27 Eylül'03
Sayı: 2003 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'a asker göndermek Türkiye ve Ortadoğu halklarına karşı savaş ilanıdır!
  Irak halkıyla omuz omuza emperyalist işgal koalisyonuna karşı direnişi büyütelim!
  İşgal taşeronlarının son manevraları ve bağımsız devrimci faaliyetin artan önemi
  Emperyalistler arası pazarlık kızışıyor..
  Sendika ağaları sendika kürsülerini emperyalist savaşın hizmetine sunuyor!
  Irak halkı katledilerek "özgürleştiriliyor",...
  Savaş kundakçılarının yalanlarının üstü örtülemiyor
  Gençliğin kampanyası sürüyor!
  Sınıfa ihanetin hesabı sorulmalıdır!
  Türkiye: Satılığa çıkarılmış bir ülke!
  Özelleştirme saldırısının yeni dönemi/2
  Katliamın 4. yılında Ulucanlar direnişi...
  Ulucanlar direnişi: Devrimin ve devrimin partisinin yenilmezliğine kanıt!
  Ulucanlar katliamının 4. yılında şehitlerimizi andık...
  On'lara sözümüz var...
  Emperyalistler arası pazarlık ve uzlaşmalar Irak halkının direnişini kıramayacaktır!
  İkinci intifadanın üçüncü yılı... Filistin direnişi sürüyor!
  Dünyada sınıf hareketi...
  Bültenlerden...
  Özel savaş ve KADEK...
  Dersini alanlar Irak'a asker gönderecek
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Ellerindeki güç ve olanaklara
rağmen korkuyorlar!

Kölelik yasası günlük çalışma yaşamımıza iyice girdi. Son dönemde sınıf devrimcileri sanayi sitelerinde yasaya karşı işçileri bilinçlendirme ve aydınlatma çalışmaları yürüttüler. Hem bu çalışmaların etkisiyle, hem de yasanın patronlara sağladığı rahatlıklar işçiler cephesinden bir hareketlenme yarattı.

Bizler yeni yeni birbirimizle tanışıyor, bilinçleniyor, ortak sorunlarımıza ortak çözümler arıyoruz. Bu arada kendi gücümüzün de farkına varıyoruz. İşyeri komitesi, dernek, sendika gibi alternatif örgütlenmeler üzerine kafa yoruyoruz.

Hak arama bilincinin gelişmesi, işçiler arasındaki güvensizliğin ortadan kaldırılması, birlikte hareket etme duygu ve isteği hemen hemen ulaştığımız her işçinin ortak görüşü. Biz işçiler için bu iyi bir başlangıç zemini olabilir. Bu zemini iyi kullanabilirsek, haklarımızı almak ve korumak için birlikte pek çok şey yapabiliriz. Bir şeyler yapmak ve bunu iyi kullanmak bizim elimizde.

Patronlar da içinden geçtiğimiz dönemin avantajlarından azami bir şekilde yararlanmaya bakıyorlar. Yakın zamanda çıkan kölelik yasasının (yeni iş yasası) bütün avantajlarını en küçük ayrıntısına kadar kullanmak için üstümüze çullandılar. Yeni kölelik yasasını hemen işyerlerindeki panolara astırdılar. Herkesin okumasını istediler. Böylece yasaların kendilerine sağladığı avantajları gösterdiler. Yasadan önce zorla ve fiilen uyguladıkları kölece çalışma ve sömürü koşullarının yasal zemine kavuşmasının keyfini çıkartmaya başladılar.

Asalaklar sınıfı, kendilerinin hizmetinde olan meclis aracılığıyla istedikleri yasaları öteden beri çıkartıyorlardı. Bugün, 12 Eylül faşist askeri darbe sonrası örgütlülüğümüzü dağıtmış olmanın rahatlığıyla saldırıyorlar.

Hak arama mücadelesi patronlar sınıfı, hükümet, ordu ve polisin gözünde “komünistlik”, “teröristlik”, “bölücülük”tür. Çünkü düzenin bütün kurumları patronlar sınıfına hizmet eder. Bugüne kadar bu kandırmacalar ezilenler üzerinde önemli ölçüde etkili oldu. Örgütlenmemizin, haklarımızı kazanmamızın önünde engel oldu. Artık yol bitti. Biz işçiler, günlük yaşantımızda açık ve net olarak gördüğümüz bu aldatmaca, kandırmaca ve yalan perdesini yırtmaya başlıyoruz. Hak aramayı hangi kirli ve kanlı yöntemlerle engelleme çalışırlarsa çalışsınlar, bundan sonra bu oyuna izin vermemek bizim elimizde.

Öte yandan çalıştığımız sitelerde yaz döneminde sınıf devrimcilerinin yürüttüğü çalışmalar, gösterdiği çabalar patronları rahatsız etmiştir. Bizim bilinçlenmemizi engellemek için kendi cephelerinden harekete geçtiler. İşyerlerindeki panolara Afrika ve dünyanın diğer bölgelerinde açlık ve sefalet çeken insanların resimlerini asıyorlar. Bu resimlere iyi bakmamızı, dışarıdaki milyonlarca işsizi düşünerek varolana şükretmemizi, minnet duyguları beslememizi sağlamaya çalışıyorlar. Bir yandan da bizi işten atmakla, işsizlikle terbiye ve tehdit ediyorlar.

Dünyadaki bütün bu açlık ve yoksulluğun, kan ve gözyaşının sorumlusu kendi kokuşmuş sömürü düzenleri olan kapitalist-emperyalist sistemdir. Dünyanın dört bir yanındaki açlığın, yoksulluğun, sömürünün, salgın hastalıkların, doğa ve çevre katliamının, işgal ve kirli savaşların sorumlusu bu kan ve irin düzenidir.

Yoksul insanların çaresizliğini kullanarak yalan ve dolanla hükümete gelen AKP hükümetinin yalanları bir bir ortaya çıkıyor. İMF’nin, Dünya Bankası’nın, emperyalistlerin her talimatını emir kabul edip yerine getiriyorlar, efendilerine ne yaman hizmetkar olduklarını ispatlıyorlar. Özelleştirme ve işten atmalarla işçi sınıfına saldırıyor, kamu emekçilerine komik zamlar reva görüyor, personel rejimi yasasıyla saldırıyorlar, emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda tarımı çökertiyorlar. Kardeş Kürt halkına karşı yeni kanlı senaryolar hazırlıyorlar.

Irak’ta batağa saplanmış emperyalist haydutlara taze yoksul ve emekçi kanı pompalamak için ordusuyla, TÜSİAD’ıyla, MGK’sıyla çoktan karar verdikleri asker yollama tezkerisini elbirliğiyle meclisten geçirmenin altyapısını hazırlıyorlar.

Biz işçi sınıfı ve emekçiler, bu sömürü düzenine tahammül etmeyeceğimizi artık daha yüksek sesle ve eylemlerimizle dile getireceğiz!

Biz işçi sınıfı ve emekçiler, onların kanlı ve kirli savaşlarına alet olmayacağımızı çok daha gür şekilde haykıracağız!

Biz işçi sınıfı ve emekçiler, kendi geleceğimizi artık kendimiz yaratacağız!

Asalaklar sınıfına ihtiyacımız yok!
Kapitalizmi yıkacağız, sosyalizmi kuracağız!

(Genç İşçi Bülteni’nin
Eylül ‘03 tarihli 2. sayısından alınmıştır...)



Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır!

