24 Mayıs'03
Sayı: 20 (110)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları püskürtmek için gerici barikatlar aşılmalıdır!
  Sendika ağaları, sermaye sınıfı ve hükümetle kolkola
  Kölelik yasasına karşı mücadelenin yakıcı görev ve sorunları
  Kamu TİS'leri sürüncemede
  Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
  Onbinlerce işçi Ankara'da biraraya geldi...
  Türk-İş Ankara mitingi...
  Saldırılar ve kölelik yasası üzerine Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı...
  Sermaye hükümeti İMF'den tam not aldı...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Filistin direnişini boğma planları...
  Özelleştirme saldırısının son perdesi
  Emperyalist terör ters tepiyor
  Irak'a bahşedilen "demokrasi"den sömürgeci yönetim çıktı
  Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi
  Powell'ın Almanya ziyareti...
  Yaklaşan G8 zirvesi ve emperyalist şeflerin telaşı
  Pişkanlık ve ötesi...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Adana Öncü İşçi-Emekçi Platformu kuruldu!
  Hürriyet'in "F tipi mucizesi"
  Beterin de beteri var
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İnce yöntemleri tutmayan Amerikan emperyalizminden
klasik sömürgeci adımlar...

Irak’a bahşedilen “demokrasi”den
sömürgeci yönetim çıktı

Emperyalist orduların yıkım ve katliamlarıyla “özgürleştirilen” Irak’ta, yıkılan Saddam yönetiminin yerine henüz yeni bir yönetim kurulabilmiş değil. Bugüne kadarki tüm girişimler fiyaskoyla sonuçlandı. Kimi kentlere atanan kukla valiler ise halk tarafından kabul edilmedi. Çoğu eski yönetimle de işbirliği yapmış bu kişiler, daha atanır atanmaz Iraklılar nezdinde gayri-meşru duruma düştüler.

Geçici yönetim projesi rafa kaldırıldı

Emperyalist saldırı ve işgale eşlik eden propagandaya bakılırsa; Baas rejimi yıkılınca Irak halkı özgürleşecek, demokratik kuralların egemen olduğu bir yönetime kavuşacak ve örnek bir refah toplumu olacaktı. Böylece Saddam rejimi döneminde çekilen acılar bu yeni yaşamla unutulacaktı vb. Bu demagojik söylemleri bir kenara bırakıp Irak halkının yaşadığı gerçekliğe baktığımızda, tüm bu vaatlerin sahtekarca uydurulmuş yalanlardan ibaret olduğunu görmekteyiz. Demokratik yönetim ve refah bir yana, Irak’ı yakıp yıkan işgalciler emekçilerin yaşamını eskisinden kat kat beter hale getirmiş durumdalar.

Sömürgecilerin “geçici yönetim”in başına atamak istedikleri kişilerin tümü ya Baas rejiminde görev almış, ya da ABD-İngiltere emri altında çalışmış uşak takımından oluşuyor. Her iki kesimden de halk, haklı olarak nefret etmektedir. Zira birinciler Saddam diktatörlüğünün icraatçılarıydı. İkinciler ise Irak halkına yabancılaşmış, ülkeyi yerle bir eden, halkı toplu katliamlardan geçiren emperyalist saldırganlığın baş destekçileridir. Bu iki kesimden oluşan geçici bir Irak yönetimi kurulsaydı eğer, elbette böylesi bir yönetimin demokrasiyle uzaktan yakından herhangi bir bağı olmayacaktı. Bu, en fazlasından iğreti bir kukla rejim olabilirdi. İşin doğası gereği Irak halkının özgür iradesinin yansımadığı hiçbir yönetimin demokratik olması olanaklı değildir.

Bu koşullarda serbest seçimlere gidilebilseydi belki iyi kötü bir Irak yönetimi kurulabilirdi. Ülke emperyalist işgalin çizmesi altındayken kurulacak böyle bir yönetimden elbette demokrasi beklenemezdi, yine de biçimsel planda bir parça görüntüyü kurtarırdı. Fakat demokrasi söylemini düşkün bir edayla kullanan emperyalistler, Irak halkının iradesinden büyük bir korku duydukları içindir ki bu aşamada buna bile yanaşmıyorlar. Serbest seçimleri belirsiz bir geleceğe bırakıyorlar.

Bu durumda geriye ya işgalcileri söküp atacak bir direniş -ki işgal karşıtı mücadelenin bu düzeyi yakalaması belli bir süreç gerektiriyor-, ya da açık bir sömürgeci yönetim kurmak kalıyor. Emperyalist işgalciler bugünlerde ikincisini hayata geçirmenin hazırlığını yapıyorlar.

Emperyalist işgalciler, “Saddam muhalifleri” diye anılan uşak takımı ile yaptıkları son toplantıda, Irak’ın yönetiminin belirsiz bir süre için işgal kuvvetlerinin yetkililerine bırakıldığını açıkladılar. ABD-İngiliz emperyalistlerini temsil eden çevreler adına yapılan açıklamada, “Tüm güçleri geçici hükümete aktaramayacağımız bir gerçek. Çünkü böyle bir hükümet sorumlulukları yerine getirmek için gerekli güce ya da kaynağa sahip olamaz” denildi. Demek ki kurulacak yönetimin tüm yetkileri dolaysız bir şekilde sömürgecilerin ellerinde olacak. Herhangi bir kurumda görev alan Iraklılar ise, doğrudan doğruya sömürgeci yönetime tabi olacaklardır.

Amerikan-İngiliz orduları işkence ile
Irak’ı “demokratik”leştiriyor

İşgal güçleri Iraklılar’ın büyük bir çoğunluğu tarafından istenmiyor. Gerek saldırılara karşı gösterilen direniş, gerekse de işgal sonrasında dışa vuran tepkiler, bu gerçeği somut olarak ortaya koyuyor. İşgal karşıtı eylemlere otomatik silahlarla karşılık veren işgalciler bugüne kadar yüzlerce Iraklı sivili katletti. Kendilerini güvende hissetmeyen Amerikan-İngiliz askerleri en ufak bir hareketlilik gördükleri yerde hemen kitleleri taramaya başlıyorlar. Bu gelişmeler hem savaş karşıtı harekette tepkileri artırıyor, hem de Irak halkının ABD-İngiltere vahşetini tekrar tekrar doğrudan görmelerini sağlıyor. Uygarlığın sözde temsilcileri her gün yeni bir katliamın altına imza atıyorlardı.

Gün geçtikçe deşifre olan emperyalist ordular, kaba katliam görüntülerinin basına yansımasını engellemek için de çaba harcamaya başladılar. Tutuklamalara ağırlık veren Amerikan-İngiliz askerleri, binlerce Iraklıyı işkenceli sorgulardan geçirerek toplama kamplarına yığdılar. Utanmadan insan haklarından dem vuran bu modern barbarların, düzenledikleri ev baskınlarında tutukladıkları insanları işkenceli sorgulardan geçirdikleri ortaya çıktı. Uluslararası Af Örgütü’ne başvuruda bulunan çok sayıda Iraklı maruz kaldığı insanlık dışı uygulamaları anlatarak, işgalcilerin sistematik işkence yaptiklarını ortaya koydular.

Bu barbarlığın açığa çıkıp belgelenmesinin ardından işgal ordularının komutanları arsız bir tutumla işkenceyi savundular. İngiliz ordusuna bağlı Deniz komutanı Don Hetlage, tutukluların azgın davranışları karşısında askerlerine kendilerini savunma yetkisinin verildiğini açıkladı. Yani işgalci askerler, işkenceli sorgulardan geçirdikleri Iraklılar’ın “azgın” olduğunu iddia ederek, işkenceyi kendini savuma olarak meşrulaştırmaya çalışacaklar.

Irak halkı işgalcileri değil, özgürlüğünü istiyor

İşkence ve katliamlar eşliğinde sömürge yönetimi kurmaya çalışan ABD emperyalizmi ve destekçisi İngiltere’nin suç dosyaları günden güne kabarıyor. Bu gerçeğin farkında olan Irak halkı, onursuz dayatmaları reddederek işgal karşıtı direnişi yükseltiyor.

Geçen hafta sokaklara dökülen onbinlerce Iraklı topraklarında işgalci asker istemediğini haykırdı. Başkent Bağdat ve diğer önemli kentler emperyalist işgal karşıtı kitlesel gösterilere sahne oldu. Mitinglerde, “Yabancı yönetime hayır! Şerefli Iraklıları istiyoruz, hırsızları değil!” pankartları taşındı. Bağdat’ta toplanan kitle, mekan olarak bir Sünni caminin önünü tercih etti. Eylemin organizatörlerinden Raşid Hamdan, amaçlarını “işgalcilere karşı Şiiler ve Sünniler’in birlik olduğunu göstermek” olarak açıkladı.

Eylem için yapılan bir çağrı ile toplanan on binler, Irak halkının işgale karşı duyduğu tepkinin kanıtıdır. Eylemin düzenleyicilerinden Bağdatlı din adamı Muhammed Fartusi, “taleplerimizi elde edene kadar onları haykırmaya devam edeceğiz. Barışçıl isyanımızı sürdürecek, işgalcilerin parıltılı sloganlarının ardında neyin yattığını gözler önüne sereceğiz. Kitleler özgürlük istiyor ve işgali reddediyor” diye konuştu. Hem eylemlerin kitlesel olması, hem de Fartusi’nin sözlerinde dile gelen gerçek, güçlü bir işgal karşıtı direnişin gelişmesi için koşulların gün geçtikçe olgunlaştığını gösteriyor.

