Irak Komünist Partisi 50'li yılların sonunda Arap dünyasının etkili kitle hareketi olan ilk KPsidir. SSCBnin dayatmasıyla 1973te Baas-Partisi tarafından yönetilen ulusal cephe yönetimine girmiştir. Parti o zamanlar otoriter modernleşmeyi kapitalist olmayan gelişmenin ilerici yönü olarak görüyordu. Fakat 70li yılların sonunda IKPye karşı bir baskı dönemi başladı. Büyük güç yitiren parti muhalefete geçti. Raid Fahmi IKPnin MK üyesi ve 1983ten beri mülteci olarak Fransada yaşamaktadır. Kendisiyle Bernhard Schmid görüştü. Yarın bu geceden itibaren Iraka saldırılıyor" diye duysanız ilk tepkiniz ne olur? Öncelikle yirmi yıl içerisinde üçüncü defa savaşla yüzyüze kalan Irak halkı için endişelenirdim. Parti olarak bu durumda hareket imkanlarını da araştırırdık. Irakta faaliyet yürüten üyelerimiz var. Kürt bölgelerinde ve aynı zamanda Saddam Hüseyinin etki alanında gizlice aktif olan parti örgütlerimiz var. Onlar durumu hem demokratik ve federal Irakı, hem de, ne Amerikan kontrolünde, ne de diğer bir ülkenin kontrolünde olan, Irakın bağımsızlığını garantileyen rejim değişikliğini gerçekleştirmeyi deneyecekler. Yoldaşlarımız kesinlikle varolan rejimi savunmak için kalaşnikoflarına sarılmayacak. ABD önderliğinde Irak'a karşı gerçekleşecek savaşa karşı sokaklara dökülen Avrupa solu hakkında neler düşünüyorsunuz? Öncelikle kendilerinin savaşı durdurma isteklerine katılıyoruz. Irak KPsi olarak uzun bir süredir böylesi bir savaşa karşı tutum aldık. Fakat bu insanlardan demokrasi boyutunu ve varolan rejimin yargılanmasını da isteyeceğiz. Diktatörlüğün sona ermesi taleplerin bir parçası olmalı. Savaşı engellemek ve diktatörlüğü sona erdirmek bu iki talebi aynı anda sıralamak gerçekçi mi? Özellikle Irak halkının ayaklanma yeteneğine güvenmek gerekiyor. Mart 1991de bombalamalar bitirildiğinde iki hafta içinde 18 Irak bölgesinden 14ü ayaklanmacıların eline geçmişti. ABD ayaklanmaya destek vermedi. Ayaklanma yeteneği şu an varolan baskılar, ambargo ve günlük yaşam kaygıları yüzünden sınırlandırılmıştır. Fakat bizler komünist olarak savaşa oynayamayız. ABD bu yolla Irakta bir değişim gerçekleştirirse, kuralları kendisine göre belirleyecektir. Bizim buna hiçbir etkimiz olmayacak. Avrupa hükümetlerinin pozisyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Avrupa hükümetleri ABDnin planlarına karşı uzun bir süre çekimser yaklaştılar. Özellikle Irakta ekonomik çıkarları söz konusu olan Fransa için durum çok önemli. Şimdiye kadar rejimi desteklemek için yasalcı bir pozisyonda Irakın bağımsızlığı söz konusu yapılıyordu. Halbuki özellikle belki açık bir ekonomiye sahip olması gereken geleceğin demokratik Irakında Avrupalılar Amerikalıların karşısında bir güç olarak bir rol oynayabilirler. Uzun bir süre varolan rejimden gerçekten vazgeçmediler. Fakat şimdi ABDnin planlarında söz sahibi olma arayışı var. 1991de ABD hükümeti Irakta rejim değişikliği istemiyordu. Bu neden değişti? 