Kitle imha silahları... Terörizm... Bu sözcükler, ABD ve müttefiki İngiltere için adeta sihirli; bu sözcüklerle ülkeler işgal ediliyor, devletler yıkılıyor, hükümetler tehdit ediliyor.
Irakın işgali ve yağmalanmasının gerekçesi, bu ülkenin elindeki kitle imha silahları ile dünyaya tehdit oluşturduğu iddiası olmuştu. İran ve Suriye, kitle imha silahlarına ek olarak, teröristlere yardım ve yataklık ile suçlandılar. Bir de, Irakın içişlerine karışmak ile tabii!
Oysa, söz konusu olan Ortadoğu ve kitle imha silahları ise, ABDnin en yakın müttefiki İsrailden uzağa bakmaya gerek yok.
İngiltereyi geçti
Onyıllar boyunca ABD ve diğer Batılı devletlerden askeri alanda tam destek alan İsrail ordusu; bugün dünyanın en büyük nükleer güçlerinden biri. Yüzlerce nükleer-termonükleer silahı ile, İngiltereyi bile geride bıraktı. Kaynaklar; Fransa ve Çin ile başabaş gittiğini söylüyorlar.
İsrail Başbakanı Ariel Şaron, elinin altındaki gücü, Petrol Araplarda olabilir, kibrit bizde sözüyle ifade etmişti. Politika bu olunca; diğer bölge ülkelerinin kitle imha silahı elde etmeye çalışmasının tek sebebinin İsrail olduğu ortaya çıkıyor. Tehdit ettiği ülkeleri daha fazla silahlanmaya zorlayan bir güç bu. Şaron; 1983te Hindistana, Pakistanın nükleer tesislerine ortak saldırı önerdi. 1970lerin sonunda İran Şahını yeniden iktidara geçirmek için Tahrana asker gönderebileceklerini ilan etti. 1982de ise, İsrail nüfuzunun Moritanyadan Afganistana kadar yayılması gerektiğini söylüyordu.
40lardan bu yana
İsrail nükleer programı; 1940ların sonunda, Ernst David Bergmannın yönetimi altında başladı. 1952de kurulan İsrail Atom Enerjisi Komisyonuna ilk destek Fransadan geldi. Negev Çölündeki gizli Dimona üssü, Parisin sağladığı reaktörler ve plutonyum işleme tesisi sayesinde kurulabildi ve 1964te faaliyete geçti.
Resmen tekstil fabrikası olan Dimona öyle gizli tutuluyordu ki, 1967de buraya yaklaşan bir İsrail jeti düşürüldü. 1973teki kurban, rotadan sapan bir Libya yolcu uçağıydı. Uçaktaki 104 yolcu öldü.
İsrail ordusunun; 1960larda Negevde nükleer denemeler yaptığı, ilerleyen yıllarda Fransanın Cezayirdeki nükleer denemelerine katıldığı söylenir.
Örtülü operasyonlar
İsrail, uranyum sorununu, kısa vadede Fransa ve İngiltere topraklarında örtülü operasyonlar yürüterek çözdü. İsrail ajanları, bu ülkelerdeki uranyum depolarını soydu. 1968de, Batı Almanyanın yardımıyla Avrupadan 200 ton uranyum oksid ele geçirildi. Bu operasyonların üstü, Batılı devletler tarafından örtüldü. Bir iddiaya göre; NUMEC adlı ABD şirketi, 50li ve 60lı yıllarda İsraile yasadışı yollardan yüzlerce kilo zenginleştirilmiş uranyum sevk etti. Bu konuda açılan soruşturmalardan sonuç çıkmadı.
Uranyum sorununun kökten çözümü 1960ların sonunda, Güney Afrika ile işbirliği sayesinde mümkün oldu. İsrail; Güney Afrikanın atom bombası üretmesini sağlayacak teknoloji ve uzmanlığı verdi, karşılığında uranyum aldı. Bunun yanı sıra, Güney Afrikanın uluslararası ambargoyu delmesi için çeşitli imkânlar sağlandı. İki ırkçı rejimin işbirliği, ABD gözetiminde, Güney Afrika diktatörlüğünün yıkıldığı 90lara dek sürdü.
Suç ortağı ABD
Elbette ki, ABD başından beri İsrail nükleer programının içindeydi. İsrailli araştırmacılar Amerikan üniversitelerinde eğitildi ve nükleer silah laboratuvarlarında çalıştı. 1960ların başında, Dimona için gereken önemli ekipman, CIA desteğiyle Tracer adlı şirket tarafından sağlandı. 1971de Nixon hükümeti, İsraile yüzlerce kriton (nükleer bomba üretimi için gereken bir aygıt) satışına onay verdi.
1981de ise; ABDden sağlanan uydu görüntüleri kullanılarak, Irakın Osirak Nükleer Reaktörü bombalandı. Bu saldırıya katılan bir İsrailli pilot, yıllar sonra 2003te, Columbia uzay mekiğinde astronot olarak can verecekti!
Cesur bir bilimci
İsrailin gizli silah programları hakkındaki en önemli bilgileri, Dimonada çalışan Mordeçay Vanunu verdi. Filistin davasının savunucusu olan Vanunu, bunun bir insanlık görevi olduğu inancıyla, çok sayıda fotoğraf ve belgeyi İsrailden çıkardı. 1986da, hikâyesi Sunday Times gazetesinde yayımlandı. Buna göre, İsrailin elinde 200 termonükleer bomba vardı; Dimonada her yıl 10-12 bomba yapılabiliyordu.
Vanunu, Mossad tarafından İsraile kaçırıldı ve 18 yıl hapse mahkûm edildi. Bunun 11 yılını tek başına hücrede geçirdi. Halen, 2 yıl cezası bulunuyor.
