16 Kasım '02
Sayı: 45 (85)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yaklaşan savaş ve yakıcı görevler
  "İşçilerin birliği, halkların kardeşliği" şiarıyla emperyalist savaşa dur diyelim!
  Savaşa hazırlıkta son perde
  Mecliste derin devleti artık CHP temsil edecek
  TİS'lerde esnek çalışma dayatılıyor!..
  Karayolu işçisi ve saldırıyı göğüsleme sorumluluğu
  Kurtuluş kendi örgütlülüğümüzdedir!
  Emekçilerin oyuyla sermayeye hizmete!
  Aldatıcı manevralar değil çözüm!..
  ÖO direnişinde yeni bir şehit: Serdar Karabulut
  Seçim çalışmalarının ardından sınıf ve kitle çalışmasının yeni dönemi
  Çürümüş düzenin kirli meclisi
  Floransa'da yüzbinlerce kişi kızıl bayraklar ve savaş karşıtı pankartlarla yürüdü
  Floransa'da Birinci Avrupa Sosyal Forumu...
  Birinci Avrupa Sosyal Forumu katılımcılarıyla röportajlar...
  ABD'de "Bizim adımıza değil!" oluşumunun açıklaması...
  Irak'a yönelik savaşın hazırlıkları tamamlanıyor
  Ayaklanma istiyoruz!
  KADEK'in cinayetlerini durduralım!
  "Sınıfa, Partiye ve Devrime Destek Gecesi"
  Bu gidiş nereye?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İşçiden işçiye mektup...

Ben bir tekstil işçisiyim. İçinde bulunduğumuz çalışma koşullarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’de tekstil sömürünün, horlanmanın ve aşağılanmanın hat safhada olduğu bir sektördür. Bu sektörde çalışan insanlar genelde çok yoksul. En büyük zaafları da bu oluyor zaten. Düşüncelerini, tepkilerini dile getirmekte müthiş derecede çekiniyorlar. Yeri geliyor aşağılanıyoruz, horlanıyoruz, bir hiç yerine konuluyoruz. Yeri geliyor 13-15 saat çalışıyoruz. Bazen düşünmeye bile fırsatımız olmuyor. Kurulu bir robot misali sabah 8.00, akşam 9.00...

Haliyle insanlar ruhen ve bedenen yorgun düşüyor ve üretimin azalmasına neden oluyor. Bu nedenle ceza olarak fazla mesai uygulanıyor ve bir takım anlamsız kurallar konuluyor.

İşçiler arasında rekabet ön planda ve böyle olduğu zaman da işçilerin bir araya gelip sorunlarına çözüm bulmaları nerdeyse imkansız hale geliyor. Tam tersine birbirlerinin kuyularını kazmaya çalışıyorlar. Tekstil işçilerinin aralarında gruplaşma had safhada. Üç beş kişi bir araya geliyor, aralarına başka kimse giremiyor. Yabancılaşma hakim oluyor. Zaten kişisel sorunu olmayan insan yok. Bu da kişinin başka bir şeye yoğunlaşmasını engelliyor. Bir şeyler anlatıyorsun, bir an dikkatini çekiyorsun, sonra unutuyor.

Kısaca, tekstil işçileri hayatın güzelliklerinden tamamen yoksun bir yaşam, kendi içinde bir hapis hayatı sürdürüyor. Çalışanların %90’ında sigara alışkanlığı var, dara geldiğinde en yakın dost olarak sigaraya sarılıyor. Çok erken yaşlarda içmeye başlayanlar var. Çok stresli bir iş ortamı var. İşçi giriş-çıkışı çok sık yaşanıyor. İşçi bulmak o kadar kolay ki, her türden insan gelebiliyor. Aramızda ustaya ve patrona laf yetiştirerek ajanlık yapan işçiler var. Bu da bizim işçileri bilinçlendirmemizi engelliyor. Ağzımızdan her çıkan kelime ustanın kulağına gidiyor.

Tüm işçilere, özellikle tekstil işçilerine bilinçli bir yaşam dileklerimle...

Bir tekstil İşçisi/İzmir



Kadın olmadan devrim olmaz!

Sosyalist çevrelerde son mitinglerde ve çalışmalarda bayan arkadaşlara eskisi kadar rastlanmıyor. Oysa ‘90’lı yıllarda bayan yoldaşlarımızın sayısı daha fazla idi ve kortejlerimiz daha coşkuluydu.

Bu eksiklik devrimci çevrelerce çok acil bir biçimde ele alınmalı, nedenleri saptanmalı ve gerekenler yapılmalıdır. Kadının toplumdaki ve devrimdeki gücünü görerek bu doğrultuda kararlar almamız gerekmektedir.

Sömürü sisteminin ayakta durmasıyla kadının özgürleşmemesi arasında çok yakın ve sıkı bağlar vardır. Kadın özgürleşmeden işçi sınıfının özgürleşmesi mümkün değildir. Daha tecrübeli erkek yoldaşla bayan yoldaşa aynı görevler verilmelidir. Zamanla erkek yoldaş başka bir göreve kaydırılarak sorumluluk ve yetki tamamen bayan yoldaşlarımıza devredilmelidir. Kadınlarımızı mücadelenin ön saflarına çıkartamayan her hareket gerileyecektir. İlk dönemlerde çalışma kısmen sekteye uğrasa da, zaman içinde ilişkilerimize ivme kazandıracağı görülecektir.

