17 Mayıs'03
Sayı: 19 (109)


  Kızıl Bayrak'tan
  Köleleştirme saldırısına karşı tüm sınıf güçleri harekete geçirilmelidir!
  Kölelik yasası daha da ağırlaştırılarak meclisten geçiyor!
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı yapılan eylemlerden...
  Saldırılara karşı eylemler yaygınlaşıyor!
  Sınıf hareketinin yükselme eğilimi ve sendikal ihanete karşı tutum
  15-16 Haziran Direnişi yol göstermeye devam ediyor!
  Maliye Bakanı'ndan emek düşmanı inciler...
  ABD'nin Ortadoğu planları, Türkiye ve Kürtler...
  Müşteri değil, öğrenciyiz!
  Birleşik-militan mücadeleyi yükseltelim!
  ABD, BM Güvenlik Konseyi'ne yağma tasarısını sundu...
  Amerikan özgürlüğü = Açlık!..
  Filistin halkını toplama kamplarına götürecek yol "haritası"
  İsrail'in nükleer gücü...
  Fransa ve Avusturya'da büyük eylem, grev ve genel grev dalgası...
  Avusturya'da son elli yılın en büyük işçi grevi
  Savaş hakikaten bitti mi?
  Gençliğin ortak açıklaması: MGK uzantısı ADKF üniversiteden defol!
  Mezarlık tipi zindan: Yeraltı zindanı
  KADEK'in geleceği...
  Fikret Başkaya...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kazanımlar sermayenin kasalarına akıtılmak isteniyor...

Müşteri değil, öğrenciyiz!

Sermaye devletinin her alanda işçi ve emekçilere yönelik saldırıları sürüyor. Bir yanda hak gaspları ve sefalet koşulları, bir yanda yeni vergiler ve hizmet alanındaki özelleştirmeler burjuva hükümet programının kısa bir özeti. AKP hükümeti kendisinden önceki hükümetlerin yapamadığı tüm saldırıları hayata geçirmeye kararlı. Üstelik bunu gizleme gereği de duyulmuyor.

Özel okullara destek verilecek, devlet okulları satılacak!

Yıkım programının en yoğunlaştığı alanlardan biri olan eğitimde ticarileştirmenin pervasızca uygulamaya sokulmak istenmesi bunun kanıtı. Bir önceki Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, karnelere reklam alınması, ders kitaplarının sponsor desteğinde basılması gibi inanılmaz buluşlarla karşımıza çıkmıştı. Yeni bakan Hüseyin Çelik ise bununla da yetinmeyerek, okulların satılması ve öğrencilerin özel okullarda okutulması için harekete geçti. Somutlaşan uygulamayla maddi durumu yetersiz 10 bin öğrenci sınavla özel okullara yerleştirilecek ve ücretleri de devlet tarafından karşılanacak. Proje bedelinin 15 trilyon olduğu açıklandı. Bunu karşılamak için de devlet okullarının bir kısmı satılacak. “Özel Okulları Destekleme” projesi adıyla yürürlüğe konulan bu sistemin asıl mucitleri ise bakanın da açıkladığı gibi neo-liberal yapılanmanın mimalarından Friedman.

Anlaşılan o ki, eğitimi bir kamu hizmeti olarak herkese değil, son derece kârlı bir yatırım alanı olarak sermayeye sunmak istiyorlar. Genç komünistler, geçen yıl gündeme gelen YÖK yasa tasarısının bu yanını ayrıntılarıyla incelemiş ve özellikle özel eğitim kurumlarına yönelik kayırmayı ortaya koymuşlardı. Nitekim bakanın kendisi de bu konuda herhangi bir rahatsızlık duymadan projenin amacının, ancak %40 kapasiteyle çalışan özel okulların durumunu düzeltmek ve bunları desteklemek olduğunu açıklıyor.