İşgal karşıtı harekete şimdilik dini yönleri öne çıkan gruplar, özellikle Şii din adamlarının damgasını vurduğu gözleniyor. Önderliğin siyasal islamın etkisinde olması bu eylemlerin taşıdığı önemi hiçbir şekilde azaltmıyor. Hareketin dini etki altında gelişmesi bir dezavantaj olmakla beraber, işgal karşıtı direnişi desteklemek, anti-emperyalist olmanın asgari koşuludur. Devrimci sosyalist bir alternatifin ortaya çıkışında enternasyonal dayanışmanın önemli bir etkisi olacağını da akılda tutarak, emperyalist işgalcilere karşı bugünkü mücadelesinde Irak halkıyla tam bir dayanışma göstermek günün en önemli enternasyonalist görevlerinden biridir.



İşgal karşıtı gösteriler yayılıyor...

Irak halkı birliğini güçlendiriyor

Amerikan işgali altındaki Irak’ta halk bir sömürge yönetimini kabul etmeyeceğini giderek güçlenen biçimde ifade etmeyi sürdürüyor. Emperyalist işgal ve sömürgeleştirmenin protesto edildiği gösterilere katılım her geçen gün artıyor. Irak halkı sadece Amerikalı yönetici değil, Amerikan uşağı yönetici de istemediğini haykırıyor.

Gösterilerin çoğunlukla Şii liderler tarafından düzenleniyor olması harekete Şii damgası vursa da, gerçekte katılımın Şiilerle sınırlı olmadığı biliniyor. Zaten Şii liderler de hareketi sınırlamamak ve muhalefetin tümüne önderlik edebilmek için değişik araç ve yöntemler bulmakta usta olduklarını gösteriyorlar.

Son kitlesel gösterilerin bir Sünni camisi önünde toplanmayla başlatılması bu yöntemlerden biri. Daha önce de benzer yöntemler kullanılmıştı. Burada simgelerin dini olmaktan ziyade birlik amacıyla kullanılmış olması önemlidir. Amerika’nın “böl-parçala-çatıştır-yönet” çabaları altındaki Irak’ta halkın en büyük ihtiyacının “birlik” olduğu açık. Bilindiği ve daha saldırı başlamadan açıkça belirtildiği gibi, Amerika’nın hedefi Irak halkını esasta üçe parçalamak, Kürtlerle birlikte Şiileri de kendi yönlendirmesinde iç savaşa sürüklemekti. Araplar, Kürtler, Şiiler olarak bölünecek ve birbiriyle savaşa tutuşacak bir Irak’ın işgal ve sömürüsü daha kolay görünüyordu emperyalist haydutlara.

Savaştan önce emperyalistlerin bu çağrısına yanıt veren olmadı Şiiler’den. Savaş başladığında ise Şiiler hiç de Amerika’nın beklediği gibi işgal güçlerini güllerle karşılamadılar. Tersine, işgalci güçler en güçlü direnişlerle tam da Şiiler’in yaşadığı bölgelerde karşılaştılar. Bugün, işgale karşı direnişin başını çekmeye girişmelerinin gerisinde, biraz da, savaş sırasındaki bu gelişmelerin verdiği güven yatıyor.

Irak’taki Şii hareketi şimdilik direniş eylemlerini sürüklüyor görünmekle birlikte, kuşku yok ki, Irak halkının anti-emperyalist mücadele potansiyelini kucaklamaya, direnişi başarıyla yönetmeye ve zafere ulaştırmaya muktedir değildir. Hiçbir dinci hareket böyle bir güce ve bakışa sahip olamadı bugüne kadar. Bir din ya da mezhep kendi başına böyle bir özellik taşımadığı gibi, her zaman bir iktidar gücünün aracı olarak kullanıldı yalnızca.

Anti-emperyalist mücadelede halkların gerçek kılavuzu, her zaman olduğu gibi bugün ve Irak’ta da devrimci bir program ve örgütlülüktür. Şii ve Sünni, Arap ve Acem, Kürt ve Türkmen, tüm Irak halkını birleştirmeye ve savaştırmaya, ancak devrimci bir partinin gücü yetecektir. Bu dinsel, mezhepsel ve etnik farklılıklar yanında, laik bir geleneğe sahip olması da, Irak halkının dinci bir örgüt etrafında birleşmesine engeldir.

Gene de, iç savaşın büyümesi ve yayılmasını önleyebilirse eğer, bugünkü Şii-Sünni ittifakının işgale karşı mücadelede Irak halkının ilk dayanağı olma yönünde olumlu bir işlev görmesi beklenebilir.