giderek güç kaybediyor Venezüellada hükümeti devirmeye yönelik olarak 2 Aralıkta başlatılan petrol işkolu grevi sürüyor. Bununla emellerine ulaşamayan karşı-devrimci muhalefet cephesi, protesto gösterilerini sokaklara taşıyarak sabotajlarla, bloke etmelerle Chavez hükümetini istifaya çağırıyor. Seçimlere gidilmesi taleplerini yineliyor. Sermayenin elinde ve doğal olarak karşı-devrimci komplonun hizmetindeki medya da ülkenin felç olmasına ramak kaldığı izlenimini vermeye çalışıyor. Eski Venezüella başbakanı ve 1989 yılında yoksulların ayaklanmasında binlerce insanın katili olan Perez gibileri de barışçı bir çözümün mümkün olmadığını, askeri bir darbenin gerekliliğini savunuyorlar. Hükümet, 3 haftadır süren grev ve protestolara hakim olmaya başladı. Halen grevi sürdürenler arasında özellikle Mc Donalds, Wendy gibi bir çok uluslararası tekel ve banka bulunuyor. İtalyan süt doldurma tesisleri Chavezi destekleyenlerce işgal edilerek üretimin yeniden devam etmesini sağlandı. Pepsi Colada da benzer bir durum yaşandı. Geçtiğimiz hafta ülkenin en büyük gelir kaynağından devlete ait PDVSA petrol işletmeleri, hükümetin ardında durduğunu açıklayan ordu birliklerince işgal edilerek üretime sokulmuştu, ama yöneticiler ve mühendisler işi reddetmeyi sürdürüyorlar. Yine bazı petrol tankerlerinin kaptanları, mühendisleri ve yönetici kadroları da çalışmayı reddedenler arasında. Uluslararası petrol tekelleri Mobil, Shell, BPye ait benzin istasyonları kapalı, devlete ait PDV istasyonları ise çalışıyor. Havaalanları, limanlr, küçük ve büyük alışveriş merkezleri de giderek normal işleyişine dönüyor. Tüm Venezüellada Chavez yanlısı milyonlarca kişi de yeni bir darbe girişimine karşı eylemlerini sürdürüyorlar. Yürüyüşlerle Chavezi destekliyorlar, fabrikaları, kurum ve kuruluşları işgal ederek sabotaj ve blokajı engellemeye, sağcı faşist ablukayı kırmaya çalışıyorlar. Venezüellada haftalardır yaşanan tüm bu gelişmeler, 11 Nisan 2002 tarihinde yaşananların bir tekerrürü gibi görünüyor. O zamanki olayları hatırlayalım. Chavezi istifaya çağıran ve 8 Nisan tarihinde başlayan genel grevden 3 gün sonra darbe gerçekleşmiş, Başbakan Chavez tutuklanmış ve en büyük patron örgütünün başı başbakanlığa getirilmişti. Böylece büyük tekeller, sağcı ve rüşvetçi sendika bürokratları ve eski pozisyonlarını koruyan bürokratlar, kenara atılmış politikacılar amaçlarına ulaşmışlardı. Ama halkın protestoları sonucu darbe boşa çıkarılmış, Chavez 48 saat sonra yeniden serbest bırakılmak zorunda kalınmış ve görevinin başına dönmüştü. Yenilgiyi hazmedemeyen Amerikancı klik, darbeci generallerin sağcı hakimlerce serbest bırakılmasından da aldığı moral güçle, çok geçmeden yeniden toparlandı. Ülkenin büyük kapitalistler örgütü kiliseyi, sarı sendikaları, toprak ağalarını, sağcı partileri ve bürokratları yanlarına aldılar ve harekete geçtiler. Yarım kalmış darbe girişimini bu kez sonuçlandırmaya niyetli görünüyorlar. 1998 yılında seçimleri kazanarak iktidara gelen Chavez, çürümüş politik sistemi düzeltme, yoksullar için yeni düzenlemeler yapma, toprak, sağlık ve eğitim reformları vb. vaatlerle, özellikle yoksul halkın yoğun desteğini alarak seçimleri kazanmıştı. 2000 yılında kabul edilen anayasa ile toprak reformu gerçekleşmişti. Toprak ağalarının işlenmeyen arazilerinin onbinlerce yoksul aileye verilerek onlara toprak ve yeni yerleşim alanları sağlayan bu projenin hayata geçirilmesi, toprak ağalarının Chaveze düşmanlık duymasına neden olmuştu. Chavez hükümetinin rüşvet ve yolsuzlukla savaş adına sürdürdüğü mücadelenin bir ayağını da sendikalar oluşturuyordu. Sendika yönetimleri geleneksel olarak petrol endüstrisinin elit yönetici kadrolarının unsurlarından oluşuyordu. Ayrıca sendikalar işçilerden kesilen yaşlılık, hastalık, işsizlik kasasına ait aidatları da kendi kasalarında bulunduruyor ve bu paraları keyiflerince idare ediyordu. Chavez, sendikaları, rüşvet ve yolsuzlukların kalesi ve karşı-devrimci