16 Kasım '02
Sayı: 45 (85)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yaklaşan savaş ve yakıcı görevler
  "İşçilerin birliği, halkların kardeşliği" şiarıyla emperyalist savaşa dur diyelim!
  Savaşa hazırlıkta son perde
  Mecliste derin devleti artık CHP temsil edecek
  TİS'lerde esnek çalışma dayatılıyor!..
  Karayolu işçisi ve saldırıyı göğüsleme sorumluluğu
  Kurtuluş kendi örgütlülüğümüzdedir!
  Emekçilerin oyuyla sermayeye hizmete!
  Aldatıcı manevralar değil çözüm!..
  ÖO direnişinde yeni bir şehit: Serdar Karabulut
  Seçim çalışmalarının ardından sınıf ve kitle çalışmasının yeni dönemi
  Çürümüş düzenin kirli meclisi
  Floransa'da yüzbinlerce kişi kızıl bayraklar ve savaş karşıtı pankartlarla yürüdü
  Floransa'da Birinci Avrupa Sosyal Forumu...
  Birinci Avrupa Sosyal Forumu katılımcılarıyla röportajlar...
  ABD'de "Bizim adımıza değil!" oluşumunun açıklaması...
  Irak'a yönelik savaşın hazırlıkları tamamlanıyor
  Ayaklanma istiyoruz!
  KADEK'in cinayetlerini durduralım!
  "Sınıfa, Partiye ve Devrime Destek Gecesi"
  Bu gidiş nereye?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Aldatıcı manevralar değil çözüm!..

F tipi hücre saldırısına karşı büyük ölüm orucu eylemimizin başlangıcının ikinci yıldönümünde bazı gerçeklere dikkat çekmek istiyoruz. Adalet Bakanı Aysel Çelikel’in “sorunun çözümü için herşeyi yapacağız” söylemleri eşliğinde “iyileştirme genelgeleri” ile yaratılan puslu havanın hücre gerçeğini örtmemesi bakımından gerçeklerin altının bir kez daha özenle çizilmesinin önemi ortadadır.

F tipi hücre saldırısı egemen sınıfların işçi sınıfı ve emekçilere çok yönlü saldırısının önemli bileşenlerinden birisidir. F tipi hücreler emperyalizmin yıllarca boyunduruk altında tuttukları ülkelerdeki deneyimlerinden yararlanılarak gündeme getirildi.

Kamuoyu desteği almanın belirleyici önemde olduğunu bilen egemen güç odakları işçi sınıfı ve emekçi kitleleri yanıltmak için her türlü araca, yalan ve demagojiye başvurdu. Gerçeklerin sis perdesi altına alınması ve zihinlerin bulandırılmasında özelilkle medya öne çıkarıldı.

Bu yalan ve demagoji kampanyası eşliğinde 19 Aralık katliamlarının ve F tipi hücrelere geçisin provası olarak 10 yoldaşımızın katledildiği, onlarcasının yaralandığı, kol koparıldığı, cinsel tacize maruz kalındığı Ulucanlar, Burdur ve Bergama katliamı ve saldırıları gerçekleştirildi.

Yetmedi. F tipi hücrelere geçişin bir başka adımı olarak adalet, içişleri ve sağlık bakanlıkları arasında imzalanan “Üçlü Protokol”le birçok kazanılmış hakkımız elimizden alındı. Biz devrimci tutsaklar, insanı insanlıktan çıkaran tecrit, izolasyon ve treadmanın imha ve teslim almanın mekanı olan F tipi hücre saldırısının emekçilere yönelik çok kapsamlı saldırının bir parçası olduğunu biliyoruz. Direnişimizin devrim mücadelesine kattığı gücün bilincindeyiz. Sadece kendi koşullarımızın düzeltilmesini değil işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin yakıcı taleplerini de savunduk. İçeride ve dışarıda eylemlerimizle gerçeğin yüzüne tutulan ayna olduk, olacağız da...

19 Aralık 2000 tarihinde, tarihin tanıklık edeceği en kanlı, en vahşi katliamlardan biri gerçekleştirildi. “F tipi cezaevlerinin açılışı bir yıl ertelendi” yalanının hemen ardından devlet 20 cezaevine birden 20 bin kişilik operasyon gücüyle kurşun ve bomba yağdırarak saldırdı. Birçok devrimcinin ölümüne, yaralanmasına ve sakat kalmasına yol açan bu hunhurca saldırıya iğrenç bir ikiyüzlülükle “Hayat Dönüş” adı verildi. Bu kanlı operasyonda devrimci iradelerinden ve çıplak bedenlerinden başka bir araca sahip olmayan bizler kurşunlandık, kimyasal gazlarla boğulduk, diri diri yakıldık, yoğun işkence ve tecavüzlere maruz kaldık. Bütün bu gerçekler devletin Adlı Tıp Kurumu raporlarıyla da inkar edilemez şekilde belgelenmiştir. Bu operasyonun dışardaki uzantısı ise tüm demokrat, ilerici kişi ve kurumlara azgınca saldırılar, yoğun gözltılar, tutuklamalara ve sansürdür.

F tipi hücrelere konulmamızın ardından “ölüm orucu eylemlerinin bitirildiği” yalanı propaganda edilirken sorunun çözüldüğü izlenimi oluşturularak zihinler bulandırılmaya çalışıldı. Oysa iddia edilenin tersine ölüm orucu eylemimiz yeni katılımlarla daha da kitleselleşmişti. Böylece devrimci tutsaklar hiçbir koşul altında boyun eğmeyeceklerini dosta da düşmana da gösterdiler.