11 Eylül 2001den önce ABD Saddam Hüseyinin Irakın içinde kontrolü elinde bulundurmasına oynuyordu. Bununla birlikte komşu ülkelerin potansiyel tehlikesinin küçük tutulması hedefleniyordu. Fakat 11 Eylül'den itibaren ABD iktidarı fanatik islamcı güçlerin güçlü olduğu Suudi Arabistan gibi diğer Arap ülkeleri tarafından da tehdit edilebileceğinden korkuyor. ABD kendileri tarafından kontrol edilen bir Irak'tan bu ülkelere karşı daha etkin olabilmek istiyor. Onlar Körfez'de üretilen petrol hacmini stratejik kontrol altına almak istiyor. Irak'ın ABD tarafından denetlenmesi ihtimaline ne diyorsunuz? ABD yönetimi askerlerinin özellikle başta kurtarıcı olarak karşılanmasını istiyor. Fakat Irak'ı uzun bir süre işgal etmeleri gerekecek, çünkü yapılacak olası bir serbest seçimi ülkenin ABD tarafından yönetilmesine düşmanca yaklaşan siyasi güçler kazanır. İslamcılar mesela veya KP'nin de içinde bulunduğu sol yelpaze örneğin. Bunun dışında Arap milliyetçisi güçler de var. Bundan dolayı Washingtonda birkaç yıllık bir ABD askeri yönetimi ve kendilerine dost bir rejimin oturtulması tartışılıyor. Bugün diktatörlüğü hedef alan mücadelemizi Irak halkının kendi kaderi hakkında söz sahibi olması için farklı şartlar altında sürdürürüz. Bu aynı zamanda ekonomik gelişmenin kontrolünü de gerektirir. Rejimin devrilmesinden sonra ne tür ekonomik değişiklikler olabilir? Irakta bugün devlet kapitalizmi ve yer yer mafyavari rant ekonomisinin karışımı vardır. Ambargo koşullarında iletişim sektörü güçlü gelişti. 120 milyar dolarlık dış borç şu an ödenmiyor, fakat rejim değişikliğinden sonra bu borçların ödenmesi talebi Irakı petrol üretimini yükseltmeye itebilir. ABD aynı zamanda kendisinin globalleşmiş dünya ekonomisine entegrasyonunu isteyecektir. Şu an Saddam Iraklıların kafaları üzerindeki kılıç olarak görülüyor, kendisi ekonomik sorunların tartışılmasını engelliyor. Sonra piyasa böyle bir kılıç olabilir. Şu an bunun nasıl bir tepkiye yolaçacağı kestirilemiyor. Uluslararası tartışmalarda ne tür tecrübeler edindiniz? Bazı solcular ve komünistler Saddam'ın sözde anti-emperyalizmini selamlıyorlar. Herşeyden önce kendi ülkelerinin çıkarlarını takip eden ve Saddamı açıkça eleştirmeyen Çin ve Vietnam KPleriyle sorunlar yaşanıyor. Fakat yazın Berlinde DKPnin düzenlediği globelleşmeyle ilgili bir seminere katıldığımızda, bizim tarafımızdan hazırlanan ve Iraktaki diktatörlüğü de açıkça yargılayan bir açıklama oybirliğiyle kabul edildi. Saddamın desteklenmesinin komünistlerin büyük bir bölümü tarafından söz konusu olduğuna inanmıyorum. Fakat bunu farklı değerlendiren akımlar da var. Anti-ambargo komiteleri ve dayanışma inisiyatifleri Irakta resmi makamlarca kabul ediliyor. Bunların arasında dürüst olanlar da var, fakat bunların çoğu idealist gerekçelerden ziyade diğer nedenlerden dolayı oraya gidiyor. Jean-Marie Le Penin eşinin başkanlığını yaptığı SOS Irakın çocukları adlı örgüt gibi Irak rejimi tarafından finanse edilen gruplar var. Ve solcular aşırı sağcılarla Bağdata giderse, kendilerini sorgulamalılar. Irakta dört yıldızlı otellerde kalan ve televizyona çıkarılanlar otomatikman kullanılıyor demektir. O yanlız rejime yardımcı olur, Irak halkına değil. (Haftalık Alman gazetesi Jungle Worldün
İrandaki yeni idam furyasına karşı İrandaki yeni idam furyasına karşı uluslararası bir hareket inşa etmek yaşamsal bir görevdir. İşçi örgütleri, ilerici siyasi partiler, insan hakları savunucusu örgütler, özgürlükçü kişi ve kurumlar ve kamuoyuna... İran İslam Cumhuriyeti halkı korkutmak ve geri püskürtmek için yeni bir idam furyası başlatmıştır. İslam Cumhuriyeti 24 yıllık egemenlik tarihinde devrimci hareketi bastırmak için çağdaş tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştiren rejimdir. Bir kısmını gençler ve çocukların oluşturduğu yüzbinin üzerinde kişinin hunharca idamı bu yönetimin elebaşlarının karnelerinin bir kısmıdır. Öldürme ve kan dökme, İslam yönetiminin sözcüğün gerçek anlamında olmazsa olmaz özelliklerinden biridir. İslami yönetim işkence ve idam olmaksızın anlamsızdır, olanaklı değildir. İslam Cumhuriyeti devrilmek üzeredir, bu yönetimi devirmek için ayaklanan halkı bastırmak ve korkutmak için çaresizce idam silahına sarılmıştır ve kanlı katliamlar gerçekleştirecek kapasitededir. 90lı yıllarda idamlarda görece bir azalış d¨neminden sonra idam siyaseti son iki yılda yeniden şiddetlenmiş durumda. İslam Cumhuriyetinin göstermelik mahkemelerinde mahkum edilenler genelde uyuşturucu kaçakçılığı ve taamüden insan öldürmekle suçlanmışlardır. Ancak bu idamların ereği siyasaldır, bu idamlarla İslam Cumhuriyeti halkı ürkütmek ve onlara katliam ve idam düzenini sürdürme yetisinde olduğunu göstermek istemektedir. Caddelerde vinçlere insanları asmak ve gençleri umumi mekanlarda kırbaçlamak bu amacı gütmektedir. Son aylarda ve haftalardaysa siyasal aktivistler, sokak gösterilerine katılanlar ve ayaklanmalar sırasında tutuklanan muhalifler, ideolojik muhalifler, İslamın kutsal saydığı şeylere saygısızlık edenler de idam edilmeye başlamıştır. Bu ciddi bir alarmdır. Ne var ki rejim derin bir bunalım içinde çırpınmaktadır, bastırma yetisi oldukça azalmıştır. Geniş, güçlü bir itiraz dalgasıyla bu idam furyasını önleyip geriletmek olanaklıdır. Böyle koşullarda çok yönlü uluslararası ölçekli bir itiraz örgütlemek yaşamsal öneme sahiptir. Rejim kırılgan bir konumdadır, sürekli ve geniş bir itirazla rejimi geri adım atmaya zorlamak kesinlikle olanaklıdır. Bu mücadelenin zorunluluğunu anlamak, İran halkının özgürlükçü mücadelesinin yanında İslami yönetime karşı durmak bütün işçi örgütleri, ilerici partileri, özgürlükçü kişi, kurum ve kuruluşlar ve kamuoyunun görevidir. Sesinizi bizim sesimizle birleştirin, İran Komünist-İşçi Partisinin yeni idam furyasına karşı örgütlediği uluslararası kampanyaya katılın ve İran halkına İslami yönetime karşı mücadelesinde destekleyin. İslami yönetimin siyaseti yenilgiye uğratılmalıdır. Bu siyasetin yenilgiye uğramasıyla İslam Cumhuriyeti halkın devrimci özgürlük mücadelesine karşı daha kırılgan bir konuma yerleşecektir. Komünist İşçi-Partisi İslam Cumhuriyeti muhalifi bütün parti ve örgütlerin de dikkatini varolan koşullarda bu sorunun siyasal önemine ve duyarlılığına çekmek ister. 11 Kasım 2002 |
|||||