24 Mayıs'03
Sayı: 20 (110)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırıları püskürtmek için gerici barikatlar aşılmalıdır!
  Sendika ağaları, sermaye sınıfı ve hükümetle kolkola
  Kölelik yasasına karşı mücadelenin yakıcı görev ve sorunları
  Kamu TİS'leri sürüncemede
  Zorunlu tasarrufların gaspı sürüyor!
  Onbinlerce işçi Ankara'da biraraya geldi...
  Türk-İş Ankara mitingi...
  Saldırılar ve kölelik yasası üzerine Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı...
  Sermaye hükümeti İMF'den tam not aldı...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Filistin direnişini boğma planları...
  Özelleştirme saldırısının son perdesi
  Emperyalist terör ters tepiyor
  Irak'a bahşedilen "demokrasi"den sömürgeci yönetim çıktı
  Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi
  Powell'ın Almanya ziyareti...
  Yaklaşan G8 zirvesi ve emperyalist şeflerin telaşı
  Pişkanlık ve ötesi...
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
  Adana Öncü İşçi-Emekçi Platformu kuruldu!
  Hürriyet'in "F tipi mucizesi"
  Beterin de beteri var
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Fransız burjuvazisinin emeklilik hakkına saldırısı ve emekçilerin büyük tepkisi

Emeklilik sorunu üzerinden emekçilere toplu saldırı

Fransız burjuvazisi emekçilere karşı, aralık 1995’i çağrıştıran, yeni ve toplu bir saldırı paketini açmış bulunuyor. Bu saldırıya karşılık vermek ve geri püskürtmek için Fransız emekçileri de, aynı şekilde, Aralık 1995 direnişini anımsatan bir seferberlik içindedirler. Hazırlık aşaması tamamlanan ve 28 Mayıs günü bakanlar kurulunda onaylanması öngörülen saldırı politikasının merkezinde emeklilik sisteminin değiştirilmesi yer alıyor. Yeni yasa taslağı emekli olabilmek için, bir yandan, 37,5 yıl yerine 40 ve zamanla 42 yıl kesintisiz çalışma süresi öngörürken, öte yandan da, emekli ödeneklerinde yüzdelik oranı kategorilere göre değişen düşüşler getirmektedir. Bu demektir ki bir yandan emeklilik yaş sınırı yükseltilecek ve öteyandan ise, emeklilerin alım gücü bir kez daha ciddi bir biçimde tırpanlanmış olacaktır.

Fransa’da emeklilik sisteminin köklü bir değişiklik gerektirdiği açıktır. Çünkü, mevcut yapısıyla finansmanında ciddi güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Gerekli değişiklikler yapılmadığı durumda pek uzak olmayan bir gelecekte toptan çökmesi kaçınılmazdır. On yıllar önce, 1940’larda oluşturulan sistemin, o dönemin koşulları ve güçler dengesi gözetilerek saptanan finansman yöntemi zamanla yapılan değişikliklerle birlikte artık toplumsal gerçekliğe tekabül etmemekte ve günün ihtiyacını karşılayamamaktadır. Fakat emeklilik sistemindeki güçlükler Fransa’ya özgü tekil bir sorun değildir. Bazı yerel özgünlüklerine, yasal teminat altına alınmış bazı ulusal geleneklerin farklılığına karşın sorun tüm Batı Avrupa ülkelerinde eşdeğer karakteristiklerle ve aynı aciliyetle g&ul;ndemde duruyor. Bunun bir kanıtı, Avusturya’da yarım yüzyıllık bir aradan sonra gerçekleşen genel grevdir. Bu nedenledir ki Fransa örneği üzerinden yapılacak değerlendirmeler, Batı Avrupa ülkelerindeki durumu yansıtacak niteliktedir.

Emeklilik sistemindeki sorunların kaynağı

Fransa’da emeklilik sisteminde değişikliklere yol açan bir dizi neden var.

