12 Temmuz'03
Sayı: 27 (117)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşaklığı sindirenlerin uşak muamelesinden yakınma hakkı olamaz!
  İŞKUR yasası Meclis'ten geçti...
  "Stratejik uşağın" kırılan "onur"u!
  Sağlık emekçilerinin işgüvencesi ortadan kaldırılıyor...
  "Reform" adı altında sağlık hizmetleri özelleştiriliyor
  Herkese parasız, yaygın ve eşit sağlık hizmeti!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Birleşik Metal-İş Sendikası 1 No'lu Şube Genel Kurulu yapıldı...
  DİSK Tekstil 1 No'lu Şube Genel Kurulu yapıldı
  KESK'in evrimi: Fiili- meşru mücadeleden yasaların ardına/2
  Ekim Gençliği'nden...
  Geleceğimiz için elele mücadeleye!
  Emperyalist tehditler yeniden İran üzerinde yoğunlaştı
  "Yol haritası" ve son gelişmeler
  Emperyalist işgalciler Irak direnişi karşısında çözüm ve çıkış bulamıyor
  Uzanları bitirmek için İmar Bankası'na el konuldu...
  Faşist rejim zindan cephesinde tecridi ağırlaştırıyor ve yeni saldırılara hazırlanıyor
  Direnişteki Ağartıoğlu deri işçileri kardeşlerimize...
  Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi'nin 1. kuruluş yılı etkinliğin yüzlerce emekçinin katılımıyla gerçekleşti...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Devrim için Partili mücadeleyi büyütelim!

Parti’nin çağrısı sahibine ulaştı

Şubat ayında, MYO aracılığıyla Partimiz, yeni bir dönemin başladığını duyurdu. Komünistler, “Devirmeyen darbe güçlendirir!” diyerek hızlarını kesmeden yürüdükleri yolda yeni bir menzile varmışlardır. Yılların emeği, çekilen acılar, ödenen bedeller, biriktirilen umutlar, boşa gitmedi. Komünist hareket, dostun-düşmanın önünde yenilmezliğini bir kez daha kanıtladı. Şimdi yeni bir güç, taze bir solukla yükleniyoruz devrimci sınıf mücadelesi görevlerine.

Yeni dönemin tahlili, eksikliklerin ve olanakların saptanmasının yanısıra Partimiz, sözkonusu değerlendirmesinde bir çağrı yapmaktaydı: Parti’yi her alanda ve her yönden güçlendirelim! Bugünün en somut ve acil görevi, bu çağrıya tüm alanlardan yanıt vermektir.

Hiç kuşku duyulmasın ki; çeliğin aldığı suyu tanıması gibi, genç komünistler de kendilerine yol gösteren önderliğin bu çağrısına gecikmeksizin yanıt vereceklerdir.

Zor dönemde devrim ateşini harlamak

Emperyalist-kapitalist barbarlığın ABD haydutluğu şahsında, tüm dünya halklarına açtığı savaş sürüyor. Dünyayı barbarlığın pençesine sürüklemeye çalışanların aldıkları yanıt da buna uygun olacaktır. Nitekim Ortadoğu’da yüreklerini sapanlarının ortasına yerleştiren genç savaşçılar, çocuklarına süt yerine kavga andı içiren analar, emperyalist metropolleri zorbalara dar edenler, savaşarak hayatın kibirli güzelliğini günbegün ortaya çıkaranlar, dünyanın dört bir yanından dostlarımız, yoldaşlarımızla biz de bu onurlu yanıtın imzacılarıyız.

Daha dün kulakları sağır eden bir gerici propaganda kampanyasıyla bıktırıcı biçimde yineledikleri “sosyalizm öldü” nutuklarından yalnızca on yıl sonra bugün geriye ne kaldı? Dünyayı sinsice yağmalama, milyonları suskun bir intihara kurban etme düşleri nerede?

