Hükümet nemaları ödememe planı çıkardı...
Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
Devlet, 1 Nisan 1988den Haziran 2000 yılına kadar çalışanların ücretlerinden kestiği zorunlu tasarrufları, Nisan ayından itibaren uygulanmak üzere, ödeme planı yaptı. Plana göre, hak sahiplerinin ana paraları Nisan 2003te ödenmeye başlanacaktı. Nemalandırılan tutar ise 2004 ve 2005 yıllarına ait Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında dörder taksit, 2006 yılının Mart ve Haziran aylarında ikişer taksit olmak üzere toplam 10 bölümde ödenecek. Nemalar, her ay TÜFE oranına yüzde 5 eklenmesiyle değerlendirilecek. Böylece, çalışanların hak kayıpları sözümona korunmuş olacaktı. Oysa hazinenin iç borç faizlerine uyguladığı faiz oranının uygulanmamasından dolayı çalışanlar %50-55 zarara uğrayacaklar. Çünkü faizler yüzde 40-60larda seyrederken, zorunlu tasarruflara öngörülen artış %5.
Hazine Müsteşarlığının ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra belirleyebileceği, ödemelerden hiçbir vergi ve kesinti yapılmayacağı da tasarıda yeraldı. Ayrıca emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme devam etmeyecek, ilgililere veya kanuni mirasçılarına kalan tutar bir defada ödenecek. Memurluktan ayrılanlar ise birikimlerini ancak taksitle alabilecekler.
Zorunlu tasarrufların işverenden de kesilmesi gerekiyordu. Ancak tasarı bunun böyle olmadığını teyit etmiş oldu. Tasarı, katkı paylarını zamanında yatırmayan işverenlerden, yatırılması gereken miktarlar ile gecikme zammının resen veya ilgililerin başvurusu halinde SSK primlerinin tahsiline ilişkin hükümler uyarınca, tahsilini öngörüyor.
Hazine Müsteşarlığından yapılan açıklamaya göre kesintiler sonucunda zorunlu tasarruf hesabında 1 katrilyon 698.5 trilyon lirası anapara, 14 katrilyon 481.7 trilyon lirası nema geliri olmak toplam 16 katrilyon 180.2 trilyon birikti. Ancak işsizlik sigortası vb. fonlarda olduğu gibi zorunlu tasarruf fonu da sermayenin kasasına aktarıldı. Zarar eden işletmeler, ödenmeyen krediler, batık bankalar vb. bu tip fonlardan karşılandı. Sonuç olarak fonda ne anapara ne de nema adına birikim kalmadı. Hal böyle olunca başa gelen her hükümet gibi AKP de nemaları ödememe planı çıkarmış oldu.
Hortumlanan nemaları ödememek için oynanan oyunlar
Nisan ayı sonunda tasarının onaylanması üzerine, hükümet anaparanın Mayıs ayından itibaren ödeneceğini müjdeledi. Ancak ödeme planı öylesine detaylandırılmıştı ki, banka şubelerine hücum eden emekçiler binbir engel ve zorlukla karşılaştı. Anaparayı alabilmek için şahsi başvuru yapanla şirket adına başvuru yapanların izleyeceği yol ve yöntem farklılıklar gösteriyordu. Devlet, çalışanlara danışmadan, rızasını almadan her ay ücretlerinden aksatmaksızın kesintiye giderken, iş ödemeye gelince kimlik ispatından tutun da işyeri adına başvuranlardan hak sahiplerinden alınmış rıza belgesini istemeye kadar bir dizi belge talep ediyordu.
Anaparaların ödenme(me)si için öne sürülen usul ve esasları yerine getirmek için türlü zorluklara katlanan emekçiler ise banka şubelerinde bir başka şok yaşadılar. Çoğu emekçinin eline sadaka dahi olamayacak kadar düşük bir miktar geçerken birçoğu ise eli boş döndü. Bu durum özel sektör ve kamu sektöründe çalışanlar için değişmedi.
Hesaplarında beklediğinin
çok altında bir miktarla karşılaşan emekçilere hemen yeni bir
yol ve yöntem önerildi, önce işyerlerinize başvurun sonra
bankaya, ödemeniz eksik gerçekleştiyse önce parayı alın sonra
da itiraz edin. Peşi sıra devreye Adalet Bakanı ve hükümet
sözcüsü Cemil Çiçekin açıklaması girdi; Ödemelerde
kurum kayıtları değil, banka kayıtları esas alınıyor. Kurum
kaydı ile banka kaydı arasında fark bulunduğunu belirten Çiçek,
ödemelerin banka kayıtlarına göre yapıldığını, daha sonra yapılacak
inceleme sonucu arada fark ortaya çıkarsa bunun da o zaman ödeneceğini
ifade etti. Yani tüm sorun devletin nemaları ödememek için başvurduğu
dalaverelerden değil kayıtların karışmasından dolayı yaşanıyordu.
