İspanyanın çiçeği, en kırmızı çiçeği halkın...
İspanyada iç savaş ve Federico Garcia Lorca İren Deniz Artık katiyen biliyoruz; Askeri darbelerin ve ayaklanmaların İspanyası Perudan Hollandaya uzanan İspanya krallığının yaşadığı gerileme; 16. yüzyıldan başlayarak sömürgelerini bir bir kaybetmesi, 19.yüzyılın sonunda Kübayı da yitirmesiyle beraber iyice belirginleşti. Gerileyen gerici krallık 19. yüzyıldan itibaren bir başka düşmanının, işçilerin ve emekçilerin mücadelesine hedef oluyordu. Ayaklanmaları bastırmak, emekçilerin mücadelesini ezmek için sık sık kanlı darbeler tezgahlanıyordu. 19. yüzyıldan beri İspanya halkları ordu darbelerine alışkındı. 19. yüzyılın ortalarından itibaren emekçi yığınlar yavaş yavaş siyasal arenada boy göstermeye başladılar. Ordu darbeleri karşısında işçi örgütlerinin radikal olduğu bir ülkede ise direniş kaçınılmazdı. Dayatılan ağır çalışma koşulları altındaki ölü yaşamı diriltmek için emekçi yığınlar sık sık ayaklanıyorlardı. Onbinler 1 Mayıslarda sokaklara dökülüyor, sık sık genel grevler ve siyasal grevler örgütleniyordu. Faşist Franconun emriyle 4 bin madencinin öldürüldüğü Asturiastaki ayaklanmaya 70 bin madenci katılıyor, Biscan ve Bilbaoda kitlesel işçi direnişleri gerçekleşiyordu. Grevlerde, ayaklanmalarda binlerce emekçi hayatını kaybetse de, ayaklanmalar kanlı biçimlerde bastırılsa da, İspanya proletaryası hiçbir zaman yılmadı. Yılmadığını 1936 Temmuzunda İspanyanın tek sömürgesi Fastan getirilen darbecilerin karşısında dimdik ayakta çarpışarak gösterdi. Bütün İspanyaya yayılan kanlı iç savaşta Halk Cephesinin temsil ettiği cumhuriyetçi güçler yenildi. Çoğu emekçi yaklaşık 1 milyon insan hayatını kaybetti. Temel hak ve özgürlüklerin yokedildiği faşist Franko diktatörlüğü kuruldu. Bu durum daha kanlı bir saldırıya hazırlanan Alman ve İtalyan faşistlerine cesaret verdi. İspanyada direnişin simgesi olan NO PASARAN! sloganı ise, 1945te faşizmin yenilgiye uğratılmasının esin kaynağı oldu. Yıllarca iktidarda kalmayı başarsa da, İspanyol faşizmi de aynı akibete uğramaktan kurtulamadı. İç savaşa hazırlık 1933 yılına gelindiğinde CEDA (Sağ Partiler Konfederasyonu) genel seçimlerde birinci parti oldu. Uluslararası planda Hitlerin iktidara gelmesi orta sınıfların sağa kayışını hızlandırdı. Seçim başarısı ve faşizmin güç kazanması, emekçi kitlelere ve işçi sınıfına karşı harekete geçmeyi kolaylaştırdı. Faşist bir örgüt olan Falanjlar bu dönemde sahneye çıkmaya başladılar. 1936 yılında faşist sivil ve askeri örgütlerin sayısı onikiyi bulmuştu. Falanjlar dışında Sivil Muhafızlar ve Kara Müfrezeler bunlardan başlıcalarıydı. Vurucu gücünü lümpenlerin oluşturduğu Kara Müfrezeler en azılı olanıydı. Halkı katletmekte sınır tanımıyordu bu faşist caniler. 