İşte en alçak yalanların ardından ve binlerce masum insanı katlederek girdikleri Irak… O küstah havalarından geriye asker ölülerinin hesabını tutma telaşı kaldı. Gözlerini diktikleri İran’da milyonlar, Amerikan terörizmine prim vermek bir yana, kendi teröristlerine baş kaldırıyorlar. Zararsız ve barışçıl diye yutturmaya çalıştıkları Avrupa işçi sınıfının ve gençliğinin eylemleri, onların korkularını tetikliyor; köşklerini, konaklarını, zirvelerini binlerce polisle koruma ihtiyacı duyuyorlar. Oysa Prometheus’un şanlı eylemi karşısında zulüm kalesi Olympos’u koruyamayan Hermes gibi, bu binlerce polis de ateşin çalınarak insanlığı ışıtmasını engelleyemeyecektir.

Bugün altı kıtada, binlerce ayrı dilde barbarlığa meydan okunmakta, meydanlarda başka bir dünyanın özlemi haykırılmaktadır. Gün bu haykırışları tek elde toplama, işçi sınıfının demir yumruğu ile çürümüş düzene vurma günüdür. Gün nasırlı ellerle ve asla nasır tutmayan yüreklerle yeni bir dünyayı örgütleme günüdür. Günün sorumluluğu budur; devrimci bir önderlik yaratılmalı ve tüm cephelerde iktidarı hedefleyen bir savaş verilmelidir.

Kuşkusuz bu görev, herkesten çok komünistlerin omuzlarındadır. Komünistler, her defasında bu görevin biricik sahipleri olduklarını ispatlamışlardır.

Ustanın çekici ellerimizde!

Komünist hareketin dünya çapında yaşadığı gerileme ve dağılma süreçlerine kendi coğrafyalarından yanıt veren Türkiyeli komünistler, yeni bir dönemin müjdeciliğini yapmışlardır. Birikmiş sorunlar karşısında geri adım atmamışlar, marksizmin en keskin silahlarını kuşanarak bu sorunların üzerine gitmişlerdir.

“Yeni Ekimler için!” şiarı aynı zamanda Yeni Ekimler’in gerektirdiği yeni silahları dövmek için örs ve çekicin başına geçme çağrısıdır. Ustanın çekicini tutan eller, devrime yeni bir soluk, genç ve yiğit neferler ve asla eskimeyecek silahlar kazandırmışlardır. Biz, bu örs ve çekicin arasında dövülen çelik olmalıyız; suyumuzu tarihin gördüğü en devrimci sınıfın ideolojisinden, bilimsel temellere dayalı Marksizm-Leninizm’den alıyoruz!

Ölümden korkmayanlar, ölümsüz sayılırlar;
direnmeyi bilenler yenilmezler!

Barbarlığın karanlık bekçilerinin alçakça oyunları, tezgahları, zorbalıkları, gerçek sınıf devrimcilerini hiçbir dönem durduramadı, yıldıramadı. Burjuvazinin mezar kazıcıları, tarihin gördüğü en güzel işe tırnakları ve dişleriyle devam ettiler. Devrim savaşçıları, işkencehaneleri, zindanları, egemenlerin köhnemiş inlerini özgürlük rüzgarıyla doldurmayı bildiler.

Komün’de, Ekim’de, Stalingrad önlerinde su içer gibi rahat, düşmanın uykularını kaçıracak kadar inançla ölmeyi bilenler, sınıfların ve sınırların olmadığı bir dünyayı yaratma mücadelesinin hamalları olarak her defasında yeniden yaratıldılar. Dünyayı omuzlarında taşıyan dev, işçi sınıfı, savaşmayı bir kez öğrendikten sonra asla unutmadı.

Komünistler, onurlu yaşamayı da, en onurlu ölümleri de bu savaşın içinde öğrendi. İşte Habip, işte Ümit, işte Hatice, işte gülüşleri işkencehanelere, zindanlara sığmayan yoldaşlarımız…

Biz, bu gülüşün ufku olmalıyız; suyumuzu şehit yoldaşlarımızın fedakarca açtığı yolda yürümekten alıyoruz!

