17 Mayıs'03
Sayı: 19 (109)


  Kızıl Bayrak'tan
  Köleleştirme saldırısına karşı tüm sınıf güçleri harekete geçirilmelidir!
  Kölelik yasası daha da ağırlaştırılarak meclisten geçiyor!
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı eylemler yaygınlaşıyor!
  Sınıf hareketinin yükselme eğilimi ve sendikal ihanete karşı tutum
  15-16 Haziran Direnişi yol göstermeye devam ediyor!
  Maliye Bakanı'ndan emek düşmanı inciler...
  ABD'nin Ortadoğu planları, Türkiye ve Kürtler...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Birleşik-militan mücadeleyi yükseltelim!
  ABD, BM Güvenlik Konseyi'ne yağma tasarısını sundu...
  Amerikan özgürlüğü = Açlık!..
  Filistin halkını toplama kamplarına götürecek yol "haritası"
  İsrail'in nükleer gücü...
  Fransa ve Avusturya'da büyük eylem, grev ve genel grev dalgası...
  Avusturya'da son elli yılın en büyük işçi grevi
  Savaş hakikaten bitti mi?
  Gençliğin ortak açıklaması: MGK uzantısı ADKF üniversiteden defol!
  Mezarlık tipi zindan: Yeraltı zindanı
  KADEK'in geleceği...
  Fikret Başkaya...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sahte tartışmalarla işçiler aldatılmaya çalışılıyor...

Kölelik yasası daha da ağırlaştırılarak
meclisten geçiyor!

1475 sayılı İş Yasası’nda yapılması planlanan değişiklikler AKP milletvekillerinin gece gündüz demeden canla başla çalışması sonucu madde madde geçiyor. Bugüne kadar yasanın 100 maddesi geçti. Geriye kalan 26 maddesi ise yine AKP’lilerin canhıraş çalışması sonucu önümüzdeki günlerde meclisten geçirilecek.

CHP milletvekilleri ve sendika bürokrasisinin işçi sınıfı ve emekçilerin bilincini karartmaya dönük yürüttüğü sahte tartışmalar eşliğinde yasanın “yeniden görülüşeceği” haberi kamuoyuna yansıyor. CHP’nin sözde muhalefeti ve sendikal ihanet şebekesinin göstermelik tepkisi sonucu bazı yasa maddelerinde bir takım değişikliklere gidildiğine dair tartışmalar yürütülüyor.

Yasalaşan maddelerin özünde hiçbir değişiklik yapılmadı

126 maddeden oluşan yasa gündeme geldiğinden bu yana üzerinde en çok tartışma yürütülen maddeler şunlardı: Taşeronlaştırmayı yasallaştıran 2. madde; ödünç işçilik, belirli belirsiz süreli iş sözleşmesini düzenleyen 8 ve 12. maddeler; işgüvencesini ortadan kaldıran 18. madde ile kıdem tazminatını gaspeden madde.

İşçi sınıfını alınıp satılan bir köleye dönüştüren, özel istihdam büroları ile işçi ticareti yapan tüccarlar yaratan, kıdem tazminatını gaspeden, emeklilik hakkını fiilen ortadan kaldıran, iş güvencesini yok eden, sendikal örgütlülüğü bitiren, esnek çalışmayı yasal güvenceye alan değişikliklere kısaca gözatacak olursak, yapılan ya da yapılması planlanan değişikliklerin kölelik koşullarını daha da ağırlaştığını görürüz.

İş güvencesi sağlamayan sözde “İş Güvencesi Yasası” 30 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde geçerli olacak:

