27 Eylül'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'a asker göndermek Türkiye ve Ortadoğu halklarına karşı savaş ilanıdır!
  Irak halkıyla omuz omuza emperyalist işgal koalisyonuna karşı direnişi büyütelim!
  İşgal taşeronlarının son manevraları ve bağımsız devrimci faaliyetin artan önemi
  Emperyalistler arası pazarlık kızışıyor..
  Sendika ağaları sendika kürsülerini emperyalist savaşın hizmetine sunuyor!
  Irak halkı katledilerek "özgürleştiriliyor",...
  Savaş kundakçılarının yalanlarının üstü örtülemiyor
  Gençliğin kampanyası sürüyor!
  Sınıfa ihanetin hesabı sorulmalıdır!
  Türkiye: Satılığa çıkarılmış bir ülke!
  Özelleştirme saldırısının yeni dönemi/2
  Katliamın 4. yılında Ulucanlar direnişi...
  Ulucanlar direnişi: Devrimin ve devrimin partisinin yenilmezliğine kanıt!
  Ulucanlar katliamının 4. yılında şehitlerimizi andık...
  On'lara sözümüz var...
  Emperyalistler arası pazarlık ve uzlaşmalar Irak halkının direnişini kıramayacaktır!
  İkinci intifadanın üçüncü yılı... Filistin direnişi sürüyor!
  Dünyada sınıf hareketi...
  Bültenlerden...
  Özel savaş ve KADEK...
  Dersini alanlar Irak'a asker gönderecek
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Ulucanlar direnişi: Devrimin ve
devrimin partisinin yenilmezliğine kanıt!

Y. Maden

Ulucanlar katliamının 4. yıldönümü. Katliamın ardından 4 yıl geçmesine karşın katliamın anısı hala zihinlerde sıcaklığını koruyor. Devrimci tutsaklar, sermaye devletinin başkentin göbeğinde Naziler’e rahmet okutan bir vahşilikte gerçekleştirdiği katliam karşısında, devrime olan sarsılmaz bağlılık ve inançlarıyla direndiler. 10 devrimci tutsağın şehit düşerek bayraklaştıkları Ulucanlar direnişi, mücadele tarihimizin en önemli sayfalarından birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Ulucanlar katliamının 4. yıldönümünde, Ulucanlar’ı anlamak ve şehitlerimizden öğrenmek büyük önem taşıyor.

Ulucanlar hücre saldırısının başlama vuruşudur. Sermaye iktidarı uzun süredir hazırlıklarını yaptığı hücre saldırısını hayata geçirmek için bir ilk adım olarak Ulucanlar’ı seçmiştir. Böylelikle Ulucanlar’da elde edeceği başarıyla daha kapsamlı saldırıların önünü açabileceğini ummuştur. Ulucanlar teslim alınarak, tüm zindanlarda teslimiyete kanal açılacağı hesaplanmıştır. Ama Ulucanlar’da devrimci tutsakların destansı direnişleriyle tüm bu hesaplar bozulmuştur. Devrimci tutsaklar kendilerine teslimiyeti dayatanlara karşı canlarıyla kızıl bir direniş mevzisi yaratmışlardır. Bu mevzi hücre karşıtı mücadelenin bundan sonraki gelişiminde de önemli bir belirleyen haline gelmiştir.

Hücre saldırısının kapsamı ve hedefleri, dolayısıyla Ulucanlar’ın anlamı ve sonuçları zindanlarla sınırlı da değildir. Zindan politikası her zaman olduğu gibi bu dönemde de sermaye iktidarının stratejik hedef ve hesaplarının bir ürünü olmuştur.

Zamanın başbakanı Ecevit’in katliamın gerçekleştirildiği saatlerde ve “tarihi” olarak nitelenen ABD ziyareti yolunda sarfettiği sözler hala hafızalardadır. Ecevit, “cezaevlerinde her ne pahasına olursa olsun devlet otoritesi sağlanacaktır” sözleriyle bu gerçeği en özlü biçimde anlatmaktadır. Bu, katliamın en ileri düzeyden sahiplenilmesi , gerek ABD’ye gerekse işçi ve emekçi kitlelere verilmiş açık bir mesajdır. Katliamdan kısa bir süre sonra yayınlanan Ekim başyazısı bunu, şu ifadelerle tespit etmektedir: “Mesaj dışarıda emperyalist efendilere, içerde başta işçi sınıfı ve emekçileredir. Dışarda emperyalist efendilere, Türkiye’deki ve bölgedeki emperyalist çıkarların gereği ve temel ön koşulu olan ‘iç istikrar’, ‘ne pahasına olursa olsun’ korunacak mesajı iletilmiştir. İçerde işçi ve emekçilere ise, mevcut düzene karşı hak ve özgürlükler uğruna tutulacak mücadele yolu karşısında gösterilecek acımasız ‘kararlılık’ mesajları verilmiştir.”

Ulucanlar katliamıyla verilen bu mesaj 19 Aralık’la birlikte pekiştirildi. Hücre saldırısının verilen can bedeli mücadeleye karşın hayata geçirilmesi ile sermaye iktidarı, ancak bir ölçüde elde edebildiği “iç istikrar” ile, hedeflerine büyük ölçüde ulaşabildi. Sermaye iktidarının zindanlarda kanla düzlediği zeminde içeride ve dışarıda izlediği politikanın geldiği düzey ve sonuçlar ortadadır. Peşpeşe gelen krizlerin faturası acımasız biçimde işçi ve emekçi kitlelere çıkarılırken, bölgesel düzeyde ABD emperyalizmine utanç verici bir uşaklık sergilenmektedir. Dolayısıyla düzenin bugünkü tablosunu anlamanın yolu da Ulucanlar’ı anlamaktan geçmektedir.