Uğruna tereddütsüz ölünecek bir davaya adanmak

En zor sorunları aşmamızı sağlayan, en zorlu yollarda yürümemizi kolaylaştıran örgütlülüğümüzdür. Savaşanların tek gerçek dayanağı birlikte yer almaları, örgütlü davranmalarıdır. Örgüt, komünist için koca bir aile, biricik sevgili, sabahın ak yeli, ekmeğin taze kokusudur; örgüt, uğruna tereddütsüz ölünecek davadır! Örgüt geleceğin üretildiği fabrika, özgürlüğün yetiştirildiği tarladır.

Örgüt, demek oluyor ki Parti, tek gerçek silahımız, biricik dayanağımızdır. Burada yaşamımızı ilmek ilmek örmek, devrimi örgütlemek için bir araya geldik. Şimdi bize, gençliğe yapılan çağrıya bu bilinçle yanıt vermeliyiz. Biz, bu çağrının yol gösterdiği gelecek olmalıyız; suyumuzu Partili mücadeleden alıyoruz!

Genç komünistler görev başına!

Partili mücadelenin gerektirdiği daha ileri sorumlulukları taşıyabilecek güçte ve yetenekte olan genç komünistlerin, Parti’yi güçlendirmek için yeni bir ateş yakmaları gerektiği açıktır. Son birkaç yılda alınan mesafe elbette küçümsenecek gibi değildir ve kaydedilen ilerleme gözler önündedir. Buradan alınacak dersler ve itkiyle daha ileriyi hedeflemeli, yeni bir atılım gerçekleştirmeliyiz.

Parti’yi güçlendirmek, kendimizi güçlendirmek, gençliğin mücadelesini büyütmekten geçiyor. Yakılan ateşi harlamak için kendimizi her yönden ilerletmeli, geliştirmeli, nitelik planında daha büyük adımlar atmalıyız. Önümüzdeki dönemin görevlerinin gerektirdiği bilinç açıklığını, ateşte sınanmış komünist iradeyi ve örgütlü mücadele yeteneğini kazanarak Parti’ye yaraşan neferler olduğumuzu kanıtlamalıyız.

Gençlik bir yol ayrımında durmaktadır. Ya sessiz kalacak ve her şeyini yitirecek, ya da geleceğin temsilcisi olmasının hakkını verecek ve yaşamı kazanacaktır. Bizler, bu yol ayrımında çok önemli bir görevi omuzladık: Önderlik.

Elbette verilecek sınavın başarısı da başarısızlığı da tümüyle bize bağlı değil; ama başarısızlık da, zafer de bize mal edilecektir. Öyleyse gençlik içerisinde yürüttüğümüz faaliyeti bu sorumluluk duygusuyla örmeli, olanaksızlıkları yenmeliyiz. Güçlerimizin sınırlılığı beklemenin değil, kendimizi aşarak en zor görevlere atılmanın vesilesi olmalıdır. Yaşamımızın temeline oturtmamız gereken davanın bizden beklediği budur; sorumluluk, fedakarlık, şevk ve hırsla devrim için çalışmak…

Partimiz’in çağrısına yanıtımız açıktır:

Gün doğacağı anı bilir, çelik aldığı suyu tanır; Partili mücadelede yerimizi alacağız!


“Devrim bir yıkma ve yapma diyalektiğidir!..”

Örgütlü mücadelenin ateşi içinde
işçi sınıfı devrimciliği

Devrimci yaşam

Çürümüş kapitalist sistem, tüm araç ve kurumlarıyla yıkılacaktır. Komünistler, kapitalist barbarlığa son verecek cüreti, yıkma ve yapma diyalektiğini kavramış olmanın verdiği güçten almaktadırlar. Her gün sistemin karşısına dikilerek onu bir parça yıkan komünistler, bu mücadele içerisinde barbarlığın kendi yaşamları üzerinde kurduğu boyunduruğu parçalamaktadırlar.

