Kızıl Bayrak'tan Ölüm Orucu direnişinde bir devrimci daha şehit düştü. 26 Eylül 2001 tarihinde Malatya Hapishanesinde direnişe başlayan Melek Birsen Hoşver, 22 Ağustos 2002de, eyleminin 330. gününde, Ankara Numune Hastanesinde uygulanan zorla müdahale sonucu yaşamını yitirdi. Direnişin 94. şehidi olarak zindan mücadeleleri tarihine adını yazdıran Hoşver diğer devrim şehitleriyle birlikte ölümsüzlük kervanına katılmış oldu. Adı hep onurla anılacak. Onu hücre saldırısıyla ölüme mahkum edenlerse tarihe bir kara leke daha eklemek dışında hatırlanmayacaklar. Sistemin tek katliam aracı zorla tıbbi müdahale değil kuşkusuz. Ve tek maktulü de devrimciler değil. Her fırsatta, her vesileyle ölüm kusuyor insanların üzerine. Depremler, seller, trafik kazaları... öyle kendiliğinden, doğal ve zorunlu afetler değil artık. Bunların tümü için önlem alınabilir. Ölümler engellenebilir. Ancak biraz masraf, daha fazlasından vicdan ve insan sevgisi gerektirmektedir. Sermaye düzeninde ise bunların hiçbiri bulunmuyor. Önceki hafta yaşanan sel felaketlerinden sonra, geçtiğimiz hafta da Hacıbektaş şenliğinden dönenlerin bulunduğu otobüsün kaza yapması sonucu 33 can yaşamını yitirdi. Bu kazada da devlet en az Sivas katliamında olduğu kadar sorumludur. Sorumluluktan sıyrılmak için getirilen tüm bahaneler dönüp devletin suçuna kanıt oluşturacak niteliktedir. Aracın uygunsuzluğu, şoför¨n deneyimsizliği, yolların bozukluğu, tümüyle devletin denetim ve sorumluluk alanında olan konulardır. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, sermaye devleti için insan en ucuz meta sınıfından bile sayılmamakta, onun için yapılacak her türden masraftan kaçınılmaktadır. Bunu depremlerde de yaşıyoruz, sel ve diğer doğal felaketlerde de. Ama daha önemlisi, yakınlaşan savaş tehlikesine ilişkin tutumu, insanları binlerle, nbinlerle ölüme sürükleyecek kararlara imza atmasıdır. İlkinde umursamadığı için ölüme sebebiyet veriyor. Savaş kararında ise bilerek ve isteyerek, sırf emperyalist efendilerinin sefil çıkarlarına hizmet etmek için boynumuza ipi elleriyle geçirecektir. Güya idam cezasını yasalardan çıkarmışlar ve böylelikle demokrat olmuşlardır. Ancak, bu yasanın hazırlandığı, görüşüldüğü ve kabul edildiği aynı günlerde, binlercemizin idamına onay anlamına gelen ABDnin Irak savaşına katılma kararını da imzalamaktan geri durmadılar. Onların demokrasisi, Amerikan emperyalizminin sözde teröre karşı savunduğu demokratik rejiminin bir karikatürüdür. Bir cellat demokrasisidir. İnsanlığın geleceği sermayenin bu kanlı demokrasisinin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. |
|||||