Bingöl depreminin ardından sanki büyük bir lütufta bulunuyormuşçasına tüm okulların kontrol edileceği açıklanmış, ancak geçmiş sorulduğunda kaynak yetersizliği bahane edilmişti. Eğitim yılının başlarında okul başına devlet bütçesinden ayrılan pay 105 milyon idi. Özel okullara trilyonlar akıtılırken devlet okullarında öğrencilerden katkı payları, har(a)çlar toplanıyor, hatta kimi okullarda öğrencilere hademelik yaptırıyorlar. Halihazırda lise pansiyonlarında 39 bin yatağın boş olduğunu da belirtmek gerekiyor. Buna rağmen sermaye iktidarının temel sorunu doğası gereği sermayeyi desteklemek, onun kârlarını artırmak ve kârlı bir kazanç kapısı açmaktır. Nitekim Eğitim-Sen’in konuyla ilgili açıklamasında, “Harcanacak 15 trilyon lirayla tam donanımlı 30 derslikli 15 okul veya 300 kütüphane ve laboratuar kurulur. 20 bin öğrenciye bilgisayar alınabilir” ifadesine yer verildi. Bu demektir ki, yıllardan beri eğitimin sorunları konusunda “kaynak yok” demekten öteye geçmeyen düzen aslında iş sermayenin çıkarlarına gelince pekala kaynak bulabiliyor.

Dahası bu kaynağı yine emekçilerin sofrasından çalınanlarla yapılması, okulların satılması yoluyla elde edilmesi hesaplıyor. Böylece binlerce emekçi çocuğu eğitim hakkından yoksun bırakılırken, ancak bunların en şanslıları yine bu vergilerle ücreti ödenerek özel okullarda okutulacak. Böylece sermaye dişlerine bakarak seçtiği bir grup azınlığı kendi ihtiyaçları doğrultusunda eğitilirken, biz emekçi çocukları bu olanağın tümüyle dışında bırakılacağız.

Bilindiği gibi, hala evlerimizdeki su ve elektrikten tutun da sigaraya, hatta temel gıdaya kadar bir çok tüketim maddesinden “8 yıllık eğitime destek” için kesintiler yapılıyor. Buna karşılık bu kesintileri sanki hiç vergi ödemiyormuş gibi veren emekçilerin çocukları 105 milyonluk okullarda okuma şanslarını da giderek kaybediyorlar. Çünkü bu okulların özellikle arsaları değerli olanlar, sermayeye peşkeş çekilecekler. Bakan bu okulları incelemiş:

“Örneğin yakında bazı okulları satışa çıkarıp geliriyle daha çok okul yaptıracağız. Bir örnek vereyim, İstanbul Laleli’de tam otellerin arasında, artık meskun mahal olmaktan çıkmış bölgede Gedikpaşa İlköğretim Okulu var. Yeri okul olmaya uygun olmaktan çıkmış, arazisi çok değerli. Arsasını satabilsek en az 20 okul yaparız.”

Bakan “arsasını satabilsek” diyor ama bu kadar ayrıntılı bilgi vermesi arsayı şimdiye kadar çoktan sattığını gösteriyor. Nihayetinde arsa satıldığında bununla okul yaptırılacağı da meçhul. Bütçedeki düzenlemede “faiz dışı fazla” hanesine yazılacak bu gelir, muhtemelen IMF’nin isteği doğrultusunda borç ödemesine gidecek. Böyle olmasa bile özel okulların desteklenmesi yararına bununla sadece 20 öğrenci okutulabilecek ki, bu sayının en az 10 katı kadar Gedikpaşalı öğrenci okulsuz kalacak.

Niyet ortadadır, saldırı emekçi çocuklarınadır, saldırı emekçileredir. Bunu engellemek de ancak emekçilerin ve bu sınıfın gençliğinin ortak mücadelesi ile mümkündür.