Bu hesaplaşma alanı, devrimin yaşamımıza uygulanması sonucunu doğurur. Kişinin kendi zayıflıklarıyla mücadelesi, bir başka deyişle kendi içindeki düzenle hesaplaşması, yalnızca sabah erken kalkmak, düzenli yaşamak vb. ile sınırlandırılamaz. Devrim, mücadele içinde çelikleşmiş kadroların itici gücü ile başarılacaktır.

Bu bilinçten hareketle her militan, kendini tekrar tekrar mücadelenin ateşinde yeniden kalıba dökmelidir. Şehit yoldaşlarımız ve mücadele içinde sayısız kadrosuyla partimiz, bu konuda örnek alınacak bir birikim yaratmış durumdadır.

Kapitalizmde komünist olabilmek

Komünistler, dönüştürmeye çalıştıkları toplumun içerisinde yaşamaktadırlar. Toplumdaki değişmeler, onların yaşamlarına da yansır. Devrimci kadronun toplumun geri kesimlerinden ayrılan bir yanı, bizzat bu toplumu dönüştürme iddiası ve çabası ise; diğer yanı da, değişim ve dönüşümün etkilerini kendi yaşamı üzerinden gözleyebilme yeteneğidir.

Kapitalizmde yaşayan komünistler olarak, haliyle yaşamımızda bu sistemin kültüründen, yaşam biçiminden ve yapısından izlere rastlamak mümkündür. Sorun, bunları tespit edebilme yeteneğini gösterebilmek ve ardından pratik-teorik eğitim bütünlüğünü kazandıran örgütlülük temelinde çözebilmektedir.

Her sınıf üretim sistemi içinde tuttuğu yere göre kendi yaşam biçimini ve kültürünü oluşturur. Aylak ve sömürücü bir sınıf olan burjuvazi, kendi iktidarının getirdiği çürümüşlükleri emekçi kitlelere ve gençliğe dayatıyor. Yaşam biçiminde bencillik, toplumsal sorunlarda duyarsızlık, yardımlaşma ve dayanışma duygusundan yoksunluk vb. olgular, kapitalist rekabet ve kâr hırsının insanda yarattığı yabancılaşmanın bazı görünümleridir. Devrimciler de kimi durumlarda bu çürümüşlükten etkilenebilirler. Burada temel nokta, kapitalizm dolayısıyla yaşanan bu yabancılaşmaya örgütlü bir karşı koyuşun olup olmadığıdır.

Değişim ve dönüşümün yönü

Tüm baskı ve propaganda aygıtları ile örgütlü olan bir sisteme karşı koymak, bu çürümüşlüğün tüm yaşamımızı ablukaya alan zincirini kırmak ve kendi kültürümüzü yaratmak için adımlarımızı hızlandırmalı, iktidar mücadelesine odaklanarak örgütlü olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz. Karşımızdaki sistematik terör ve baskı aygıtına karşı koyabilmek için, işçi sınıfının çelik disiplinini kuşanabilmeli ve kendimizi devrimci yaşam içinde bilimsel programımız ışığında tekrar ve tekrar üretebilmeliyiz. Yaşamımızdaki zayıflıkları, küçük burjuva zaafları, ancak böyle bir temelde çözmek mümkündür.

Devrimci bir kadro, kendi sorunlarını ancak örgütlülük içerisinde çözebilir. Çoğu zaman karşılaştığımız “Ben yapamıyorum! Gideceğim ve daha güçlü geleceğim...” diyenler aslında en can alıcı gerçeği gözardı ediyorlar ve soluğu düzenin kollarında alıyorlar. Sorunların örgütten ve örgütlülükten kaçarak burjuva sistemin içinde değil, bizzat devrimci faaliyet içinde çözüleceği gerçeği pratikte sınanmış bir doğrudur. Zira sınırlı sayıda istisnanın dışında örgütten ve örgütlülükten bu şekilde kaçanlar, düzenin bataklığında bir süre çırpınmışlar ve sonra eriyip gitmişlerdir.

