Filistin halkını toplama kamplarına
götürecek yol haritası
ABD yönetimlerinin siyonistlere verdiği açık destek biliniyor. Ancak ABDde Bushun, İsrailde ise Şaronun iktidara gelmesinden sonra iki saldırgan ortağın Filistin halkına karşı aldıkları yıkıcı ve küstahça tutum yeni boyutlar kazandı. Öyle ki, katliam ve yıkım politikasını günübirlik olarak uygulayan Şaron, Bush tarafından barış adamı, işgale karşı direnen Filistin halkı ise terörist ilan edilebildi. Amerikan emperyalizmi ve İsrail siyonizmi Filistin halkının direnişini ezmek için her alanda tam bir işbirliği içinde hareket ediyorlar. Bu kadarla da değil. Bölgedeki gerici Arap rejimleri de şu veya bu biçimde Filistin halkının katledilmesine çanak tutuyorlar. Bush-Şaron politikalarına doğrudan ya da dolaylı olarak destek veriyorlar.
Bush ve kan emici ekibi, Amerikan silah ve petrol tekellerinin çıkarına uygun bir Ortadoğu Projesini Iraka saldırı ile uygulamaya koydular. Söz konusu Ortadoğu olunca Filistin sorununu yok saymak mümkün olmadığı için de Amerikan yönetimi Irak işgalinin hemen ardından bu kez Filistine el attı. Ortadoğu Yol Haritası olarak adlandırılan planın uygulanmasını sağlamak için Ortadoğu gezisine çıkan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Şaron ve Filistin başbakanı Mahmut Abbasla görüşmelerde bulundu. Ardından Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan yönetimleriyle de görüşmeler yaptı.
Filistin direnişini ezmek yolunda sahte jestler
Ziyaretin temel gündemi, Filistin direnişini ezmek ya da teslim almak için gerekli koşulları hazırlamak. İsraili sözde eleştiren Powell, Şarondan jestlerde bulunmasını istedi. Öyle ya, Filistinlilerin en azından bir kısmını aldatabilmek için göstermelik bir şeyler yapmak gerekli. Zira ABDnin siyonistlerin dolaysız suç ortağı olduğunu herkes biliyor.
Powellın beklediği jestlerin ilk örneği siyonist yönetimin tutuklu 180 Filistinliyi serbest bırakmasıyla geldi. İsrailin estirdiği terörün bir parçası olarak binlerce Filistinli sorgusuz sualsiz işkencelerden geçirilip zindanlara, toplama kamplarına kapatılmış durumda. Katillerin yapacağı jest de işte bu kadar olur. Haksız yere tutuklanmış binlerce kişiden 180 kişiyi serbest bırakmak, tam bir utanmazlıkla bir iyi niyet adımı olarak sunulmaya çalışılır.
Şaronun ikinci büyük jesti ise 25 bin Filistinli işçinin İsraile giriş yapmasına izin vermek oldu. Ancak siyonistlerin güvenlik kaygılarından dolayı aynı günün akşamı İsraile geçişler süre belirtilmeksizin yasaklandı. Yani sahte jestlerin ömrü de çok kısa oldu.
Filistinlileri iç savaşa sürükleme girişimi
Amerikalı bakan sayesinde Şaronun attığı bu önemli adımlara karşılık, Mahmut Abbasın Filistinli örgütleri silahsızlandırması isteniyor. Bunun için çaba harcayan Filistin başbakanı Abbasın bu çabaları Şaron tarafından ciddiye bile alınmıyor. Zira Şaron, bu girişimleri teröristlerle uzlaşma olarak değerlendiriyor ve ABDden Suriyeye yaptığı gibi Filistin yönetimine de baskı yapmasını, tehditler savurmasını istiyor.
Abbas, Hamas ve İslami Cihadı ateşkes ilan etmeleri için ikna etmeye çalışıyor. Ancak Bush-Şaron katiller çetesinin asıl amacı Filistinlilerin birbirine düşmelerini sağlamak. Filistinde iç çatışma çıkarabilirlerse eğer, İsrail sınırsız katliamlarıyla bir türlü ezilemeyen direnişin zayıflayacağını; güç, moral ve itibar kaybedeceğini biliyorlar.
Filistin halkının önüne sürülen çözüm yolu, İsrailin onyıllardır süren işgalinden sözetmiyor. Ama İsrailin güvenliği için Filistinlilerin silahsızlandırılmasını talep ediyor. Ortadoğunun kitle imha silahı deposu olan İsrail bir tehlike oluşturmuyor da, Filistinlilerin hafif silahları barışı engelliyor! Bu ikiyüzlü tutum bile ortada sorun çözmek gibi bir niyetin olmadığını kanıtlamaya yetiyor. 2005 yılında bağımsız bir Filistin devletinin kurulacağı iddiasına kimse inanmıyor. Zira İsrail bugüne dek yaptığı hiçbir anlaşmaya uymuş değildir.
Filistin direnişini ezebilme gücüne sahip değiller!
Siyonistler son 55 yıldır Birleşmiş Milletler ve emperyalist güçlerin verdiği destek sayesinde Filistin topraklarının %78ini işgal edip yağmaladılar. Şimdi de geriye kalan %22lik bölümü de alıp Filistine bir bütün olarak egemen olmak istiyorlar. Geliştirdikleri her taktik bu kirli/vahşi amaca hizmet ediyor. Yeni çizilen yol haritasının gerçek amacı budur. Burada Filistin halkı, birbirinden yalıtılmış küçük gruplara bölünmek isteniyor. Getto ya da açık hapishane diyebileceğimiz bu alanlara hapsedilmiş insanların direnme gücü yok edilmek isteniyor. Bu aşağılık bayağılıklar bağımsız devlet diye yutturulmak isteniyor.
