Seçim oyunu bitti; emperyalist savaş, İMF, açlık ve
yoksulluk gerçeği ise sürüyor! Emekçilerin oyuyla sermayeye hizmete! AKPnin emperyalistlere ve işbirlikçi sermayeye bağlılığın tüm yalınlığıyla ortada olmasına karşın 3 Kasım seçimlerinde temel sanayi kentleri de dahil olmak üzere birçok ilde işçi ve emekçilerin oyunun azımsanamayacak bir bölümünü aldığı ortada. Seçimlerin ardından sonuçların açıklanmasıyla birlikte taraftarlarının AKPnin başarısını kutlarken oluşturduğu görüntü bu çelişkili durumu, aynı zamanda gerçeği de göstermekteydi. Bir yanda ABD ve AB emperyalistlerinden siyonist İsraile, sermayenin önde gelen kuruluşları TÜSİAD, MÜSİAD ve TİSKten, İMF ve Dünya Bankasına kadar emperyalist-kapitalist sistemin ulusal ve uluslararası tüm odakları AKPnin seçimden birinci parti olarak çıkmasını ağızları kulaklarına varan bir sevinçle kutlarken, AKPyi umut olara görüp oy veren işçi ve emekçi halk da kendince bu başarıyı kutlamaktaydı. Emperyalistlerin ve işbirlikçi sermayenin AKPnin başarısını kendi başarıları olarak sahiplenmesi boşuna değil. AKPye oy veren emekçilerin ise gerçekte oylarını işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, baskı ve zulme karşı verdiklerinden, çok geçmeden bu dayanaksız sevinçlerinin kursaklarında kalacağını söylemek herhangi bir öngörünün ötesinde yaşamın çıplak bir gerçeğini ifade etmek demektir. Zira seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından sermayeye bağlılığını bir kez daha yineleyen Erdoğanın emekçi halka tek söylediği 3 yıl daha kemerlerın sıkılacağı oldu. Ancak bu gerçeğin kendisi aynı zamanda AKPnin kucağında kurulu bir saatli bomba anlamına geliyor. ABD politikalarına yön vermekte etkili olan Washingtonun önemli düşünce kuruluşlarından CSISın Türkiye masası direktörü Bülent Ali Rızanın seçim sonuçlarını değerlendirirken yaptığı açıklamalarda bu gerçeği ifade etmektedir: Washington yönetimi için bu sonuç hiç sürpriz değildir. AKPnin ezici çoğunluğu karşısında son derece rahat Washington. Bundan sonra AKP, merkezi-merkez sağı kucaklamaya çalışacak, daha da yumuşayacak, sistemle anlaşma yoluna gidecektir. Ama diğer yanda ona oy verenlerin beklentileri var, dolayısıyla AKP seçmenin beklentisi ve karşısındakilerin kuşkusu arasında beklenti ve kuşkulardan oluşan sırat köprüsünde olacak. AKPnin bugün emekçilerin talepleri mi, yoksa karşısındakilerin (düzenin gerçek egemen güçlerinin) kuşkularını mı gidermeye çalıştığı ortadır. Bugün AKPyi iktidara getiren, İMF ve TÜSİADın yıkım programlarının yarattığı ağır sosyal sorunlardır. Bu programı uyguladığı için 57. hükümetin başına gelenlere benzer bir akıbet AKPyi beklemektedir. Müslüman demokratlık mı, yoksa emperyalizme ABDnin icazetiyle kurulan AKPnin atacağı adımlardan izleyeceği politikaya kadar herbir ayrıntı bizzat Washington merkezli hazırlanmaktadır. CSISın Türkiye masası direktörü Bülent Ali Rızanın yaptığı açıklamalar bunun göstergesidir. Washington AKPnin ezici başarısını beklemekle birlikle bundan sonra atacağı adımların da neler olacağını söylemekten çekinmemektedir. Bugün tüm Ortadoğuya yönelik saldırı planını Irak üzerinden başlatma hazırlığında olan ABD için AKPnin tutumu kendi savaş gerekçelerinin de dayanağı olmaktadır. Irak petrollerinden nasibini alamayan Bush, Saddamı hedef tahtasına çakarken yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ABDnin sınırsız kullanımına açan Türkiyeyi ve boynuna Müslüman demokrat tabelasını astığı AKPyi dünyaya örnek olarak g&oml;stermektedir. Daha seçim sonuçları bile belli değilken Tayyip ve Abdullah Gül gibi AKPnin önde gelen isimleri Irakı ABDye boyun eğmeye çağırmaktaydı. ABD politikalarına Ortadoğu halklarının gösterdiği tepkiye karşı Müslüman demokrat kimliği ile öne çıkartılan ve Bush yönetiminin Ortadoğuda oluşturmaya çalıştığı yönetim biçimi olarak sunulan Türkiye ve AKP modeli, kelimenin gerçek anlamıyla emperyalizme uşaklık anlamına gelmektedir. Bir yanda BM kararlarını defalarca çiğneyip Filistinde katliam ve işgal politikası uygulayan İsraille ortak anlaşmaları onaylayan AKP, diğer yanda Irakın BM kararlarına uymadığı bir durumda ABD saflarında savaşa girebileceğini söylemekte. Sorun partilerde değil düzendedir! Türkiyede yapılan her seçimde iktidar olan partilerle birlikte meclisteki milletvekillerinin büyük bir bölümü tasfiye edilmiştir. Seçimlerle parlamentonun yenilenme oranı ortalama yüzde 70 civarındadır. 3 Kasım seçimlerinde bu oran yüzde 90lara çıkmıştır. Yani geçen dönem parlamentoda olan her 10 milletvekilinden 9u seçilememiştir. 3 Kasım seçimleri parlamentonun neredeyse tümünü sandığı gömmüş olmasına rağmen uygulanan ve uygulanacak olan politikalarda sözü edilebilir hiçbir değişiklik yoktur. Çünkü düzen partilerinin hepsi İMF-TÜSİAD yıkım programlarını uygulamak, ABD ve AB emperyalistleri ile işbirlikçi sermayenin isteklerini yerine getirme noktasında tekleşmiştir. Sağ ya da sol etiketli olsun düzen partilerinden hangisi iktidara gelirse gelsin, meclis aritmetiği ne oranda de¤işirse değişsin, değişmeyen tek şey açlık, yoksulluk, baskı ve zulüm düzeni olmuştur. Seçim sonuçlarını değerlendiren sermayenin önde gelen isimlerinden Bülent Eczacıbaşı ve Cem Boynerin Piyasa kuralları işledikten ve İMF programı devam ettikten sonra hükümetin kim olduğu fark etmez sözleri, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. 57. hükümetin sözde solda duran DSPsi, merkezdeki ANAPı ve faşist MHPsi, İMF-TÜSİAD programlarına bağlılık, emperyalizme uşaklık, işçi ve emekçi halka düşmanlık çizgisinde birleşip, nasıl tam bir uyum içinde hareket ettiyse, Erdoğan ve AKPsi de aynı programda hareket etmektedir. Düzen partilerinin neredeyse tümünün baraja gömülmesi ve AKPnin seçimden birinci parti olarak çıkması sermaye basınında radikal ve köklü bir değişim olarak yer aldı. Peki değişen nedir? AKP, İMF-TÜSİAD programlarını uygulamayı mı, reddediyor. ABDnin hesabına girişilecek Irak savaşına mı karşı çıkıyor. Uygarlığın değil ama savaşın ve sermayenin birliği olan ABye girmeye mi karşı çıkıyor? Tüm bunlara karşı çıkmadığına göre değişen nedir? Ya da AKPnin diğer düzen partilerinden farkı nedir? 3 Kasım seçimleri bir kez daha göstermiştir ki sorun, Amerikancı düzen partilerinden hangisinin iktidar olup olmayacağında değil ücretli kölelik düzeninin kendisindedir. B. Ekim |
|||||