eylemlerin örgütlenme merkezleri olarak görüyordu. Bu nedenle yöneticilerinin değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu durum Venezüellada zenginliklerin paylaşımı sistemine dahil olan sendika aristokrasisini oldukça rahatsız etmişti. Sonuçta patronlar örgütü ile birlik kurdular ve Chaveze karşı eylem birliğine gittiler. Bu koalisyon ile, Chaveze karşı halkın geniş kesmlerinin direnişi imajı güçlendirilmek ve Chavezin devrilmesenin tüm toplum tarafından istendiği gösterilmek isteniyordu. Öte yandan Chavez, emperyalistlerin Venezüella üzerine yaptıkları hesapları da sekteye uğratıyordu. Küba ile sürdürdüğü ilişkileri, Castroyu sık sık ziyareti, ona ucuz petrol satması karşılığında ülkesine Kübadan doktor ve eğitmen getirmesi, Afganistan savaşında öldürülen çocukların resimlerini göstererek savaşı eleştirmesi ve ABDyi mahkum etmesi, Libya-Irak-İran gibi şer devletlere ziyaretleri, tüm bunlar emperyalistleri, özellikle de ABD emperyalistlerini oldukça öfkelendiriyordu. Onlar kendi çıkarlarının en iyi temsilcileri olan eski yapıdan yanaydılar ve bunun için işe koyuldular. Olanları geçen Nisanda izlemiştik, şimdilerde yeniden izliyoruz. ABD, Aralık ortasında Venezüellada yeniden seçimlere gidilmesi üzerine açıklamalar yapıyordu. Ama geçtiğimiz günlerde Venezüella hükümetine, muhalefete, işverenler ve sendika örgütlerine ve PDVSA yönetcilerine, sorunun bir an önce çözülmesi için yeni bir çağrıda bulundu. Çünkü Chavezin devrilmesi sürecinin giderek uzaması, ABD emperyalistlerinin Iraka karşı başlatacağı savaş öncesi göze alamayacakları bir durumu. Petrol işletmelerinde üretimin durdurulması ABDnin savaş öncesi Venezüelladan gelecek petrol ihtiyacının durması demekti. Oysa ABDnin savaş öncesi ve savaş süresince bundan vazgeçmesi mümkün değil. Venezüella petrol üreten ülkeler örgütü (OPEC) üyesi tek Latin Amerika ülkesi. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 7sini elinde bulunduruyor ve günde 3 milyon varil üretim kapasitesine sahip. Günlük üretimin yarısı, yani 1.5 milyon varil, yalnızca ABDye ihraç ediliyor. Bu ise ABDnin petrol ihtiyacının yüzde 15ini oluşturuyor. Venezüellada kriz sürdüğü sürece ABD emperyalistleri Iraka karşı hazırlandığı savaşı başlatmakta zorlanacaktır. Bu durum ABDnin darbe planlarında önemli bir handikap haline gelmiş durumda.
Çiğli İşçi Kültür Sanat Evinin yeni yıl şenliği Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi tarafından 22 Aralık günü, Çiğli Belediyesi Meclis Salonunda Yeni yıla merhaba şenliği yapıldı. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı etkinlik saygı duruşuyla başladı. İşçi Kültür Sanat Evinin amacı, çalışmaları ve bu çalışmaların hangi şartlar altında sürdürüldüğünü anlatan bir konuşma, yanısıra gündemdeki emperyalist savaş, tecrit, sömürü ve ağır çalışma koşulları üzerine bir konuşma yapıldı. Etkinlik İşçi Kültür Sanat Evi bağlama kursiyerlerinden oluşan bağlama grubunun sunduğu dinleti ile sürdü. Ardından savaşın teşhir edildiği şiirsel oyun ile tiyatro topluluğunun hazırladığı Nazım Hikmetin Tanya isimli şiiri sahnelendi. Daha sonra 13 yaşındaki bir bağlama kursiyeri ile İşçi Kültür Sanat Evi müzik topluluğu izleyicilere bir dinleti sundu. 16 kişiden oluşan DİSK Emekli-Sen korosu ise izleyicilere coşkulu ve güzel anlar yaşattı. Halk oyunları ekibinin gösterisinden sonra İşçi Kültür Sanat Evi bağlama kursu hocası sahne aldı. İşçi Kültür Sanat Evinin büyük ölçüde kendi çalışmasının ürünlerinin sunulduğu etkinlik katılımcıların büyük beğenisini kazandı. Etkinlikte Kızıl Bayrak, Devrimci Demokrasi, Dayanışma, İzmir İşçi Bülteni, Menemen Pir Sultan Abdal Derneği, tekstil işçileri, mobilya işçileri ve Dokuz Eylül Üniversitesinden öğrencilerin mesajları okundu. Etkinlik, programda yeralanların sahneye çıkarak izleyicileri selamlaması ve Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! sloganıyla bitirildi. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||