Filistin direnişini boğma planları...
Barış söylemi ve dayatmalar
Emperyalist saldırganlar ve onların işbirlikçileri barıştan söz ediyorlarsa eğer, yeni bir yıkım ve katliam planını hayata geçirmek için son hazırlıkları yapıyorlar demektir. Ne zaman bir halkın özgürleştirilmesinden ya da bir ülkeye demokrasinin hakim kılınması gerektiğinden söz ettilerse, muhakkak ki bu ülke yıkıma uğratılmış, halkı ise katledilmiştir.
Emperyalist saldırganların Irakı işgal etmelerinden sonra gündeme getirilen Ortadoğu Yol Haritası da Filistin halkını teslim almanın bir aracı olarak gündeme getirilmiştir. Ortadoğuyu fiilen işgal eden emperyalist orduların varlığı Şarona cesaret vermiş, onların desteği ile Filistin halkına son darbeyi vurabilmek için harekete geçirmiştir. Filistin direnişinin ezilmesi tüm emperyalist odakların işine geldiği için yol haritasına tam destek sunuyorlar.
Arafattan sonra Erakat da devre dışı bırakıldı
İlk icraat Filistin davasının simgesi haline gelmiş Yaser Arafatı devre dışı bırakmak olmuştu. Artık muhatap alınan isim Filistin Başbakanı Mahmut Abbas ve ekibidir. Ancak bu kadarını yeterli görmeyen katil Şaron, Arafatı sürgüne göndermek için çaba harcıyor. Abbas-Şaron görüşmesi öncesinde gerçekleşen intihar saldırılarını bu amaçla Arafata yıkmaya çalışıyor. Basına açıklama yapan Şaronun sözcüsü Avi Pazner, Arafat ile Filistinli terör örgütleri arasında, Filistin Başbakanı Mahmut Abbasın yaptıklarını en iyi şekilde sabote etmek için ittifak kurulduğunu söyleyebilirim ifadelerini kullanarak Arafatı yeniden hedef gösterdi. Bu bahaneye dayanan Şaron yönetimi, Arafatla görüşmek isteyen her kim olursa olsun İsrail topraklarına girmesine izin vermeyeceklerini ilan etti.
Öte yandan on yıldır Filistin-İsrail görüşmelerinin başkanlığını yapan ve baş görüşmeci olarak anılan Saib Erakat, Mahmut Abbas ile Şaron arasında yapılan ilk görüşmeye çağırılmadı. Arafata yakınlığı ile bilenen Erakat bunun üzerine istifa etti. Bu istifa Arafatın Filistin yönetimi üzerindeki etkisini daha da zayıflattı. Bush-Şaron-Abbas üçlüsü, Arafatın etkisini -en azından yönetim kademeleri içinde- yoketmek için anlaşmış görünüyorlar.
Siyonistlerin derdi yol haritası değil
Siyonistlerin hiçbir anlaşmaya uymadıkları biliniyor. Oslo süreci bunun kanıtı olmuştu. Filistin halkının kırıntı düzeyinde haklara sahip olmasına bile tahammül etmedikleri için tüm icraatlarıyla süreci sabote etmişlerdi. Şaronun Mescid-ül Aksa ziyareti bunun son aşaması oldu. Kuşkusuz Oslo sürecinin iflas etmesinde Filistin halkının bu utanç verici anlaşmayı kabul etmemesi belirleyici rol oynamıştır. Ama hiçbir siyonist hükümet bu anlaşmanın gereklerini yerine getirmemiştir. En bariz örneği Yahudi yerleşimlerinin kesintisiz bir şekilde kurulmaya devam etmesidir. Böylece siyonistler Oslo sürecinden büyük kazanımlarla çıkabildiler. Onları dünya nezdinde teşhir eden ve katliamcı siyonist orduyu acz içinde bırakan birinci intifadayı bu süreç sayesinde sona erdirilebildi.
Yol haritasını da aynı amaçla kullanan Şaron yönetimi şimdiden bu planı kabul etmeyeceğini ilan ediyor. İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz, haritanın İsrailin çıkarlarına uygun olmadığını ve bu nedenle uygulanmaz olduğunu ilan etti. Dışişleri Bakanı da, yol haritasına yönelik 14 maddelik eleştirilerinin dikkate alınmaması halinde, bunun da 1967den beriki sayısız girişimden biri olarak kalacağını söyledi. Konuyla ilgili bir diğer açıklama Şaronun bir başka danışmanı Raanan Gissinden geldi: Barış süreci için umut vaat eden şey yol haritası değil, Filistin lideri Arafatın görevinden alınmasıdır. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere İsrailin barış diye bir derdi yoktur. Amaç, önceki anlaşmalarda olduğu gibi Filistin yönetimini daha çok taviz vermeye zorlayarak, Filistinin geri kan bölgelerini de kalıcı işgal altına alabilmektir.
