23 Kasım '02
Sayı: 46 (86)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emek düşmanı ve Amerikancı hükümet işbaşında
  İşçi sınıfına yeni saldırıların adı: "Acil eylem planı"
  Savaş ve yıkım programında hızlı icaat
  Sendika bürokatlarının yeni hükümet karşısındaki tutumu...
  "İş Kanunu Ön Tasarısı" saldırısı yüzyıllık kazanımlarımızı hedefliyor
  İş güvencesi yasası işçı kıyımının gerekçesi yapılıyor...
  "İş güvencesi" aldatmacası ve sermayenin kural tanımazlığı
  Yeni hükümetin sınıfa yönelik saldırı hazırlığı
  1 Aralık'ta alanlara!
  Sefaköy Emperyalist Savaş Karşıtı Platform Girişimi oluşturuldu...
  Seçimler ve sol hareket...
  Türk Metal çetesi satış sözleşmesini imzaladı
  Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısının gösterdikleri...
  ÖO 5. Ekibinden İmdat Bulut şehit düştü...
  Kıbrıs sorununa emperyalist çözüm
  AKP hükümeti...
  Emperyalist savaşı engellemek için mücadele saflarına!
  Ekim Gençliği'nden...
  Afrika'dan yükselen çığlık: Açlık, hastalık, ölüm!
  Dünyadan...
  Blix Bağdat'ta...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kıbrıs sorununa emperyalist çözüm

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, geçtiğimiz hafta, Kıbrıs sorunuyla ilgili bir çözüm planını konunun muhataplarına sundu. 150 sayfalık planın içeriği ve bu konuda işletilmesi istenen çözüm takvimi, birçok bakımdan Kıbrıs sorununda yeni bir aşamaya girildiğini gösteriyor. Plan taraflara 4-5 ay gibi kısa bir süre sonunda çözüm konusunda anlaşmayı dayattığı için ilgili ülkelerde siyasal gündemin birinci sırasına yerleşti ve hararetle tartışılıyor.

Emperyalizmin yeniden yapılanma planları ve Kıbrıs sorunu

Emperyalist güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda dünyaya yeni bir biçim verme; ekonomik, siyasal ve askeri kurumları, ilişkileri sömürüyü ve kâr transferini azamiye çıkaracak şekilde yeniden düzenleme çabalarının son yıllarda giderek yoğunlaştığını değişik vesilelerle vurguluyoruz.

Bu biçim verme çerçevesinde bağımlı ülkelere “yeniden yapılanma” ve “istikrar” programları dayatılıyor, emperyalizmin ekonomik, siyasal ve askeri hegemonyasını pekiştirecek kurumlaşmalara gidiliyor. Ülkeler arası ve bölgesel bir takım sorunlar emperyalizmin planlarının önünde engele dönüştükleri ölçüde ya yeniden tanımlanıyor ya da bir biçimde tasfiye ediliyor.

Türkiye ve Yunanistan arasında kronik bir soruna dönüşen Kıbrıs meselesinin de emperyalistlerce tasfiye edilmesi gereken bir mesele olarak algılandığı çok açık. Nedeni ise belli. Zira ABD ve ortağı İngiltere’nin Ortadoğu’ya ilişkin planları içerisinde özellikle Türkiye’ye önemli roller düşüyor. Bu rolün bir boyutu Ortadoğu’da İsrail’le beraber üstleneceği jandarmalık misyonu. Diğer bir temel boyutu ise Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin geliştirilmesi, mümkün olduğu kadar ileri bir düzeye taşınması. Kıbrıs sorunu ise NATO içerisindeki iki ülkeyi karşı karşıya getirmekle ve emperyalistler açısından hemen hiçbir anlamı olmayan sürtüşmelere yol açmakla kalmıyor, Türkiye’nin AB’yle yakınlaşmasına pek sıcak bakmayan Avrupa ülkeleri tarafından da temel bir siyasal koz oarak kullanılıyor. Gene Akdeniz’in en kritik geçiş yolları üzerinde bulunan Kıbrıs’ın bir gerilim ve istikrarsızlık unsuru olması da bölgede büyük oynamaya hazırlanan ABD ve İngiltere’nin işine gelmiyor.

