24 Mayıs'03
Sayı: 20 (110)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları püskürtmek için gerici barikatlar aşılmalıdır!
  Sendika ağaları, sermaye sınıfı ve hükümetle kolkola
  Kölelik yasasına karşı mücadelenin yakıcı görev ve sorunları
  Kamu TİS'leri sürüncemede
  Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
  Onbinlerce işçi Ankara'da biraraya geldi...
  Türk-İş Ankara mitingi...
  Saldırılar ve kölelik yasası üzerine Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı...
  Sermaye hükümeti İMF'den tam not aldı...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Filistin direnişini boğma planları...
  Özelleştirme saldırısının son perdesi
  Emperyalist terör ters tepiyor
  Irak'a bahşedilen "demokrasi"den sömürgeci yönetim çıktı
  Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi
  Powell'ın Almanya ziyareti...
  Yaklaşan G8 zirvesi ve emperyalist şeflerin telaşı
  Pişkanlık ve ötesi...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Adana Öncü İşçi-Emekçi Platformu kuruldu!
  Hürriyet'in "F tipi mucizesi"
  Beterin de beteri var
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ücretli kölelik düzeni’nden günlük manzaralar...

5 Ağustos’ta usta ve şefe çıkıp 6 Ağustos’ta önemli bir işim olduğunu söyleyerek “Bana akşam 18.15’ten sonra izin verir misiniz?” dedim. “Bu hafta herkes saat 22.00’ye kadar çalışacak, mesai var gidemezsin” dediler. Ben, “Saat 20.00’ye kadar kalayım sonra gideyim” dedim. Yine kabul etmediler.

6 Ağustos akşamı normal çalışma saati olan 18.15’e kadar çalıştım.Giriş kartımı almak üzere muhasebeye gidip sekreterden kartımı istedim. Sekreter kartını alamazsın deyince, masada duran kartımı aldığım gibi kart basma makinesine gittim. Arkamdan sekreterle bant şefi kartı basmamı engellemek için koşturuyordu. Ancak kartı basmıştım bile. “Ben normal çalışma saatimi doldurdum, kimseye zorla mesai yaptıramazsınız” deyip çıktım.

Evde olayı anlattım, ertesi gün ağabeyimin benimle işyerine gelmesini istedim. Çünkü kartımı vermeyip işbaşı saati dolduktan sonra içeriye almayarak, çıkışımı sağlamaya ve hiçbir hak iddia etmemem için uğraşmaya çalışacaklarını biliyordum. Ertesi gün ağabeyimle beraber fabrikaya gittim. Kartımı almak üzere muhasebeye gittim. “Kartın yok” dediler. Ağabeyim “Dün akşam basılan kart nasıl oluyor da sabaha kayboluyor” deyince sekreter “bilmiyorum ... bey gelince versin” dedi. İşe başlama saatim gelmişti. Ağabeyim “sen git iş başı yap, ben konuşurum kartını basarsın” dedi.

Sekreter bu arada bant şefine gidip “abisini getirmiş, gel gönder şunu” demiş. Bant şefi “iş başı yapma, yukarı çık orada bekle” dedi. Durumu ağabeyime anlattım. Şef arkamdan gelmişti. Ağabeyim şefe “suçu ne, neden yukarı çıkıyor?” deyince şef “dün izinsiz kartını basıp gitmiş, gereken işlemi yapacağız” dedi. Bunun üzerine ağabeyim “kartını normal çalışma süresi bitiminde bastı, mesai saatleri içerisinde yapmadı ki!” dedi. Şef “Bizim kurallarımız var, iş başı yapması için ihtar imzalaması gerekiyor” deyince ben de “imzalamam!” dedim. “Sen imzalamazsan iki şahit tutar imzalattırırım” demesi üzerine ağabeyim “imzalattığın kağıdın fotokopisini alabilir miyim?” dedi. Şef “Hayır” cevabını verdi. “Peki senin ne tür bir ihtar tutacağını, değiştirmeyeceğini nereden bileyim? en bir örneğini vermezsen ben de gerekli yerlere müracaat ederim” dedi ağabeyim. Ve sözlerine devam etti; “Bir işçi normalde toplam 18-20 saat fazla mesaiye kalabilir, siz ise gece-gündüz demeden mesaiye bırakıyorsunuz. Bu insanların hiçbir sosyal hakkı yok mu? Bu insan uyku uyumadan, tatil yapmadan nasıl sağlıklı çalışabilir? Kaldı ki kendi kardeşinin düğününe gitmesine bile izin vermiyorsunuz” dedi. M¨dür ağabeyime sordu “Sen özel sektörde mi çalışıyorsun?”. “Sadece özel sektörde değil devlet dairesinde de çalıştım, azıcık da olsa kanunun ne olduğunu biliyorum” dedi ve “kartı ne olacak?” diye sordu. “Kartı bulununca yazarız” dedi müdür.

Akşam 22.15’de mesaiden çıktım, kart basmaya gittim. Kart ortada yoktu! Müdür “kartın bulunmadı, personel müdürüne git yeni bir kart çıkarsın” dedi. Personel müdürü “şimdi muhasebe kapalı yarın çıkartayım” dedi. Ben eve telefon açtım, bunun üzerine personel müdürü muhasebeye gidip kart çıkarmaya başladı. Kartımı basıp işyerinden ayrıldım.