“İş Güvencesi Yasası” 57. hükümet döneminın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından gündeme getirilmişti. 57. hükümet döneminde işverenlerin sert tutumu nedeniyle yasalaşması mümkün olmayan tasarı AKP hükümeti tarafından yeniden gündeme getirildi. Bunun üzerine işveren örgütleri yeniden ayağa kalktı. Zaten iş güvencesi sağlamakla uzaktan yakından ilgisi olmayan “İş Güvencesi Yasası”na karşı yeni iş yasası öne sürüldü. İşverenlere göre “İş Güvencesi Yasası” ile işçilerin lehine düzenleme yapılıyordu, o halde yeni iş yasa tasarısı da aynı dönemde yasalaşmalı, böylece işveren hakları da korunmalıydı! Böylece kendinden öncekiler gibi AKP hükümetinin de sermaye partisi olduğu, işverenlerin çıkarı için çalıştığı gerçeği, hüküet temsilcileri ile işveren temsilcileri arasında yürütülen sahte tartışmalarla gizlenmeye çalışıldı. Hükümet hem işçiyi hem işvereni koruyor görüntüsü altında, çıkarlarının uzlaşması mümkün olmayan iki kesim arasında “uzlaştırıcı” rolüne soyundu.

“İş Güvencesi Yasası”, üzerinde yürütülen birçok tartışma sonrası yasalaştı. Mevcut haliyle iş güvencesi sağlamayan yasa, yeni iş yasası ile birlikte tümden işlevsiz hale geldi. Ama “iş güvencesi” için yürütülen sahte tartışmalar bir türlü bitmedi.

Yeni iş yasası maddeleri üzerinde yürütülen tartışmaların birini “İş Güvencesi Yasası, 30 ve daha fazla işçi çalıştıran yerlerde geçerli olacak” maddesi oluşturdu. Madde değişikliğe uğramadan önce bu sayı 10 işçinin çalıştığı işyerlerini kapsıyordu. Böylece yapılan değişiklikle madde yeniden işverenlerin lehine düzenlenmiş oldu.

Ancak niyeti daha fazla kâr için işçi sınıfının kazanılmış haklarını gaspetmek olan patronlar için sayının 10 ya da 30 işçiyi kapsıyor olması çok önemli değil. Yasada sayı kaç olursa olsun işyerlerini parçalayarak yasanın öngördüğü sayıyı sağlamak gibi bir çözümleri var. Çünkü yasanın kapsamı işyerleri ile sınırlı. Kristal-İş Sendikası Eğitim Dairesi Müdürü Aziz Çelik konuya ilişkin şu tespitlerde bulunuyor: “Yasanın yükümlülüklerinden kaçınmak için yapay şirketleşmeler ortaya çıkacak, çok sayıda orta boy şirket 29 kişilik şirketlere bölünecektir. Öte yandan 30 kişi sınırı şirket bazında değil işyeri bazında uygulanacağı için yüzlerce işyerine ya da şubeye sahip pek çok büyük şirket bu yasanın kapsamı dışında kalabilecektir. Çünkü yasa şirketin toplam çalışan sayısını değil her bir işyerinde çalışan sayısını esas almaktadır. Böylece özellikle hizmet sektöründe faaliyet gösteren pek çok büyük şirket; bankalar, gıda-perakende şirketleri, finans ve turizm şirketleri yasanın kapsamı dışında kalacaktır.”

Sendika bürokrasisinin ve CHP’lilerin “sert” muhalefeti üzerine hükümet sözde geri adım atıyor yanılsaması yaratmaya çalıştı. 13 Mayıs günü AKP’li yönetici ve vekillerle bir toplantı yapan Murat Başesgioğlu, tasarının iş güvencesinin 30’dan az işçi çalıştıran yerlerde uygulanmayacağına ilişkin hükmünü yeniden değerlendirdi. Bunun üzerine sayının 25’e indirilmesi gündeme geldi. Uzlaşma sağlanamadığı için konu yeniden değerlendirilmek üzere ertelendi. Ancak işçi ve emekçileri aldatmaya dönük bu tartışmaların asılsız olduğunu ortaya çıkaracak bir gelişme söz konusu; hükümetin İş Güvencesi Yasası hükümlerinin birçoğunun çerçeve kanun olarak kabul edilen İş Yasası Tasarısı’nda da bulunmasından hareket ederek, tasarıda iş güvencesinin tamaıyla iptal edilmesini öngören yeni bir madde eklenmesi yönünde hazırlık yaptığı söyleniyor.

