Tecrit uygulamasının bir parçası olarak muayene ve tedavilerimiz de yapılmamakta
Merhaba,
Önceki tutsaklık sürecimizi hesaba katmazsak 3 yıldır katı bir tecrit altında tutulduğumuz hücrelerde hastane sevklerimiz tam bir keyfiyet içinde yürütülmekte, cezaevi idaresi-asker-hastane ile muayene ve tedavi olma hakkımız gaspedilmektedir. Bu nedenle birçok arkadaşımızın tedavisi yarım kalmış; bazı arkadaşlarımız ise, muayeneleri, tetkik ve tahlilleri yapılmadığından bırakalım tedaviyi, rahatsızlıklarının nedenini ile öğrenememişlerdir.
Özellikle son 2-3 aydır askerin kelepçeli muayene/tedavi dayatması nedeniyle hastaneye giden arkadaşlarımızın çoğunluğu muayene dahi olmadan geri dönmektedir.
Yeni genelge var, Emir böyle uygulamak zorundayım gibi söylemlerle yaptığı keyfi uygulamayı savunan asker, doktorları baskı altına alarak, muayene ve tedavimizi engellemek için elinden geleni yapmaktadır.
Tedavi/muayene esnasında kelepçeyi açtırmayan doktorlara, TTB genelgesi gereği kelepçenin açılması yönündeki mesleki ilke ve kuralları hatırlattığımızda asker, doktoru baskı altına alıyorsunuz diyerek müdahale etmekte; kelepçeyi açın diyen doktorlara, güvenlik zaafa uğrar, sorumlusu siz olursunuz diyerek kendisi baskı yapmaktadır.
Hücre ve tecrit politikasının meşrulaştırılarak sürdürülmesinde sihirli sözcük olan güvenlik, sağlık konusunda da dayatılan onursuzluğun, keyfi tutumun kılıfı olmaktadır. Oysa kasıtlı olarak kelepçeli muayene/tedavi dayatmasının gerçek nedeni; tredmanı uygulamanın, ona uymamızın bir aracı olarak görmeleridir. Nitekim kelepçelerin açılmasını istediğimizde, bunda ısrar ettiğimizde ise, bunu bir pazarlık aracı yaparak, tek koldakini çözerim, bir kolunla bana kelepçelenirsin şeklinde tarafımızdan kabul edilmesi imkansız çözümler sunulmaktadır.
Kişilikli, onurlu hiçbir insan, bu şekilde tasmasından tutulan bir hayvan gibi muayene/tedaviyi kabul etmez.
Biz de etmiyoruz, etmeyeceğiz de!..
Atlen Yıldırım
Sincan F Tipi Hücreleri
2 Eylül 03
İşçi sınıfı uyanıyor!
Geçenlerde gazetemize yazdığım yazıda bir aydır çalıştığım işyerinde çalışma koşullarını anlatmıştım. Bunun üzerinden bir hafta geçmeden işçi kardeşlerimizin tepkisi artmaya başladı. Yaklaşık 400 kişinin çalıştığı işyerimizde sendikalaşmak isteyen arkadaşların sayısı bir haftada 100 kişiye yükseldi. Ben yeni olduğum için şimdilik ön plana çıkmak istemiyorum. Bunun nedeni onların olumsuz bir tepkisini almamaktı.
Daha önce yaşadığım bir deneyimden çıkardığım dersler doğrultusunda hareket ediyorum. Bu deneyimler bana şunları öğretti; sendikal çalışma yapıyorsan tez canlı olmayacaksın; kendi sınıfından da olsa işbirlikçi ve hainlere dikkat edeceksin; kendi sınıfsal bilincini bir anlık hataya düşerek patron sınıfına göstermeyeceksin, deyim yerindeyse ucuz kahramanlık yapmayacaksın. Eğer biraz sınıf bilincin varsa örgütsel gizlilik ve disipline sahip olacaksın.