2 ay sonra...

21 Ekim sabahı işe başladıktan bir süre sonra makine bozuldu. Makine yapılana kadar paketleme bölümüne yardım etmeye başladım. Tuvalete gittim, 10 dakika içinde geri dönmüştüm. Bant şefi söylenmeye başladı “yarım saattir tuvalettesin”. Hayır diyerek yanıt verdim. “Beş dakikalık bir sürede döndüm, senin gibi iki dakikada bir tuvalete gitme lüksüm de yok” dedim. Söylenmeye, bağırmaya devam ediyordu. Onu daha fazla dinlemeden işimin başına geçtim. Şikayete gitti. Bir süre sonra usta geldi “eşyanı topla bant’a geçeceksin” dedi. Bantta bana oturacağım yeri gösterdi. Sandalye yüksek olduğundan değiştirmesini istedim. Bağırmaya başladı. “Bu sandalyeye oturmayacaksan defol git” dedi ve bağırmaya başladı.

Bant şefi müdahale etti, olayı anlatmaya çalıştım. “Sandalye yüksek, ben bunun üzerinde çalışamıyorum, belim ağrıyor vb.” demeye çalışırken, hakaretler devam ediyordu. “Eşek gibi çalışmaya mecbursun” deyince “bana bağıramazsın” dedim, bir anda tokat patlattı. Ben de yakasını tutup çektim ve tekme attım. Araya girip ayırdılar. Zorla banttan çıkarmaya çalıştılar. Patronla personel müdürü aşağıya inip beni odaya çektiler, “ikimizden birinin buradan ayrılması gerektiğini, benim gitmemin en uygunu” olduğunu söylediler. Gereken kanuni işlem neyse yapın, imzalasın deyip yukarı çıktılar. Hakkım ne olacak diye sorduğumda, hiçbir hak alamıyorsun dediler. Patronun odasına gidip “Benim hakkım ne olacak?” dedim. “Ne hakkı?” dedi “10 yıllık emeğim”. “Sen benden 10 yıllık değil beş kuruş bilealamazsın. Dava açıp şikayet edebilirsin” dedi.

Ağabeyime telefon açtım, karakola gidip şikayette bulunduk. Karakolda “senin iş başı yapman gerek, 2 gün daha geçerse hiçbir hak alamazsın, onlar çalıştırmaya mecburlar veya hakkını ödemek zorundalar” dediler. İşyerine gittim, patron beni çağırdı. “Sen hiç büyük sözü dinlemiyorsun. Benden hemen nakit para istiyorsun, burada kimsenin hakkı kalmamıştır. Senin bizde beş kuruşun kalmayacak. Müdüre “ne kadar alacağı varsa hesabını görün verin gitsin” dedi. Patron konuşuyordu “Ben anamdan helal süt emmişim, ben haram lokma yemem, hakkım sana helal olsun, sen de hakkını helal et, yiyecek ekmeğin buraya kadarmış, olayı büyütmeye gerek yok, davadan vazgeç” Parayı almaya gittiğim gün de patron davadan vazgeçmem için ısrar etti. Ancak dava devam ediyor, vazgeçmedim...

Bir tekstil işçisi/İzmir



Irak’ta emperyalist işgal devam ediyor!

ABD Irak petrollerini ele geçirmeye yönelik planlar hazırladı. Irak’ın işgal edilip petrolün ele geçirilmesine dünya halklarının büyük tepki göstereceğinin farkında olan emperyalistler bu saldırı planını uzun bir zamana yaymak istediler. Irak’a saldırıyı meşrulaştırmaya çalıştılar. İşgalin Irak halkına demokrasi getireceğini söylediler. Irak’ın kimyasal silah bulundurduğu ise bir başka bahaneleriydi. Fakat emperyalistler kimyasal silah bulamadılar ve şimdi dünya kamuoyuna verecek cevap bulamıyorlar, “bunu zamana bırakmakta yarar var” diyorlar.

ABD’nin Ortadoğu üzerindeki planının Irak’la sınırlı olmadığını biliyoruz. Sırada İran ve Suriye var. Ve öncesinde saldırıda bulunacak suç ortaklarının sayısını çoğaltmak istiyor. Türkiye’nin bu konuda desteğini almak için baskı yapıyorlar. Türkiye’nin Irak’a yapılan saldırıdaki tutumunu eleştiriyorlar. Savaşa fiilen girmese de Türkiye’nin bu saldırıda payı olduğunu biliyoruz. Ve bu komşu ülke olunca Türkiye’nin suçu bir kat daha artıyor.

Irak şu anda işgal altında. Emperyalistler artık onların yanı başında ve onları öldürmeye devam ediyor. Emperyalistler petrol kuyularını ABD şirketlerine veriyorlar. Irak petrolünün % 70’inden fazlası ABD’nin eline geçti. %25’i ise halka verilecek. Bu da Irak halkının bundan sonra da rahat ve tam demokrasi ile yönetileceğine işaret değil. Yeni kurulacak olan hükümet ise tamamen emperyalistler tarafından yönetilecek. Bundan sonraki süreçte Irak halkı ve diğer Ortadoğu halkları anti-emperyalist bir mücadele içerisinde olmalıdırlar.

Bir tekstil işçisi/İzmir