Çiçek, nema ödemelerindeki aksaklığı protesto etmek için iş bırakan
BTS üyesi DDY çalışanlarını da tehdit etmekten geri durmadı: Tabiatıyla
hak sahibi olan vatandaşlarımızın mağduriyeti söz konusu ise hükümet
zaten iyi niyetlidir. Bu ödemeleri yapmış olmakla 15 yıllık bir
problemi çözmüştür. Bu noktada bir hak sahibi olacaksa bunun başka
bir şekilde telafi edilmesi mümkün iken yasal yollardan hak talep
edenlerin yasa dışı yollara başvurarak tavır ortaya koymaları
ve hak arama alışkanlıklarından vazgeçmeleri gerekir. Bu hem kendilerini
haksız duruma sokar, hem de yasalarla karşı karşıya gelirler.
Hükümet olarak bizim bunlara müsamaha göstermemiz mümkün değildir.
Bu eylemler bitmiş olmakla beraber kanunsuzdur. Özellikle bu sektörde
grev yapmak bile yasal olmamakla birlikte işin yavaşlatılması,
yapılamaz hale gelmiş olmasını hükümet olarak anlayışla karşılamamız
mümkün değildir. Sorumlularla ilgili yasal takibat başlatılmıştır.
Yasalar neyi gerektiriyorsa o yapılacaktır.
Sorumluluk birkaç kendini bilmeze ait!
İşler karışınca bu sefer Maliye Bakanı Kemal Unakıtan devreye girdi, zorunlu tasarruf hesabında parası olduğunu belgeleyen herkese ödeme yapılacağını söyledi. Devlet yetkililerinin yaptığı her açıklama esas sıkıntıyı, yani fonun sermayeye kaynak olarak aktarıldığı gerçeğini gizlemeye dönüktü. Sıkıntının Ziraat Bankası kayıtlarının iyi tutulmamasından kaynaklandığını söyleyen Unakıtan, Bizim ödeyecek paramız var, herkes parasını alacak. Bundan dolayı hiçbir derdimiz yok. Ziraat Bankasına da bu konuda talimat gönderilmiş. Fakat bugüne kadar Ziraat Bankası sanki bunları hiç ödemeyecekmiş gibi... Bu kadar elektronik ortamda, bilgisayar ortamında kartlarla, ellerle hesaplar tutulmuş. Şimdi o hesapların bir türlü içinden çıkamıyorlar dedi. Bu sefer sorumluluk kendini bilmez birkaç banka memurunun sırtına yıkılmaya çalışıldı.
Ancak yetkililer her ne kadar kamuoyunu aldatıcı açıklamalar yapsa da işçi ve emekçilerin yaşadığı gerçeklik değişmedi; saatler süren kuyruk sıraları, eksik ve tamamlanamayan belgeler, anapara olarak ödenen sadaka miktarı...
Ortak mücadele hattı örülmelidir!
Devlet, emekçilerin alınterinden, emeğinden yıllarca çalarak onları tasarrufa teşvik etmiş, sermayeye ise kaynak yaratmış oldu. Sıra ödemeye gelince emekçilere binbir eziyeti reva gördü. Nemalarla ilgili yaşanan tüm bu sıkıntıların baş sorumlularından biri de sendika yönetimleridir. Nemalar sözkonusu olduğunda ağızlarını nemalar bir defada ve nakden ödenmelidir sözüyle açan konfederasyon başkanları pratikte bunu zorlayıcı etkin bir mücadele hattı izlemediler. Bir yandan hükümeti uyarıcı sert açıklamalar yaparken diğer yandan alışıldık basın açıklaması, oturma eylemi, dilekçe yazma vb. eylemlerle işçi ve emekçileri oyaladılar. Sınıfın gerçek ve acil talepleri için mücadele etmeye niyeti olmayan sendika ağaları nema konusunda da saldırının sonuçları üzerinden pasif tutumlarını sürd&uum;rdüler. Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçerin çözüm için devlete önerdiği akıl buna yalnızca bir örnek. Dinçer, üyelerimize ödenecek miktarın kurumlarca tutulan kayıtlar esas alınarak yapılması mağduriyeti kısa zamanda önleyecek tek yoldur şeklinde bir açıklama yaparak devletin nema soygununa ortak olma yolunu seçti.
Zorunlu tasarrufların gaspı sermayenin ekonomik alandaki hak gasplarından yalnızca biri. Nemaların faizleriyle birlikte bir defada ve nakden ödenmesi talebi sınıfa yönelik diğer sosyal, ekonomik, demokratik hak gasplarıyla birleştirici bir mücadale programına ve hak alıcı ortak bir mücadele pratiğine konu edilemediği sürece kaybeden emekçiler olacaktır. İşçi ve emekçiler sınıfın acil taleplerini içeren bir mücadele programı ve pratiği örmek için üstten beklemeci tutumlarını bir yana bırakmalı, bulundukları işyerlerinden başlayarak taban örgütlülüklerini yaratmalı ve güçlendirmelidirler. Üretenler mücadelenin başına geçtiği ve öncülüğünü yaptığı sürece püskürtülemeyecek saldırı, kazanılamayacak hak yoktur. Zorunlu tasarruf mağduru yaklaşık 7 milyon çalışanı da harekete geçirek tek güç bilinçli ve örgütlü güçtür.
|