Bu çıkardığım dersleri dikkate alarak bir haftada yüşünün gelişmeleri değerlendirmeye çalışıyorum. Yaşanan bir anlık bir gelişme mi yoksa bir bilinç sıçraması mı, bunu anlamak için herşeyden habersiz gibi işçi kardeşlerimle sohbet ediyor, sorular soruyorum. İşyerine sendikayı nasıl getireceklerini soruyorum. Bazen sert tepkilerle de karşılaşıyorum; Bizleri yıllardır çalıştırıyorlar, sırtımızdan para kazanıyorlar. Bize verdikleri maaş ise bir dilenciye verilen sadaka gibi. Biz artık sendikalı olmak istiyoruz. Sen dilenci gibi görülmekten itelenmekten, hoşlanıyorsan öyle kalabilirsin, ama biz artık hakkımız olanı alacağız, bu tepkiler bunlardan bazıları.
Başka bölümlerden arkadaşlarla sohbet ederken kendi bölümümdeki insanları da bilinçlendirmeye çalışıyorum. Sendikanın bizlere sağlayacağı avantajlardan bahsediyorum. Sendikaya üye olsa da, olmasa da yeni çıkan kölelik yasasıyla zaten köleleştiğimizi, kaybedecek bir şeyimiz olmadığını anlatıyorum. Bizler sesimizi çıkarmadıkça ayağımıza zincir vurmalarının uzak olmadığını söylüyorum. Kaybedeceğimiz bir şey olmadığına göre neden sesimizi çıkarmadığımızı soruyor, haklarımız için mücadele etmemiz gerektiğini anlatıyorum.
Umuyorum ki bizim işyeri İzmir tekstil fabrikaları arasında bir fitili ateşlemek işlevi görür. Bütün çabamız bunun içindir. Bütün işçi ve emekçi arkadaşları sermayenin saldırılarına karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Eksiklerimizden dersler çıkararak
geleceğe yürüyoruz!
İsviçrenin Cenevre kentinde 13 Eylül günü düzenli olarak her ay düzenlediğimiz gençlik toplantısında buluştuk. Toplantımızda 4 ayrı konuyu ele aldık.
1) Geçmişten bugüne gelinen durum: Gençlik çalışmasında görülenen gerilimenin nedenlerini ve zaaflarını herkes teker teker kendi bakış açısıyla anlattı. Yaşadığımiz süreçteki gerilemenin sebeplerinin başında birbirimizi zamanında eleştirmekte ve geliştirmekte gerekli tavrı koyamamızdı. Çalışmaların gerektirdiği ciddiyeti yeterince gösteremedik. Özellikle sistemli okumadığımızdan dolayı farkında olmadan geriledik. Son olarak grup çalısmasında gereken disiplin ve organizasyonu uygulayamadık.
2) Bundan sonraki faaliyetlerimizde dikkat etmemiz gereken noktaları belirledik: Bundan sonraki çalışmalarımızda öncelikle gerekli ciddiyeti ve çabayı göstermemiz gerekiyor. Bunları uygulamakta eksik veya hatalı davranan arkadaşlarımızı geliştirmek için gerektiği yerde özeleştiri yapacağız. Toplantılarda alınan kararların uygulanmasına dikkat edeceğiz.
3) Ayda bir düzenlemek istediğimiz eğitim çalışmasının yöntemi ve içeriği üzerine tartışıp kararlar aldık: İlk önce eğitim çalışmasına neden ihtiyaç duyduğumuzu belirledik. Ardından ilk konumuzu, geçmişten bugüne Amerikan emperyalizmi olarak seçtik. Konuyu Irak işgaliyle bağlantılı ele alacağız.
4) Kültürel faaliyetlerimiz üzerine konuştuk ve bir sonraki toplantıya kadarki pratik faaliyetlerimizi belirledik: Kültürel faaliyetlerde birinci olarak tiyatro çalışmasını ele aldık. Yakında düzenlenecek olan bir gece için bir skeç yapmayı kararlaştırdık. İleride kültürel faaliyetlerimizi daha değişik çalışma alanlarına yayacağız.
Sonuç olarak; güven, ısrar ve sistemli bir çalısmayla özlemini duyduğumuz Başka bir dünyayı hep birlikte yaratabiliriz. Gençlik olarak yaptığımız işin değerinin farkındayız. Çünkü yozlaşmış bir düzende bireyci kişilikleri bir tarafa iterek kardeşçe tartışan, okuyan, geleceği üreten hayat dolu bir gelecek için çalışıyoruz. İlk olarak bu işin başlangıcınınn kendi çabamızdan geçtiğinin bilincindeyiz. Sosyalizm hazır bir dünya değildir. O kattığımız her alınterinin, düşüncenin, sevginin parça parça büyümesidir.
|