1934 yılındaki yeni grev dalgası devlet baskısını da beraberinde getirdi. İçişleri Bakanı Marksist devrimcilere karşı savaş zamanı geldi diyerek dört sosyalist milletvekiliyle birlikte grevci yüzlerce köylüyü tutuklattı. Bu arada CEDA giderek güçlenmiş, devlet baskısı artmış, sivil faşist terör hız kazanmıştı. Katliamların ardı arkası kesilmiyordu. Sokaklarda faşist terör hüküm sürüyor, emekçi, işçi ve öğrenciler katlediliyordu. Baskı ve terörden bıkan halk umudu 16 Şubat 1936 seçimlerinde Halk Cephesinde aradı. Halk Cephesinin programında siyasal tutuklular için af ve siyasal nedenlerle işten atılmış olanların tekrar işe alınması yeralıyordu. Bununla birlikte bir burjuva partisi olan Cumhuriyetçi Parti programından önemli etkilenmeler sözkonusuydu. Programda toprağın ve bankaların ulusallaştırılması yer almazken, sanayiye yardım savunuluyordu. Cumhuriyetçi partiler ile sol partilerin katılımıyla kurulan Halk Cephesi, seçimleri ezici çoğunlukla kazandı. Kazanılan bu başarı, Cephenin programından değil, esas olarak ülkede yaşanan dramdan kaynaklanıyordu. Yeni hükümeti Azananın başkanlığındaki Sol Cumhuriyetçiler kurdu. Komünist ve sosyalistler burjuva hükümete katılmama kararı almakla birlikte dışardan destek verdiler. Azana hükümeti, otoritesini arttırmak ve kamu düzenini yeniden sağlamak gibi önüne iki hedef koydu. Genel af ilan edilip, Falanj yasadışı ilan edildi. Olağanüstü hal genişletildi, ülkede etkili olan anarşistler üzerindeki baskı arttırıldı. Cumhuriyetçilerin hükümete gelmiş olması, emekçi yığınların yaşam ve çalışma koşullarında köklü bir değişim yaratmadı. İşçi ve emekçi yığınlar seçim başarısının bir zafer olmadığının bilincindeydiler. Seçimlerde elde edilen kısmi başarı, faşizm tehlikesini ortadan kaldırmadığı gibi daha kanlı bir çatışmanın da zeminini döşüyordu. Ya devrim ya da karşı devrim; ortası yoktu. Seçimlerle ortaya çıkan tablo geçici bir durumdu. Her iki cephe de kesin üstünlük için hazırlık yapıyordu. Karşı-devrim güçleri daha hazırlıklı ve daha inisiyatifli davranıyordu. Hükümetin izlediği denge politikasından köklü bir biçimde kopamayan komünistlerin taktik hataları, işçi ve emekçiler cephesinde daha ileriden bir toparlanmayı ve safları netleştirmeyi geciktiriyordu. Bir yanda çalışma haftasının kısaltılması, ücretlerin yükseltilmesi, ücretli izin hakkı için mücadeleler yoğunlaşıp köylülerin toprak işgalleri başlarken, diğer tarafta darbelerin ülkesi İspanyada Franco, Mola gibi birçok general darbe hazırlıkları yapıyorlardı. Hitler ve Mussolini İspanyol faşizminin yurtdışı destekçileriydi. Darbe planlayıcılarının hedefleri arasında farklılıklar vardı. Falanj, Mussolini tipi ulusal-korporatist bir faşist rejim kurmayı hedeflerken, Carlistler (Tek sürü, tek çoban, tek kral, tek kılıç sloganı ile hareket eden Don Carlos olarak tanınan VII. Fernando yanlısı kesim) monarşiyi ve Bourbon hanedanını geri getirmeyi istiyordu. Parlamentoyu ve yasal olarak seçilmiş olan hükümeti bertaraf etme planları yapılıyor, sayısız provokatif eylemler, Falanj tarafından gerçekleştirilen