Kölelik yasasına göre bir işveren, işçilerini bir başka işverene kiralayabilecek, esnek ve taşeron çalışma yasal hale gelecek:

İş yasasında yapılacak değişikliklerin gündeme gelmesiyle üzerinde tartışma yürütülen maddelerden bir diğerini ise işçileri kiralanacak, alınıp satılacak bir köle haline getiren 8. madde oluşturuyor. İşçilerin yasanın özüne değil “ödünç işçi” ifadesine tepki duyduğunu düşünen hükümet maddede değişiklik yapma yoluna gitti. Ancak yasanın özü olduğu gibi korunuyor. Hükümetin maddeyi yumuşak ifadelerle yasalaştırması, işçinin köle gibi alınıp satılmasını, kiralanmasını engellemiyor. Madde üzerinde yapılan değişikliğe göre, “ödünç iş ilişkisi” başlığı taşıyan maddenin başlığı “geçici iş ilişkisi” olarak değiştirildi. İşverenin ancak holding bünyesinde ödünç işçi çalıştırması ise hükme bağlanıyor. Anca içerik olarak değişmediği için madde yine işçinin bir işverenden başka bir işverene “ödünç” olarak verilmesini düzenliyor.

2. madde “işin ve işletmenin gereği ve teknolojik nedenlerle asıl işin alt işverenlere verilmesini”n, yani işin bölünerek taşeronlaşmaya gidilebilmesinin önünü açıyor. İşçilerin tepki gösterdiği taşeronlaşmanın yasal güvence altına alınmasını sağlayan 2. maddede yapılan değişiklikle bu güvence, “uzman” onayı ile katmerli bir saldırıya dönüştürülüyor. Bu çerçevede tasarının 2. maddesinde düzenlenen “taşeron” çalıştırmaya “uzmanlık” koşulu getirilmesi planlanıyor. Buna göre, işveren ancak “uzman” gerektiren durumlarda taşeron işçi çalıştırabilecek. İşverenler için, işin uzmanını bulmak ise hiç dert değil. Ne de olsa kölelik yasası da sermaye ile işbirliğinde uzman 9 “bilim adamı” tarafından hazırlanmıştı.

“Belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi” başlıklı 12. madde de yeniden görüşülmesi düşünülen maddeler arasında. İş ilişkisinin belirli bir süreye bağlı olmamasını, yani patronların işçiyi istediği gün ve saatte, istediği süre ile çalıştırmasını düzenleyen bu maddede “tekrir-i müzakere” düşünülüyor. Ancak yapılması düşünülen değişiklik maddenin özüne ilişkin değil, yine yüzeysel ve biçimsel bir değişiklik. Maddedeki “Belirli süreli iş sözleşmesi, süresi zaman ve tarih olarak belirlenen veya işçinin üstlendiği işin türü...” cümlesindeki “veya” ifadesi “ve” olarak değiştirilecek.

Kölelik yasasıyla işten atılmalar meşrulaştırılıyor, maddeler işveren lehine yeniden düzenleniyor:

Yasada yapılan bir başka değişiklik ise keyfi nedenlerle işçi çıkaran işverene uygulanması öngörülen yaptırımların azaltılmasıdır. Değişiklik öncesi düzenlemeye göre işveren işçiyi keyfi nedenle işten atarsa ve işçi dava açıp kazansa dahi işine dönemiyor; sadece 6 ile 12 aylık ücreti tutarında bir tazminat alabiliyordu. AKP’nin girişimiyle 6-12 aylık tazminat sınırları 4-8 aya indirildi. Böylece keyfi işten çıkarmanın önündeki engeller hafifletilmiş, yasanın caydırıcılığı azaltılmış oldu.

Yasada yapılan bir diğer değişiklik ise işten atılmada ispat yükümlülüğünün işçiye yüklenmesi. 3773 sayılı yasada ispat yükümlülüğü işverene aitti. İşveren yasanın öngördüğü geçerli nedenlere sahip olduğunu ispatla yükümlüydü. Örneğin bir işçi sendikal faaliyet nedeniyle işten atıldığını iddia ettiğinde işveren işten çıkarmayı, yasanın öngördüğü geçerli nedenlerden birine dayanarak yapıldığını ispat etmek durumundaydı. Yeni düzenlemede işverenin ispat yükümlülüğü devam etmekle birlikte, işçi işten çıkarmanın geçerli olmayan bir nedene, örneğin sendikal nedene dayandığını iddia ederse bunu ispatla yükümlü kılınıyor.