Filistinde ABD dayatmasıyla başa geçirilen Mahmut Abbas ve ekibi ise Filistin halkının bu aldatmacalara kanması için çaba harcıyorlar. Oysa emperyalist/siyonist gericilik karşısında atılan her geri adım şimdiye kadar hep felaketle noktalandı. Filistin direnişi zayıfladı, İsrail vahşeti akıl almaz boyutlara ulaştı. Bu uzlaşmacı tutumlar direnişi bitiremedi ama ağır darbeler yemesine yol açtı. Öte yandan siyonistlerin de elini güçlendirdi. Bu sayededir ki gelinen yerde ABD eliyle yol haritası gibi küstahça çözümler dayatacak konuma ulaştılar.
Emperyalist/siyonist gerici ablukanın ne tür sonuçlar üreteceğini ileride göreceğiz. Modern barbarlar avantajlı, güçlü gibi görünmesine rağmen, inatçı Filistin direnişini ezebilme gücüne sahip değildir. Zira bunu başarmak için bu halkı topyekûn ortadan kaldırmaları gerekir. Şu ana kadar Filistin halkını teslim almayı başaramayan siyonistlerin, bundan sonra da bu başarıya ulaşmaları mümkün olmayacaktır. Direnmenin sembolü bu halk, işgalcilere hak ettikleri yanıtı verecektir.
Yiğit Filistin halkıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltelim.
Önce hakaret sonra rüşvet!
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowiztin Türkiyeyi azarlayan sözleri medyada geniş yankı uyandırdı. Tüm devlet erkanı son derece alttan alan bir tutumla bu kadarını haketmedik tarzında bir kırgınlık dile getirdi. Altı gün sonra ABD elçisi havayı yumuşatarak dostluğumuz devam edecek mesajını verdi: Son zamanlarda Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini konu alan bir hayli tartışma cereyan etmiştir. Maalesef bu tartışmanın önemli bir bölümü geçmişteki olaylar üzerinde odaklanmıştır. Ülkelerin arasında pek çok değişik düzeyde işlemekte olan dostluk devam edecektir. Ancak bu dostluk geleceğe bakan bir işbirliği olmak durumundadır. Yeni Irakın geliştirilmesinde birlikte çalışmamız tam da ikili ilişkilerin sağlam temeller üzerinde inşa eden türden bir işbirliği olacaktır.
Geleceğe bakan bir işbirliği 50 yıldan beri efendi-uşak ilişkisi çerçevesinde sürdürülmektedir. Öyle ya; Koreye asker istediler gönderildi. Başta Ortadoğu olmak üzere komşulara karşı ileri karakol görevi verildi, kusursuz yerine getirildi. Yugoslavya işgalinde, Somali işgalinde, Afganistan ve son olarak Irak işgalinde her türlü destek sunuldu. Başka ne yapılabilirdi ki?
Lojistik destekten asker gönderilmesine kadar bir dediği iki edilmeyen stratejik müttefik ABD, ikinci tezkerinin kazaya uğraması karşısındaki tahammülsüzlüğünü elçisi aracılığı ile ortaya koymuş oldu. ABD elçisi bundan sonra ne yapılması gerektiğinin altını da şu sözlerle çizdi: Mevcut yaptırımların kaldırılmış olduğu bir Irak Türk ekonomisine de büyük yararlar sağlayacaktır. Ayrıca istikrarlı ve müreffeh bir Irak Türkiyenin güvenliğine katkıda bulunacaktır. Yaptırımları gerekli kılan temel neden ortadan kaldırılmıştır. Yaptırımlar ne kadar süratle kaldırılabilirse, bunun getireceği olumlu gelişmeler o kadar süratle Iraklılara ve dolaylı olarak da komşusu ve ticaret ortağı Türkiyeye yönelecektir. İşte bu nedenlerle ABD hem kendi ülkesinde, hem de uluslararası forumda, BM yaptırımlarının kaldırılmaında bize destek verilmesini teşvik etmektedir. Hiçbir meşruluğu olmayan işgal sonrası uydu yönetime destek isteyen ABD, Türk devletine de bir parmak bal sunuyor. Mevcut yaptırımların kalkması Türk ekonomisine de büyük yararlar sağlayacaktır denilerek Irakın alt yapısı için taşeronluk teklifi yapılıyor. Böylece Türkiyeye yeni iş imkanlarının yolu açılıyor. Yeter ki koşulsuz destek verilsin.
ABD elçisinin Yaptırımları gerekli kılan temel neden ortadan kaldırılmıştır söyleminin anlamı şudur: Petrol akışını denetimimize aldığımıza göre, BM yaptırımlarının nedeni de ortadan kalkmıştır. Sermaye devletinin sözcüleri şimdi dört gözle ABDden gelecek işarete bakıyorlar. İşgal altında inleyen bir halkın kan ve gözyaşları onları zerrece ilgilendirmiyor. Onlar için önemli olan efendisinden yağlı bir kemik koparabilmek.
Fakat Iraktaki gelişmeler bunun o kadar kolay olmayacağını gösteriyor. Irak halkı işgalcileri ülkesinde istemediğini her vesileyle ortaya koyuyor.
|