cinayetler, polis ve ordu tarafından düzenlenen kanlı baskınlar ardarda yaşanıyordu. Hükümet generallerin yerlerini değiştirerek darbe girişimlerini önleyeceğini düşünüyordu. Temmuz 1936da siyasi eylemin merkezi sokaktı artık. Ülkede durum iyiden iyiye gerginleşmişti. Faşistlerin giriştiği kıyımlar, adam öldürmeler, genel grevler, kilise yakmalar... Askeri darbe kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Fakat hükümet herhangi bir girişimde bulunmuyor, işçi örgütleri UGT (Sosyalist İşçi Sendikası), PSOE (İspanya Sosyalist İşçi Partisi) ) de taraftarlarını hazırlamasına karşın, kitlelere siyasal bir yön veremiyordu. Darbe öncesi sokak çatışmaları ve suikastler giderek arttı. 12 Temmuzda ordu içindeki sol subayların örgütü olan UMRA üyesi teğmen Jose Del Castilolun faşistlerce öldürülmesi, ülke çapında anti-faşist gösterilere neden oldu. Savaşarak ölenlerin sloganı: Takvimler 17 Temmuz 1936yı gösterdiğinde, Nisan 1939 tarihine kadar sürecek ve yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kaybedeceği iç savaş başlamıştı. İspanyanın sömürgesi Fasta başlayan ayaklanmanın ülkenin diğer şehirlerine yayılarak genişlemesi, Azana burjuva hükümetinin düzenin temellerini sarsacağı korkusuyla işçi ve emekçilerin silah taleplerini geri çevirmesi, faşistlerin dizginsiz saldırılarını da beraberinde getirdi. Almanya, İtalya ve Portekizin desteğiyle Ağustos başında general Franco inisiyatifi ele alarak, acımasızlıklarıyla ünlü Fas birlikleriyle ilerlemeye devam etti. Fakat hiçbir şehirde teslimiyet yaşanmadı. İşkence ve vahşet direngenliği kıramadı; işçi hareketinin kalesi Sevillada, Saragosada, 4 bin şehit vererek direnen Asturiaslı madencilerin kalesi Oveidoda, sanayinin merkezi Barcelonada, Madridte
Her yerde ölümüne bir direniş yaşandı. Direnişin sembollerinden biri haline gelen komünist kadın önder Pasionarianın "İspanya halkı! Kadınlar! Silahınız yoksa bıçaklarınızla, kızgın yağlarla savaşın. Diz çöküp yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir. NO PASARAN!" sözleri, radyodan tüm İspanyaya ve dünyaya yapılan bir direniş çağrısıydı. Ve bu çağrı karşılıksız kalmadı. Hükümetten umudunu kesen işçi ve emekçilerin kendi olanaklarıyla silahlanıp duruma müdahale etmeye başlaması, darbecilerin beklemediği direnişi de beraberinde getirdi. İşçiler kısa sürede Madrid, Barcelona, Valencia, Malaga gibi önemli merkezlerde denetimi ele almışlardı. Silahlanmış işçi ve emekçilerin kurdukları komiteler ve konseyler fiili olarak iktidarı ele alıyor, burjuva düzeni siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda sarsacak eylemlere girişiyorlardı. Halk Cephesinin etkin olduğu bölgelerde tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmış, topraklara el konulmuş, kiliseler yakılmış ya da hastane veya okula dönüştürülmüştü. Kadınların özgürlükleri genişlemişti. Ev kiraları ve kamu taşımacılığı ucuzlatılmış, topraklara ve