Bush, Iraklı sivillerin Amerikan askerlerinin yüzlerine baktıklarında kuvvet ve iyiniyet görmesi gerektiğini söylüyor. Yanlış Bay Bush, Iraklıların gördüğü tek şey işgal.
Artık savaş bitti denilebilir mi? Eğer George Bushun uçak gemisi Abraham Lincolnde geçen Perşembe yaptığı konuşmaya bakarsanız, belki. Ama bir önceki gün Rumsfeldin Bağdattaki askerlere yaptığı konuşmayı ciddiye alırsanız, hayır.
RUMSFELDİN TERÖRİST GRUPLARI
Konuşması artık alıştığımız efsanelerle süslenmişti: Yok Iraklılar sürüler halinde onları özgürleştiren Amerikalılara koşuyorlarmış, yok modern zamanların en hızlı bitirilen savaşıymış gibi... Ama can alıcı nokta en sonda geldi, Amerikanın halen ülkede bulunan tüm terörist grupların kökünü kazıması gerektiğini söyledi. Ne teröristi diye sormak lazım ve hatta bu terör gruplarının arkasında kim var diye de. Belki de bu terörist gruplar henüz oluşuma geçmediler. Ama Rumsfeld de biliyor ki, Irakta sivillerden oluşan karşı koyma gücü yükselişe geçiyor. İranda eğitilmiş Bedir Tugayının da desteğiyle güçlenen Şii kamuoyu Amerikanın Iraka sadece petrolleri için geldiğini düşünüyor. Şii kamuoyu Amerikan askerlerinin Iraklı sivillere karşı takındıkları tutumdan da şikayetçiler; son bi haftada en az 17 gösterici öldürüldü ve bunlardan ikisi 11 yaşının altında çocuklardı. Irak halkının ABDnin Irakta kurmaya çalıştığı geçiçi hükümetten pek de memnun olmadığını söylemeye gerek yok.
Savaş esnasında da benzer isyanlara rastlandı. Şiilerin ABDnin Saddamı göndermesini arzuladıkları kesin, Saddamın gaddarlığından kimsenin şüphesi yok. Ancak Saddamın gitmesi demek aynı zamanda Şiilerin gözünde Amerikalıların da gitmesi anlamına geliyor. Özellikle Nasıriye ve Necefte Amerikan ve İngiliz bombalarının asıl kurbanı da Şiilerdi. Amerikalılar Bağdata girdikleri ve Saddamın heykellerini devirdiklerinde, Iraklılar bu nedenle Amerikan askerlerini çiçeklerle karşılamamışlardı. Bush Iraklı sivillerin Amerikan askerlerinin yüzlerine baktıklarında kuvvet ve iyiniyet görmesi gerektiğini söylüyor. Yanlış Bay Bush, Iraklıların gördüğü tek şey işgal.
KESKİN NİŞANCILAR MI?
İşgalin belirtilerini gözlemek oldukça kolay: Nümayişler ve sonucunda Amerikalıların kesinlikle sorumlu olmadıkları kimi ölümler. Aynı İsrailin Batı Şeriada önce işleyip sonra iddia ettiği gibi ölen sivillerden işgal kuvvetleri sorumlu değildir. Bağdat yakınlarındaki geçiş noktasında torunuyla beraber öldürülen dede, anne ve küçük kızı için ABD henüz özür dilemedi. Güney Irakta arabalarının içinde taranan aile üyeleri, Filistin Otelinde öldürülen basın mensupları, Fellucede kurşunlanan 15 Iraklı... Bunların tümü Amerikalıların gözünde nefsi müdafa. İşin ilginç yanı, tüm bu olaylarda tek bir Amerikalının yaralanmaması...
Bu olayların gelişiminde Amerikan askerlerine ateş açan Iraklı keskin nişancıların rolü olabilir mi? Pek sanmıyorum. Ancak olaylar önümüzdeki günlerde keskin olmasa bile birçok nişancının ortaya çıkabileceğine işaret ediyor. Iraklı Şiilerin Lübnan Hizbullahına nasıl bir hayranlık beslediklerini, onların gerilla taktiklerini örnek aldıklarını söylemeye gerek yok. İrandan feyiz alan, Saddamın zulmü altında deneyim kazanmış bu halk, Filistin topraklarındaki harekatlarına övgüler düzdüğü İsrailden destekli emekli general Garnerın nasihatlarını dinlemeye pek meraklı değil. Ayrıca Iraklılar ülkelerinin ABDnin büyük şirketlerine paha biçilmez gelir kapısı olacağını çok da iyi biliyorlar.
ABD Uluslararası Kalkınma Dairesi, Irakta herhangi bir sivil otoritenin kurulmasını beklemeden yeni Irakta okutulacak ders kitaplarının basımından otoyol inşasına kadar her konuda ihaleleri dağıttı. Stevedoring şirketi daha kent ele geçirilmeden Umm Kasr limanın 4.8 milyon dolar değerinde inşasını almıştı. Amerikalı petrol yetkilileri, önce bombardımandan, sonrasında da yağmalara karşı özenle korunan Petrol Bakanlığına teftişe girdiler.
(...)
Bush savaşın bittiğini sanıyor. Savaşta Amerikalıların yüzlerinde özgürlük gören Şiiler, Amerikalılara karşı ayaklanınca, Rumsfeldin gözünde kökü kurutulması gereken terörist gruplara dönüşüyor. Şüphesiz Suriye ve İran bunların destekçisi. 1954-1964 arasında Cezayirde sömürge savaşı sürdürürken Fransa da Mısır ve Tunusu suçlamıştı. Iraktaki savaşın ikinci devresi yakında başlayacak.