Ulucanlar, bu tarihsel seyir üzerinden denilebilir ki, kritik bir hesaplaşma niteliğindedir. Ulucanlar zindanı, sınıfsal bir mücadelenin özel ve şiddetli bir çatışma sahası olmuştur. Sermaye iktidarı, Kürt ulusal hareketinin tasfiyesinde aldığı mesafeye ve buradan aldığı moral güce dayanarak devrimci harekete sarsıcı bir darbe vurmayı ummuştur. Böylelikle Ulucanlar’ı kazanarak daha temelli bir darbenin ilk koşullarını yaratmak istemiştir. Bu başarıldığı ölçüde emperyalizmin ihtiyaçları ve gerici sınıf çıkarları doğrultusunda toplumsal planda yıkıcı bir saldırının önünü düzlemeyi hedeflemiştir.

Ancak Ulucanlar’da zafer elde etmeyi umanlar tersine direnişin altında ezildiler. Ulucanlar’da devrimci ve komünist tutsaklar, saldırının kendilerine yönelen sivri ucunu canları pahasına püskürttüler. Bu ilk hesaplaşmada moral ve politik bakımdan kazanan devrimciler oldu. Ulucanlar, düzenin hedeflediğinin tersine işçi ve emekçi kitlelere, devrimci ve komünistlere güçlü bir direniş mesajı oldu.

Bu mesaj, sermaye iktidarının zindan politikasının sınıfsal içeriği ve özünü berrak biçimde ortaya koydu. Bu, devrimci tutsakların kendilerine yönelen saldırıya karşı ölümüne bir kararlılıkla direneceklerinin ilanı ile birlikte, işçi ve emekçilerin düzene karşı mücadelesinin örgütlenmesinin önemi ve acil gerekliliğidir. Bu mesaj öylesine güçlüdür ki, toplumun devrimci, ilerici ve demokrat kesimleri Ulucanlar şahsında zindan saldırısının tüm kapsam ve hedeflerini belli bir yalınlıkta ilk kez bu denli berrak biçimde görmüş, hissetmişlerdir.

Devrimci tutsaklar hücre saldırısına karşı hep bu bilinç ve Ulucanlar’ın direnişçiliğini rehber edinerek karşı koydular. Ulucanlar’da ortaya konulan direngenlik, zindan katliamları karşısında gösterilen bu devrimci tutumu da temelde belirledi. Elbette zindanlarda devrimci direniş geleneği Ulucanlar’la başlatılamaz, devrimci hareket zindanlarda 20 yıllık bir direniş geleneğinin sahibidir. Ulucanlar direnişi, bu devrimci miras üzerinden şekillenmiş ve onun daha ileri bir düzeyde ifadesi olmuştur. Ulucanlar direnişinin en önemli yanı, hücre saldırısının bu ilk vuruşunun can pahasına da olsa göğüslenmiş olmasındandır. Devrimci tutsaklar, Ulucanlar sonrasında hücre saldırısına karşı gösterdikleri ölümüne direniş ruhu ile Ulucanlar pratiğini izleyerek topyekûn direniş ortaya koymuşlardır. Ölüm Orucu Direnişi’ni ve 19 Aralık katliamı karşısında bir büyük destnsı direnişi yaratmışlardır. Bu anlamda üstlerine düşeni yerine getirmişlerdir.

Ancak aynı başarı dışarıda elde edilemedi. Ulucanlar direnişinin verdiği mesaj ve çağrı karşılanamadı. İşte bu nedenledir ki, hücre saldırısı sermaye iktidarı tarafından büyük ölçüde başarıya ulaştırıldı. Devrimci tutsaklar ezilerek düzenin saldırılarının önü düzlendi. Bu başarıldığı ölçüde de işçi ve emekçiler cephesinden bugünkü karanlık tablo oluşturulabildi. Ülke emperyalizmin çiftliği haline getirilip, işçi ve emekçi milyonlar hareketsiz kılınabildi.

Bugün bakıldığında, Ulucanlar sonrası siyasal-toplumsal gelişmeler devrimcilerin aleyhine bir seyir izlemişse de, bu Ulucanlar’ın tarihsel anlam ve önemini karartmaz. Ulucanlar’da çarpışan iki dünya, iki sınıf ve onun temsilcileridir. Biri insanlığın aşılması gereken karanlık geçmişi, diğeri ise aydınlık geleceğidir. Ulucanlar, işte bu nedenle ödenen tüm bedellere karşın devrimin yenilmezliğinin kanıtı olmuştur. Bu kanıtın güncel ifadesi Parti’dir.

Sermaye iktidarı Ulucanlar’da özel planda da iki önder kadrosu şahsında partiyi hedeflemiştir. Ancak devrimci sınıfın partisi geleceği temsil eden tek siyasal güç olduğunu, hem Ulucanlar direnişiyle sembolleşen iki önder kadrosu Habip ve Ümit yoldaşlar şahsında, hem de bu yoldaşların yokluğunda oldukça zor bir dönemden alnının akıyla çıkmış olmanın haklı gururuyla dosta-düşmana kanıtlamış bulunmaktadır.

Parti bu düzenden katliamlarının hesabını da er geç soracak, devrimi ve sosyalizmi kazanacaktır.