12 Temmuz'03
Sayı: 27 (117)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşaklığı sindirenlerin uşak muamelesinden yakınma hakkı olamaz!
  İŞKUR yasası Meclis'ten geçti...
  "Stratejik uşağın" kırılan "onur"u!
  Sağlık emekçilerinin işgüvencesi ortadan kaldırılıyor...
  "Reform" adı altında sağlık hizmetleri özelleştiriliyor
  Herkese parasız, yaygın ve eşit sağlık hizmeti!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Birleşik Metal-İş Sendikası 1 No'lu Şube Genel Kurulu yapıldı...
  DİSK Tekstil 1 No'lu Şube Genel Kurulu yapıldı
  KESK'in evrimi: Fiili- meşru mücadeleden yasaların ardına/2
  Ekim Gençliği'nden...
  Geleceğimiz için elele mücadeleye!
  Emperyalist tehditler yeniden İran üzerinde yoğunlaştı
  "Yol haritası" ve son gelişmeler
  Emperyalist işgalciler Irak direnişi karşısında çözüm ve çıkış bulamıyor
  Uzanları bitirmek için İmar Bankası'na el konuldu...
  Faşist rejim zindan cephesinde tecridi ağırlaştırıyor ve yeni saldırılara hazırlanıyor
  Direnişteki Ağartıoğlu deri işçileri kardeşlerimize...
  Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi'nin 1. kuruluş yılı etkinliğin yüzlerce emekçinin katılımıyla gerçekleşti...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
“Stratejik uşağın” kırılan “onur”u!

Güney Kürdistan’da Türk özel timcilerin Amerikan askerleri tarafından “derdest” edilmesinin yarattığı “kriz” bir türlü aşılamıyor. Krizi çözme adına atılmaya çalışılan adımlar işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Farklı bir konu olsa krizin derinleştiğinden söz etmek uygun düşecek, ama Amerikan uşaklarının tutumu böyle bir yoruma pek izin vermiyor.

Üzerinden geçen bir haftalık bir zaman dilimine rağmen, devlet katında hala olayın şoku atlatılabilmiş değil. Devlet cenahında her ağzını açan “stratejik ortaklık”tan dem vurup yakınıyor. Bunun dışında tam bir şaşkınlık hakim. Kimi “onurun incitilmesi”nden dem vuruyor, kimi o kadar büyütmemek gerektiğinden; kimi bunun yerel bir vaka olabileceğine ihtimal vermediğini söylüyor, kimi Washington’un habersiz olduğunu iddia ediyor... Devlet katının muhalefet kanadı ise “ağır tahrik”ten, “onurun kırılması”ndan bahisle hükümete yükleniyor, nota verilmeliydi diyerek eleştiri oklarını hükümet partisi AKP’ye yöneltiyor. Ancak, onuru bu derece incinmiş görünenler, Güney Kürdistan’a ava gitmiş bu çok “özel” timi oluşturan şahinlerin nasıl olup da serçe misali avlandıklarını sormuyor. Daha ötei, Ankara’dan giden “karşılık vermeyin” emrini sorgulayan da yok.

İktidar ve muhalefet, ordu ve hükümet, her düzeyde devlet kurumunun tek uğraşısı, dayak atan ağabeyin bir an önce gönül alma pozisyonuna girmesidir. Özellikle başbakanlık mevkindeki zatın tüm söylemleri, seçtiği sözcükler, muhalefete verdiği yanıtların tarzı bu arzunun en çarpıcı göstergeleri. Tüm söylemleriyle Erdoğan, özetle, demek istiyor ki; ağabeydir, döver de sever de, öyle her tokatta ipler koparılmaya kalkılmaz.

Ancak derdest edilen TSK mensupları olunca (üstelik öyle sıradan erler değil, komutanlarıyla birlikte bir özel tim), alınganlığın üst düzeyi de haliyle orduda görülüyor.

Ordunun ilk “eylemli” tepkisi, Amerikan Genelkurmay Başkanlığı devir teslim törenine katılmak için Washington’da bulunan Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon’u törene katılmaktan alıkoyarak “boykot” tutumu göstermek oldu. Ardından, Ankara’da yapılacak görüşme için Amerika’nın “yetkisiz” düşük rütbeli subay göndermesi boykot edilerek bu toplantıya da katılım gerçekleşmedi. Amerika ise, olayların başından bu yana ilk ve tek “olumlu” adımı bu konuda atarak, aynı zamanda NATO komutanlığını da yürüten Avrupa Kuvvetleri Komutanı Org. Jones’u iki saatliğine de olsa Ankara’ya göndererek toplantının yeniden organizasyonunu sağladı. ABD bunun ötesinde, bırakın özür dilemeyi, her zamanki kovboy üslubuyla, baskın basanındır tavrı ve küstahlığıyla davranmaya devam ediyor. “Hatalı değiliz ki özür dilyelim; onlar bu muameleyi haketmişti; Türk tarafı sanki kendisi için kuyu kazıyor” türünden ifadelerle ve Türkiye’nin “stratejik müttefiklik” yakınmalarına karşı “yaralı uçağımıza bile iniş vermediniz, bu müttefikliğe sığar mı?” yanıtını veriyor.

Medyanın kendinden menkul yorumcuları, iki ülke ilişkilerinin ne kadar zedelendiği üzerine ahkam kesedursun, tablonun toplamı, Türk-Amerikan ilişkilerinde en küçük bir değişiklik yaşanmadığının kanıtı olmaya devam ediyor. Büyük birader tabiri boşu boşuna yerleşmedi. Amerika’nın tüm dünyaya, ama özellikle Türkiye’ye ve Türkiye kategorisindeki diğer peyklerine tutumu hep aşağılama, hep itip-kakma tarzındadır. Zaten, “stratejik ittifak” lafını diline dolayan da Amerika değil, hep Türk tarafı olmuştur. Türk devleti bunu bir övünç payesi olarak yineleyip dursa da, Amerika-Türkiye ilişkileri, doğası gereği, metropol-sömürge ilişkisi olarak başlamış ve süregelmiştir.

İşin bu yanıyla bakıldığında, Tayyip Erdoğan’ın ifadeleri de yerli yerine oturtulabilecektir. Türk devleti, Amerika ile bu kölelik ilişkisini koparabilecek güç ve durumda mıdır? Değilse eğer, özel tim baskını ve benzeri olayları büyütüp, büyük biraderi daha fazla öfkelendirmenin alemi yoktur. Ötesi; burjuva muhalefetin ve düzen solunun “ulusal onur” üzerine teraneleri, uluslararası politika arenasında bir anlam ifade etmiyor. Emperyalist dünya düzeni işte budur. Sadece bir toplumun sınıfları arasında değil, dünya toplumları ve devletleri arasında da işleyen çark efendiler ve köleler üzerine kuruludur. Gördüğü muameleyi çok onur kırıcı bulan kölelerin tek seçeneği düzenin dışına çıkarak özgürleşmek olabilir.