17 Mayıs'03
Sayı: 19 (109)


  Kızıl Bayrak'tan
  Köleleştirme saldırısına karşı tüm sınıf güçleri harekete geçirilmelidir!
  Kölelik yasası daha da ağırlaştırılarak meclisten geçiyor!
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı eylemler yaygınlaşıyor!
  Sınıf hareketinin yükselme eğilimi ve sendikal ihanete karşı tutum
  15-16 Haziran Direnişi yol göstermeye devam ediyor!
  Maliye Bakanı'ndan emek düşmanı inciler...
  ABD'nin Ortadoğu planları, Türkiye ve Kürtler...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Birleşik-militan mücadeleyi yükseltelim!
  ABD, BM Güvenlik Konseyi'ne yağma tasarısını sundu...
  Amerikan özgürlüğü = Açlık!..
  Filistin halkını toplama kamplarına götürecek yol "haritası"
  İsrail'in nükleer gücü...
  Fransa ve Avusturya'da büyük eylem, grev ve genel grev dalgası...
  Avusturya'da son elli yılın en büyük işçi grevi
  Savaş hakikaten bitti mi?
  Gençliğin ortak açıklaması: MGK uzantısı ADKF üniversiteden defol!
  Mezarlık tipi zindan: Yeraltı zindanı
  KADEK'in geleceği...
  Fikret Başkaya...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
15-16 Haziran Direnişi
yol göstermeye devam ediyor!

Sınıf hareketinin yeniden yükselişe geçtiği günümüzde, 15-16 Haziran Direnişi bir kez daha önem kazanıyor. Aradan 33 yıl geçmesine rağmen, bu tarihi kalkışma belli yönleriyle hala aşılabilmiş değil.

15-16 Haziran derslerine yeni süreç için bir kez daha dönüp bakmadan önce, o günün sorunlarıyla bugünün sorunlarını karşılaştırmakta yarar var. Ama önce, 15-16 Haziran eylemlerinin amacına ulaştığını, DİSK’in kapatılmasını önlediğini belirtmek gerekiyor. Bu da, 15-16 Haziran deneyiminden, amaca giden yol açısından yararlanmanın önemine işaret ediyor.

Eylemin başlamasından üç gün önce, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, yayınladığı basın bildirisiyle direniş gerekçesini şöyle açıklıyordu:

“Sendikalar kanununu değiştiren yeni tasarı, ekspres sür’ati ile, Millet Meclisi’nde 3,5 saat görüşülüp kabul edildi.

AP, CHP ve GP oylarının birleştiği yeni tasarı işçilerin serbestçe sendika seçme özgürlüğünü yok etmektedir. Memleketimizde faşist sendikacılığı getirmenin temelleri atılmaktadır. Bundan sonra, Türk-İş dışında bulunan işçi sendikalarına hayat hakkı tanınmayacak, işçiler, üyesi olmadıkları halde, haraç şeklinde Türk-İş’e aidat ödemek zorunda bırakılacaktır.

Türk-İş’e tanınan sendika diktatörlüğü, çalışma hayatına baskı, terör ve ızdırap getirecektir.

(...)

Bu suretle amaç olan, devrimci sendikaları ve DİSK’i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşünmektedirler; esas plan budur.

(...)

Bunun için de, kesin eylem biçimlerini tesbit etmek üzere, bugün saat 14.00’de DİSK Genel Yönetim Kurulu olağanüstü; yarın saat 14.00’te DİSK’e bağlı sendika yönetim kurulları; Pazar günü ise, sendika yöneticileri ile işyeri temsilcileri saat 10.00’da Merter Sitesi’ndeki Lastik-İş binasında toplantıya davet edilmişlerdir.

Bu toplantılarda alınan kararlar, DİSK tarafından derhal uygulamaya sokulacaktır.”

Yapılan toplantılarda oy birliği ile direniş kararı çıktığı ve uygulandığı biliniyor. Burada ilk üzerinde durmak istediğimiz, 15-16 Haziran direnişine yol açan saldırının, tıpkı bugün olduğu gibi bir yasal düzenleme ile hak gaspına gidilmesi olduğudur. Elbette arada önemli farklar var. O gün çıkarılan yasayla gaspedilmek istenen sendika seçme özgürlüğüydü (somutta DİSK’in kapatılmasına denk düşüyordu). Bugünkü yasa ise sendikal örgütlülük hakkı başta olmak üzere, sınıfın tüm kazanılmış hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu da, 1970’ten çok daha büyük ve kapsamlı bir saldırı ile karşı karşıya bulunduğumuz anlamına geliyor.

Hatırlanacağı gibi, sermayenin DİSK’i tasfiye etme arzusu bu direnişle öylesine güçlü biçimde bastırılmıştır ki, ne arkasından ilan edilen sıkıyönetim ve ne de senesinde devreye sokulan askeri darbe bu basıncı ortadan kaldırıp DİSK’i kapatmaya muktedir olabilmiştir. DİSK, ancak on yıl aradan sonra gerçekleştirilen ikinci askeri darbenin gücüyle kapatılabilmiş, Türk-İş’e zorla üyelikler de namluların gölgesinde gündeme getirilebilmiştir. Onbinlerce işçi yıllar boyu, birincisi kayyuma devredilen DİSK’e, ikincisi müracat etmedikleri halde üye gösterildikleri Türk-İş’e olmak üzere iki aidat birden ödemek zorunda bırakılmışlardır.

