27 Mart'04
Sayı: 2004/04


  Kızıl Bayrak'tan
  Bir seçim dönemiyle birlikte ayrışan konumlar, netleşen saflar!
  Sermaye hükümeti grev hakkını gaspediyor...
  Ekonomi düzeliyor yalanları sürüyor...
  Bir anketin gösterdikleri ve gizledikleri
  Faşist katil Haluk Kırcı serbest...
  Newroz'un gösterdikleri...
  Newroz kutlamaları
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı.../4 "Sosyalist" reformizm ya da sosyal-demokrasi
  Irak'ı harabeye çeviren işgal birinci yılında...
  Irak savaşının 1. yıldönümü... Alanları dolduran yüzbinler ve "barış hareketi"nin çıkmazı
  Dünyada ve Türkiye'de savaş karşıtı eylemler...
  HAMAS'ın dini lideri Şeyh Ahmed Yasin katledildi... Saldırı Filistin halkının direnişçi kimliğinedir
  İzmir'de sınıf hareketi...
  Baskılar artıyor, gençlik susmuyor!
  BİR-KAR 4. Gençlik Kampı 11-17 Nisan tarihlerinde Wuppertal'da yapılıyor...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Sermaye hükümeti grev hakkını gaspediyor...

Grev hakkı grev yapılarak korunur!

AKP hükümeti lastik sektöründeki grevi de “milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu” gerekçesiyle 60 gün “erteledi”. Lastik işçileri 22 Mart’ta D100 karayolunu trafiğe kapatarak basın açıklaması yaptılar. 24 Mart’ta ise binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş düzenleyerek yasak kararını protesto ettiler.

Elbette yasak kararının hiçbir şaşırtıcı yanı yok. AKP hükümeti işe başlar başlamaz sermayenin önündeki bütün engelleri ortadan kaldıracağını ilan etmişti. Kasım 2002’den bu yana bu sözünü büyük bir pervasızlıkla, şevkle ve hiçbir engelle karşılaşmadan yerine getiriyor.

Grevin yasaklanmasını emperyalist tekeller istedi

Ettiği yemini sık sık tazelemeyi ihmal etmiyor AKP hükümeti. Nitekim yasaklama kararından birkaç gün önce 19 emperyalist tekel yöneticisinin katılımıyla düzenlenen Yatırım Danışma Konseyi toplantısında Erdoğan, “Önünüzde hangi engeller varsa hepsini tek tek temizleyeceğiz” diyerek kararlılığını bir kez daha vurguladı. Toplantıya katılanlardan biri olan Pirelli yöneticisi Marco Tronchetti’nin “Lastik sektöründeki bir grev bizi çok olumsuz etkiler. Kayıp vermeye tahammülümüz yok. Sendikalar makul davranırlarsa yatırımlarımız devam eder. Aksi takdirde üzülerek de olsa yatırıma ara vermek zorunda kalırız” şeklindeki açıklaması, AKP hükümeti tarafından doğal olarak emir telakki edildi. Çok geçmeden Bakanlar Kurulu bildiğimiz yasak kararını çıkardı.

Elbette sermayenin yeminli uşağının bu denli onursuz davranmasında, Kasım ‘02’den beri sınıfa yönelik saldırılara karşı doğru dürüst bir engelle karşılaşmamasının büyük payı var. Fakat YDK toplantısıyla aynı günde akıbeti açıklanan cam sektöründeki sözleşme sürecinin apayrı bir yeri olduğunu teslim etmek gerek.

Cam grevini yasaklamaktaki başarısı
AKP’yi iyice pervasızlaştırdı

Cam işçilerinin grevi iki kez üstüste, ikincisinde Danıştay kararına rağmen ve gene “milli güvenlik” bahanesiyle yasaklanmıştı. Cam işçilerini masada temsil edenler sermayenin yasal-hukuki çerçevesine bağlı kalmaya büyük bir özen gösterdiler. Sonuçta hükümet tekellerle toplantı yaparken Kristal-İş Sendikası ile Şişecam patronları, cam işkolunda anlaşma sağlandığını, birlikte yeni bir dönem açtıklarını ilan ediyorlardı. Yapılan sözleşmede geçmiş kayıplar telafi edilmediği gibi, ücret artışları da Şişecam patronunun verdiği ilk teklife yakın bir seviyede gerçekleşti.

AKP’nin bu başarı üzerine lastikte farklı davranması beklenemezdi. Üstelik dev tekellerden grevlerin engellenmesi yönünde emir aldığı bir durumda. Bütün bir Irak’a saldırı ve işgal sürecinde ABD emperyalizmine tam bir uşaklık yapanların, efendisinin her saldırı talimatında komşularına karşı dişlerini gösterenlerin, memlekette satılmadık şey bırakmamaya azmetmiş olanların, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin tarihsel kazanımlarını gaspedenlerin, geçmiş hükümetler döneminde ve özellikle belediyecilik sürecinde binbir türlü suç işlemekte fazlasıyla ustalık kazanmışların hükümeti bu.

Grevlerin kolayca yasaklanması
sendika ağalarının suçudur

Orta yerde lastik sektöründeki işçiler payına grev yasakları konusunda fazlasıyla kötü bir sicil duruyor. Bizzat Lastik-İş Başkanı 10 yılda dört kez grevlerinin yasaklandığını (son üç yasaklama üstüste son üç sözleşme döneminde gerçekleşti) söylüyor. Demek ki siz alıştırmışsınız grev yasaklatmayı. Önceki yasaklarda sesinizi çıkarmamışsanız, AKP gibi sınıf düşmanı bir hükümet size elbette aman vermeyecektir.

