23 Kasım '02
Sayı: 46 (86)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emek düşmanı ve Amerikancı hükümet işbaşında
  İşçi sınıfına yeni saldırıların adı: "Acil eylem planı"
  Savaş ve yıkım programında hızlı icaat
  Sendika bürokatlarının yeni hükümet karşısındaki tutumu...
  "İş Kanunu Ön Tasarısı" saldırısı yüzyıllık kazanımlarımızı hedefliyor
  İş güvencesi yasası işçı kıyımının gerekçesi yapılıyor...
  "İş güvencesi" aldatmacası ve sermayenin kural tanımazlığı
  Yeni hükümetin sınıfa yönelik saldırı hazırlığı
  1 Aralık'ta alanlara!
  Sefaköy Emperyalist Savaş Karşıtı Platform Girişimi oluşturuldu...
  Seçimler ve sol hareket...
  Türk Metal çetesi satış sözleşmesini imzaladı
  Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısının gösterdikleri...
  ÖO 5. Ekibinden İmdat Bulut şehit düştü...
  Kıbrıs sorununa emperyalist çözüm
  AKP hükümeti...
  Emperyalist savaşı engellemek için mücadele saflarına!
  Ekim Gençliği'nden...
  Afrika'dan yükselen çığlık: Açlık, hastalık, ölüm!
  Dünyadan...
  Blix Bağdat'ta...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İşçi sınıfına yeni saldırıların adı:
“Acil eylem planı”

58. hükümetin “Acil eylem planı”nı açıklamasından sonra sermaye çevrelerinden ticaret odalarına, sendika başkanlarına kadar büyük bir kesim programı desteklediklerini bildirdiler. Kısacası “sivil toplum örgütleri” hükümetin yeni eylem planını göklere çıkarıyorlar. AKP bu planla tüm sermaye çevrelerine tam bir güven vermiş bulunuyor.

Toplam bir yıllık süreyi kapsayan ve 1, 3, 6 aylık sürelere bölünmüş olan acil eylem planı, kamu işçilerinin tasfiyesi, verginin tabana yayılması, kamu emekçileri üzerinde rekabetin arttırılmasıyla esnek çalışma koşulları, tarıma ilişkin yeni düzenlemeler ve sanayide yatırımların artırılması için teşvik gibi herbiri kendi içinde değerlendirilmesi gereken başlıklardan oluşuyor.

Sermaye için yeni kârlar demek olan planın kendisi, işçi ve emekçiler için yıkım anlamına geliyor. Savaşın gündemde olmasıyla çalışanların yoksulluğu artacak, işsizler ordusuna yenileri eklenecek. Zaten Türkiye’de her on kişiden biri işsiz durumda. Kayıt dışı istihdam %60’lara varmış. DİE verilerinde işsiz sayısı 2 milyon 373 bin olmasına rağmen, gerçek rakamlar çok daha fazla.

AKP lideri Erdoğan planı açıklarken, ESK’nın kısa süre içinde toplanması çağrısında bulundu. Demek oluyor ki, planı sendika bürokratlarıyla birlikte bir an önce uygulamaya geçirecekler. Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu; “acil eylem planı” için şunları söylüyor: “Son derece akılcı gözüküyor. Acil eylem planında hedefle çözümler ve bunlara ilişkin takvim somut olarak yer alıyor. Özellikle iş, aş, üretim ve istihdam boyutunun öne çıkarılması çok önemli. İMF ile önümüzdeki ay yapılacak görüşmelerde gelir ve ücret politikaları bakımından uygulanan ekonomik programa kitlesel boyutlar kazandırma yaklaşımını da son derece yerinde görüyorum.” Seçim sürecinde AKP’ye açıktan destek veren sermaye uşağı Salim Uslu sendikalar cephesinden kendi üzerlerine düşecek görevi iş&ccedi;ilerin haklarını satarak yerine getirecek.

“Acil eylem planı” İMF programının bir parçasıdır. Seçimlerde çeşitli vaatlerle oyları alınan emekçilerin başlarına neler geleceği planda çok açık bir şekilde yer verilmiştir. “Bilim kurulu”na onay vererek işçi sınıfına ihanette sınır tanımayan sendika ağaları, “acil eylem planı” karşısında nasıl bir tutum izleyeceklerinin ip uçlarını veriyorlar. Türk-İş’in meclise gönderdiği genel başkanlarından eylem planıyla ilgili tek bir açıklama yapılmamıştır. İşçi haklarını sendika koltuklarından bile savunmayanların mecliste savunmalarını beklemek hayalciliktir.

AKP’nin seçimlerde desteğini aldığı KOBİ’ler için eylem planında bir takım taleplere yer verilmiş. Tayyip Erdoğan basın toplantısında “Esnaflarımız kepenklerini açmalıdır” diyerek, planda 400 bin esnaf için 2 katrilyon kredi verileceğini, vergilerin düşürüleceğini, kullanılan elektrik ve su fiyatlarının indirileceğini, SSK primlerinin düşürüleceğini vaadetmiştir. Fabrikalarda kullanılan ucuz elektrik ve suyun bedeli zamlı faturalarla çalışanlardan kesilecektir.

