Ağustos sayısından... İşçi sınıfına tarihi saldırı... Saldırıya karşı sınıf seferberliği! Sermaye örgütleri ve işçi sınıfı içindeki ajanlarının bir yıl önce imza altına aldıkları protokolün ürünü sözde "Bilim Kurulu" tarafından hazırlanan iş yasası ön tasarısı kamuoyuna açıklandı. Sonuç; yıllardır sermayedarların istediği esnek çalışma ve taşeronlaşmanın yasaya girmesi, kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesi, ödünç işçi uygulamasının yasallaşması, TİS uygulaması yerine tek tek işçilerin patronlarla yapacakları iş sözleşmesinin yasaya girmesi ve daha bir dizi hak gaspıdır. Bu yasa tasarısıyla işçilerin bütün yaşamları patronların iki dudağı arasına bırakılıyor. İşçi insan değil, fabrikanın, işletmenin, atölyenin bir avadanlığı, makine parçası durumuna indiriliyor. Patronun çıkarları herşey, işçi hiçbir şey mantığı yasanın ruhu, özü ve özetidir. Sermaye ve hükümet sözcüleri, iş güvencesi aldatmacasının karşısına bu yasayı koyup bize "Kırk katır mı istersiniz, kırk satır mı?" diyorlar. Sendika ağaları da "kırk katıra razı olmamız" için her türlü ayak oyunları ile bizi kandırmaya çalışıyorlar. Çıkarılmak istenen yasayla hangi * Yeni yasayla işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramı kaldırılıyor. Böylelikle sağlığı ve güvenliği sağlanacak olan işçi değil sermayenin kendisi oluyor. * İşçilerin uzun mücadeleler sonucu kazandıkları sendikal örgütlülüklerin yokedilmesi anlamına gelen çok sayıda farklı kapsamlarda iş sözleşmeleri getiriliyor. * Esnek çalışma uygulaması yasallaştırılarak iş saatleri patronun keyfiyetine bırakılıyor. İş olduğu zaman işçinin çağrılması, iş bittikten sonra da yasaya dayanarak işçinin kapı önüne konması yasayla olanaklı oluyor. * İşçilerin hak alma mücadelesinde en etkili silahı olan grev hakkını işlevsizleştirmek için grev esnasında "ödünç işçi çalıştırma" adı altında işçi kiralayıp işin devamını sağlamak istiyorlar. * İş kanunu yasa tasarısına göre, kıdem tazminatı ancak emeklilik, malullük, ölüm halinde ödenecektir. Bunun dışında toptan bir ödeme yapılabilmesi için işçinin en az 15 yıllık prim ödemesi şartı getirilmektedir. Kıdem tazminatının alınabilmesi için ya mezara girilmesi gerekiyor, ya da bir işçinin bu yasa tasarısının öngördüğü koşullarda düzenli olarak 15 yıl çalışması ve prim ödemesi imkansız hale getirildiği için kıdem tazminatı hakkı tümüyle ortadan kaldırılmış oluyor. Sendika ağaları saldırının suç ortağıdırlar! Sermaye sınıfı ve onun hükümeti başlattığı bu saldırının sorunsuz yaşama geçirilmesi konusunda en çok sendika ağalarına güvenmektedir. Doğrusu, bu, boş ve karşılıksız bir güven de değil. Zira sendikaların başını tutan ihanet şebekeleri, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda ihanetlerini arsızlık boyutlarına vardırmışlardır. Son birkaç yıldır yaptıkları hatırlandığında bile sermayeye ne büyük hizmetlerde bulunduklarını görmek mümkündür. Sermayenin sendika içindeki bekçileri şimdi bir kez daha işbaşındadır. Yapmak istedikleri ise bellidir. Bütün yeteneklerini kullanarak sınıf hareketinin gelişmesini engellemek, tümüyle kapitalistlerin çıkarları doğrultusunda hazırlanmış yeni iş yasası taslağına karşı işçi sınıfının elini kolunu bağlamak istemektedirler. Saldırıya karşı sınıf seferberliği! Sermayenin saldırıları bir sınıf seferberliği söz konusu olmadan geri püskürtülemeyecek kadar ağırlaşmış ve artmıştır. Yeni iş yasası tasarısı sadece sermayenin doymazlığını, pervasızlığını değil, sendikal ihanetin hangi boyutlarda bir yapı haline geldiğini de gözler önüne sermiştir. Dolayısıyla örgütlenecek sınıf seferberliği, aynı zamanda sendikal ihaneti parçalamayı da hedeflemelidir. Bu gücü ortaya koyabilmek için, yerelliklerde ve fabrikalarda tasarı karşıtı mücadele komiteleri, taban örgütlülükleri yaratmalıyız. Böylesine kapsamlı bir saldırıya karşı etkili bir sınıf seferberliği için mevcut sendika şubelerinin mücadelenin içine çekilmesinde ısrarcı olmalıyız. Sendikaları etkin hale getirecek, sendikacıları mücadelenin içine çekecek, saldırıyı gerçek anlamda püskürtecek güç, sınıf tabanından gelişen etkinlik ve basınçtır. Hazırlığı yapılan öyle bir saldırıdır ki; kimlerin ne kadar işçi sınıfının çıkarlarını savunduğunu, kimlerin ne kadar sınıftan yana olduğunu, kimlerin ne ölçüde hainleştiğini, kimlerin hangi sınıfın parçası olduğunu tüm açıklığıyla bir kez daha gözler önüne sermektedir. Sonuç olarak; 1- Kıdem tazminatı hakkımızın kaldırılmaması, 2- "Esnek üretim"in yasalaşmaması, 3- Toplu iş sözleşmesi ve sendikal örgütlenme hakkımızın korunması, 4- Kırıntı düzeyinde iş güvencesi sağlayan mevcut kuralların tümden ortadan kaldırılmaması ve geliştirilmesi, Özetle çalışma yaşamının kuralsızlaştırılmaması, ücretli köleliğin iyice pekiştirilmemesi ve sömürünün ilkel/vahşi biçimlerine geri dönülmemesi için bilinçlenmeli, örgütlenmeli ve saldırılara karşı durmalıyız. Sorumluluk tüm ileri-öncü işçilerindir. Sermayenin saldırılarının durdurulması ve geriletilebilmesi, tarihsel kazanımların korunarak geliştirilmesi, ancak ve ancak sınıftan yana tüm güçlerin işçi sınıfının mücadele seferberliğine katılmasıyla mümkündür. Sermayenin Bilim Kurulu dağıtılsın! (Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteninin
ABD'nin Irak'a yönelik emperyalist savaşını durduralım! Emperyalist savaşa ne tek kuruş para, Vietnam, Yugoslavya, Afganistan ve daha başka birçok ülkeyi kan, barut ve gözyaşına boğan ABD şimdi de Irak'a karşı saldırı hazırlıkları yapıyor. Tümüyle gerici çıkarları için Ortadoğuyu yıkıma ve kana boğmaya hazırlanıyor. İsrail maşasını kullanarak yıllardır Filistin halkına kan, vahşet ve katliamdan başka bir şey yaşatmayan emperyalistler, bu savaşta da Türk devletini aynı şekilde kullanmanın hesabını yapıyorlar. ABD'nin bölge halklarına karşı bir saldırı üssü, ileri bir karakol olarak kullandığı Türkiye, şimdi de ülke yönetenlerinin sefil çıkarları için bizzat ABD hesabına savaş cephesine sürülüyor. Bölge halklarının kırımında bizzat rol alıyor. Şimdiden İncirlik'in ve diğer askeri üslerin savaşta kullanılacağı, Türk ordusunun Irak'a gireceği kesinleştirilmiş durumda. Yaptıkları bütün hazırlıklar (toplama kampları kurulması, ceset torbaları stoklarının çoğaltılması vb.) bölgeyi kasıp kavuracak olan emperyalist savaşa yöneliktir. Niye mi? Çünkü hem efendilerine sadakatlarını ispatlamak zorundalar, hem de Türkiye halkının emekçileri ve gençlerinin canına ve kanına bir fiyat biçerek ekonomik krizlerine çare arıyorlar. Biz Türkiye'nin işçi ve emekçileri olarak ABD'nin yağmalama ve sömürgeleştirme harekatının askerleri olmak istemiyoruz. ABD askeri olmayacağız! Ülke yöneticilerinin bölge halklarına karşı giriştiği suç ortaklığına alet olmayacağız. Biz emekçilerin başta Irak olmak üzere bölge halklarıyla sorunumuz yok, tam tersine aynı özlemleri ve aynı sorunları paylaşıyoruz. Bundan dolayı bu savaşı durdurmak ve ülke yönetenlerinin bu savaşta maşalık yapmasına dur demek durumundayız. Emperyalist savaşı durdurmak için harekete geçelim! ABD ve işbirlikçi uşakları, bölgemizi tanklarıyla, toplarıyla, İMF'si, şeyhleri ve memurlarıyla terketmelidir! Emperyalistlerle imzalanan her türlü anlaşma geçersiz sayılsın! (Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteninin
İşte ihanetin belgesi! Bir yıl kadar önce; TİSK, Çalışma Bakanlığı, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK temsilcileri arasında yeni iş kanununu hazırlamak üzere bir "Bilim Kurulu"nun oluşturulacağı ve bu kurulun hazırladığı taslağa itiraz edilmeyeceği bir protokolle imza altına alındı. Bu protokol, sendika ağalarının bu kapsamlı saldırıya suç ortağı olduklarını kanıtlıyor
Dünyada meydana gelen ekonomik ve sosyal gelişmenin hızı ve niteliği, bölgesel entegrasyonlar, pek çok alanda yenilik ve değişimlere yol açmaktadır. Bunlara uyum sağlamak bizim açımızdan iki noktada önemlidir. Gelişimin bir ucunda, uluslararası örgütlerde zeminini bulan çalışma standartlarının yükseltilmesi ve bunların dünya ticareti ile ilişkilendirilmesi yer alırken diğer uçta ise uluslararası ekonomik rekabetin yoğunlaşması bulunmaktadır. Böylece sosyal gelişme ve insan merkezli amaçlar ile bunu gerçekleştirecek ekonomik gelişimin önündeki engelleri bir arada ele almak gerekmektedir. Çalışma yaşamımızı düzenleyen yasaların çağdaş gelişim çizgisine uygun biçime getirilmesi için, taraflarca önerilen ve üniversitelerimizin çalışma yaşamı ile ilgili saygın öğretim üyelerince oluşturulan "Bilim Kurulu"nun, öncelikle 1475 sayılı İş Kanunundan başlamak ve 2821 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununu ele almak üzere, bu yasalarda gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapmaları kabul edilmiştir. Böylece sosyal diyalog içinde üretilecek çözümün sosyal faydası daha büyük olacaktır. "Bilim Kurulu", Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını temsilen üç, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş konfederasyonlarını temsilen birer, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunu temsilen üç olmak üzere, dokuz öğretim üyesinden oluşacak, sekreteryası ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yürütülecektir. Kurulun oy birliği ile alacağı kararlar herhangi bir çekince ileri sürülmeden taraflarca kabul edilmiş sayılacak, oy çokluğu ile alınan kararlar da kabul edilmiş sayılacak fakat bu konularda tarafların deklarasyon hakkı saklı kalacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da en geç Eylül 2001 sonuna kadar bitirilmesi düşünülen bu çalışmalar sonucu elde edilecek tasarı metinlerini 2001 yılı sonuna kadar yasalaştırılmak üzere gerekli girişimleri yapacağına ilişkin bu protokol 26 Haziran 2001 günü imza altına alınmıştır. Yaşar Okuyan/Bakan (imza), Refik Baydur/TİSK Genel Başkanı (imza), Bayram, Meral/Türk-İş Genel Başkanı (imza), Süleyman Çelebi/DİSK Genel Başkanı (imza), (Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteninin Ağustos sayısından...) |
|||||