fabrikalara işçi komiteleri el koymuştu. Darbenin hemen ardından başlayan İtalyan ve Alman yardımı savaşın kaderini Franco lehine değiştirdi. İtalya, Almanya ve Portekiz ile birlikte darbenin başlıca destekçileri iken, Amerika ve İngiltere tarafsız görünüyordu. Meksikanın sembolik silah yardımı dışında sosyalist Sovyetler Birliği cumhuriyetin tek gerçek destekçisi idi. Enternasyonal dayanışma: İspanya iç savaşı, dünyanın bütün ülkelerinden yüzlerce devrimci ve anti-faşist aydını Halk Cephesi saflarında, ilk temeli atılacak Uluslararası Tugaylarda birleştirdi. Dünyanın dört bir yanından 3 bini aşkın gönüllü faşizme karşı emekçilerin, işçilerin İspanyasını savunuyordu şimdi. Tarafsızlık utanılacak işbirliğinin diğer adıydı. Sartreden Malrauxya, Robensondan Picassoya, Brechtten Romain Rollanda, Couldwelldan Hemingwaye ve Yves Montanda kadar, tüm ülkelerin önde gelen aydınları, halkın İspanyasını savunmayı aydın kimliklerinin odağına yerleştirdiler. Ülkelerinde ya da sıcak savaş cephesinde anti-faşist mücadeleye katıldılar. Hem kalemleriyle hem de silahlarıyla savaştılar. Darbeciler ve onların emperyalist destekçileri kendilerinden yana tutum almayı ya da susmayı dayatırken, onlar hayır dediler. Faşist katil sürüleri teslimiyeti dayattıklarında, yüzbinlerce direnişçiyle beraber aynı şiarla yanıt verdiler: Teslim olmaktansa ayakta ölmek yeğdir! Couldwell ve daha niceleri, binlerce kilometre uzaktaki topraklarda ölümü onurluca karşıladırlar. Federico Garcia Lorca da, bu aydın ve sanatçılardan biri olarak, Granadada karşıladı ölümü, 19 Ağustos 1936da. Faşist katiller onu katlederek İspanyol halkına gözdağı vermeyi, korku tohumları ekerek direnişi zayıflatmayı hesaplamışlardı. Onun şahsında devrimci aydın ve sanatçıları, anti-faşist direnişçileri susturmayı umanlar yanıldılar. Bu savaşta ve daha nicelerinde katledilen halkların devrimci, ilerici aydın ve sanatçıları, onların eserleri yaşamaya, mücadeleye güç vermeye devam ediyor. Halkının özgürlüğüne ve sanata Lorca, Granada yöresindeki Fuente Vaqueros kasabasında 5 Haziran 1898 tarihinde doğar. Sanatın bütün dallarıyla ilgilenen ilerici aydın bir aileden gelmesi, İspanyol halklarının kültürel zenginlikleriyle beslenmesi, doyumsuz eserler yaratmasını sağlar. Ülkesini tanımak için gezilere başlar, İspanyol halklarının kültürlerini inceler, her konuyla ilgilenir. Başlangıçta yoğunlaştığı müzikten edebiyata dönüş yapar. Devrimci fikirlere yakınlık duymaya başladığında Hukuk Fakültesinde öğrencidir. Yeni yeteneklerin gelişme zemini olan ilerici İspanyol aydınlarının biraraya geldiği Madrid Öğrenci Yurdu çevresine katılır. İlk kitabı Simgesel Düşlemi ve ikinci kitabı İzlenimler ve Manzaraları bu dönemde yazar. Bu yıllarda politik tercihini de yapar ve kendisini Her gerçek şair gibi ben de devrimciyim diye tanımlar. Faşizmin ortalığı kasıp kavurmaya başlamasından önce safını belirlemiştir o: Dünyada