Bunlardan ilki, emeklilik kasasına ayrılan işveren ödeneklerinin oranlarında yapılan kısıtlamalardır. Yıllardır yapılan düzenli değişiklikler sonucu emeklilik finansmanına ayrılan işveren kesintileri gelinen aşamada sembolik bir düzeye indirgenmiş durumdadır. Sistemin zayıflamasına ve krize yol açan nedenlerden birisi budur. Üretimin maliyetini düşürme, işletmelerin mali yükünü hafifleterek rekabet güçlerini arttırma adına yapılan düzenlemeler sonucu, bugün emeklilik sisteminin finansmanı nerdeyse toptan emekçilerin omuzlarına yıkılmış durumdadır.

İkinci neden, nesiller arası sayısal dengenin sürekli bir bozulma seyri izlemesidir. Batı Avrupa toplumlarında yaşlı nüfus oranı sürekli bir artış içindedir. Emekli insan sayısı düzenli ve hızlı bir artış kaydederken, toplumun çalışan ya da çalışabilir durumda olan nüfus oranında bir durgunluk ve hatta bir gerileme yaşanmaktadır.

Üçüncü neden, toplumda açık ve gizli işsizlik oranının yüksek düzeyde seyretmesidir. Milyonlarla ifade edilen işsizler ordusu sadece üretimden dıştalanmamakta, böylece aynı zamanda emeklilik sisteminin finansmanına katkıda bulunmaktan da alıkonmaktadır.

Dördüncü neden ise, yaşam standartlarının kalitesi ve giderek yetkinleşen tıbbi tedbirler sayesinde insan ömrünün uzamasıdır. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar açlıktan kırılırken, Afganistan’da ortalama yaşam süresi 40 yılı zor aşarken (erkekler 46, kadınlar 44), Batı Avrupa toplumlarında yaşam süresi düzenli bir artış göstermektedir. Emeklilik sonrası yaşam süresinin uzaması, emeklilik ödeneklerinin daha uzun bir süre ödenmesine yol açmaktadır. Bu da sistemin finansman kaynaklarının döneme uygun hale getirilmesini gerektirmektedir

Kapitalizmin gayri insani çirkin yüzü

Egemen sınıflar, krizinin özü bu olan emeklilik sistemini peryodik olarak, iflastan kurtarma adına, değiştirmek istiyorlar. Amaçlanan sistemi günün koşullarına uyarlamak, modernize etmek değil. Soylu kavramlarla ifade edilen kaygıların gerisinde duran esas niyet, üretime katılma kapasitesini biyolojik olarak kaybetmiş toplumsal kesimleri, yani emeklileri, kendi kaderleri ile başbaşa bırakmaktır. Denebilir ki kapitalizmin en çirkin yüzü burada, yaşlı insanların boğazını sıkmasında, onu bir yük olarak görmesinde ortaya çıkıyor. Yani, artı değer üretme olanakları tükenen yaşlı insanları, toplumsal zenginliğe ömür boyu yaptıkları katkıları dikkate almadan, kendi haline bırakmak. Batı Avrupa toplumlarında kapitalizm insani değerleri, sosyal dayanışma geleneklerini en son mevzisinde, yani aile bünyesinde de yok etmiş durumdadır. Söz konusu olan, emekli olduktan sonra her ü&cdil; ayda bir bankadaki hesabına gelen emeklilik maaşından başka hiç bir dayanağı olmayan insanlardır. Burada erozyona uğramış, sembolik bir düzeye düşmüş aile ilişkilerini açımlayarak konunun vahimliğini tanımlamak bile gereksizdir.

1995’te güçlü direnişle püskürtülen saldırı

1995’te de, Fransa’da dönemin hükümeti bir “reform” yapmaya yeltenmişti. Engeller ve direnişlerin ölçeği ne olursa olsun sistemin, dolayısıyla toplumun, yani “çocuklarımızın” geleceğini teminat altına almak için böyle bir reformun yapılmasının kaçınılmaz olduğu iddia edilmişti. Oysa yapılmak istenen, diğer emekçi kategorilere göre biraz daha avantajlı konumda olan devlet demiryolları emekçilerinin kazanımlarını gasp etmeye çalışarak işi bağlamaktı. Böylece, ayrıcalıkların ortadan kaldırılmasının ardından sistemin toptan budanmasının önündeki en ciddi engellerin kaldırılacağı, direniş odaklarının ezileceği sanılıyordu. Devlet demiryolları çalışanlarının genç yaşta emekli oldukları, yüksek düzeyde maaş aldıkları, sayısız kazanımlarının olduğu, trenlerde bedava seyahat ettikleri imtiyazlı bir kategori oluşturdukrı vb. propagandalar işlenerek hedef haline getirilmeye ve toplumdan soyutlanmaya çalışıldı.