Tekrar 15-16 Haziran’a dönüp, hareketin bu güce nasıl ulaştığına bakarsak, ilk karşımıza çıkanın taban örgütlülükleri olduğunu görürüz. Direnişten bir yıl önce, 274, 275 sayılı yasalarda değişiklik yapılmak istendiği duyulmuş ve işçiler arasında böyle bir durumda ne yapmak gerektiği tartışılmaya başlanmıştır. Ortaya çıkan hakim düşünce “direniş” olunca, buna yönelik çalışma yürütmek üzere komiteler kurulmaya başlanmıştır. DİSK’in karar alırken dayandığı ve güvendiği güç, işte bu örgütlü tabanın gücüdür. İşçiler bu örgütlü güç sayesinde DİSK üzerinde basınç oluşturarak direniş kararının çıkmasını sağlamışlar ve nihayet aynı güçle direnişe geçerek saldırıyı püskürtmüşlerdir.

DİSK’in yasaya merkezi olarak muhalefet etmesi, taban inisiyatifini çiğnememesi ve bu doğrultuda direniş kararı alması önemli olmakla birlikte, esas güç ve güvence, tabanda oluşturulmuş bulunan bu örgütlenmelerdedir. Nitekim sendika yöneticileri, işçiler sokaklara taşıp üzerlerindeki basınç kalkınca ve askeri-mülki yetkililer tarafından kuşatılıp karşı basınca tabi kalınca, bu kez direnişi durdurmaya çalışmışlardır. Bu gelişmeler yeni kurulmuş DİSK’te, başında devrimciliği ağzından düşürmeyen yöneticilerin bulunduğu koşullarda yaşanmıştır. DİSK’in o günden bu güne geçirdiği aşamalar, geldiği nokta ve bugünkü yapısıyla Türk-İş’le aynılaşması ise biliniyor.

Demek ki bugün çok daha fazla dikkatli olmak, mücadelenin güvencesini çok daha fazla tabanda, kendimizde aramak gerekiyor. Zaten sınıf hareketinin bugünkü gelişim seyrinde şu ya da bu konfederasyonun başı çekmesi durumu da yok.

Günün koşullarını ‘70’lerle kıyasladığımızda, sermayenin saldırılarında belirgin bir artış, sınıf hareketinde belirgin bir gerilik gözlenmekle birlikte, bir başka açıdan bakıldığında, bu tablonun sınıf ve kitle hareketi cephesinden tam tersi bir görünüm oluşturduğu görülebilecektir.

Sermaye saldırılarının sadece Türkiye’de değil, uluslararası boyutta sınırsızca arttığı bir gerçektir. Ne var ki, kitle hareketi de tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak bir yaygınlık ve kapsama ulaşmış durumdadır. “Kapitalizm öldürür!” şiarıyla başlayıp yükselen emperyalist küreselleşme karşıtı hareket giderek tüm dünyaya yayılmış, Irak saldırısıyla birlikte emperyalist savaş karşıtı harekete dönüşerek nerdeyse tüm dünyayı kapsamıştır. Türkiye’deki ayağı şu an fazla güçlü olmayabilir. Ancak bu enternasyonal hareketin gücü tüm coğrafyalardaki işçi-emekçi mücadelelerine güç vermekte, sermayenin sömürüsüne ve saldırılarına karşı baş kaldırma imkanlarını artırmaktadır.

Son olarak, Türkiye işçi sınıfının sahip olduğu bir avantajı da hatırlatalım. Yıllarca işçi sınıfı küçük-burjuva devrimci akımların onları sınıftan uzak tutan ideolojik önyargıları nedeniyle işçi sınıfı sosyal-reformistlere terkedilmiş, devrimci bir önderlikten yoksun kalmıştır. Bugün ise artık sınıfın kendi devrimci programı ve partisi mevcuttur. Bu avantaj temel önemdedir ve hakkı verilerek değerlendirilmelidir.



İZELMAN işçileri grev kararı aldı...

“Sadaka değil toplusözleşme!”

5 bin İZELMAN işçisinin örgütlü olduğu DİSK Genel-İş ile Büyükşehir Belediyesi arasında süren TİS görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine 14 Mayıs günü grev kararı Büyükşehir Belediyesi’ne asıldı. Saat 15:30’da Belediye önünde biraraya gelen bini aşkın İZELMAN işçisine hitaben sendika yöneticileri tarafından bir konuşma yapıldı. 24 Kasım ‘02 tarihinde başlayan TİS görüşmelerinde bir anlaşma sağlanamadığı, sendikanın talep ettiği %70’lik zamma karşı Büyükşehir Belediyesi’nin %10 ve iki ikramiye önerdiği, bu koşullarda anlaşmanın mümkün olmadığı belirtilerek, eşit işe eşit ücret talep edildi. Kadrolu olarak çalışan belediye işçileri ile aynı haklara sahip olmak istediklerini ve önümüzdeki süreçte İZELMAN işçisinin kadrolu olması için müadele edileceği sözü verildi.

Eylemde mecliste görüşülmekte olan kölelik yasası protesto edilerek, “Eşit işe, eşit ücret!”, “Kölelik yasasına hayır!”, “İZELMAN işçisi köle değildir!”, “Sadaka değil toplusözleşme!” sloganları atıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir