerde emperyalist barbarlığa duyulan tepki alanlara yansıdı.
İşgalin bir yıllık bilançosu:
Yıkım, esaret, işsizlik, yoksulluk, açlık, ölüm...
20 Mart 2003te Bağdata bomba ve füzelerin yağmasıyla başlayan emperyalist saldırının bir gerekçesi de, Irak halklarını Saddam diktatörlüğünden kurtararak rahata kavuşturma iddiasına dayandırılmış, bu nedenle işgal ordularının Irakta çiçeklerle karşılanacağı iddia edilmişti. Oysa işgalin üzerinden bir yıl geçtiği halde su, elektrik, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlar hala karşılanamaz durumda. Petrol ülkesi Irakta rafinerilerin bile çalışamadığı düşünülürse, işin ne kadar güç olduğu daha iyi anlaşılır. Harabeye çevrilen ülkede çalışabilir nüfusun yüzde 80i işsiz. Çünkü sadece savaş ve işgal değil, geçtiğimiz 10 yılda ambargonun yıkıntıya çevirdiği ülkenin tepeden tırnağa inşaaya ihtiyacı var. Fakat bliniyor ki, emperyalistler inşa için değil yağma için geldiler.
İşgal öncesi ve sonrasında katledilen Iraklıların sayısı bilinmiyor. Zira işgalciler çetele tutma zahmetine bile girmiyorlar. Bundan dolayı ölen Iraklı sivillerin sayısı halen belirsiz. Ancak tahmini rakamlar onbinin üzerinde ifade ediliyor. Bu arada Uluslararası Af Örgütü 15 bin civarında kişinin tutuklandığını da tahmin ediyor. Tutsak edilen Iraklılar işkenceye maruz kalırken, bir yıldır kendilerinden doğru dürüst haber alınamıyor. Uluslararası Af Örgütü, ülkedeki yaygın insan hakları ihlallerinden ABD liderliğindeki işgal güçlerini sorumlu tutuyor. Yayınladığı raporda ABD, gösteri yapan Iraklıları öldürmek, insanları herhangi bir suçlama olmadan rastgele tutuklamak, tutuklulara işkence yapmakla suçlanıyor. Ayrıca intikam duygusuyla hareket eden işgal askerlerinin ev ve diğer yapılara da zarar verdiği anlatılıyor.
Ölümün kol gezdiği ülkede Iraklılar Saddam diktatörlüğünü arar hale getirilmiş durumdalar. Irakta bir türlü denetim kuramayan işgalciler, halkları birbirine düşürecek provokasyonlardan medet umar hale geldiler. Zira Şiileri hedef alan toplu kıyımlar, ancak emperyalist ordularla onların yardakçılarına hizmet edebilirdi. Ancak bu kirli girişimler henüz sonuç vermiş değil.
Irak özgürleşti mi?
Emperyalist haydutların ezilen halkları özgürleştireceğiz iddiası yalan olduğu kadar küstahça bir saldırganlığın da ifadesidir. Bir diktatörün gidip yerine daha güçlü, daha gaddar, tüm dünya için daha tehlikeli bir başka diktatörün gelmesinin özgürlükle bir ilgisi olmayacağı açıktır. Demokratik yönetimin kurulduğu iddia edilirken, son bir yılda dünyada öldürülen tüm gazetecilerin üçte biri Irakta ABD askerlerinin kurşunlarıyla can vermiştir. Ürettikleri yeni silahları Iraklıların üstünde deneyen emperyalist haydutlar, eski ortakları Saddam Hüseyini fersah fersah geride bırakan katliamlar yaptılar/yapıyorlar. Özgürlük ve demokrasinin değil, küresel faşizmin temsilcileri olduklarını vahşi icraatlarıyla sürekli kanıtlıyorlar.
Irakta çoğu Amerikalı olmak üzere 150 bin işgal askeri bulunuyor. Irakta bulunan çeşitli şirketler hatta Geçici Yönetim Konseyi binası bile özel güvenlik kuruluşlarının koruması altında. Eski Güney Afrika rejiminin polisleri için kârlı bir yer oldu Bağdat. Bu tür güvenlik şirketleri 10 bine yakın elemanı ile işgal güçlerinin en büyük destekçisi konumunda. ABDnin kurduğu Irak Geçici Yönetim Konseyinin (GYK) kukla olmanın ötesinde hiçbir yetkisi yoktur. Aldığı tüm kararlar sömürge valisi Bremerin onayından geçmek zorundadır. GYK üyeleri bile bu utanç verici durumu itiraf ediyorlar. Irak halkını temsil etmek bir yana, en ufak bir meşruluğu bile olmayan GYK, işgalcilerin düşkün işbirlikçilerinden oluşuyor.