AKP’ye oy veren işçi ve emekçiler, planın uygulanmaya başlamasıyla birlikte yıkımı yaşayacaklardır. Önemli olan saldırılara karşı ne kadar hazırlıklı olduğumuzdur. Bu konuda öncü işçilere ve temsilcilere önemli görevler düşmektedir. Yeni iş yasasının çıkmasıyla kısa sürede sendikalarımız da elimizden alınacaktır. Refik Baydur’un “gerekirse işçi atarız” sözüne karşın, sendika şube başkanlarını “gerekirse grevi örgütleriz” sözlerinin arkasında durmayı zorlayalım. Tabandan örgütlenerek mücadeleyi örelim.



Grupçu sendikal rekabet değil,
devrimci sınıf politikası!

20 Kasım Çarşamba günü Zeytinburnu ilçesinde bulunan Ambarlar sitesinde iki sendika arasındaki rekabet, üç işçinin ölümüyle sonuçlanan kanlı bir çatışmaya dönüştü. Karşılıklı suçlamaların dışında olay henüz açıklığa kavuşmuş değil. Basına yansıyan ve henüz resmi bir nitelik taşımayan açıklamalarla ve olayın kaynağını oluşturan soruna dayalı bilgilerle sınırlı bir değerlendirme bu aşamada sağlıklı olmayacaktır. Söz konusu olay ve buna yol açan tutumlar netleştiği ölçüde sağlıklı bir tutum almak mümkün olacaktır.

Fakat, tarafların her birinin sorumluluk payları ne olursa olsun, bugünden ortaya çıkan sonuçlar yeterince açıktır. Kuşkusuz ki burada üzerinde durulması gereken asıl boyut, sınıf ve sendikal hareketin bu olay vesilesiyle aldığı tahribatlar ve uğradığı kayıplardır. Bu konuda alınması gereken tutum açıktır. Hangi gerekçelerle, hangi amaçlarla olursa olsun, sınıfın çıkarları ve sendikal mevziler dar grupçu hesapların malzemesi yapılamaz. İşçiler, dar grupçu sendikal çıkarlar çerçevesinde karşı karşıya getirilemez. Bu nedenle, herbiri kendine belli bir politik misyon biçen bu iki çevrenin, sendikal alandaki rekabeti fiili çatışmalara vardırmasının ve üç işçinin hayatını yitirip çok sayıda işçinin yaralanmasının yarattığı tahribata haklı bir gerekçe bulması mümkün görünmüyor ve bunun hiçbir de&crren;eri bulunmuyor.

Beklendiği gibi sermaye sınıfı olayı büyük bir sevinçle karşıladı. İlk andan itibaren bunu sınıf ve sendikal hareketi karalayıp güçten düşürmenin, genel saldırısı doğrultusunda kullanmanın bir aracına dönüştürmeye çalıştı. Sermayenin yetkili ağızları ve medya bilinçli bir şekilde bu amaca hizmet edecek açıklamalarda bulundu. Olay, olaya yol açan sendikal rekabet zemini ve olayın ardından sermayenin bu yönlü açıklamaları, tahribatın sınıf cephesindeki boyutlarını artırır niteliktedir.

Dar hesaplara dayalı grupçu sendikal rekabetin ve bu rekabetin yol açtığı olayların, sınıfın ve sendikal hareketin çıkarlarıyla bağdaşır bir yanı bulunmuyor. Dar grupçu ve rekabetçi tutumlara dayalı politikalar, her yerde ve her durumda sınıfın devrimci bir temelde birleşip mücadele etmesinin önünde aşılması gereken temel bir engeldir. Bu politik tutumların sınıf nezdinde haklı ve meşru gerekçeleri olamaz. Mahkum edilmesi gereken bu anlayışın, buna dayalı politikaların kendisidir. Bu zemin terkedilmedikçe, sermayenin ekmeğine yağ süren böylesi olaylar yaşanacaktır. Devrimci sınıf mücadelesi hedeflerinden ve zemininden uzaklaşıldıkça, bu türden yol ve yöntemlere başvurulmasının zemini de kendiliğinden yaratılmış olunuyor. Sınıf devrimcileri olarak sol içinde-sınıf ve kitle çalışmasında ideolojik politik mücadele dışında başvurulan bu tür yol ve yöntemlei lanetliyoruz.

Sınıf mücadelesinin hedefleri, sınıfın karşısına dikilmesi gereken sınıf düşmanları bellidir. Bu uğurda yerine getirilmesi gereken görevler ve bu mücadelede kullanacaklar araç ve yöntemler de. Hiç kimse sınıfın bu temel hedefler doğrultusunda mücadeleyi geliştirmesini engelleyemez, sınıf mücadelesinin mevzilerini ve araçlarını kendi dar çıkar ve hedefleri için kullanamaz.