Direnişimiz karşısında panikleyip şaşkına dönenler yeni manevralara yöneldiler. Zorla müdahale işkencesi devreye sokuldu. Yüzlerce devrimci sakat bırakıldı. Bu yöntem de sökmedi. Devreye tahliye saldırısı sokuldu. Devrimciler tahliye edilen direnişçilerin yerlerini yeni ölüm ourcu ekipleriyle doldurdu. Tahliye edilen direnişçilerin bir kısmı direnişlerini dışarıda da sürdürdüler. Öte yandan tutsak yakınlarının destek amaçlı ölüm orucu eylemi de sürüyordu. Devlet tahammülsüzlüğünü burada da gösterdi. Küçükarmutlu’da 4 devrimcinin katledildiği küçük ölçekli bir “hayata dönüş” operasyonu yaptı.

98 yoldaşımızın şehit düştüğü, yüzlercesinin sakat bırakılarak “yaşayan ölüler” haline getirildiği bir tablo ısrarla yaratıldı.

İşte “lüks otel” olarak sunulan F tipi cezaevlerinin 2 yıllık uygulamalarından bazı örnekler:

- Tecrit ve izolasyonun yolaçtığı ağır psikolojik yıkım sonucu birçok insanın psikolojik olarak rahatsızlanması ve ölümle sonuçlanan intihar girişimleri.
- Avukat görüşlerinde keyfi zorluklar çıkarılması, mahkeme dosyası, savunma belgeleri vb. belgelerin içeri alınmaması, savunma hakkının gaspı.
- Sayım disiplini adı altında keyfi dayatmalara başvurulması.
- Aylık genel aramalarda eşyalarımızın talan edilmesi, eşyalarımıza el konulması, onursuz aramanın dayatılması.
- Sakıncalı olduğu iddia edilerek mektupların verilmemesi veya gönderilmemesi.
- Mahkeme, hastane vb. sevkler sırasında işkenceye dönüşen onur kırıcı aramanın dayatılması.
- Hastalıklarımızla yeterince ilgilenilmemesi, çoğu kez tedavi sonuçlanmadan hastaneden cezaevine gönderilme.
- Ziyaretlerin 1. dereceden yakınlarımızla sınırlanması, ziyaretçilerimize de onursuz aramaların dayatılması,
- İhtiyaçlarımızın ailelerimiz tarafından karşılanmasına “güvenlik” gerekçesiyle izin verilmemesi, kantinden alışverişe zorlanarak birilerine rant kapısı açılması.
- Tutsaklardan elektrik parası alınarak “paralı mahkum” uygulamasının dayatılması.
- Tüm bu uygulamalara dair ilgili kurumlara yaptığımız suç duyurularına rağmen yapılanlar savunulmuş, gayrı ciddi yanıtlarla geçiştirilmiş, üstelik aba altından sopa gösterilmiştir.

Devlet üç kapı üç kilidin açılması gibi ancak geçici çözüm olabilecek bir talebimizi bile karşılamayarak çözümsüzlükte ısrar etmektedir. Yeni Adalet Bakanı Aysel Çelikel de, sorunun özüne dokunmayan çelişkili açıklama ve icraatlarla, kamuoyunu oyalamaya ve aldatmaya dönük manevralara başvuruyor.

Yeni Adalet Bakanı, “Anlayamıyorum, niye hala direniyorlar. Bunca bedele rağmen direniş olmaz” diyebiliyor. Oysa tecrit ve izolasyona dayalı koşullar devam ettiği müddetçe direnişin sürmesi değil sürmemesi anlaşılamaz.

Aldatmacalara, kandırmacalara son verilmelidir. Çözümün yolu taleplerimizin kabulünden geçmektedir. Bunu bir kez daha ölüm orucu direnişinin 2. yılında bu vesileyle vurguluyor ve ilan ediyoruz.

Atlen Yıldırım
1 No’lu F Tipi Cezaevi
A.8/24 Sincan/Ankara
21 Ekim ‘02



Tecrit ve izolasyona karşı konsolosluk eylemleri devam ediyor

F tipi cezaevlerine ve devrimci tutsaklara yönelik saldırılara karşı protesto eylemleri devam ediyor. Tutsakların sürdürdüğü Ölüm Orucu direnişi ve çeşitli fiili direnişlerle birlikte aile örgütleri de F tipi cezaevlerinin baş mimarlarından olan AB’ye bağlı ülkelerin konsolosluklarına dilekçe verme eylemini sürdürüyorlar. F tipi cezaevlerinin yapımına onay veren ve uygulayan bu ülkeler, yüzlerce devrimcinin katledilmesinin ve sakat kalmasının baş sorumluları arasında yeraldılar. İki yıldır süren tecrit ve izolasyon işkencesinin sorumlusu kendileri değilmiş gibi bugün F tipi cezaevlerinin Kopenhag Kriterelerine uygun olmadığını söylüyorlar. Demokrasi maskelerinin arkasına saklanarak gerçekte gerici siyasal çıkarlarına göre davranan bu ikiyüzlü ülkelerden devrimci tutsakların hiçbir beklentisi yoktur ve olamaz.
TUYAB, TAYAD ve bazı kitle örg

ütleri 8 Kasım’da Yunanistan Konsolosluğu’na giderek “Tecrite hayır!” yazılı dilekçeleri vermek istedi. 60 kişinin yazdığı dilekçeler ancak uzun bir uğraşın ardından kabul edildi. Yapılan açıklamada her türlü demokrasi aldatmacasına karşı tecrit kalkana dek protesto eylemlerinin devam edeceği söylendi. Aynı gün sabah saatlerinde Ankara Numune Hastanesi’nde yatan Ölüm Orucu direnişçisi Serdar Karabulut’un zorla müdahale sonucu şehit düştüğü bildirilerek, bir kez daha insanım diyen herkes işkence ve tecride karşı dayanışmaya çağrıldı.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul