New Yorkta bir araya gelen Birleşmiş Milletler genel kurulu toplantısının esas gündemini Irak sorunu oluşturdu. Genel kurulda ardarda yapılan konuşmaların, ikili görüşmelerin ve hatta üçlü zirvelerin temel teması yine Irak oldu. Uluslararası politikanın merkezinde duran Irak sorununun emperyalist devlet yöneticileri arasında görüşülmüş ve tartışılmış olması medyada yoğun değerlendirmelere yolaçtı. Bu değerlendirmelerin öne çıkan ortak özelliği uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler bünyesinde tartışma, görüşme ve uzlaşma yoluyla Irak sorununa bir çözüm aramasıdır.
Oysa, Birleşmiş Milletler genel kurulunda görüşülen konu Irak sorunu olmadı. Bu ülkenin sonradan aranıp bir türlü bulunamayan ve bulunamayacak olan sebeplere dayanılarak tahrip edilmiş, kana bulanmış, işgal güçlerinin terörüne maruz kalmış, başlıca zenginliklerinin gaspedilmiş olması tartışma konusu olmadı, kınanmadı, mahkum edilmedi. Konuşmacılar sorunun bu yönünü, ABD emperyalizminin emri vakisini onaylamak anlamına gelen bir yaklaşımla, görmemezlikten geldiler. Noktasından virgülüne kadar günler önce hesaplanmış, son biçimi verilmiş konuşma metinlerinin BM genel kurulu kürsüsünde, Irak sorununun özüne dokunulmadan okunmuş olması konunun görüşülmesi olarak tanıtılmaktadır.
BM bünyesinde, medyanın iddialarının tersine, bir Bush-Chirac düellosu da yaşanmadı. Çünkü, Bushun genel kurulda soğuk karşılanması, sadece diploması gereği alkışlanması, ABD emperyalizminin uluslararası toplum adına tek başına hareket etmesine sitem eden Chiracın çok daha fazla ilgi görmesi Irak konusunda bir saflaşmanın ifadesi değildir. Çelişen çıkarlar gereği sadece yönteme ilişkin farklı bir yaklaşım söz konusu. Nitekim Chirac, Amerikan gazetelerinde yayınlanan röportajlarda ABDnin Irakta başarıya ulaşmasını temenni ettiğini çok açık bir biçimde ifade etmektedir. Elbette, bu tür beyanatların samimiyet derecesi çok daha farklı bir sorun.
Birleşmiş Milletler genel kurulunda tartışma konusu olan sorun ABD emperyalizminin çıkmazına çare aramak olmak oldu. Irakta direniş hareketinin kurşunlarına günübirlik hedef olan işgal güçlerine onurlu bir çıkış kapısı aralamak, onlara suç ortağı bulmak ve kalkan tedarik etmek için tartışıldı, konuşuldu. Bir yıl önce Bush aynı kürsüden tehdit yağdırıyor, Iraka saldırmak için bizimle birlikte hareket etmeyen bize karşıdır diyordu. Bugün Bush aynı kürsüden Irak çıkmazından çıkabilmek için dünyaya avuç açmak zorunda kalıyor. Askeri güç ve mali yardım talebinde bulunuyor. ABD emperyalizminin aylardır tekrarladığı bu talep, geçmişe göre çok daha net ve uluslararası bir platformda bizzat Bush tarafından resmen formüle edilmiş olmasına karşın, bir kez daha beklenilen karşılığı bulamadı. Irak halkı aderi ile başbaşa bırakılmıştı, bu kez de kayıp verme sırası kendilerine gelen işgal güçleri aynı konumda kalıyorlar.
BM genel kurulunda ABD emperyalizminin imdat çığlıkları, yardım talepleri üzerinden görüşülen Irak sorunu otel localarında sürdürülen ikili görüşmelerin de temel konusu olmaya devam etti. Bu görüşmelerde Irak halkının kaderi bu kez başka hesaplar için dolgu malzemesi oldu. Emperyalist güçler arası çelişkiler, çekişmeler, ittifaklar, dengeler Irak sorunu üzerinden konuşuldu. ABD emperyalizmine karşı kendilerini korumak veya ondan bazı tavizler koparmak ya da kendilerini daha elverişli koşullarda pazarlamak isteyen güçler, Irak sorununu kullanmaya, ona sarılmaya, onun üzerinden politika üretmeye devam ediyorlar.
Washingtondan mali kredi koparmak için kendilerini resmen satışa çıkarmış, açık arttırmaya sunmuş bazı devletler kenarda tutulursa dikkatleri en fazla çeken güçler Rusya, Almanya ve Fransa oluyor. Bunlar ABD emperyalizminin Iraka saldırmasına yöntem açısından karşı çıkmış ve hatta konu hakkında üçlü bir ittifak oluşumunun izlenimini yaratmışlardı. Bu tavır belli bir dönem geçerliliğini korudu. Ancak, gelinen aşamada ABDye karşı tavır almanın yarattığı birkaç aylık beraberlik bir ittifaka dönüşmüş değildir. Tam tersine, özellikle Moskova ve Berlin ABD ile ilişkilerini düzeltme, geçmiş küskünlüğü unutma arayışı içindedirler. Putin ve Schröderin ABDde ağırlanmasına gösterilen özen bu yolda epeyce mesafenin alındığını gösterdi.
Ancak, bunlar kendi aralarındaki çelişkileri geçici olarak biraz törpüleseler ve ABDnin Irak politikasına doğrudan destek vermeye karar verseler bile, işgal güçlerinin yaşamaya başladıkları Bağdat sendromunun sonucu değişmeyecektir. Powellin ifadesine göre, ABDnin dile ilişkin bazı düzeltmelerde bulunarak Güvenlik Konseyinde görüşmeye açmayı ve oylamaya sunmaya hazırlandığı kararın tek etkisi Amerikan kamuoyunu geçici olarak biraz yatıştırmak olacaktır. Emperyalistler arası pazarlık ve uzlaşmaların gücü Irak halkının direnişinin nedenini ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Irak halkı özgürlüğünü elde etmenin kavgasını veriyor. Bu talebi boğmak isteyen işgal güçlerinin kimliği, milliyeti, dini ne olursa olsun sonuç değişmeyecektir. Irak halkı, bu güne kadar görüldüğü gibi, Amrikan ordusu ile onun satın aldığı, kiraladığı güçler arasında ayrım yapmayacaktır.