ABD emperyalizmi 30 Haziran 04te yönetimi Iraklılara (yani işbirlikçilerine) devredeceğini iddia ediyor. Ancak bu yönde kayda değer bir hazırlık yapılmadığı gibi, sömürge valisi Paul Bremer, Irakta iktidarın Iraklılara devredilmesinden önce şiddet olaylarının artma riski bulunduğunu ve çok kötü günlerin beklediğini iddia ediyor. Bu sözlerle, yönetim devri için aslında koşulların henüz oluşmadığı mesajını veriyor.
Kitle imha yalanları
Şok ve dehşet saldırısının temel gerekçesi, Irakta kitle imha silahlarının bulunduğu, bu silahların dünya için ciddi bir tehdit olduğu tezine dayandırıldı. Ancak ne BM silah denetçilerinin yüzlerce kişilik uzman ekipleri, ne de CİAnın 1300 kişiyle aradığı silahlar bulunamadı. Zaten bulunması da söz konusu değildi. Zira BM silah denetçileri 1991-98 yılları arasında Saddam rejimini bu silahlardan arındırmıştı. Haydutların yalanları peşpeşe ortaya serilip, düzmece raporlar açığa çıkınca, dünya bu gerçeği öğrendi. Bushla savaş çetesinin saldırıyı başlatmak için sahte gerekçelere ihtiyaç duymaları, onların baştan beri Irakta sözü edilen kitle imha silahlarının bulunmadığı bilgisine sahip olduklarını gösteriyor. Bunun sonucunda savaş çetesi büyük oranda teşhir oldu Haydutların iddiaları Batıda artık kitle imha yalanları olarak anılıyor.
Birleşmiş Milletler ve emperyalist dünya düzeninin ikiyüzlülüğü Irakla sınırlı değil. Ortadoğuda ciddi oranda kitle imha silahı var. Dahası bu silahlar tüm bölgeyi yokedecek oranın da ötesindedir. Ancak bu tehdidin adresi Bağdat değil Tel Avivdir. Bu silahların düğmesi şu an Şaron gibi bir kasabın eli altında bulunuyor. Buna rağmen ne uygar dünyanın, ne de onun izinde giden her renkten soysuzun buna bir itirazı yoktur. Tam tersine, İsrail demokratik bir devlet olarak lanse edilip diğer ülkelere örnek gösterilmektedir.
Teröre karşı savaş iddiasının çöküşü!
ABDnin başlattığı yeni savaş baştan beri teröre karşı mücadele şeklinde lanse edildi. Bin Ladin, Taliban, Saddam Hüseyin gibi dünün Amerikan uşaklarının terörist oldukları bir anda keşfedildi.
Haydutların buna şiddetle ihtiyaçları vardı. Çünkü emperyalist barbarlığa kitlelerden destek bulabilmek için ortada ciddi bir nedenin bulunması gerekiyordu. Terör umacısı bunun için biçilmiş kaftandı. Ancak bu saldırganlığın altında yatan nedenlerin terörle mücadele değil, Afrikadan Asyaya kadar bölgedeki zenginliklerin (esas olarak petrol ve doğalgaz) yağmalanması ve halkların köleleştirilmesi olduğu da, dünya halkları nezdinde kısa sürede açığa çıktı. Büyük Ortadoğu Projesi ile bu kirli hesaplar daha da somutluk kazandı.
İşgal güç kaybediyor
Savaş çetesine uşaklık eden Aznar yönetiminin devrilmesi ve başbakanlığa hazırlanan Zapaterosun İspanyanın Iraktaki askerleri geri çekmeyi planladığını açıklamasının ardından, Güney Korede güvenlik kaygılarını gerekçe göstererek Iraka asker göndermekten şimdilik vazgeçtiklerini açıkladı.
Güney Korenin Iraka göndermeyi düşündüğü 3 binin üzerinde asker, bu ülkeyi Amerika ve İngiltereden sonra Iraktaki koalisyona en çok katkıda bulunan üçüncü devlet konumuna getirecekti.
ABD ve İngiltereye Irakın işgali sırasında büyük destek veren ülkelerden Polonyanın Cumhurbaşkanı ise isim vermeden Washington ve Londrayı eleştirdi. Kitle imha silahları konusunda yanlış yönlendirildiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı, daha önce de Iraktaki askerlerin planlanandan daha önce çekilebileceğini belirtmişti.
Zafer direnen halkların olacak!