Devrimci iç yaşamın örgütlenmesi

İşçiler ve emekçiler, tüm yaşamları boyunca çalışmak durumundadırlar. Üretim sürecinin içerisinde bulunarak üretkenliği, işbölümünü ve paylaşımı yaşayarak kavrarlar ve sınıfsal bir norm haline getirirler. İşçi sınıfı, kolektif yaşam alanı olan fabrikada disiplin altına girmiş ve karakterini korumuştur. Özel mülkiyet alanının dışında olan bir sınıfın yaşama şansını ancak böyle bir disiplin ve çalışma temposu ayakta tutabilmektedir. İşçi sınıfı devrimcilerinin de işte bu basit gerçeklerden harekete geçmesi ve kendi yaşamları içindeki zaaflara karşı acımasızca mücadele etmesi gerekmektedir.

Sabah erken kalkmak, güne örgütlü başlamanın ilk adımıdır. Tüm haftayı ve her günü çok iyi programlamak, bu alanda aksamaya mahal vermemek, işçi sınıfına ve devrime olan sorumluluğumuzdur. Evimizin düzenli olması ve ev içinde işlerin kolektif bir bakışla örgütlenmesi, devrimci yaşam ve faaliyetin olmazsa olmaz yanlarıdır. Odamızın derli toplu olmasından yaşam tarzımızın düzenlenmesine kadar birçok konuda disiplin altına girmek, kendimizi yeniden üretmenin ve devrimcileştirmenin ilk adımıdır.

Yaşamımızla emekçi kitleler içinde örnek alınacak bir kişilik olabilmek, işçi ve emekçilerin kültürüne yabancı düşmemek, bize örgütlü mücadelede çeşitli avantajlar sağlayacaktır. Söylediklerimiz ile yaptıklarımız arasındaki açı ne kadar daralırsa, işçi ve emekçilere o kadar güven verebiliriz. Zira işçi sınıfı devrimciliğini temsil ettiğimizi bu sınıfa göstermek, yalnızca teorik yaklaşımlarımızla değil, ama bundan ziyade bu yaklaşımların göstergesi olan ahlakımız ve devrimci yaşam tarzımızla mümkün olmaktadır.

Demek ki, yaşamımızın tutarlı olması ve kişiliğimizle kitlelere güven verebilmemiz teorik üstünlüğümüzün doğal sonucu olabilmelidir. Rusya’da işçiler, Lenin gibi bir önderin en çok etkilendikleri yanı sorulduğunda, birincisi “O söylediklerine kendisi de inanıyor!” ve ikincisi “Yaşamı, yaptıkları ve söyledikleri ile tutarlı biri” diyorlar. Yine gençlik çalışmamızda Ümit yoldaş kişiliği ve yaşam tarzı ile birçok insanı etkileyip devrim mücadelesine katabilmiştir.

Sorunu böyle koyduğumuzda, devrimci iç yaşamımızı örgütlerken neyi eksen almamız gerektiği de ortaya çıkıyor.

Yoldaşlık ilişkileri

Aynı idealler için biraraya gelmiş, aynı bilimsel dünya görüşü ile donanmış ve dostun düşmanın önünde göndere çekilen bayrağımızın, programımızın altında birleşip savaşan komünist militanlar olarak, büyük ailemizin birer parçası durumundayız. Ve bu büyük aile içinde ilişkileri belirleyen temel aracımız, partimizin tüzüğüdür.

Yoldaşlık, ancak doğru temellere dayalı bir ilişkide, devrim ve sosyalizm mücadelesinin gereklerini yerine getiren kadrolar nezdinde doğru kavranabilir. Komünistler yoldaşlarını, “üzerlerine yağacak kurşunları paylaşacak” kadar çok severler. Yoldaşlık, komünistler için her tür ilişkinin (aile, sevgili, dostluk) üzerinde yer alır. Biz yoldaşlarımız için yeri geldiğinde gözümüzü kırpmadan ölümü kucaklayacağız; bizi komünist devrimci yapan en temel üstünlüklerimizden biridir bu.