Tasarı, işverene “ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gereği” gibi gerekçeleriyle toplu işten çıkarma hakkı veriyor. İşyerinde çalışan işçi sayısı 20-100 arasında ise en az 10 işçinin; 101-300 işçi arasında ise en az yüzde 10 oranında işçinin; 301’den daha fazlaysa en az 30 işçinin işine son verilebilecek.

Kölelik yasasıyla çalışma saatleri uzuyor, fazla mesai ücretleri gaspediliyor, çalışma süreleri esnekleşiyor:

Yasaya göre çalışma süresi haftada 45 saatten fazla olamayacak. Bu hesaba göre bir işçinin günlük çalışma süresinin 6-7 saati aşmaması gerekiyor. Ancak madde günlük çalışma sürelerini de düzenlediği için fiili durum farklı olacak. Yasada günlük çalışma sürelerinin farklı olabileceği belirtildikten sonra şu ifade yer alıyor “ancak günde 11 saati aşamayacak”. Bu durumda haftalık çalışma saati fiili olarak 77 saate kadar çıkarılabilecek.

Yasa maddesinin diğer hükümleri ise şöyle: Fazla çalışma ücreti saat ücretinin yüzde 25 fazlası olacak; tatilde çalıştığı her gün için iki günlük mesai alan işçiye, bir günlük ücret ödenecek. Çalışma süreleri 1-5 yıl olanlar 14 gün; 5-15 yıl arasında olanlar 20 gün; 15 yıldan fazla olanlar 26 gün izin kullanacak. Kabul edilen maddelere göre ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilecek. Bunlar “fazla mesai” sayılmayacak.

Zorunlu nedenlerle işin durması, genel tatil gibi nedenlerle çalışılmayan süreler sonradan telafi edilecek. Kriz nedeni ile çalışmanın en az dört hafta durması veya kısa çalışma halinde işçilere çalıştırılmadıkları süre için İşsizlik Sigortası’ndan kısa çalışma ödeneği verilecek. İşçilerin çalışma yerlerine inme, çıkma süreleri; çocuklu kadınların emzirme süreleri çalışma süresi sayılacak. “Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri” işin niteliğine göre farklı düzenlenebilecek.

İşçi sınıfını kölelik koşullarından yaşamaya mahkum eden yasa maddeleri işçi sınıfı ve emekçilere ağır çalışma koşullarını dayatırken, hayatta karşılığı olmayan ve göz boyamaya dönük birkaç madde ise burjuva medya tarafından öne çıkarılıyor. Söz konusu maddelere göre 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasına bir takım yasaklar getiriliyor. Sanayiye ait işlerde 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması yasaklanıyor. 66 ve 84. maddelere göre, kadınlar ile 18 yaşından küçükler yeraltı ve su altında çalıştırılamayacak; işçilerin gece çalışma süresinin 7.5 saati geçemeyecek. Sigortasız işçi çalıştırmanın yasak olduğu bir ülkede, milyonlarca işçiyi siğortasız çalıştırabilen patronlar elbette bu sınırlamalara uymayacaktır.

Kölelik yasasıyla emeklilik hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor, kıdem tazminatı gaspediliyor:

Yasa maddeleri iş yaşamını, çalışma saatini esnekleştirdiği, işten atılmayı kolaylaştırdığı için bir işçinin uzun süreli aynı işyerinde çalışmasını imkansız hale getiriyor. Bu nedenle bir işçinin kıdem tazminatı, yıllık izin hakkı, emeklilik hakkını elde etmesi fiilen de imkansız hale getiriliyor. Yasaya göre bir işçi aynı işyerinde kesintisiz bir yıl çalışmadığı sürece yıllık izine hak kazanamıyor. Yine bir işçinin kıdem tazminatı hakkını kazanması için 15 yıl çalışması gerekiyor.