Devlet demiryolları emekçileri bu saldırıya direndiler, tehditlere papuç bırakmadılar. Fakat, burjuvazinin en avantajlı kategoriden başlayarak kademe kademe planladığı saldırıya karşı direnenler yalnız kalmadılar. Fransız emekçileri ilk hedef seçilen devlet demiryolları personelini yanlız bırakmadı. “Saldırı bugün size yarın sıra bizde!” yaklaşımı ile bütün ülke sokağa döküldü. Genel grev dalgası haftalar boyunca yaşamı durdurdu, Fransa bir miting alanına dönüştü. Sonuçta, hükümet projesini geri çektiği gibi kendisi de fazla yerinde duramadı. Mesele ulusal meclisin fesh edilmesine ve solcu partilerin ezici çoğunluğu elde edecekleri erken genel seçimlerin yapılmasına kadar uzadı.

Yeni saldırıya sinsi hazırlık

Bugünkü hükümet işbaşı yaptıktan bu yana, yani bir yıldır, gündeme konmuş olan saldırının senaryosunu hazırlıyordu. Saldırı politikasının hazırlık dönemi pek ciddi bir tepkiye yol açmadı. Nedeni çok açık. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Fransa’da da burjuvazi 11 Eylül eyleminin gölgesinde epeyce isabetli saldırılar yürüttü. 11 Eylül’ü bir kaldıraca dönüştürerek, toplumda yaratılan psikolojik etki ve estirilen terör sayesinde polisin yetkilerini arttırdı, ceza hukuku alanında köklü değişiklikler gerçekleştirdi. Kolluk kuvvetlerinin yetkilerini arttırmasının yanısıra, yeni suçlar tanımladı ve bir dizi suç için öngörülen cezalar ciddi bir şekilde ağırlaştırıldı. İki yıldır bu alanda sürdürülen saldırılar, Irak krizinin gündeme konması ile birlikte daha da hızlandırıldı. Dikkatlerini savaşa kilitlemişitleler, iç politikada sinsice sürdürülen saldırılara tepki gösteremediler, devlet kurumunun kaba bir polis teşkilatına dönüştürülmesi hak ettiği tepkiyi görmedi. Konu, her zaman olduğu gibi yasa dışı konumdaki yabancılar üzerinden tartışıldı ve insani bir sorun olarak geçiştirildi.

Dolayısıyla, başka gelişmelerin gölgesinde hazırlanmış olan emeklilik yasası reformunun bir gün mutlaka masaya konması ve resmen tanıtılması gerekiyordu. Yasa tasarısının 28 Mayıs’ta bakanlar kurulunda görüşüldükten sonra muhtemelen Haziran ayı içinde parlamentoya sevk edilme hazırlığı başlı başına bir taktiktir. Saldırılar, emekçilerin Ağustos ayında yıllık tatillerini geçirmeye hazırlanmakla meşgul oldukları, öğrencilerin ve öğretmenlerin yıl sonu sınavlarının hengamesi içinde bulundukları bir döneme rast getirilmek istenmektedir. Batı Avrupa ülkelerinde burjuvazi büyük ölçekli saldırıları Eylül/Ekim aylarında gündeme getirmiyor. 1995’te mesele Noel Bayramı’nın arifesinde geçiştirilmek istenmişti. Ayrıca, hükumet bu defa devlet demiryolları emekçilerini hedef göstermiyor. Tam tersine, başbakan ve sektörden sorumlu bakanlar, g&uul;nlerdir döne döne özgünlükleri olan kategorilerin kazanımları aynen kalacak demekte, kaçamaklı yollarla bazı tahahütlerde bulunmaktadırlar.

Görkemli 13 Mayıs eylemi

İktidarın ihtiyatlı davranışları, ince taktikleri, uluslararası gelişmelerin yarattığı ortam Fransız emekçilerini nötüralize etmeye yetmedi. Haftalardır eğitim sektörü gibi bazı iş kollarında grevler devam etmektedir. Direnişin başlangıç noktasını 1 Mayıs gösterileri oluşturdu. Örneğin, geçen yılki özgün durumu saymazsak, yıllardır Paris’te 1 Mayıs gösterilerine katılım, 5 ila 10 bin arasında değişmekteydi. Bu yıl 50 bin kişi saatler boyunca çok somut şiarlar haykırdı ve 1 Mayıs’ı, emeklilik yasasına karşı planlanmış olan 13 mayıs eylemi için bir provaya dönüştürdü.

13 Mayıs eyleminin ölçeği ve coşkusu hükümetten çok sendikaları şaşırttı. En iyimser tahminler boşa çıktı. İki milyon emekçi sokağa dökülerek sadece emeklilik yasa tasarısını değil, sermayenin değişik alanlarda sürdürmekte olduğu saldırıları da protesto etti. Katılım açısından eşdeğer bir eylem, 1995 aralığında yaşanan gösteri dizisinin en güçlü anında olmuştu. Başka emsallerine rastlamak için 1968 Mayıs’ına kadar uzanmak gerekiyor. İçerik açısından, 13 Mayıs eylemi son derece güçlü bir öfkenin ifadesi oldu.

İktidar, devlet demiryolları emekçilerini hedeflemeyerek, böylece işçi sınıfının en mücadeleci kesimini kısmen de olsa nötralize etmeyi hesaplıyordu. Tam tersi bir sonuç ortaya çıktı. En güçlü bir biçimde seferber olanlar “Yarın sıra bize gelecek!” diye haykırarak sendika bürokrasisini devre dışı bırakan ve oy birliği ile grevi sürdürme kararı alan devlet demiryolları emekçileri oldular. 1995’te CFDT sendikası hükümetten yana tavır almış ve eylemi kırmak istemişti. Bu defa da aynısı oldu. 13 Mayıs eyleminde ortak hareket eden CFDT, iki gün sonraki görüşmenin ardından beklenen tavır gösterdi ve hükümetle anlaştı. CFDT’nin bakanlıkta uzlaşmayı ilan ettiği anda toplantıya katılmayı reddeden diğer sendikalar, CGT merkezinde bir araya gelerek sürmekte olan eylemleri desteklediklerini, direnişi yaygınlaştırmayı düşündüklerini, 1Mayıs günü için genel grev, 25 Mayıs günü ise Paris’te ortak gösteri çağrısında bulunduklarını açıkladılar.

1995’e göre emekçi öfkesinin kat kat daha yüksek olduğu 13 Mayıs gösterisinde, özel ve kamu sektörününde çalışan emekçiler birlikte sokaklara çıktı; polisten hemşireye, emekliden itfaiye erine kadar değişen farklı sektör çalışanlar aynı talepler etrafında birleşti ve iki milyon insan aynı anda harekete geçti.

Fransa’yı çetin bir sınıf çatışması bekliyor

Fransa’da çetin bir mücadelenin gündemde olduğu açıktır. Fakat insanlar başlarına örülen çorabın bilincindeler. ABD’nin Irak’a saldırısının neden olduğu hareketlilik ve tartışmalar, bu iktisadi nitelikteki harekete az da olsa politik bir boyut eklemiş bulunuyor. Dahası, yeni yasa ile yürürlüğe konmak istenen emeklilik sisteminin bir ara çözüm olduğu da açıktır. Bu da bilinmektedir. Görünürde bu güne kadar yürürlükte olan ve toplumsal dayanışma ilkesine göre biçimlendirilmiş bölüşümcü emeklilik sistemi korunmaktadır. Ama, nihai hedef, Anglosakson ülkelerinde olduğu gibi mevcut sistemin yerine bireysel ve özel fon sistemi getirmektir. Fransız burjuvazisi toplu bir isyana yol açmamak için şimdilik ara formüllerle emeklilik saldırısında yol almaya çalışmaktadır.