Komünistlerin “özel yaşantı”sı yoktur

Komünistler, döne döne özel yaşantılarının olmadığını dile getirdiler. Aynı mücadeleyi paylaştıkları insanlardan, işçi ve emekçilerden örgütsel güvenliğin gerektirdiğinin dışında bir gizlilikleri yoktur. Komünistler, sevgiden mücadeleye kadar birçok alanda yoldaşlarından hiçbir şey gizlemezler. Tüm eksikliklerinin bilincinde olan komünist, bunu yoldaşça paylaşımla aşacağını bilmektedir.

Bu, sadece iyi niyet ya da örgütsel yaşamın getirdiği bir davranış tarzı olarak ortaya çıkmıyor; ama aynı zamanda, temsil ettikleri değerlerin sonucu olarak beliriyor. Komünistler, burjuvazinin yalanı, dejenerasyonu ve güvensizliği kitleler içinde yaygınlaştırmaya çalıştığı bir ortamda; özel yaşamın dokunulmazlığı adı altında insana ait değerlerin hiçe sayıldığı bir sistemde; sevgi adına salt bedenlerin birlikteliğine dayanan, yozlaşmış aile içi ilişkilerin ortasında, eşlerini aldatan çürümüş unsurların cirit attığı bir dünyada, kendi kültürlerinin bayraktarlığını yaşamları ile yapmaktadırlar.

Kendi eksiklerinin üstünü örtmeye çalışan bir komünist, sadece bunların ortaya çıkmasını geciktirecek ve sorunun aşılacağı noktanın önünü kapatmaktan başka bir şey yapmış olmayacaktır. Zaten devrimci yaşam bu tipte aksaklıkları hemen önümüze getirir. İşte komünistler, devrimci yaşam içinde yoldaşlık ilişkilerini hep kendilerini ilerleten bir tarzda kullandılar.

Yoldaşlarımıza yönelttiğimiz eleştirilerin onların eksikliklerini düzelterek devrim mücadelesine daha ilerden katılmalarını sağlamak için yapıldığını bir an bile aklımızdan çıkarmayacağız. Yoldaşlarımızın haklı eleştirilerine kızmayacağız ve çubuğu her zaman kendi eksiklerimize bükeceğiz.

“Dostluk; aynı barikatta çarpışabilmektir!”

Komünistler, dostluklarını da kendi bakışlarıyla şekillendirirler. “Arkadaşlık nedir?”, “Arkadaşlık aynı barikatta savaşmaktır, yekpare bir sütundur. Kılıcı döven, bildirileri yazan ellerdir. Arkadaşlık derin bir inanç ve ortak kaygıdır. Arkadaşlık ortak bir eylemdir, ortak bir yaşamdır ve ortak bir ölümdür.” (Ateşi Çalmak/1).

Dostluk, gerçek anlamını ancak aynı barikatta düşmana karşı savaşabilme iradesinde bulacaktır. Düzenin çıkara dayalı dostluk aldatmacası, yaşamımıza bu dostluk anlayışının egemen olması ile darmadağın olacaktır.

Sınıf savaşımı ve örgütsel iç yaşam

Savaş, savaş kurallarına göre yürütülür. Sınıf savaşımı acımasızdır. Bu savaşım alanında kendini yenileyememek, eksiklerini aşamamak, devrimci iç yaşamı düzene karşı bir başkaldırı olarak örgütleyememek, burjuvazinin yoz ve örgütsüzlüğü dayatan kültürüne karşı kendi kültürünü bir silah olarak kullanamamak, büyük zaaflardır.

Genç komünistler, partimizin yarattığı büyük birikimden, tüm dünyada devrimcilerin ellerinde silah olan değerlerden öğrenecekler; ısrarlı ve uzun soluklu bir mücadele için, kendi yaşamlarını sürekli yıkıp yeniden kuracaklardır.