iktisadi eşitsizlik hüküm sürdükçe, düşünmek diye bir şey olmayacaktır. Açlık kökünden sökülüp atıldığı gün, dünyanın hiç görmediği bir manevi coşku olacak. Büyük ihtilal geldiği zaman kopacak sevinci gözümüzün önüne getiremeyiz. Yaratıcılığının baharında olan Lorca, birçok ülkeyi gezer, oralarda şiirler yazar. Gittiği ülkelerde sanat üzerine verdiği konferanslar hep ilgiyle izlenir. Her konferansta okuduğu, bir bayrak üzerine özgürlükle ilgili sözler işlediği için ölüme mahkum edilen Mariana Pineda dramı büyük ilgi ve beğeni görür. Konferanslarında kalabalık nedeniyle yer bulunamaması izdihamlara neden olur. Gittiği bütün ülkelerde öylesine coşkuyla karşılanır ki, Arjantinde kendisine İspanya Edebiyat Elçisi ünvanı verilir. Çinlisi, İspanyolu tüm ezilenlerin yanında saf tutup onlar için baladlar yazarak dünya çapında tanınır. Herkesin kardeşiyim ben. Siyasal sınırlara inanmadığımı söylememe gerek bile yok der. Daha genç yaştayken tutkuyla bağlı olduğu İspanyol halkının özgürlüğü için pek çok şiir ve oyun yazar. 1928 yılında ilerici Gallo dergisini çıkarır. Tiyatroyu, toplumsal eşitsizliğe karşı direnen halkın eğitimi için bir araç olarak görüp, 1932 yılında kurduğu La Barraca adlı Gezici Üniversite Tiyatrosuyla, İspanyayı köy köy dolaşıp halkta devrimci ruh yaratmaya çalışır. Siyasi tutukluları desteklemek için binlerce işçinin doldurduğu salonlarda tiyatro oyunları sahneler. Duyarlı İspanyol aydınlarıyla birlikte hazırladıkları 1 Mayıs bildirilerinin altına imza atar, her vesileyle halkın yanında, zorbaların ve sömürücülerin karşısında olduğunu gösterir. Faşist darbe yaklaştığında yapılan çağrılara uyar: Hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeyi olmamanın huzuru bile kendisine çok görülenlerin yanında olacağım. Biz -biz dediğim, varlıklı orta sınıf ailelerinden eğitim görmüş aydın kişilerdir- fedakarlığa davet ediliyoruz. Bu çağrıyı kabul edelim. Bütün bunlar gözü dönmüş faşist çetelerin gözünden kaçmaz. Genç yaşına rağmen İspanyada ve dünyada tanınan-sevilen bir sanatçı olması, faşist darbecilere karşı aldığı tutum, onu daha tehlikeli bir sima olarak hedefe koymaktadır. Özellikle Sivil Muhafızların kanlı yüzünü teşhir etmek için yazdığı şiirden sonra katiller sürüsünün öfkesini iyice azdırır. Ölüm fermanının çıkarılmasında yazdığı bu şiir son gerekçe olur. Karadır atları, kapkara (İspanyol Sivil Muhafız Baladı/F. LORCA) Ölüm çok sevdiği, doğup büyüdüğü Granadada bulur onu.16 Ağustosta gözaltına alınır. İkibuçuk gün süren gözaltıdan sonra Viznar vadisinde katledilir ve cesedi ortadan kaldırılır. Binlerce anti-faşist savaşçı gibi başı dik, korkusuzca karşılar ölümü. *** Şiirlerini, İlk Şiirler, Cante Jondo Şiiri/Şarkılar, Çingene Romansları/Ozan New Yorkta, Tamarit Divanı/Dağınık Şiirler adı altında toplamıştır. Oyunları: Kanlı Düğün, Mariana Pineda, El Defensor, Yerma, Dona Rosita, İhtiyar Kız, Bernarda Albanın Evi.