Şaronla ilk görüşmesini yapan Abbasa
siyonist dayatmalar
Kudüsteki ofisinde Mahmut Abbasla biraraya gelen Ariel Şaron, daha ilk görüşmede Filistin heyetinin karşısına dayatmalarla çıktı. İsrailin yıkım ve katliamlarından sözetmeyen Şaron, Yahudi yerleşimlerinin gündemlerinde olmadığını belirtti. Yahudi yerleşimleri hakkında ABDnin kendilerine baskı yaptığı yönündeki haberleri de yalanladı. Böylece katliamcı/yayılmacı siyonist uygulamalarda, iddia edilenin aksine, herhangi bir değişiklik olmayacağı yeniden birinci ağızdan ilan edilmiş oldu.
Kendi kirli icraatlarından söz etmeyen Şaronun Abbastan ilk isteği Filistin direniş örgütlerinin önünün kesilmesi oldu. Filistin yönetiminin mültecilerin evlerine dönebilmelerini ön gören şartlarından vazgeçmesini de isteyen Şaron, Abbası taviz vermeye zorladı. Her ne koşulda olursa olsun emperyalist-siyonist taraflarla anlaşmak isteyen Abbas, yol haritasının hayata geçirilebilmesi için terörün durdurulmasını kabul ettiğini açıklarken, Şarondan istediği yol haritasını kabul ettiğini ilan etmesidir. Sanki Şaronun bu ilan bir şeyi değiştirecekmiş gibi.
Şaronla görüşen Abbas ve heyetine bu dayatmalar yapılırken, siyonistler yeni bir provokasyon için hazırlanıyorlar. İsrail İç Güvenlik Bakanı Tzaçi Hanegbi, Kudüsteki Mescid-ül Aksayı Yahudilerin ibadetine açma planlarını hayata geçirmeye hazırlandıklarını bildirdi. Mescid-ül Aksa, Filistin yönetimiyle yapılacak anlaşmalar kapsamında yeniden açılacak. Ama anlaşma olmasa bile biz bunu yapacağız diyen siyonist bakan tehdit savurmayı da ihmal etmiyor. İkinci intifadanın kıvılcımının Şaronun bu mescidi ziyaret etmesi ile çakıldığı gözönüne alındığında, İsrailin atmaya çalıştığı bu adımın ardında yatan kirli nedenler daha iyi anlaşılır.
Filistin direnişine emperyalist kuşatma
Bir süre önce Suriyeyi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Beşar Esada baskı yaparak Filistinli örgütlerin Şamda bulunan bürolarının kapatılmasını ve Suriyede faaliyet göstermelerinin yasaklanmasını istemişti. İsrail siyonizmini rahatlatmanın bir adımı olarak gündeme gelen bu isteğin, somut tehditler eşliğinde dile getirildiği biliniyordu, konuyla ilgili haberler de dünya basınında yer almıştı.
Bu haydutça tehditlerin karşılık bulduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Londrada yayınlanan El Kudüs El Arabi gazetesi, Şamda üslenen Filistinli örgütlerin bürolarının kapatıldığını ve faaliyetlerinin sona erdirildiğini yazdı. Hamas ve İslami Cihadın yanı sıra, günümüzde Filistin solunun temsilcisi olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Halk Cephesi-Genel Komutanlık ve Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesinin de faaliyetleri durduruldu. Şam yönetiminin böyle bir adım atması, ABD emperyalizminin doğrudan baskı ve şantajı sayesinde olmuştur. Bu da emperyalistlerin Filistin direnişinin ezilmesini ne kadar önemsediklerini gösteriyor.
Emperyalist-siyonist ittifak Filistin direnişinin bölge açısından taşıdığı önemi bildiği için tüm imkanlarını seferber ederek bu onurlu direnişi ezmeye çalışıyor. Ortadoğu halklarının Filistin direnişini rehber edinmesinin haydutça planlarını bozacağını biliyorlar. Dolayısıyla bu direniş, onlara göre bölge için kötü bir örnek teşkil ediyor ve ezilmesi şart görülüyor.
Bölge işçi sınıfı ve emekçi halkları da, Filistin direnişine Ortadoğu açısından taşıdığı önemi üzerinden bakarak hakettiği önemi ve desteği vermelidirler. Filistin halkının ağır bedeller pahasına sürdürdüğü direnişin bölge halklarının kaderleriyle olan yakın bağlantısı gözden kaçırılmamalı, bölgesel bir boyut kazanması için tüm imkanlar seferber edilmelidir.
|