24 Mayıs'03
Sayı: 20 (110)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları püskürtmek için gerici barikatlar aşılmalıdır!
  Sendika ağaları, sermaye sınıfı ve hükümetle kolkola
  Kölelik yasasına karşı mücadelenin yakıcı görev ve sorunları
  Kamu TİS'leri sürüncemede
  Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
  Onbinlerce işçi Ankara'da biraraya geldi...
  Türk-İş Ankara mitingi...
  Saldırılar ve kölelik yasası üzerine Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı...
  Sermaye hükümeti İMF'den tam not aldı...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Filistin direnişini boğma planları...
  Özelleştirme saldırısının son perdesi
  Emperyalist terör ters tepiyor
  Irak'a bahşedilen "demokrasi"den sömürgeci yönetim çıktı
  Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi
  Powell'ın Almanya ziyareti...
  Yaklaşan G8 zirvesi ve emperyalist şeflerin telaşı
  Pişkanlık ve ötesi...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Adana Öncü İşçi-Emekçi Platformu kuruldu!
  Hürriyet'in "F tipi mucizesi"
  Beterin de beteri var
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Hürriyet’in “F tipi mucizesi”

19 Aralık katliamının destekleyicisi ve suç ortağı Hürriyet gazetesi yine işbaşında. Onlarca devrimcinin katliamının meşrulaştırılması için sayfalarını tam bir bayağılıkla kullanan bu gazete şimdi de dökülen bunca kanın, katledilen bunca insanın üzerine yaratılan F tipi gerçeğini parlatıyor. Ölümün ve işkencenin karargahları haline gelmiş F tiplerini “F Tipi mucizesi” başlığıyla manşete taşıyor.

Hürriyet cezaevlerinin katliamdan önceki ve sonraki durumu hakkında kendince bir karşılaştırma yapıyor. Hürriyet’e göre “Terör örgütlerinin eğitim alanı olan Bayrampaşa artık eğitim alanı olarak kullanılmıyor. Pankart ve sloganların yerini çiçek resimleri ve diğer daha güzel resimler almış.” Böylece ortalık güllük gülistanlık olmuş. Oktay Ekşi de aynı şeyleri tekrarlayarak cezaevlerinde artık terör örgütlerinin değil devletin egemen olduğunu söylüyor. Hikmet Sami Türk’e ve yakın arkadaşlarına teşekkürlerini sunuyor. Ona göre, istendiğinde bu örnekte olduğu gibi kötü durumlar cesur adımlarla çözülüyormuş.

Bir kez daha Hürriyet’in satırlarından kan damlıyor.

Onlarca devrimcinin vahşice katledilmesiyle sağlanan “F tipi mucize” gözü dönmüş bir barbarlığın gerekçelendirilmesidir. Hürriyet bu “mucize”nin yaratılmasında büyük bir paya sahiptir. Böylesine vahşice bir katliamı gerçekleştirme cesareti yalnızca faşist rejime değil, onunla çok “derin” bağları olan Hürriyet’e de aittir.

F tipleri devrimci tutsakları kişiliğinden soyundurmak için kurulmuş işkencehanelerdir. 19 Aralık’ta sergilenen vahşet son bulmak bir yana, F tiplerinin özünde varolarak kurumsallaşmıştır. Her anında işkence, her tuğlasında devrimci kanı vardır. Hürriyet’in “F tipi mucizesi” 106 ölü, yüzlerce sakat, tabutluklara konulmuş devrimcilerdir.

“F tipi mucizesi” ülkenin emperyalistlere peşkeşi, milyonların pervasızca soyulması, açlıktan ve soğuktan kırılmasıdır. Hürriyet’in “F tipi mucizesi” emperyalizme kul köle olmaktır. Emperyalistler çıkarına savaşa sürülmek, ABD hesabına ölmektir. “F tipi mucizesi” milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamaya itilirken emperyalistlerin kasalarına milyarlarca doları akıtmaktır. Hürriyet’in “F tipi mucizesi” milyonlarca insanın insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum hale getirilmesidir. Dönemin Başbakanı Ecevit, “İMF programlarını uygulamak için cezaevlerine hakim olmalıyız” derken bunu söylüyordu. İşte bunun için gerçekte “F tipi mucizesi” tüm ülkedir. ABD’nin Irak’ta yaptığı gibi yağmacılık için katliamcılıkta sınır tanımamaktır.

Hürriyet “F tipi mucizesi”ni yaratan kararlılığın devleti yönetenlerce her alanda gösterilmesini buyuruyor. Yani diyor ki, her ne pahasına olursa olsun, kansa kan cansa can, ülkenin her yanınını emperyalistlerin yağmasına açın, milyonlarca emekçiyi sokağa atın, direnenleri ezin, devrimcileri içerde dışarda F tipi katliama tabii tutun.

Hürriyet böyle bir “mucize”den dolayı sevinebilir, zil takıp oynayabilir, ülke yönetenlerine yeni F tipi katliamlar için çağrı yapıp zemin hazırlayabilir. Çünkü bu Hürriyet’in karakteridir. Çünkü Hürriyet burjuvazinin hizmetinde, derin devletin çizgisinde emek düşmanı kontra bir yayın yapıyor. Bu haliyle tetikçilik onun işidir. Yeri gelir devrimcilere saldırır, katliamları parlatıp zemin hazırlar. Yeri gelir Irak halkının başına yağan bombalara methiyeler düzer, ABD’nin savaşını kutsar, mecliste tezkere geçmedi diye savaş karşıtlarına küfür ve hakaret yağdırır. Bugün de yaptığı farklı değildir: Tüm ülkeyi F tipi işkence ve katliamdan geçirme çağrısı yapıyor, histerik biçimde kan kusuyor.