Şimdi grev yasağı üzerine konuşan her sendikacı, hükümetin grevleri yasaklamasının etkisiyle patronların bilerek sözleşmeleri zora soktuğunu söylüyor. Peki başka ne bekliyordunuz?

Artık sendika bürokrasisine, hükümet sermaye dostluğu yapıyor, yasaları çiğniyor vb. diye sorumluluktan kurtulma gibi bir şans tanınmamalıdır. AKP gibi bir hükümetin işçi-emekçi kitlelerin kanına musallat olmasından sermaye iktidarının yıllardır hiçbir engelle karşılaşmadan işçi sınıfının örgütlülüklerini tarumar etmesine dek her suçun altında sendika bürokrasisinin imzası var. Uzağa gitmeye gerek yok; sınıfı Ortaçağ köleliğine mahkum eden kölelik yasasını Ecevit hükümetiyle elbirliğiyle hazırlayan, AKP yasayı meclisten geçirirken seyirci kalan kim?

Üç sözleşme dönemidir grevleri yasaklanan lastik işçileri bu sorunun cevabını herkesten iyi biliyorlar. Deneyimleri sayesinde sendika bürokrasisinin oyalayıcı taktiklerinin, son kertede anlaşmaya nasıl imza atacaklarının da pekala farkındadırlar.

Sendikal önderliğin grev yasaklamasına karşı tuttuğu yol gene aynı; Danıştay’a başvurmak, hükümeti protesto eden açıklamalar örgütlemek, bu arada çözüm sağlama kudreti olmayan eylemlerle işçileri her zamanki sona hazırlamak vb. Öte yandan sendika bürokratları yerel seçimlerin öngünlerinde olduğumuz için sandıkta hesap sormayı güncel ve başlıca mücadele yöntemi olarak daha bir öne çıkarıyor. Tabii bu arada işçileri farklı partilere oy vermek üzerinden düzene bağlamayı da ihmal etmemiş oluyorlar. Halihazırda lastik işçileri bu tanıdık oyuncuları sahneden indirme işareti vermiş değiller.

Grev yasağına boyun eğmek, köleliği kabul etmektir

Belki geçmişteki örneklerden yola çıkanlar, hiç değilse işimizi, örgütlülüğümüzü, bir takım haklarımızı koruruz, az bir şey de zam alırız diye düşünecekler. Fakat durum bu kez hiç eskiye benzemiyor. Mesele sadece patronların grev yasaklarından kuvvet alarak istedikleri ücreti dayatma niyetinden ibaret değil. Sendikacıların sözleşme görüşmelerinde daha ücret vb. maddeler gündeme gelmeden uzlaşmazlık çıktı demelerinden de anlaşılacağı gibi, bu kez kölelik yasasının hükümleri dayatılmaktadır.

Dolayısıyla eskiyi tekrar etmek lastik işçileri payına eskisiyle kıyaslanmayacak kötü sonuçlara yol açacaktır. Dahası patronlar ve sermaye iktidarı sınıfın en örgütlü kesimlerinin haklarını gaspetmedeki başarının verdiği özgüvenle çok daha pervasız saldırılara imza atacaklardır. Örneğin Prof. ünvanlı kimi akıl hocaları, daha şimdiden yasalarda grev hakkının tümden çıkarılması gerektiğini söyleme cüreti gösterebiliyorlar.

Ayrıca tıpkı cam işkolundaki grev yasağının delinememesinin lastik işkolunda keyfi grev yasağına yol açtığı gibi, lastik işkolundaki gelişmeler de gündemdeki çimento, tekstil, metal işkollarındaki sözleşmeleri belirleyecektir. Yani grev yasağı delinmediği durumda sadece lastik işçileri değil bütün bir işçi sınıfı kaybedecektir.

Bu gerçek, sözleşme dönemleri içinde olan diğer işkollarındaki işçiler tarafından daha şimdiden algılanmaktadır. Bu, lastik işçileri militan bir mücadele yolunda yürüdüklerinde çok geçmeden yaygın bir sınıf dayanışmasıyla karşılaşma imkanına sahipler demektir. Şunu da ekleyelim ki, işçi ve emekçi kitleler cephesinden gelecek desteğin ölçeği sadece sözleşme dönemleri içinde olan işkollarındaki işçilerle sınırlı tutulmamalıdır. Kölelik yasasının uygulamalarından günbegün bunalan örgütsüz yığınlardan özelleştirme saldırısının doğrudan hedefi olan işçilere, oradan Kamu Yönetimi Temel Kanunu’na karşı tepkili olan kamu emekçilerine kadar çok geniş bir dayanışma potansiyeli söz konusudur.

Bu imkanların, artı tabandaki mücadele istek ve kararlılığının değerlendirilip değerlendirilemeyeceği bilinçli, öncü lastik işçilerinin omuzlarındaki bir sorumluluktur. İşçilerin önünde her zamanki gibi iki seçenek duruyor. Ya sendika bürokrasisini aşıp meşru haklarını kullanacak, militan bir mücadele yolunu tutacaklar ya da geçmişteki örneklerde olduğu üzere sendika bürokrasisinin peşinden sürüklenerek, nihayetinde sermayenin dayatmasına boyun eğmiş olacaklar. Diğer bir deyişle ya grev yaparak grev haklarını, dolayısıyla onurlarını ve geleceklerini koruyacaklar, ya da hükümet, sendika bürokrasisi ve sermayedarlar, tam adıyla sermaye iktidarı tarafından tüketilecekler.

Bu kez grev hakkını kullanmamak, kölece yaşamaya mahkum olmaktır. Bunu ne sendika bürokrasisinin görünürdeki militan açıklamaları değiştirebilir, ne de seçim sandıkları.