Sendika ağalarının işçiyi kandırmak için öne sürdüğü
“yasa hak grevi getiriyor” yalanı

Yasanın çıkması için başından beri sermaye ve hükümet temsilcileriyle tam bir işbirliği halinde çalışan sendika bürokratları “Yasanın iyi yanları da var. Bizim karşı çıktığımız birkaç maddesi” propagandası yaparak işçilerin tepkisini dizginlemeye, ihanetlerinin üzerini örtmeye çalışıyorlar. Propaganda malzemesi olarak kullanılan söylemlerden birisi de kölelik yasasının “hak grevini” geri getireceği yalanı.

Sendika ağalarının “hak grevi” getirdiğini iddia ettiği madde ise 34. madde. Yasanın ilk hazırlanan şekline göre söz konusu madde, işveren işçinin ücretini 10 gün içerisinde ödemezse işçinin üretimden gelen gücünü kullanabileceğini, işverenin ise hiçbir koşulda iş bırakan işçilerin yerine yeni işçi alamayacağını, bu süre içerisinde de ücretini tam alabileceğini öngörüyordu. Ancak sonradan madde üzerinde yapılan değişiklikle 10 günlük süre 20 güne çıkarıldı, işçilerin üretimden gelen gücünü kullanması koşulunda ise ücretlerinin ödenmeyeceği şeklinde değiştirildi. Sendikal ihanet şebekesi ise bu maddeyi öne sürerek “kölelik yasası hak grevini getiriyor” yalanıyla işçilere yutturmaya çalışıyor.

CHP çanak tuttu, sendika ağaları karalar bağladı
resmi tatil günü gaspedildi

Yasada yapılan bir düzenlemeyle cumartesi günü resmi tatil günü olmayacak. Buna göre cumartesi günleri normal çalışma günü haline getirildi. Yeni düzenlemede, ‘‘Bu kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63. maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile 7 günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme (hafta tatili) verilir’’ hükmü yer aldı. Yine yasada pazar gününün resmi tatil günü olduğuna ilişkin net bir ifade yeralmıyor. Yasada yoruma açık ifadeler yer alıyor, çalışma günleri “Bu kanun kapsamına giren işyerlerinde haftalık tatilden önceki 6 iş günü” olarak tanımlanıyor. Böylece işveren 7 gün içinde herhangi bir günü tatil günü olarak belirleme imkanına kavuşuyor.

İşçi sınıfının tarihsel kazanımları bir bir gaspedilirken, CHP milletvekilleri resmi tatil gününü gaspeden madde değişikliği tartışılırken maddenin içeriğini çarpıtmaya soyunuyor. Madde görüşülürken CHP’li İzzet Çetin, “AKP, pazar olan hafta tatilini cuma gününe mi kaydırıyor? Bunun ilk denemesini burada mı yapıyorsunuz?” diyerek dikkatleri AKP’nin anti laik uygulamalarına çekmeye, sahte gündem yaratmaya çalışıyor. Tartışmalar üzerine bir açıklama yapan TİSK Başkanı Refik Baydur ise, pazar gününün resmi tatil olmaktan çıkarılmasının ardından cuma gününün resmi tatil ilan edilmesi gibi bir durumun gündeme gelemeyeceğini söylüyor ve ekliyor: “Böyle bir durum hocaların hazırladığı İş Yasası’nın özüne de aykırı. Pazarın resmi tatil olmaktan çıkarılması, çalışma hayatıın daha esnekleştirilmesini amaçlıyor. Cuma günü tatil denilemez.”

Tüm bu tartışmalar yaşanırken ve yasa özünde hiçbir değişiklik yapılmadan hızla meclisten geçerken sendika bürokratları karalar giyiniyor, koltuklarına gömülerek yasanın geçmesini seyrediyorlar. İşçi sınıfının sorunlarından ve mücadelesinden çoktan uzaklaşmış, hükümet ve işveren temsilcileriyle işbirliği yapan bu ihanet çetesinin kölelik yasasına karşı mücadele etmek gibi bir niyeti bulunmuyor. İşçi sınıfı ve emekçiler tüm bu saldırılara karşı bağımsız taban örgütlerini yaratmalı, mücadeleyi yükseltmelidirler.