Elbette, çanak tutanların akıbeti, kan döken canilerinkiyle aynı olacaktır.



Fuhuşun kaynağı kapitalist sömürü sistemidir!

Kapitalizmin baskı, şiddet ve sömürüsünü en ağır biçimde iliklerine kadar hisseden işçi-emekçi kadın, cinsel kimliğinden dolayı da toplumsal yaşamın tüm alanlarında çift sömürüye maruz kalarak ikinci sınıf insan muamelesi görür. Erkek egemen sistem elinde bulundurduğu özel mülkiyet araçlarıyla üretim ilişkileri içerisinde kadını kapitalizmin ihtiyaçlarına göre metalaştırır. Kapitalizmin iktisadi ve sosyal yıkım saldırıları ve buna ek olarak faşist baskı, terör ve şiddet politikaları, kadını daha katmerli ve çifte sömürü ile yüzyüze bırakır. İşçi, emekçi kadının emeği yedek işgücü olarak kapitalizmin sömürü çarkları arasında sermayenin ihtiyaçlarına göre öğütülür.

Kadın ev işlerinin ve çocuk bakımının değişmez kölesi iken, fabrikalarda en ağır işlerde, en düşük ücret, her türlü sosyal haktan ve güvenceden yoksun halde çalışır. Üretim alanı içerisinde çalışsa da çalışmasa da, çocuğunun bakıcısı, evinin hizmetçisi olan kadın, kocasının baskısı, hakareti ve şiddetiyle de karşılaşınca cehennem gibi bir yaşama mahkum edilir. Dört duvar arasına hapsedilen yaşam pembe diziler, magazin programlarıyla da kuşatılınca, o sistemin yoz kültürü ve çarkı içerisinde kaderine razı edilir. Bilinci ve ufku daraltılır. Bunlara çocuk bakımının, ev işlerinin köreltici etkisine, yoksulluğun ve kapitalizmin dayattığı katlanılmaz yaşam koşulları da eklenince hayatı çekilmez hale gelir. Tam da bu noktada ayakta kalabilmek için emeğini ucuza sermayeye satmaktan başka çaresi kalmaz.

Kadın cinsel kimliğine yönelik çok yönlü saldırılara maruz kalır, taciz ve tecavüze uğrar. Aşağılanır, horlanır. Bu durumu bilinçli olarak yaratan kapitalist sistem, kadının cinselliğini de meta olarak pazara sürerek bunun üzerinden kendine yeni kâr alanları yaratır. Kadının cinselliğinin meta olarak pazara sürülmesi anlamına gelen fuhuş, kapitalist sömürü sistemi için vazgeçilmez bir “hizmet kurumu”dur.

“Hizmet” sektörünün en hızlı gelişen alanlarından biri olarak ‘seks sektörü’ dünya çapında oldukça kârlı bir alan olduğu için kapitalistlerin iştahını kabartmaktadır. Dünya çapında milyonlarca yoksul kadın seks tacirlerinin elinde alınıp satılan meta olarak pazarlanan bir araç haline gelmiştir. Öyle ki kapitalizm daha çocuk yaşta kadınları cinselliği üzerinden sömürerek büyük kazançlar sağlamaktadır. Özellikle az gelişmiş yoksul ülkelerde seks tacirlerinin eline düşerek kitlesel fuhuş batağına sürülen, uyuşturucu ve kumarhane bataklığına saplanan kadınların sayısı hiç de az değildir. Dünyanın birçok ülkesinden yoksul kadınlar yaşamak için bedenlerini satmak zorunda kalmaktadır.

Kapitalist sistemde ağırlaşan yaşam koşulları kadınları cinselliklerini pazarlamaya itiyor. Fuhuşun yaygınlaşmasını bu işin rantını yiyen kapitalist sınıf özel olarak teşvik etmektedir. Kapitalizm var oldukça fuhuş bataklığı içinde boğulan kadınların sayısı da artacaktır. Bu sistem her bakımdan çürümüş ve ahlaksal anlamda yozlaşmış olduğu için, gerici olan tüm araçları devreye sokarak kendi düzenini beslemeye ve sömürü çarklarını döndürmeye çalışır. Fuhuşun arkasında da bizzat kapitalist sistemin kendisi vardır. Kadının cinselliğinin alınır satılır bir meta haline getirilmesi bu sömürü sisteminin bir parçasıdır ve onun çürümüşlüğünün çarpıcı bir yansımasıdır. Fuhuş gerçek anlamda kapitalist sistem tarafından besleniyorsa eğer, bu sistem yıkılmadan fuhuşun kaynağı da kurutulamaz dektir.

Sınıfsal, cinsel, ulusal baskı ve sömürüye karşı mücadele, kadının cinsel kimliğinden dolayı alınıp satılan bir meta haline getirilmesine karşı mücadeledir de. İşçi ve emekçi kitleleri yoksullaştıran, sömüren, baskı ve şiddetle haklarını gasp eden kapitalist sömürü sistemine karşı mücadele edilmeden kadının kurtuluşu mümkün değildir.

D. Güney