Arjantinin başkenti Buenos Airesteki Brukman tekstil fabrikasını 58 işçi birbuçuk yıl işgal etmiş ve kendi yönetimlerinde üretim gerçekleştirmişlerdi. Bu artık geçmişte kaldı. Hükümet başkanlık seçimlerinden kısa bir süre önce binayı boşalttı. İşçiler işyerini tekrar işgal etmeye çalışınca, polis çok sert önlem aldı. O günden sonra polis ve protestocular karşı karşıyalar. Brukmanın kadın işçileri bir çadır kampı oluşturdular ve işsizler, üniversite öğrencileri, insan hakları örgütleri ve sol partiler tarafından destekleniyorlar. Protestolar kadın işçiler fabrikaya geri döndüğünde son bulacak.
Bu işçilerden biriyle, Delicia Righini ile Cecilia Pavón ve Timo Berger görüştü.
- Son durum nedir, hükümetle görüşmeler oldu mu?
- Çalışma Bakanı Graciela Camano ile görüştük. Basın üzerinden bizim inatçı ve müzakere yanlısı olmadığımızı iddia ettiği için yanına gittik. Fakat bundan bir sonuç alamadık. Bize teklif ettiği, içinde dikiş makinelerinin bulunduğu bir salondu. Bize orada tekrar işe başlamamızı teklif etti. Hangi makineler olduğunu sorduk, fakat bize cevap vermek istemedi. Fabrikada bilgisayarlı dikiş makinelerimiz vardı, bize verecekleri muhtemelen pedallıydı. Bunun dışında makineler ve salon için bizden kira ödememizi istedi. Bu söz konusu olamaz.
- Salonu gördünüz mü?
Hayır. Fakat bu, bizim diyaloğa son verdiğimiz anlamına gelmiyor. Müzakerelere açığız. Fakat karşı taraf ciddi önerilerle gelmeli. Hükümetin mülk sahiplerinin yanında olduğu açık. Tek hedefleri bizi fabrikadan uzaklaştırmak. Buradan defolalım istiyorlar. Önerileri ciddiye almak mümkün değil. Bakanla görüşmelerimize devam edeceğiz, fakat mülk sahiplerinin sözcüsü olmaya devam ettiği ve Brukmanın bizim olduğunu kabul etmediği müddetçe hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz. Çünkü biz fabrikayı birbuçuk yıl çalıştırdık ve ayakta tuttuk, boşaltma operasyonunda tahrip ettikleri makineleri tamir ettik, yeni bir müşteri çevresi oluşturduk, borçları ödedik.
- Hükümetten ne bekliyorsunuz?
Fabrikanın sahiplerinin devlete, kendilerine ulusal banka tarafından verilen altı milyon pesoluk (yaklaşık iki milyon Euro) borcu var. Bu yönüyle bakıldığında, Brukman aslında devletindir. Devletin makineleri ve binayı devlet hazinesine geçirip, bize bırakmasını istiyoruz. Biz de bu durumda hastahaneler ve kamu kuruluşları için yorgan ve çamaşır üretiriz. Bu bizim ilk defa fabrikada kaldığımız günden beri talebimiz. Bunun dışında devlet polisini bu semtten çeksin ve fabrikaya girmemize izin versin. Görüşmelerin çıkış noktası budur. Bu semt askeri diktatörlük döneminde olduğu gibi militaristleştirilmiş; nereye gidersen, karşına bir polis çıkıyor.
- Hükümet fabrikanın polis şiddetiyle boşaltıldığı gün için bir açıklama yaptı mı?
Hayır, hükümet bu konuda susuyor. Hepimiz dövüldük. Polisler hırsızlar sürüsü gibi geldiler. Bir bayram günüydü, geceydi. Fabrikada beş kadın işçi bulunuyordu, hükümet 3.800 polis gönderdi! Anında komşular ve çeşitli örgütlerden insanlar geldiler. Fakat çoğu paskalya tatilinden dolayı şehirde bulunmuyordu. Polis saldırı tarihini kurnazca belirledi. Başka bir gün bunu başaramazlardı. (...)
- Direnişi nasıl ayakta tutuyorsunuz?
Bizi destekleyen örgütler ve bizi ziyaret eden insanlar olmasaydı şimdi cezaevindeydik. Çok şükür birçoğu burada ve bizimle çadırlarda kalıyorlar. Semtten bir grup öğrenci de çadır kurdu. Fabrika önündeki nöbetler değişimli olarak gerçekleşiyor ve bu sayede uyuma fırsatı da buluyoruz. Bizi içeri alana kadar burada kalacağız. Bunun için daima birisi giriş kapısının önünde bulunmalı. (...)
- Peki bundan sonra ne olacak?
Kampın dışında birçok etkinlik organize ediyoruz. Cuma günü burada bir Rock konseri vardı. Binlerce insan, özellikle gençler geldi. Bunun dışında birçok konser düzenlenecek. Çarşamba günü ödünç aldığımız dikiş makinelerini kuracağız ve sokakta dikiş yapacağız. Bizi içeri almazlarsa, işimizi dışarıda yaparız. Santa Fe bölgesindeki selden mağdur olan insanlar için yorgan ve giyecek dikeceğiz.