Makine dişlileri her gün etimizi azar azar koparmak, kanımızı azar azar içmek için işlerken, sabahın kör ışıklarıyla uykulu gözlerle başlar bizim öykümüz. Uykusuzluktan şişmiş gözlerle her gün alışageldiği manzaraları gören, yarı ölüye dönen iskelet bedeniyle her gün işine gitmek için 40 dakikalık yolu yürüyenlerin öyküsü. Her türlü sosyal ortamdan uzak işe gidip gelmekten ibaret bir yaşamdır onlara layık görülen. Gün bitimi ve hafta sonu dinlenemeyen, 14-16 saati aşan yoğun mesailerle bedenleri tüketilen, yaşantıları bir robota dönüştürülenlerin öyküsü. Kimisi memleketinden yeni gelmiş, kimisi ailesinin bütçesine katkı sunmak, kimisi ise ders kitaplarının parasını karşılamak amacıyla katlanıyor bunca hakarete, sömürüye, açlığa. Bu öykü sanal değil, hayal değl. Bu öykü senin, benim, bizim, hepimizin öyküsü. Burası Doğu Sanayi, Marmara Sanayi, İkitelli Organize Sanayi ya da İMES. Buralar patronlar için sömürü cenneti, işçiler içinse sömürü cehennemi olan sanayi siteleri.

Biz çocuk ve genç işçiler ücretli köleliğin en vahşi biçimiyle sömürülmekteyiz. Patronlar çocuk ve genç işçilerin emeğini bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. Böylece bir taraftan eğitim hakkımız elimizden alıyor, diğer taraftan da sigortasız, sendikasız ve her türlü haktan mahrum ediliyor ve asgari ücretin bile altında çalıştırılıyoruz. Doğu Sanayi’de günde 10-13 saat çalışan 9-10 yaşlarındaki işçilerle her geçen gün daha fazla karşılaşıyoruz. Gülüp oynaması, hayatın zorluklarından uzak olması gereken bu çocuk işçilerin bu yaşlarda çalıştırılmalarının nedeni, bütün insani değerlere yabancı olan ve herşeyi sadece kârdan ibaret gören patronların sömürü ve soygun düzeni kapitalizmdir.

Bir diğer önemli nokta Çıraklık Eğitim Merkezleri. Doğu Sanayi Sitesi’nde de bulunan bu Çıraklık Eğitim Merkezi’nde eğitim kursları adı altında daha çocuk denilecek yaşta genç işçiler uysal köleler haline getirilmek ve sömürü koşullarına karşı tepki göstermeyip boyun eğen kişilikler yaratılmak istenmektedir. İşverenle anlaşmalı bir şekilde uygulanan bu kurslarda, genç işçiler haftada bir gün okulda teorik eğitim görüyor, geri kalan günleri ise fabrika ya da atölyede çalışmakla geçiyorlar. Çıraklık kurslarında sigortalar devlet tarafından ödendiği için işverenler “zaten normalde yapmadıkları” sigortadan kurtuluyorlar. Çırak diye genç işçiler baskı altına alınıyor ve daha düşük ücrete mahkum ediliyor.

Türkiye çocuk hakları konusunda İLO sözleşmesine imza attığı halde bu bile uygulanmamaktadır. Gece çalıştırılması yasak olduğu halde çocuk işçiler, özellikle tekstil, plastik ve ayakkabı olmak üzere birçok işkolunda 10-13 saat pervasızca çalıştırılmaktadır. Bu yoğun çalışma koşullarının yarattığı yorgunluk beraberinde iş kazalarına yol açmaktadır. İş kazalarına karşı önlem alınmaması sonucunda elimiz, parmaklarımız kopmaktadır. Bazı arkadaşlarımız sakat kalmakta, hatta zaman zaman ölmektedir. Açgözlü patronlar bütün bunların sorumlusu bizmişiz gibi bizi suçlamakta, kazaların bizim dikkatsizliğimizden meydana geldiğini söylemektedirler. Oysa yarı aç ve ölümüne yoğun çalışma koşullarında başka ne olabilir ki! Bunun tek suçlusu açgözlü patronlar sınıfıdır.

Birleşeceğiz, örgütleneceğiz,
hesap soracağız, hakkımızı alacağız!

Bir site işçisi

(Genç İşçi Bülteni’nin
Eylül ‘03 tarihli 2. sayısından alınmıştır...)