28 Aralık '02
Sayı: 50 (90)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaşa karşı direniş!
  Bunlar vatan haini!
  Hummalı savaş hazırlıkları yalan ve aldatmacalar eşliğinde sürüyor
  "Müslüman" AKP'nin savaş hükümeti...
  Saldırılara ve sendikal ihanete karşı mücadeleyi örelim!
  ABD emperyalizmine karşı öfke büyüyor!
  Kamu çalışanlarının toplu tasfiyesi, sosyal hakların gaspı, ...
  Kıbrıs'ın geleceği satılık değildir!
  Şeker fabrikaları özelleştirme kıskacında
  AKP-YÖK çatışması...
  Ciddiyetsizliğin son perdesi
  Filistin: İşgal, sürgün, katliam ve direniş/2
  Emperyalist küreselleşmede bir dönemin sonu
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Eylem ve etkinliklerden...
  Venezüella'da Amerikancı darbe girişimi giderek güç kaybediyor
  Amerikan emperyalizminin unutamadığı yenilgi: Küba Devrimi
  Ölüm Orucu Direnişi'nin 102. şehidi: Berkan Abatay
  19 Aralık etkinliklerinden...
  2003'e girerken...
  Şans oyunları: Çürüyen düzenin asalak sektörü
  Biz de yokuz! Hadi bakalım!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Hükümet programında 2003 yılında özelleştirilmeleri öngörülüyor...

Şeker fabrikaları özelleştirme kıskacında

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi programı 2002 yılı başında İMF’ye sunulan niyet mektubunda belirtilmişti. Hızla gelişen ve Kasım 2002’de seçim sonucuna yol açan politik gelişmeler, uygulamaların zamanlaması konusunda belirli bir erteleme sürecini de beraberinde getirdi. Zira yüzbinleri doğrudan, milyonları ise dolaylı olarak etkileyecek kapsamlı özelleştirme saldırısı için zaman uygun değildi. Tarihin en büyük sosyal yıkım programını gerçekleştiren DSP-MHP-ANAP’dan oluşan sermaye hükümetinin seçimin kapıda olduğu koşullarda özenli davranması, sandığa gömülmemesi için son şansıydı.

Bu nedenle ki, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin bünyesindeki 17 şeker fabrikası ile TÜPRAŞ, POAŞ, TELEKOM, TEKEL, THY, ERDEMİR, TEDAŞ, BOTAŞ ve tüm bu işletmelerin arazilerini de kapsayan özelleştirme saldırısının sorumluluğu da seçimden sermayeye hizmet hükümeti olarak çıkacak siyasi parti ya da partilere bırakılmıştı. Bu uğursuz hizmet AKP’ye nasip oldu.

İMF Mart ayı ziyaretinde hükümetin performansını bir kez daha ölçecek. Saldırı programının eksiksiz uyguladığı kanaatine varırsa 1 milyar 150 milyon dolarlık kredi taksidinin önünü açacak.

Satış sözü İMF’ye çok önceden verildi

İMF’ye 2002 yılında sunulan niyet mektubunda şeker fabrikalarına ilişkin şu satırlara yer veriliyor: “Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ve TEKEL’in başarılı bir şekilde özelleştirilmesinin öncesinde büyük çaplı operasyonel yeniden yapılandırma gereklidir. Bu kapsamda, DB ile yakın işbirliği içinde çalışılarak operasyonel yeniden yapılandırmalar hayata geçirilecektir” Bunun anlamı açıktır. Şeker fabrikaları tüm diğer özelleştirmelerde olduğu gibi sermayeye peşkeş çekilecektir. Üretici emekçi köylülüğün, şeker işçisinin payına ise işsizlik düşecektir. Böylece açlık ve sefaletin girdabındaki yoksullar ordusu daha da büyüyecektir.

Uluslararası şeker tekellerinin istemi

Uluslararası şeker tekelleri, her yıl bir yıllık dünya ihracat miktarına yakın şekeri stok olarak bekletmek zorunda kalıyorlar. Bu nedenledir ki, bu stoklarının eritilmesi çerçevesinde gereken önlemlerin İMF tarafından ele alınmasını istiyorlar.

Sorun sadece şeker de değil. Tarımsal üretim alanlarının tümünde yüklü üretim fazlalığı sorununu yaşayan emperyalist tarım tekelleri, İMF’nin tarımı çökertme programlarını bir an önce sonuçlarına vardırmasını istiyorlar. Bu doğrultuda tarımda da bağımlı ülkelerin emperyalist tekellere bağlanması projesi tüm ayaklarıyla örülüyor. Hedef bağımlı ülkelerdeki emekçi köylülüğün tarlasını ekemez, biçemez hale getirmektir.

Şeker pancarı üretiminin çökertilmesinin en önemli ayaklarından biri, düşük taban fiyatları uygulamasıdır. Bunu tamamlayan ikincisi ise, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi yoluyla şeker tekellerinin eline geçmesidir. Zira şeker tekellerinin denetimindeki şeker fabrikalarının kapanması ya da en iyi ihtimalle üretim kapasitesinin düşürülmesi kaçınılmazdır. Bu programın başarıyla sonuçlanması, emperyalist tekellerin elinde bulunan ve bütün dünyaya yetecek düzeydeki üretim fazlasının eritilmesi demektir. Bu da 7 emperyalist-kapitalist ülke için iştah kabartan yeni bir kâr kapısının açılması anlamına gelir.

Şeker pancarı üreticileri yıkıma uğrayacak

250 bin emekçi köylü ailesi geçimini şeker pancarı üretiminden sağlıyor. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, aynı anlama gelmek üzere kapatılması, 175 bin ailenin şeker pancarı üretemez hale gelmesi demektir. Üretime devam edecek 75 bin aile ise büyük bir bölümüyle karın tokluğuna mahkum bir yaşamın pençesine düşecektir.

Böylesi bir saldırının başarısı durumunda ortaya çıkacak sonuçlardan birincisi, işsizler ordusunun daha da büyümesidir. İkincisi ise, şeker fiyatlarının devasa oranda artması olacaktır. Bu durum Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin sefaletini katmerleştirecektir.

Şeker işçisinin payına işsizlik ve sefalet düşecek

Devletin elindeki 27 şeker fabrikasında kadrolu ve mevsimlik olmak üzere onbinlerce işçi istihdam edilmiş durumda. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin bu işçiler için ne anlama geleceği ortada. Bu, daha önce özelleştirilen tüm işletmelerde olduğu gibi, büyük bir işçi kıyımına, yanısıra sendikasızlaştırmaya yol açacaktır. Kapanmayan fabrikalarda ise işçiler Ortaçağ koşullarında sendikasız, sigortasız, sekiz saatlik işgünü hakkından yoksun olarak çalıştırılacaktır.

Saldırının başarısı için sendika ağaları da seferber olacaktır

Şeker-İş Sendikası’nın başına çöreklenmiş ihanet şebekesi gerçekte saldırının kapsamı, niteliği ve sonuçları çerçevesinde tam bir bilinç açıklığına sahiptir. Saldırının şeker pancarı üreticisinin ve şeker işçisinin ekmeğine kan doğramak anlamına geldiğini sendika ağaları çok iyi bilmektedir. Buna rağmen kıllarını kıpırdatmıyorlar ve saldırının başarısı için sermayeye her tür hizmeti sunmaktan da geri durmayacaklardır.

“Şeker işçisini mağdur etmeden sorunun uzlaşmayla çözülmesinden yanayız” diyorlar. Bu açıklama Şeker-İş Genel Başkanı’na ait. Şeker işçisinin ezici bir çoğunluğunun kapı önüne konulacağı, kalan işçilerin ise sefalet ücreti ile sendikasız ve sigortasız bir çalışmaya mahkum edileceği ortadayken, ihanet şebekesi hala sorunun “uzlaşmayla” çözüleceği vb. söylemlerle şeker işçisini oyalıyor, böylece zaman kazanmaya çalışıyor.

Saldırının kapsamı, niteliğinin anlaşılması kadar sendikal ihanet şebekesinin ihanetini engelleyecek taban örgütlülüklerinin yaratılması da sürecin tersine çevrilmesinin biricik yoludur.

Emekçi köylü ile şeker işçisi elele vermelidir

Sermayenin saldırısı şeker işçisi ile birlikte şeker üreticisi emekçi köylülüğü de hedeflemektedir. Sermayenin örgütlü saldırısının bertaraf edilmesi, şeker işçisinin ve şeker pancarı üreticisi emekçi köylülüğün örgütlü politik karşı koyuşuyla mümkün olabilir ancak.