Savaş, ölüm, yıkım, zorbalık vb. politikalara dayanan Bush yönetimi, halkları küstahça bir üslupla tehdit etmeyi alışkanlık haline getirdi. Afganistan ve Irak örneklerinde görüldüğü gibi bu tehditler bir süre sonra fiili saldırıya dönüşmektedir. Bir ülkeyi işgal edip diğerini sıraya koyuyor. 25 yıldan beri tüm ABD yönetimlerinin baş düşman belledikleri İran, bugünlerde tehdit oklarının üzerinde yoğunlaştığı ülke durumunda.
Beyaz Sarayda hüküm sürenlerin diş bilediği bir ülke olduğu halde İran henüz fiili bir saldırıya maruz kalmadı. Amerikan yönetimleri esas olarak ekonomik ambargo ile bu ülkeyi kuşatmaya çalıştılar. Ancak gerici molla rejimi, diğer emperyalist ülkelerle (Almanya, Fransa, 91 yılından sonra Rusya) girdiği ekonomik ve ticari ilişkiler sayesinde, ABD ambargosunu büyük oranda boşa düşürebildi.
ABD için İranda işbirlikçi bulmak kolay değil. Zira İran halkı güçlü bir anti-Amerikancı bilince sahip. Bugüne kadar gerici rejime karşı yükselen muhalefeti yedekleme hedefine ulaşamadı Washingtondaki haydutlar. Son günlerde gelişen öğrenci gençlik hareketini destekleyen açıklamalardan da umdukları karşılığı bulamadılar. Amerikanın beslediği devrik Şah destekçisi artıkların İrana yönelik Farsça uydu TV yayını da pek ilgi görmüyor. Zaten bu işbirlikçi hainlerin İran halkından destek bulmaları mümkün değil. Zira Şahın İranlı emekçilere uyguladığı zulmün hafızalardan silinmesi kolay değil.
Ezilen halkların sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı yükselttiği özgürlük mücadelesi, 20. yüzyılı neredeyse baştan başa kaplamıştır. Yüzyılın başında dünyanın paylaşımını tamamlayan emperyalist güçler, 1975lere kadar halkların direnişlerini ezmekle uğraştılar. Uygar dünyanın temsilcisi emperyalist ülkeler, iki paylaşım savaşının yanı sıra, halkların özgürlük mücadelesini ezmek amacıyla giriştikleri katliamlarla ne kadar vahşi olduklarını kanıtladılar. Afrika ülkeleri, Cezayir ve Vietnamda yaşananlar, bir daha silinmemek üzere insanlığın hafızasına kazındı.
Böl, parçala, yönet kirli taktiği ile halkları birbirine kırdıran emperyalistler, son yıllarda sömürgeci politikalarını ezilen halkların dostu görüntüsü altında, onları kurtarmak gerekçesiyle yürütür oldular. Bunu, yeni bir taktik olmamakla beraber, geçmişe göre daha yaygın ve demokrasi-özgürlük gibi söylemlerle gündeme getirmeye başladılar. 11 Eylülden sonra bu demagojik söyleme teröre karşı savaş, kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması eklendi. Eski Yugoslavya, Afganistan, Irak gibi ülkeler benzer gerekçelerle işgal edilmişti. Şimdi de aynı gerekçelerle hedef alınan ülke İran.
Bush ve çetesi nükleer silah ürettiği, teröristlere yardım ettiği ve anti-demokratik/totaliter bir rejimle yönetildiği gerekçeleriyle İrana karşı saldırgan açıklamalarda bulunuyor. ABD emperyalizmi, sömürgeci emellerine ulaşabilmek için, molla rejimi tarafından ezilen halkları kullanmak istiyor. Bunların başında da Azeriler geliyor. Azeriler hem nüfus yoğunluğu, hem de onlarca yıldan beri gerici rejimlerin baskısı altında olmalarından dolayı savaş kundakçılarının İranda kullanmak istedikler temel güçtür. Yakında gerçekleşecek Azerbaycan seçimlerine müdahale eden ABD, tamamen kukla bir yönetimi işbaşına getirmek istiyor. Baküde böyle bir yönetimin işbaşına geçmesi, İrandaki Azerilerin kullanılabilmesi işini kolaylaştırabilir.
Halkların düşmanı Amerikan emperyalizmi, güya Azerilerin ulusal özgürlük uğruna verdikleri mücadeleyi destekleyecek. Burada desteğin şartı, ABDnin İranı işgal edebilmesi için Azerilerin işbirlikçi olmalarıdır. Yani hem Azeri halkına utanç verici bir misyon biçerek onuruyla oynayacak, hem de İranın bütününü egemenliği altına almış olacak. Bu kirli planın Azeri halkında karşılık bulma ihtimali düşüktür.
ABDnin İran rejimine karşı kullanmak istediği bir diğer güç ise Kürt halkıdır. İranda yaşayan Kürtler de rejimin baskısı altında bulunuyor. Özellikle 80li yıllarda özgürlük talebini yükselten Kürt halkının bu çıkışını mollalar katliamlarla bastırmıştı. Doğal olarak Kürt halkının özgürlük talebi güncelliğini koruyor; buna bağlı olarak da molla rejimine karşı yaygın bir hoşnutsuzluk mevcut. İşte Pentagonun savaş kundakçıları Kürt halkının bu talebini istismar etmek için çaba harcıyor.
ABDnin İranı sıkıştırdığı bugünlerde dikkat çekici olaylar meydana geliyor. Genelde İranla çatışmadan kaçınan PKK/KADEK, son günlerde defalarca İran askerleriyle çatışmaya girdi. Bu çatışmalar sonucunda her iki taraftan da onlarca kayıp verildi. İran Kürdistan Demokrat Partisinin (İKDP) desteğini alan KADEKin, İranda İran İslam Demokrasi Partisi adı altında siyasi bir örgütlenme oluşturduğu iddia ediliyor. Doli Göze, Shinava, Mahabad, Şihayşa, Kelareş bölgelerinde İran askerleriyle KADEKlilerin çatıştığı bildiriliyor. Bu arada İranlı yetkililer, KADEKin Kürtleri Tahran yönetimine karşı kışkırttığını da ileri sürüyorlar. Basında yer alan bu haber ve yorumların bir kısmının doğruluk derecesi tartışmalı olabilir, ancak bölgede çatışmaların yaşandığı kesin gibi görünüyor.
Kuzey Irakta ABD askerlerinin denetimindeki bölgede bulunan KADEK güçlerinin bu koşullarda İranla çatışmaya girmesi doğal olarak bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Teslimiyetçi çizgiyi benimsedikten sonra tüm umudunu Türk burjuvazisi ve emperyalistlere bağlayan KADEKin, emperyalist güçler tarafından kullanılmaya müsait hale gelmesi kuşkusuz trajik bir durumdur. Uzun yıllar sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı Kürt halkının özgürlük mücadelesine önderlik eden bu parti, gelinen aşamada bizzat bu gerici güçlerini aleti olabilecek konuma düştü.
Daha önce de ABD emperyalizminin Iraka saldırısına, var olan statükoyu değiştireceği gerekçesiyle destek verilmişti. Bu konumları, kaçınılmaz olarak İranla yaşanan çatışmalar konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Irakta imal edildiği iddia edilen, dahası emperyalist saldırıya gerekçe gösterilen kitle imha silahları, işgalin üzerinden üç aya yakın bir süre geçmesine rağmen halen bulunamadı. Bulunması da söz konusu değil, çünkü bu iddiaların yalan olduğu artık ABD ve İngiltere basınında bile yazılıp çizilmektedir. Emperyalist saldırıya destek veren BBC bile İngiliz Başbakan Tony Blairin yalanlarını ortaya koymak durumunda kaldı.
Şimdi de benzer bir kampanya İrana karşı başlatılmış bulunuyor. Iraktan tanıdığımız Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed El Baradey yeniden sahnede boy göstermiş bulunuyor. El Baradey, İrana dayatılan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun ek protokolünü imzaladı. Bu protokol ile Ajans denetçilerine İranda istedikleri her yeri inceleme ve habersiz denetleme hakkı tanıyor.
Ek protokolü imzalaması için İran rejimi üzerinde yoğun baskılar var. Tahrana giden Muhammed El Baradey, İranlı yetkililerle yaptığı görüşmelerde protokolün bir an önce imzalamasını talep etti. El Baradeyden bir hafta önce İrana giden İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Starw da, İran yönetiminden nükleer programını denetime açmasını ve demokratik reformları hızlandırmasını istedi. Bu arada Moskovada biraraya gelen Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov ile Fransız meslektaşı Dominique de Villepin de, İrana çağrıda bulunarak, ek protokolü imzalamasını istediler. Ortadoğunun kitle imha silahları deposu olan İsrail de sık sık İranın nükleer silah ürettiğini öne sürüp bu ülkeye müdahale edilmesini talep ediyor.
Irakla ilgili yalanların ortaya dökülmesi, Bush ve savaş çetesini de sıkıştırmış durumda. Kasım 2004te yapılacak ABD başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Ortaya attıkları yalanların, ABD halkını aldattıklarının basında tartışıldığı bir dönemde seçimden zaferle çıkmaları zor görünüyor. Bu nedenle savaş kundakçısı ekip, Amerikada prim yapan güvenlik ve ülkenin çıkarları gibi demagojileri gündeme getirerek, bu sıkışıklığı aşmaya hazırlanıyor. Nükleer silah ürettiğini iddia ederek İranı hedef almak, ABDde iyi bir seçim propagandası işlevi göreceğinden, İran üzerindeki baskı gittikçe artacak.
Başta bölge halkları olmak üzere tüm anti-emperyalist güçler, Amerikan emperyalizminin Ortadoğuda yeni bir cephe açmasını engellemek için zaman kaybetmeden harekete geçmelidirler.