28 Aralık '02
Sayı: 50 (90)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaşa karşı direniş!
  Bunlar vatan haini!
  Hummalı savaş hazırlıkları yalan ve aldatmacalar eşliğinde sürüyor
  "Müslüman" AKP'nin savaş hükümeti...
  Saldırılara ve sendikal ihanete karşı mücadeleyi örelim!
  ABD emperyalizmine karşı öfke büyüyor!
  Kamu çalışanlarının toplu tasfiyesi, sosyal hakların gaspı, ...
  Kıbrıs'ın geleceği satılık değildir!
  Şeker fabrikaları özelleştirme kıskacında
  AKP-YÖK çatışması...
  Ciddiyetsizliğin son perdesi
  Filistin: İşgal, sürgün, katliam ve direniş/2
  Emperyalist küreselleşmede bir dönemin sonu
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Eylem ve etkinliklerden...
  Venezüella'da Amerikancı darbe girişimi giderek güç kaybediyor
  Amerikan emperyalizminin unutamadığı yenilgi: Küba Devrimi
  Ölüm Orucu Direnişi'nin 102. şehidi: Berkan Abatay
  19 Aralık etkinliklerinden...
  2003'e girerken...
  Şans oyunları: Çürüyen düzenin asalak sektörü
  Biz de yokuz! Hadi bakalım!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Irak halkının yanında savaşma isteği artıyor...

ABD emperyalizmine karşı öfke büyüyor!

ABD emperyalizmi hazırlıklarını hızla tamamladığı savaşta İngiltere, İsrail ve Türkiye’nin desteğini almakla birlikte, İngiltere halkının yüzde 65’i, Türkiye halklarının yüzde 86’sı, İsrail halkının ise yüzde yüzde 60’ının Irak’a yönelik ABD müdahalesine karşı olduklarını yapılan anketlerde ortaya koyuyor.

Emperyalist savaşa yönelik tepki dünya ölçüsünde gelişiyor. Başta Arap halkları olmak üzere ABD emperyalizmine karşı Irak halkının yanında savaşma isteği gün geçtikçe artıyor.

Daha şimdiden onbinlerce gönüllü ABD emperyalizmine karşı savaşma doğrultusunda harekete geçmiş bulunuyor. Bir zamanlar Amerika’nın kullandığı Müslüman Kardeşler Örgütü vb. örgütler “Irak’a yönelik savaş tehdidinin sürdürülmesi durumunda Amerikan hedefleri vurulacaktır” açıklamasını yapıyorlar.

ABD emperyalizmine karşı büyüyen tepkiyi dizginleyip dağıtmak için işbirlikçi Arap yönetimleri harekete geçmiş bulunuyor. ABD emperyalizmiyle sürekli işbirliği içinde olan Ürdün Kraliyet ailesinin artan savaş karşıtlığını dizginlemek amacıyla gündeme getirdiği “önce Ürdün, önce ülkemizi düşünelim” kampanyaları tüm işbirlikçi Arap devletleri tarafından sistematik olarak düzenleniyor.

Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlenen savaş karşıtı konferansta; Ürdün’den 17 bin, Mısır’dan 25 bin, Suriye’den 50 bin, İran’dan 80 bin, Suudi Arabistan’dan 17 bin gönüllünün Amerikan emperyalizmine karşı Irak halkının yanında savaşmak için başvuruda bulunduğu belirtildi. Konferansın ev sahipliğini yapan ABD Saldırganlığına Karşı Mısır Halk Kampanyası (EPCCU) adlı örgütün yayınladığı deklarasyonda gönüllü sayısının daha da artacağı belirtildi.

Amerika ve Avrupa’daki savaş karşıtları da harekete geçmiş bulunuyorlar. Amerikalı savaş karşıtı Ramsey Clark yaptığı açıklamada “savaş binlerce insanın ölümüne yol açacak. Bu ölümlerin yaratacağı öfke, sadece bu bölgeyi değil her yeri etkiler ve yıllarca sürecek bir istikrarsızlık ve şiddet döngüsü başlar. Bu nedenle ABD’ye yapacağı müdahaleyi durdurmak için tüm çabamızı göstermeliyiz” diyerek, savaş karşıtlarını organize ve birlikte davranmaya çağırıyor. Benzer açıklamalar Avrupalı işçi ve emekçilerden de geliyor.

Amerika’nın haydutlukta sınır tanımayan tutumu BM örgütü içinde bile tepki yaratıyor. BM örgütünde çalışan Denis Holiday, Irak’a yönelik ambargo ve savaş tehdidinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek görevinden istifa etti. Denis Holiday yaptığı açıklamada şunları söylüyor: “ABD, Irak yönetimini BM kararına uymamakla suçluyor. Böylelikle silah denetimi için kapısını ardına kadar açan Irak yönetimini sıkıştırmak istiyor. Barışçıl süreci sabote ediyor. Amerika’nın derdi savaşı bir an önce başlatmak, Ortadoğu petrollerinin yüzde 60’ının bulunduğu Irak topraklarının üzerine oturmaktır.”

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de emperyalist
savaşa karşı mücadelede yerini almalıdır

Türkiye’de halklarının yüzde 86’sının emperyalist savaşa karşı olduğunu, ABD emperyalizmine destek verilmemesi gerektiğine inandığını yapılan anketler ortaya koyuyor.

ABD emperyalizminin savaş arabasına Türkiye’nin bağlanması yönünde açıktan görüş belirten bir avuç satılık burjuva kalemşörü ve tekelci sermayedarın dışında hiç kimse bulunmamaktadır. Gündüz Aktan vb. birkaç “derin devlet” kalemşörü, “bölgeye demokrasi gelir, feodal aşiretsel yapı dağılır” türünden açıklamalarla saldırının destekçiliğini yapmaktadır. Ancak ABD emperyalizminin savaş arabasına bağlanmanın bedeli çok ağır olacaktır. Demokrasi ve insan hakları söylemleri ile üzerlerindeki yükü hafifletme çabaları bu nedenledir.

Türkiye halklarının yüzde 86’sının savaşa karşı olması elbetteki önemlidir. Ama sorun emperyalist savaşın önüne geçilmesi sorunudur. Mazlum Irak halkının yanında yer alma tarihsel sorumluluğunun hakkının ne ölçüde verileceği sorunudur.

İşçi sınıfı ve emekçilerin Türkiye’nin ABD emperyalizminin savaş üssü haline getirilmesine, 80 bin Amerikan askerinin Türkiye topraklarında konumlandırılmasına, onbinlerce evladının kanının dökülmesine karşı tepki duymaması zaten düşünülemez. Fakat asıl önemli olan, bunun eylemli tepkilerle ortaya konulması, emperyalist savaşa karşı koyuşun her alanda örgütlenmesidir. Bu ise biz komünistlerin önüne eylemli tepkinin örgütlemesini kolaylaştıracak politik-örgütsel araçları yaratma sorumluluğunu koymaktadır. Komünistler tüm alanlarda emperyalist savaşa karşı tepkilerin sağlam politik bir içeriğe kavuşturulması ve örgütlenmesi görev ve sorumluluğuyla yüzyüzedirler.



Asgari ücret komedisi tamamlandı...

Yeni sefalet ücreti belirlendi

Çalışmalarına 1 Ekim’den bu yana devam eden ve toplam beş toplantı yapan Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2003 yılında uygulanacak asgari ücreti nihayet açıkladı.

Komisyonun 26 Aralık’taki toplantısından sonra yapılan açıklamaya göre; 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren asgari ücret, brüt 306 milyon, net 223 milyon 749 bin lira olacak. Şu anda asgari ücret net 183 milyon lira. Demek oluyor ki komisyon onca hesap kitaptan sonra sadece yüzde 22’lik bir artışla yetinmiş. Önceki örneklere bakıldığında bu miktar biraz fazla görünebilir. Bu basit bir aldatmacadır. Daha önceleri asgari ücret 6 aylığına belirleniyordu ve nispeten daha küçük artış oranları söz konusuydu. Şimdi ise belirlenen yeni asgari ücret bir yıl süreyle hiç arttırılmaksızın uygulanacaktır.

Aslında asgari ücret işçi sınıfı tarafından kazanılmış tarihsel haklardan biri. Sermayenin sınırsız kâr hırsının ücretleri düşürmek yoluyla işçi sınıfını açlığa mahkum etmesini bir parça olsun engellemek için ücretlere bir alt sınır konulması önemli mücadeleler sonucu burjuvaziye kabul ettirildi. Asgari ücret, sınıfın örgütlü mücadelesinin bir kazanımı olarak burjuva hukukuna sokuldu.

Fakat işçi sınıfının örgütlenmelerinin zayıfladığı, mücadelenin güçten düştüğü koşullarda sermaye adeta bu haklarla alay etmeye başladı. Bunun örneklerini bulmak için bir yerlere gitmeye hiç gerek yok. Türkiye’de asgari ücretin belirlendiği mekanizmanın kendisi de, belirlenen ücretin miktarı da bunu yeterince açık bir şekilde gösteriyor.

Asgari Ücret Komisyonu sendikacılardan, hükümet ve işveren temsilcilerinden oluşuyor. Hükümet doğal olarak sermayenin emrinde. Sendikacıların ise bugün sınıfı ne kadar temsil ettiği biliniyor. Dolayısıyla tümüyle sermaye temsilcilerinden oluşmuş tek taraflı bir komisyon bu. Oturuyor, sermayenin çıkarlarına en ufak bir zarar gelmeyecek şekilde nasıl bir asgari ücret saptanabilir diye tartışıyor. Ve sonuçta işçileri açlıktan, sefaletten korumakla ilgisi alakası olmayan komik bir ücrette karar kılıyor.

Açıklanan ücret miktarları da zaten bunu gösteriyor. Bugün Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının üzerinde yaşaması için gerekli para 1 milyar liranın üzerinde. Devletin kendi istatistikleri 4 kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafının 350 milyon lira olduğunu gösteriyor. Üstüne üstlük insanların zorunlu olarak tükettikleri her şeyin fiyatına durmadan zam yapılıyor. Devletin hileli rakamları bile enflasyonun yüzde 30’dan aşağı olmadığını gösteriyor. Ama tüm bunlara rağmen sıra işçi ve emekçilerin ücretlerinin arttırılmasına gelince her şey bir yana bırakılıyor ve sadece sermaye sınıfının istekleri dikkate alınıyor.

Komisyonun toplantı üstüne toplantı yapıp bir sürü hesap yapması kimseyi yanıltmamalı; asgari ücretteki artışın bu düzeylerde olacağı önden belliydi. Çünkü ücretlerin ne kadar artacağı İMF ile imzalanan programda zaten yazılıydı. Toplusözleşme görüşmelerinde verilen ücret artış oranlarını ya da daha bir kaç gün önce kamu çalışanlarına verilen zam oranlarını alıp asgari ücretteki artışla karşılaştırdığımız zaman, aralarında ciddi bir fark olmadığını görürüz. Bu da bütün işçi ve emekçilerin ücretlerinin tek elden belirlendiğini, bu elin sahibinin ise İMF olduğunu gösterir.

İşçi sınıfı kendisiyle alay eden sermaye sınıfına örgütlü mücadeleyi yükselterek yanıt verebilir. Yaşanan sömürüyü sınırlamanın da, ücretli kölelik düzenini yıkmanın da başka bir yolu yoktur. Örgütlü mücadelenin yükselteceği taleplerden biri de hiç şüphe yok ki “insanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret” talebidir.