BBC için hazırlanan bir belgeselde, Irak savaşında esir düştükten sonra özel bir operasyonla kurtarılan er Jessica Lynchin öyküsünün, ABD tarafından şişirilerek aktarıldığı ortaya çıktı.
BBC Televizyonunda önümüzdeki Pazar günü yayınlanacak olan ve gazeteci John Kampfner tarafından hazırlanan belgeselde, Irakı işgal harekatı sırasında koalisyon güçlerinin basını yanlış yönlendirme örnekleri sıralanırken, Er Ryanı kurtarmak filminden esinlenen ünlü Er Jessicayı Kurtarmak senaryosunun, gerçekten de bir senaryo olduğu anlatılıyor.
Her savaş kendi efsanelerini, her ulus da savaşlar sonrasında kendi kahraman ikonalarını yaratır. Bu, genellikle tarihte doğulu toplumlar için doğru iken, özellikle modern zaman savaşlarında ABDlilerin Hollywood malzemesi haline gelen kahramanları dünyanın en çok tanınan ikonaları olmakta. Ancak, bunların en son örneği konusundaki Kahraman Er Jessica öyküsünün, ABD tarafından basına biraz şişirilerek aktarıldığı, Irakta yaşandığı varsayılan ve Hollywood film yapımcılarının hemen üzerine atladıkları bu dehşetengiz kurtarılma öyküsünün büyük ölçüde kurgudan ibaret olduğu ortaya çıktı.
Er Jessicanın kurtuluş öyküsü
Hatırlanacağı gibi, 2 Nisan sabahı Dohadaki koalisyon karargahına alelacele çağırılan basın mensuplarına, çok önemli bir açıklama yapılacağı, önemli bir kişinin ele geçirildiği bilgisi verilmişti. Herkes, bu kişinin Saddam Hüseyin mi olduğunu düşünürken, ele geçirilenin 507nci Cephane Bakım Birliği erlerinden, 19 yaşındaki Batı Virginialı kadın asker Jessica Lynch olduğu açıklanmıştı.
Harekat sırasında Nasıriye kenti yakınlarında kaybolan Er Jessica, Iraklı Fedain kuvvetleri tarafından yakalanmış, 8 gün esir tutulduğu sırada, yaralı biçimde çok acı tecrübelerden geçmiş, ancak ABD kuvvetleri tarafından kahramanca bir harekat sonucu esaretten kurtarılmıştı.
Basın merkezince dünyaya dağıtılan ve bizzat ABD ordusu tarafından çekildiği öne sürülen gece görüntüsü renkli televizyon filmlerinde de, Er Jessicanın kurtarılışı, bu operasyon sırasında yaşandığı iddia edilen çatışma ve sonunda genç kadının özgürlüğüne kavuşturulmasının ayrıntıları sergileniyordu.
ABD yine hayal gücünü kullandı
Ardından Irak dışına çıkarılış ve ABDye dönüş, Amerikan televizyon networkleri tarafından dakika dakika canlı aktarılmıştı tüm dünyaya. Ondan sonra da gelsin Hollywood film bağlantıları, kitap anlaşmaları, rozetler, posterler ve mülti milyon dolarlık bir hediyelik eşya piyasası.
Ancak, ABDlilerin savaşla ilgili pek çok konuda olduğu gibi, bu olayı da biraz hayal gücünü zorlayarak aktardığı anlaşılıyor. Gazeteci Kampfnerin araştırmasından anlıyoruz ki :
Iraklı doktorlar, Jessicaya gayet iyi bakmışlar. Esir bulunduğu süre içinde, hastanedeki tek özel bakım yatağı Ona tahsis edilmiş. Hastanedeki 2 hemşireden biri de sırf Jessica için görevlendirilmiş,
Büyük ölçüde kan sıkıntısı çeken hastanede, personelden kan alınarak Jessicaya verilmiş,
Haberlere yansıdığının aksine, Jessicanın vücudunda tek bir mermi izine rastlanmamış, sadece bir kolu kırık ve bir de ayak bileğinde çıkık varmış,
Bıçak yarası da taşımayan Jessicanın, yakalanmadan önce geçirdiği trafik kazasına bağlı birkaç sıyrığı varmış,
ABDli kahraman kurtarma timi gelmeden ve büyük bir gürültü patırtı ile hastaneyi basmadan önce zaten Iraklı askerler hastaneden kaçmışlar,
En komiği de, ABDliler kurtarma operasyonuna girişmeden iki gün önce Iraklılar Jessicayı teslim etmek için bir girişimde bulunmuşlar. Ancak Jessicanın içinde bulunduğu ambulans, ABD kuvvetlerinin ateş açması üzerine, geri dönmek zorunda kalmış.
Pentagon iddiaları reddetti
Belgeseli hazırlayan gazeteci, bu ayrıntıları aktardığı Pentagon yetkililerinin ise bir açıklama yapmaktan kaçındıklarını, hatta 2 Nisanda dünya basınına yayınlanan video bandının orijinal halini, yani montajlanmamış halini görmek istediği halde, bunun mümkün olamayacağı yanıtını aldığını da söylüyor.
İşte, tipik bir Savaş ve ilk kurbanı gerçekler öyküsü. Aynen, 1991 Kuveyt işgali sırasındaki kuvözlerden çıkarılan Kuveytli bebekler öyküsü gibi. Hatırlarsınız, vahşi Iraklıların, Kuveyt Citydeki hastaneleri yağmalayıp bebekleri içinden çıkardıkları kuvözleri çaldıkları yalanının ardında Kuveytin ABD Büyükelçisinin kızı Neyyirenin bulunduğu ve öykünün bir ABD halkla ilişkiler şirketince dünyaya yayıldığı ortaya çıkmıştı.