Emperyalist orduların tüm barbarlığına karşın mücadeleyi sürdüren Iraklı direnişçiler, işgalcilere isabetli darbeler indirmeye devam ediyor. Son günlerde çok sayıda işbirlikçi Irak polisinin yanı sıra, işgal güçlerine mensup askerler de direnişçilerin hedefi oldu. Bu saldırılarda polis ve asker ölürken, ABD ordusuna ait bir helikopter daha direnişçiler tarafından düşürüldü. İşgal güçleriyle işbirliği yapan şirket temsilcileri ile işgalin hizmetinde çalışan sivil Amerikalılar da direnişin darbelerinden nasiplerini aldılar. İşgalciler tarafından yeniden kurulmaya çalışılan Irak ordusu ve polisi ise şimdiden direnişçilerin hedefi durumundalar. Haydut takımı, Saddamın yakalanmasıyla direnişin zayıflayacağını iddia etmişti. Fakat geçen sürede tam tersi oldu ve direniş güçlendi.
Emperyalist orduların halkları birbirine düşürme girişimleri -bazı ufak olaylara dışında- şimdiye kadar başarıya ulaşamamıştır. Iraktaki savaşın başlamasının birinci yıldönümünde aralarındaki görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakan binlerce Şii ve Sünni, işgale karşı ortak protesto eylemleri düzenlediler.
Başkent Bağdatta Cuma namazı çıkışında Amerikaya hayır, Saddama hayır, İslama evet! diye sloganlar atan binlerce kişilik grup, Sünni protestocularla birleşti. Kalabalık kitle Ülkemizi yabancılara satmayacağız! şeklinde slogan attı. Gösteri sırasında konuşan din adamları ise Şiiler ve Sünniler arasında ayrılık çıkarılmasının hedeflendiğini belirterek, kitleye, Sizin birleşmeniz, işgalcileri zayıflatıyor diye seslendiler.
Modern silahlarla donanmış işgalci cellatları püskürtmek çetin bir direnişi zorunlu kılıyor. Bir Iraklı bu durumu şu sözlerle dile getiriyor, Iraklılar savaşla sertleşmiş insanlardır; Amerikan imparatorluğunu bozguna uğratacaklardır. Ama bu arada yüzbinlerce masum insan ölecek... Dayanışmanın önemine vurgu yapan bir başka Iraklı ise, Irak halkının zaferi; dünya çapındaki savaş/küreselleşme/emperyalizm karşıtı hareketin Irak direnişine destek vermesiyle mümkün olabilir diyor. Emperyalist haydutların Irakta yenilgiye uğratılması dünya halklarının önünde yeni ufuklar açacaktır. Irak direnişine destek vermek her onurlu halkın görevidir.
Arap medyasından haydut bakana tepki
Irak savaşının birinci yıldönümü için Bağdata giden ABD Dışişleri Bakanı Colin Powellın basın toplantısında, Arap gazeteciler, Bağdatta El Arabiye televizyonunun Iraklı kameramanı ve muhabirinin öldürülmesini protesto amacıyla salonu terkettiler.
Irakın başkenti Bağdatta Paul Bremerle birlikte basın toplantısı düzenleyen Powell, beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. Powell salona girer girmez Arap bir gazeteci Dubaiden yayın yapan El Arabiye televizyonu için çalışan 2 gazetecinin öldürülmesini protesto eden bir bildiri okudu. Daha sonra 20den fazla Arap gazeteci ayağa kalkarak salonu terketti.
Powell, Irakta gazeteci, koalisyon askeri, diplomat ve Irak vatandaşlarının hayatını kaybetmesinden üzüntü duyduğunu iddia etti. Oysa El Arabiye muhabiri ve kameramanı o gün sabah erken saatlerinde ABD askerlerinin açtığı ateş sonucunda katledilmişti. İşgal güçleri sadece 24 saat içinde Irakta 5 gazeteciyi öldürdü.
Aristide ve Regis Debray
Haiti yakın tarihinde yaşadığı 33. darbe ile yeniden işgalcilerin açık denetimine girmiş bulunuyor. ABD ve Fransanın önerisiyle BM diplomatı Gerard Latortue resmen ülkeye başkan olarak atandı. Yeni başkan ulusal birlik çağrısı yaptı ve huzurun sağlanması için silahlı birliklerin hükümetin denetimine girerek silahlarını bırakmasını talep etti. Floridada başkanlığı kabul eden diplomatın ilk icraatı, çapulcuların askeri yetkilileriyle görüşerek destek almak oldu.
Demokratik seçim vaadinde bulunan yeni başkanın işi pek kolay olmayacak. Nitekim demokratik muhalefet Aristidenin düşürülmesine neden olan askeri güruhun yönetimde etkili olması nedeniyle tam bir düşkırıklığı içinde. Ülke tamamen silahlı grup ve çetelerin elinde. Ayrıca ABD uşağı askeri gruplar General Herard Abrahanın devlet başkanı olmasını istiyorlar.
Jamaikaya giden Aristide ve ailesi, ABD ve Fransayı uluslararası mahkemeye vereceğini duyurdu. Aristidenin ABDli avukatı Brian Concannon müvekkiliyle yaptığı görüşmeden sonra birçok şeyin netleştiğini söyleyerek, 29 Şubat günü Aristidenin zorla bir uçağa bindirildiğini, nereye gideceğinin gizlendiğini açıkladı. Geçen Çarşamba günü Pariste bir basın açıklaması yapan avukat, Fransanın Haitideki büyükelçisi Thierry Burkardı mahkemeye verirken, esas suçlamayı Regis Debraya yöneltti.
Bilindiği gibi Debray fokocu teorinin babasıdır. Küba devrimi deneyimlerinden kalkarak bir silahlı gerilla eylemi teorisi geliştiren Debray, devrimde parti ve programın belirleyici rolünü reddederek, silahlı küçük grupların rolünü mutlaklaştırıyor, devrimci kitle hareketini yadsıyordu. Yani devrim silahlı bir gerilla grubunun eseri olacaktı. Kitleler ise bu küçük grubun askeri kararlılığına hayranlık duyarak destek verecek ve devrime katılacaklardı. Bu küçük-burjuva dünya görüşünün nasıl bir teslimiyete vardığının en somut örneği Debraydır. 60lı-70li yıllarda küçük-burjuva fokocu grupların teorisyeni konumunda olan Regis Debray bugün Fransa Dışişlerinin denetiminde bir sivil misyon temsilcisi olarak görev yapıyor. Aristidenin avukatının yaptığı açıklamaya göre, Debray en son Aralk ayı içinde Haitiye giderek, Aristideyi yönetimi bırakıp gitmesi için ikna etmeye çalışmış, tehditte bulunmuştur. Debrayın yanı sıra Fransa Dışişleri Bakanının kızkardeşi Veroniquei de mahkemeye vereceklerini belirten Aristide Fransız avukatı Gilbert Collord, bu ikilinin daha önce de iki kez Haitiye gittiklerini duyurdu.
Aristidenin düşürülmesinin önceden hazırlanmış bir plan sonucunda gerçekleştiği bütün çıplaklığıyla günyüzüne çıkmış bulunuyor.
Chavez Busha kafa tutmaya devam ediyor
Haitide başkan Aristidenin bir komployla iktidardan düşürülmesinin ardından ABDye açıktan sert bir tutum alan Hugo Chavez, Venezuellanın Haiti olmayacağını belirterek, Aristidenin Venezuellada misafir olarak kalabileceğini resmen iletti.
Bush bu tutumu diplomatları aracılığıyla kınarken, Chavezin yeni bir kararı daha duyuruldu. Kübayı boğma tehdit ve şantajlarına karşı başından itibaren tavır alan Chavez, Kübanın 778 milyon dolarlık petrol borcunu sildi. Bugünkü ekonomik koşullarda Küba için önemli bir destek olan bu karar, ABD yönetimini çileden çıkartacak nitelikte. Zira petrol borçlarını ödeyemediği gerekçesiyle Meksika yönetimi Kübaya petrol satışını yarıya indirmişti. Her fırsatta Fidel Kastroya hayranlığını vurgulayan Hugo Chavezin bu kararının ABD karşıtı güçlerde büyük sevinç yarattığı kesin. Bu dayanışmanın Küba için büyük bir anlamı var.
El Salvador: Oligarkların seçim zaferi
Yoğun bir seçim kampanyası sonucu Pazar günü yapılan seçimlerde devlet başkanlığına medya oligarkı Antonio Saca seçildi. Berlusconi ile aynı konumda olan Saca, seçim boyunca başta ABD olmak üzere bölgenin bütün gerici güçlerinin desteğini aldı.
Geleneksel oligarşinin partisi Arenanın 39 yaşındaki adayı Saca, seçim boyunca eski gerilla komutanı ve Komünist Partisinin Genel Sekreteri olan Şafik Handaya karşı anti-komünist histeri temelinde bir kampanya sürdürdü. Oyların %57.4ünü alan Arena Partisi karşısında Ulusal Kurtuluş Cephesi Farabundu Marti (FMLN) ancak oyların %35.6sını alabildi. 73 yaşındaki Şafik Handal oligark medya tarafından iç savaşla özdeşleştirilerek, seçimleri kazanması durumunda Fidel Kastroya benzeyeceği, kıtlığın başlayacağı ve El Salvadora karşı yeni bir amborgonun gündeme gelebileceği propagandası yürütüldü. Bu propagandanın etkili olmasında, FMLNnin emekçi kitlelere yönelik somut bir programının olmaması, onun yerine Şafik Handalın popülaritesini öne çıkararak etkili olmaya çalışması da rol oynadı.
Yeni başkan ABD ile serbest ticaret anlaşmasını imzalayarak ülkenin ekonomik durumunu düzelteceğini umuyor. Fakat tüm göstergeler yeni sosyal çatışmalara işaret ediyor. Zira iç savaşa neden oluşturan hiçbir temel sorun çözülmemiş, tersine derinleşmiştir.
|