Atlının şarkısı Cordaba. Ay kocaman, at kara Ovasından, yelinden Ah benim yiğit atım! Cordoba. F. G. Lorca
Cinayete katılan Sivil Muhafızlardan birinin ağzından Lorcanın katledilmesi: Garcia Lorca metin, muhteşem O gün nöbetçiydim. Bu genç adamın kışlaya girdiğini gördüm. Yüzü sapsarıydı ama dimdik yürüyordu. Federico Garcia Lorcaydı. Onu görür görmez korkunç bir dram oynanacağını anladım. Garcia Lorca, Sivil Muhafızlar (*) hakkındaki ünlü Baladı yazdığı gün idam kararını imzalamıştı
Bana onu Fransız Elçiliğinde bulduklarını söylediler. Binadan çıkması için kandırmış, sonra da tutuklamışlardı. Ondan önceki kurbanlar gibi, tabii, o da hiç yargılanmadı; Aynı gece bir Sivil Muhafız Postası arasında kışladan götürüldü. Bunu itiraf etmek korkunç birşey. Ama ben de Muhafızların arasındaydım. Otomobiller Padul yolunun kenarında durdu. Uğursuz konvoy Granadanın on mil ötesine varmıştı. Saat sekizdi. Otomobillerin farları ölümüne giden adamı aydınlatıyordu. Gece karanlığında silüeti göze çarpıyordu. Posta, kurbanının göremeyeceği bir yerde, farların arkasında durdu. Garcia Lorca metin, muhteşem bir gururla yürüyordu. Birden durdu, konuşmak istiyormuş gibi bize döndü. Bu büyük bir şaşkınlık yarattı, özellikle postaya komutanlık eden Teğmen Medinada. Ve konuştu. Garcia Lorca metanetle, hiç titremeyen bir sesle konuştu. Sözleri güçlüydü, aman dilemiyordu. Her zaman sevdiği özgürlüğü savunan erkekçe sözlerdi. Kendi davası olan Halkın Davasını, böyle korkunç bir barbarlık ve cinayet karşısında başarılan iyi işleri övdü. İhtiras ateşiyle söylenen o sözler silahlı adamlar üzerinde büyük etki yaptı. Bana beynimin içine giren bir kuvvetli ışık gibi geldi. Şair konuşmaya devam etti
Ama sözlerini bitiremedi. Korkunç, canavarca, caniyane bir şey oldu: Teğmen Medina, iğrenç küfürler savurarak tabancasını çekti ve Muhafızları kışkırttı. Manzara karşısında dehşete düştüm. Tüfeklerinin dipçikleriyle vurarak, ona ateş ederek (içimizden bazıları korkudan donup kalmıştık) Garcia Lorcaya saldırdılar. Vızıldayan kurşunlar arasında Lorca koşmaya başladı. Yüz yarda kadar ötede yere düştü. İşini bitirmek için arkasından gittiler. Ama Federico, kanlar içinde, yeniden ayağa kalktı ve korkunç bakışlarla adamlara döndü. Adamlar dehşet içinde gerilediler. Bütün Sivil Muhafızlar koşup otomobillerine bindiler, yalnız Teğmen, elinde tabancasıyla orada kaldı. Garcia Lorca son olarak gözlerini kapadı, kanına bulanmış toprağın üstüne yığıldı. Medina hızla yaklaşarak zavallı Federiconun gövdesine üç el tabanca sıktı. Şairi oracıkta bıraktılar gömmediler
Granadanın dışında, onun Granadası
(Lorcanın Öldürülüşü, I.Gibson, çev. Murat Belge. Kavram Yayınları, S.160-161) (*) Sivil Muhafızlar: Yıldırma Hareketi sırasında kıyıcılıklarıyla ün yapan, Falanjla birlikte mezarlıktaki cinayetlerde rol oynayan faşist cinayet şebekesi.
Yanıtlayalım Bana soracaksınız: Leylaklar nerde diye? Söyleyeyim, nerde: Madridin bir mahallesinde kalırdım Görünürdü, ordan uzaktan Çiçeklerin eviydi Anımsar mısın, Raoul? Anımsar mısın balkonlu evimi, Kardeşim, kardeşim! Ve çatılar O günden beri ateş Haydutlar uçaklarıyla, magriplilerle Çakallar ki çakallar bile ürkerdi onlardan Generaller Gelin görün sokaklardaki kanı, Pablo Neruda
Toroslarda gürleyen nefes (Adnan Yücelin anısına...) Ustalardan sonraki, usta ses Sen ki her meltemden Sen ki tutsak edilirken birer birer Kentlerde özlemleri büyütürken Ozanım, yüreği depremler diyarı, Direnmenin ak alınlarında Rahime Henden |
|||||