24 Mayıs'03
Sayı: 20 (110)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları püskürtmek için gerici barikatlar aşılmalıdır!
  Sendika ağaları, sermaye sınıfı ve hükümetle kolkola
  Kölelik yasasına karşı mücadelenin yakıcı görev ve sorunları
  Kamu TİS'leri sürüncemede
  Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
  Onbinlerce işçi Ankara'da biraraya geldi...
  Türk-İş Ankara mitingi...
  Saldırılar ve kölelik yasası üzerine Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı...
  Sermaye hükümeti İMF'den tam not aldı...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Filistin direnişini boğma planları...
  Özelleştirme saldırısının son perdesi
  Emperyalist terör ters tepiyor
  Irak'a bahşedilen "demokrasi"den sömürgeci yönetim çıktı
  Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi
  Powell'ın Almanya ziyareti...
  Yaklaşan G8 zirvesi ve emperyalist şeflerin telaşı
  Pişkanlık ve ötesi...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Adana Öncü İşçi-Emekçi Platformu kuruldu!
  Hürriyet'in "F tipi mucizesi"
  Beterin de beteri var
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Saldırıları püskürtmek için,

Gerici barikatlar aşılmalıdır!

Sermayenin topyekûn saldırılar dönemi

İşçi sınıfı tüm dünyada tarihsel önemde bir saldırı döneminden geçmektedir. ‘80’li yılların başından itibaren neo-liberal politikalarla çerçevesi çizilen bu saldırılar, işçi sınıfının yüzyılı aşkın bir mücadele sürecinde elde ettiği kazanımların gaspedilmesini hedeflemekte, sınıfın sendikal örgütlülüklerini dağıtmayı amaçlayan uygulamalarla bir arada yürütülmektedir.

Bu saldırının yarattığı sonuçların başında emeklilik ve sigorta hakları dahil olmak üzere sosyal güvencelerin sermayenin sırtından atılması; kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi; başta kamuda olmak üzere istihdamın azaltılması ve iş güvencesinin ortadan kaldırılması, çalışma sürelerinin uzatılması, çalışma yaşamının ve çalışma koşullarının patronların maksimum kârını hedefleyen bir tarzda esnekleştirilmesi gelmektedir. Bugün Amerika’da, çalışma süresi azaltılmak bir yana giderek artırılmakta, Avrupa ülkelerinde işçi sınıfının sosyal hakları kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Büyük bir sınıf tepkisiyle karşılaştığı için bu saldırılar tam olarak uygulamaya sokulamamaktadır. Öteden beri bu saldırıların cenderesinde olan Japon işçi sınıfı zaman zaman milyonların katıldığı grevlerle tepkisini göstermektedir.

Özünde hiçbir farklılık taşımayan bu saldırılar tüm dünyada benzer sonuçlar üretmekte ve düzeyleri farklı da olsa benzer tepkilerle karşılanmaktadır. Özellikle Avrupa’da bu yüzden sık sık genel grevler örgütlenmektedir. Kuşkusuz ki işçi sınıfının emperyalist metropollerdeki saldırılara karşı verdiği mücadele henüz siyasal bir nitelik taşımamaktadır; fakat çatışmanın kapsamı ve şiddeti, bunun zeminini hızla olgunlaştırmaktadır.

Türkiye: Sermaye için cennet,
işçiler için katmerli sömürü cehennemi!

Aynı saldırılarla karşı karşıya olan emperyalizme bağımlı ülke emekçileri için ise durum daha ağır olmasına rağmen açığa çıkan sınıf tepkisi, yer yer gerçekleştirilen militan eylemlere dışta tutulursa, daha geri bir düzeyde seyretmektedir. Türkiye’nin ön sıralarında bulunduğu bu ülkelerde sermaye, başta özelleştirmeler olmak üzere saldırıların hayata geçirilmesinde epeyce mesafe almış durumdadır.

Emperyalist tekellerle rekabet şansı bulunmayan kan emici işbirlikçi sermaye sınıfı, bir takım yasal olanaklarla hareket etmenin yanı sıra, yasal düzenlemelere bile gerek duymaksızın kölece çalışma koşullarını pratikte yıllardır uygulamaktadır. Milyonlarca işçi asgari ücret uygulamasına tabi kılınırken, yasalarca yasaklanmış olmasına rağmen milyonlarcası sigortasız çalıştırılmaktadır. Hiçbir neden gösterilmeksizin gerçekleştirilen tensikatlar günü birlik ve sıradan bir uygulama haline gelmiştir. Açlık sınırının altında kalan düşük ücret politikasıyla, uzun çalışma saatleriyle sömürü koşulları daha da ağırlaştırılmıştır vs.

Şimdi sınıfın ezici çoğunluğunun tabi olduğu bu tablo mecliste son maddeleri de geçirilen kölelik yasasıyla, “reform” adı altındaki uygulamalarla ve özelleştirmelerle yasal bir takım biçimlere ve güvencelere kavuşturulup genelleştirilmek isteniyor. Ve henüz işçi sınıfından bu saldırılara karşı anlamlı, tok bir yanıt verilebilmiş değil. Örgütlü kesimlerinden başlayarak oluşan tepkiler ise parçalı, yerel ve cılız olduğu için, yetersiz ve etkisiz kalmaktadır. Saldırıların az çok bilincinde olan sınırlı bir kesim dışında, sınıfın ezici bir çoğunluğu bu saldırılar ve yol açacağı sonuçlardan bihaberdir. İşte sermaye hükümetini saldırılarda pervasız kılan, onu cesaretlendiren sınıfın bu geri ve dağınık tablosudur.

İşçi sınıfı dostunu düşmanını iyi tanımalıdır

Uşaklıklarıyla, işbirlikçi tutumlarıyla sermayeye paha biçilmez hizmetler sunan sendika ağaları ise bu tabloyu sınıf aleyhine daha da ağırlaştıran bir faktör, sınıf hareketinin önünde parçalanması gereken bir barikat olarak dikilmektedir. Bu hain takım, ESK’ya katılarak resmiyet kazandırdıkları işbirlikçi tutumlarını, İş yasası adı altındaki kölece uygulamaların hazırlık görüşmelerine katılarak bir kez daha gösterdiler. Hepsi bir ağızdan bu ihaneti İş Güvencesi Yasası’nın selameti için yaptıkları yaygarasıyla mazur göstermeye çalıştılar. Şimdi, sermayeye uşakça yaranmayı, ikiyüzlülüğü tam da kölelik yasalarının bir bir meclisten geçtiği bir aşamada saldırının mimarı olan Çalışma Bakanı’na övgüler düzecek kadar ileri götürüyorlar.

Özelleştirmelere karşı mücadele etmek yerine, tepesine çöreklendikleri sendikaları özelleştirmelerden pay kapma aracı olarak kullanmaya yeltenen, tabandan bir basınç gelmedikçe kılını kıbırdatmayan bu hain takımının uzun bir süredir göstermelik eylem kararları alıp tepkilerin önünü kesmeyi kendilerine bir başka temel görev olarak belirledikleri öteden beri biliniyor. Son bir aydır sınıf cephesinde yaşanan hareketlenme karşısında bu aynı misyonu oynamak üzere yeniden meydanlara çıkmış bulunuyorlar. Son günlerde bunun yeni örneklerine tanık oluyoruz.

17 Mayıs günü yapılan Ankara mitingi saldırıları püskürtmek için sendikal bürokrasi engelini aşmanın ne kadar kritik bir önem taşıdığını bir kez daha gözler önüne serdi. Eylemin organizasyonundan, katılım biçimine, kürsüden verilen mesajlara ve tabandan gelen protestolara karşı alınan gerici tutumlara kadar herşey, sendika ağalarının sınıf üzerinde saltanatını sürdürmeyi, aynı anlama gelmek üzere, saldırıların önünü düzlemeyi hedefleyen uygulamaların bir parçası olarak düzenlenmiş, bu eylemde büyük ölçüde bu hedefe ulaşılmıştır. Diğerleri gibi bu miting de “yapacağımızı yaptık, bizi dinlemezlerse dünyayı başlarına yıkarız” palavralarıyla bitirildi. Böylelikle bir kez daha, son söz hakkının hükümette olduğu, beklemek dışında bir şey yapılamayacağı, yapılabilecek-yapılacak herşeyin yapıldı&urren;ı yanılsaması yaratılarak, en temel silahları kuşanarak mücadeleyi yükseltme istek ve hedefi daha baştan kırılmaya çalışıldı.

Saldırılar sürüyor, görev ve sorumluluklar ağırlaşıyor!

Kuşkusuz ki, bu yaşananlar yalnızca bir miting ve miting alanında olan bitenlerle sınırlı değil. Zira bu hain takımın sınıfın önüne ördüğü barikatlar yalnızca içi boşaltılmış eylemler düzenlemekten ibaret değildir. Düzenin saldırılarına karşı mücadele eğilimi taşıyan yüzbinlerce işçi, yıllardır, öncelikle bu çok yönlü ve gerici barikatlarla karşılaşmakta ve yıllardır bu barikatı aşamamaktadır. Belki de en büyük tahribat, saldırıların püskürtülebileceğine olan inancın ve bu yöndeki mücadele isteğinin kırılması alanında ortaya çıkmaktadır. Bunu özelleştirmeler vesilesiyle gördük. Şimdi İş Yasası nedeniyle bir kez daha aynı uğursuz rollerini oynuyorlar. Eğer sermaye hükümeti İş Yasası’nı bu kadar rahat çıkartabiliyor ve sınıftan hak ettiği tepkiyi alamıyorsa, bunda sendika bürokratlarınınu yasanın aslında çok da kötü olmadığı, yalnızca birkaç maddesinin değiştirilmesiyle sınıfın çıkarlarına hizmet eder hale getirebileceği yönünde daha en başta yaptıkları propagandanın büyük payı var.

Peki, bu aldatıcı propagandayı etkisizleştirmek, olan biteni bütün açıklığıyla sınıfın önüne koymak ve onlarla bu temelde hareket etmek üzere yapılmış bağımsız bir propagandanın-bir sınıf çalışmasının olmamasının hiç mi payı yok?

Elbette bir buçuk yıldır adım adım hızlandırılan ve son aşamasına getirilen kölelik yasasına karşı yerine getirilmesi gereken asıl görevler ortada kaldığı için bu türden gerici oyunlar çok kolayından tutmakta, sınıf güçleri bir çıkış bulamamaktadır. Şu ya da bu nedenle gerici sendikal barikatların arkasında biriken tepkiler, bağımsız, devrimci inisiyatif ve önderlik boşluğu nedeniyle çoğunlukla paralize olmaktadır.

Bu tarihi saldırılar ancak bu tarihsel görev ve sorumluluk bilinciyle ortaya konacak etkili, yaygın bir sınıf çalışmasının açacağı olanaklar üzerinden püskürtülebilir. Tablodan çıkarılacak güncel sonuç budur.