ABD ve İngiltere şimdi Kıbrıs sorununu tasfiye etmek için harekete geçmiş durumdalar. Bu doğrultuda ABD ve İngiltere’nin telkinleriyle hazırlanan BM planı Türk ve Yunan taraflarının önüne konuldu. Planın gerçek sahipleri olan ABD ve İngiltere planı “tümüyle” desteklediklerini açıkladılar ve bir çözüme gitmeleri için Türkiye ve Yunanistan üzerinde diplomatik bir basınç oluşturdular.

Türk dış politikası ve Kıbrıs sorunu

Burjuva ideologlar ve sermaye devletinin yöneticileri tarafından Kıbrıs sorunu yakın zamana kadar hep bir “milli mesele” olarak gösterildi. Kuşkusuz bu söylem ve buna uygun politikalar, bir somut gerçeği yansıttığı için değil, sermaye sınıfının çıkarları öyle gerektirdiği için benimseniyordu. Emperyalistlerle olan kölelik ilişkilerinin biçimi, bağımlı ülke burjuvazilerinin bu tür sorunlar üzerinden kendi işçi ve emekçilerini oyalamalarına da imkan sağlıyordu.

Fakat bugün tablo büyük ölçüde değişmiştir. Kölelik ilişkilerinin derinleşmesine paralel olarak ABD emperyalizminin Türkiye’den beklentileri bundan 20-30 yıl öncesine göre bir hayli değişmiştir. Yukarda da işaret ettiğimiz gibi bu beklentilerin bir yanı Ortadoğu’da jandarmalık yapmak, diğer yanı ise AB içinde “truva atı” misyonu oynamaktır. Kendi sınıf egemenliğini emperyalizmle ilişkileri kölelik temelinde derinleştirmekte gören Türkiye burjuvazisinin ise ABD’nin isteklerini reddetmesi mümkün değildir. Bu tüm dış politika konularında olduğu gibi Kıbrıs konusunda da böyledir.

Birleşmiş Milletler’in sunduğu çözüm planı şu anda Türkiye’de de tartışılmaktadır. Görünen o ki; sandığa gömülen Ecevit hükümetinin dışişleri bakanı ve Kıbrıs’taki mevcut durumun sürmesinden rant sağlayan Rauf Denktaş çevresi dışında planın özüne ilişkin kayda değer bir itiraz söz konusu değildir. Tartışma ve itirazlar daha çok planda yer alan bir takım ayrıntılara ilişkindir ve zaten bu konularda tartışmaların yürütülmesi BM planında da öngörülmektedir.

Türk tarafının Kıbrıs konusundaki eski politikalarından çark etmesinin ve emperyalistlerce dayatılan çözüm planına meyletmesinin belki de en veciz örneğini Kenan Evren sergilemiştir. 1974 Kıbrıs Harekatı sırasında Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olarak görev yapan Kenan Evren, bir televizyon programında “BM planında Türk tarafının elindeki topraklardan bir kısmının Rumlar’a verilmesi öngörülüyor. Bu konuda ne diyorsunuz?” sorusuna karşılık olarak; “Zaten 1974 Kıbrıs Harekatı sırasında planladığımız sınır bugünkü sınır değildi. Fakat adaya çıkan askerlerimiz karşılarında herhangi bir direniş görmeyince ilerlemeyi sürdürmüşler ve bugünkü sınırlara kadar ulaşmışlar. Biz de askerleri geri çekmedik. ‘Nasıl olsa bir gün masaya oturulur, fazladan aldığımız bu toprakları o zaman pazarlıkla geri veririz’ diye düşündük. Dolayısyla biz toprak konusunda o kadar katı olmamalıyız” yanıtını vermiştir.

Kenan Evren’in toprak verme konusunda söyledikleri aslında Kıbrıs sorunu konusunda Türk burjuvazisinin içinde bulunduğu hakim ruh halini özetlemektedir. Bunun anlamı şudur. İşin özüne dönük olmayan kimi itirazlarda bulunması ihtimali olmakla birlikte Türk tarafı BM’nin sunduğu plan üzerinden görüşmelere başlanmasına rıza gösterecektir. Ve çok büyük bir ihtimalle BM’nin planı pazarlıklar sonucunda yapılacak bir takım değişiklikler dışında 3-4 ay sonunda bir anlaşma metnine dönüşecektir.