Saldırıya karşı harekete geçenler ve
hareketi gütmeye yeltenenler

Bakanın uygulamayı açıklaması, hatta sınav tarihini ve koşullarını belirlemesi ile çok farklı tepkiler de gelişti. Eğitim-Sen, Eğit-Der, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı gibi kimi kurumlar bu düzenlemeye karşı çıktılar. Bir yandan eğitimi ticarileştirme girişimleri, bir yanda ise eğitimi bir hak olarak savunanlar vardı. Eğitimcilerin bir çoğu düzenin bu uygulamasının ne anlama geldiğinin bilincinde hareket ederek öğrencilerinin ve kendilerinin varlığına yönelik böylesi bir saldırıyı kabul etmeyeceklerini belirttiler.

Fakat nasıl olduysa bu kutuplaşma sonraki günlerde tersine döndü. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve CHP’nin gündemi saptırma eğilimleri baskın çıktı. Söylenen şuydu: “Bakanlık bu uygulamayla tarikat okullarına göndereceği taze beyinlerin yıkanması istiyor.” Elbette işin ardında böyle bir niyet de bulunabilir. Ama işin aslı hiç de bu değildir. Aynı uygulama DSP’li bakan tarafından da gerçekleştirilmek istenmişti. YÖK Yasa Tasarısı bizzat bu “laik” dönemde hazırlanmamış mıydı? Ancak öyle anlaşılıyor ki, birileri sorunu saptırmak niyetindedirler. Emekçilerin her şeylerini çalan düzene karşı öfkelerini başka kanallardan yine düzene akıtmak gibi bir dertleri olanlar, eğitim hakkı için değil düzenin varlığı için devreye girmişlerdir. Sorun beyinlerin yıkanması ise bu pekala devlet okullarında da yapılmaktdır. Sorun saldırının özünü gizlemekse, bu saldırıyla eğitim hakkı çalınmak istenen bizler buna izin vermeyeceğiz.

Yalnız meselenin laiklik eksenine kaydırılmasının ardından Eğitim-Sen’in de gündemi bu yöne kaydı. Oysa öğrenci gençliğin paralı eğitime karşı 2 yıldır yükselttiği mücadelede sık sık yanımızda yer aldığını söyleyen Eğitim-Sen, konunun doğrudan muhatabı olarak bu söylediklerine uygun bir tutum almalıdır. Son durum itibariyle dava açacağını söyleyen Eğitim-Sen, eğitim emekçilerini de kapsayan bu saldırıya karşı daha ileriden bir mücadele örgütlemelidir. Hatırlanacağı gibi har(a)çlara yapılan zammın ardından da dava açılmıştı ve hala bir sonuç alınmış değil. Bugün Temmuz ayında yapılacağı açıklanmış bir sınavla artık yürürlükte olacak bir düzenlemeye karşı dava açmak oyalanmak demektir, seyirci kalmak demektir.

Eğitim hakkımızı gaspettirmeyeceğiz!

Şu sıra henüz konuya dair bir girişimde bulunmamış veli örgütlenmelerinin de derhal harekete geçeceğini umuyoruz. Böylece Eğitim-Sen ve diğer eğitimci örgütlenmeleri, veli dernekleri ve liseli gençlik platformları birlikte hareket ederek bu sürece uygun bir tutum alabilmeli, haklarımızı korumanın tek yolu olarak sokakları ateşleyebilmelidirler.

Sorunu laiklik tartışmasına kurban etmek yerine, gençliğin mücadelesi körüklenmeli, emekçilerin de bu mücadelede taraf olması sağlanmalıdır. Paralı eğitime karşı daha önce örgütledikleri çalışmanın birikimini de değerlendirerek genç komünistler, sorunun tüm muhataplarını katabilecekleri bir mücadele hattı örmeye hazırlanıyor.

Konunun tüm muhataplarına, saldırının hedefi durumunda olan herkese çağrımızdır:

Sermayeye gerçekten güçlü bir yanıt vermek, haklarımızı korumak ve genişletmek, parasız, bilimsel, anadilde, demokratik eğitimi kazanmak için hep beraber mücadele barikatlarını yükseltelim!

Eğitim hakkımızı gaspettirmeyeceğiz!

Ekim Gençliği