Kadınlarımız için özel bir çalışma ve faaliyet yürütmenin devrimci hareket için olmazsa olmaz bir olgu olduğu unutulmamalıdır. Katbekat sömürülen kadınlarımız tüm görev ve çalışmalarımızı omuzlayacak güce, bilgiye ve özveriye sahiptirler.

İsterdim ki seçimde bağımsız adaylarımızın yarısı kadın yoldaşlarımızdan oluşsun. Selamlar...

Bir okur/Sefaköy



Geleceğimizi mücadelemiz belirleyecek!

Emperyalist-kapitalist güçlerin uyguladığı yıkım ve sömürü politikalarının son bulmasının, işsizlik, açlık, yoksulluk ve katliamlara dur demenin tek yolu var. Bu yol işçi sınıfı ve emekçi halk yığınlarının devrimci mücadele içerisinde örgütlenerek, bu köhne ve kokuşmuş düzenin yıkılmasıdır. Başka bir yol kalmamıştır. Demokratik hakların kazanılmasının, kazanılan mevzilerin birer mücadele alanına dönüşütürülmesinin zamanı geldi de geçiyor.

İşçi sınıfı ve emekçi halk yığınları devrimci mücadeleyi devrimciler istiyor diye seçmezler. Milyonlarca işçi ve emekçi demokratik hak ve özgürlükleri korumanın ve kendi kurtuluşunun tek yolunun devrimci mücadelede yattığını özdeneyimleri ile görerek er geç devrimci mücadeledeki yerlerini alırlar.

Devrimcilerin mücadelelerine sempati duyan, mücadelelerini haklı bulan, onaylayan, fakat devrimcilerin sayısal azlığından dolayı korku duyanlar da var. Ancak korkunun ecele faydası olmadığını biliyoruz. Hergün yokluk, yoksulluk, sömürü ve devlet terörü altındayız. Hergün ölmek mi iyi, yoksa ayağa kalkarak insanca yaşamanın onuru ve bilinciyle hareket ederek mücadele etmek mi? Bu anti-demokratik ve insanlık dışı uygulamalardan hesap sormak ve bizi saran bu zincirlerden tamamen kurtulmak mı?

Bunun kararını vermek o kadar zor olmasa gerek. Bizler çocuklarımız ve yarınlarımız için, çocuklarımızın aynı acıları, yokluğu, yoksulluğu, işsizliği, baskı ve sömüyü yaşamaması için vakit kaybetmeden örgütlenerek devrimci mücadele saflarındaki yerimizi almalıyız.

Egemen güçlerin baskı ve sömürüsü bizim kaderimiz olamaz. Kendi kaderimizi ve geleceğimizi kendi mücadelemiz belirleyecektir. Bunun içindir ki, işçi sınıfının devrimci partisinin önderliğinde ve yol göstericiliğinde devrimci mücadele saflarındaki yerimizi bugünden almalıyız!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Bir okur/Sefaköy



Savaşlarda önce çocuklar ölür!

Üzerinde yaşadığımız dünyada her yıl milyonlarca çocuk hastalıktan, açlıktan, bakımsızlıktan ölüyor. Ve bu ölümlerin toplamı kadar da yaşanan savaşlarda katlediliyor. Son on yılda savaş yüzünden iki milyon çocuk katledildi. Altı milyon çocuk yaralandı. Çıkan çatışmalarda ölen ya da yaralanan insanların %80-90’nını çocuk ve kadınlar oluşturuyor. Dünyada insanları, çocukları katleden bu silahlara ayrılan payın onda biriyle, evet sadece onda biriyle, dünyadaki tüm çocukların sağlık ve eğitim masrafları karşılanabilir. Veya bu silahlara ayrılan payın bilmem kaçta kaçıyla Afrika’daki açlar da doyurulabilir. Veya silahlar olmasa başka bir dünyada mümkün olabilir.

Dünya halklarının büyük bir çoğunluğu savaş istemiyor, yine bu çoğunluğun büyük bir kısmı sokaklara çıkarak “Savaşa hayır!” diyor, “çocuklarımıza bu kanlı mirası bırakmayalım!” diyor. Ama tüm bunlara karşılık, kentlere ölüm bombaları atan, gaz odalarında toplu katliamlar yapan, insanları açlığa mahkum eden bu sistem ve müridleri kanlı geçmişlerine, tarihlerine yeni bir sayfa ekleme hazırlığındalar. Onlar hiç boş durmadılar, hangi silahla ne kadar insan ölürebiliriz diye kafa patlattılar. Atom bombasının doğada yarattığı tahribattan kat kat fazla tahribata yol açacak yeni bir silah bulduk diye müjdeler verdiler medyada. Onların dünyasında çocuğa, çocuk gülüşüne tahammül yok, toprağı suyu yokedebilirizin düşüncesi var. Çünkü varlıklarını yoksuldünya halklarının kanlarıyla devam ettiriyorlar, işçi ve emekçilerin emeğini sömürerek güçleniyorlar. Onlar için savaş daha da güçlenmek demek. Bunun için yeni yeni silahlar, yani savaş senaryoları hazırlıyorlar, bunları hayata geçiriyorlar. Onların sistemi bu. Bu onların dünyası.

Biz böyle bir dünya istemiyoruz. Bizim dünyamızda, sınıf farklılığı ve sömürü yok. Çocuk çığlığı, açlık, yoksulluk yok. Biz böyle bir dünya için savaşacağız. Belki onlar gibi silahımız yok ama onları kirli tarihlerine gömecek sınıf gücümüz ve kinimiz var.

Yaşasın halkların kardeşliği!

S. Uğur/İzmir