Emperyalizmin çözümü mü, Kıbrıs halklarının çözümü mü!

Bugün gündemde olan ve tartışılan kuşku yok ki emperyalizmin çözüm planıdır. Bu planın muhatapları da doğal olarak emperyalistlerin yanı sıra Türk ve Yunan burjuvazisidir. Pazarlıklar emperyalizmin ve anılan ülkelerdeki burjuva sınıfının gerici çıkarları temelinde yürütülmektedir.

Pazarlıklarda söz sahibi olmayan ise adada yaşayan Rum ve Türk halklarıdır. Adada yaşayan farklı uluslardan işçi ve emekçiler kendi kaderlerine sahip çıkma konusunda yer yer seslerini yükseltseler de bağımsız devrimci bir siyasal örgütlenmeye sahip olmadıkları ölçüde yaşanan süreci dışardan izlemektedirler. Bu anlamda adadaki işçi ve emekçilerin emperyalistlerden ve diğer egemenlerden farklı bir “Kıbrıs sorunu” vardır. Bu da değişik uluslardan işçi ve emekçilerin devrimci siyasal birliğinin yaratılmasıdır. Bu başarılamadığı sürece Kıbrıs, bölgenin değişen güç dengeleri içinde emperyalistlerce kullanılan bir piyon olmaktan kurtulamayacaktır.



Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek;

“Anti-emperyalist birleşik cephe hükümeti”

(...)

Bizim açımızdan esas ve belirleyici olan şey bizim Kıbrıslılar olarak kendi çıkarlarımızı, dolayısı ile de dünya insanlığının çıkarlarını korumak için bu sorunumuza nasıl bir çözüm bulacağımız olmalıdır. Bu sorunun çözümünü bu yedi başlı canavarlara bırakmanın, bu yedi başlı canavarın herbir başına akıl verip durmanın, onlardan bizim ve dünya insanlığının yararına işler yapmalarını beklemenin hiçbir anlamı yoktur. Gericilik ve insanlık düşmanlığı haricinde!

İyi ama, sorunu kendi çıkarlarımıza uygun olarak, anti-emperyalist birleşik cephe hükümetini kurarak çözme imkanımızın olmadığı bu günlerde ne yapmalıyız? Sorunun bu yedi başlı canavar tarafından, hiç değilse bizler için en iyi olan bir şekilde çözülmesini sağlamak için bir şeyler yapmamız gerekmez mi? Ve bu ne olmalı?

Bizce bu yedi başlı canavarı anlaşmaya zorlamanın en geçerli yol ve yöntemi Kuzey ve Güney’in işçi sınıfı, tüm emekçileri ve yurtsever aydınlarının anti-emperyalist birleşik cephe hükümetinin kurulması için çalışan bağımsız bir güç olarak siyasi arenaya çıkmasının sağlanmasıdır. Emperyalizmden ve vatan haini yerli burjuvaziden bağımsız bir siyasi gücün ortaya çıkması bu yedi başlı canavarı devrimci bir çözümü imkansız kılmak için anlaşmaya zorlayacaktır. Her halükarda şu veya bu türden de olsa bir çözümde etkili olabilmemiz için bağımsız bir güç olarak ortaya çıkmamız bir ön şarttır. Bu güç oluşturulmamışken anlaşma konusunda burjuva-emperyalist manevralara karşı uzaktan ahkam kesmekten başka elimizden bir şey gelmez. Son 28 yıl bunun açık ispatıdır. Şöyle yapın… b&oum;yle yapın demeler, şöyle yaparsanız sizin için, böyle yaparsanız ‘onlar için’ iyi olur demeler, yedi başlı canavarın şu veya bu başının çıkarlarını onlardan da iyi savunma iddiaları… tüm bunların sonuçları ortadadır. Siyaset son tahlilde güç sorunudur. Ya bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkarız, ya da kimse bizi kaale almayacaktır. (...)

(Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, sayı: 82, başyazı)