24 Ağustos'02
Sayı: 33 (73)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme ve işbirlikçi burjuvaziye karşı işçi sınıfının bağımsız çizgisi
  Düzen siyaseti ve sendikal ihanet
  CHP solda değil sağda, işçi ve emekçilerin değil sermayenin safındadır!
  ABD'nin Ortadoğu halklarına yönelik tehdidi ve Arap ülkeleri
  Ebu Nidal'in ölüm haberleri ve "sahibinin sesi" medyanın Filistin düşmanlığı
  Sendika ağaları ihanette sınır tanımıyor
  Emperyalist savaşa ilişkin çatlaklar
  Hacıbektaş şenlikleri ve komünistlerin müdahalesi...
  Hacıbektaş şenliklerine yapılan müdahalenin anlamı, önemi ve sonuçları
  Devrimci basına baskın ve gözaltı terörü...
  Seçim gündemi ve burjuva siyaset arenasına yansıyanlar
  Onbini aşkın kamu emekçisinin coşku ve kararlılık dolu eylemi
  Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Mevzi direnişlere devrimci müdahalenin önemi
   Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Metal işçilerinin TİS döneminde sorunları ve görevleri
   İspanya'da iç savaş ve Federico Garcia Lorca
   Güney Kürdistan ve devrimci yurtsever görevler
   İş güvencesi yasası seçim malzemesi
   Melek Birsen Hoşver zorla müdahale sonucu şehit düştü
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sahte “iş güvencesi” yasası...

Sendika ağaları ihanette sınır tanımıyor

Geçtiğimiz hafta içinde TBMM’nin önü, sendika başkanlarının yaptığı göstermelik bir eyleme sahne oldu. Liberal-reformist politikaların savunucusu Evrensel gazetesi haberi “İşçiler meclise bastırıyor, sendikacılar meclise yürüdü” manşetiyle verdi.

Peki işçi ve emekçilerin gelecekleri karartılırken, ekonomik ve sosyal hakları gaspedilirken ses çıkarmayan, dahası sermayenin saldırılarına ortak olan sendika başkanları şimdi ne oldu da 200 kişiyi peşlerine takarak meclisin önünde eylem yapıyorlar? Üstelik en önde Bayram Meraller, Salim Uslular, Süleyman Çelebiler ve Sami Evrenler polis ablukasını yarıyormuşcasına (!) Ne oldu da, tarihe adlarını utanç verici bir ihanetle yazdıran bu bürokratlar takımı şimdi de meclisin önünde eyleme soyundular?

Tıpkı 15 Mayıs’ta Ankara’da Türk-İş’in yaptığı işçisiz eylem soytarılığı gibi, niyetlerini çok sürmeden açığa vurdular.

Kapitalistler çoktan beri “iş güvencesi”ne karşılık 1475 sayılı iş yasasının değiştirilmesini istiyorlardı. Sermayenin, sendika ağalarının da desteğiyle, işçi sınıfına dayattığı ve ortaçağ koşullarını aratmayan yeni iş yasa tasarısı bilindiği gibi başta esnek üretimi yasalaştırıp kıdem tazminatını kuşa çeviriyor. Bir süredir sendika bürokratlarının ellerinden düşürmediği iş güvencesi yasasına karşılık patronların söylediği ise şuydu: Madem ki işçinin iş güvencesi olacak, patronların da kendi güvencesi olmalı! İşçilerin sahte bir aldatmacayla “iş güvencesi” yalanıyla oyalanması bu taktiğin parçasıdır. Ve bu oyun iki yıldır işçi ve emekçilere karşı oynanıyor.

Türkiye’nin siyasal gündeminde yeralan savaş, seçim, AB vb. konuların içiçe geçtiği bu dönemde sermaye cephesi yeni “iş yasa tasarısını” hayata geçirmek için uygun koşulları bekliyor. Bir taraftan düzen partilerinin birbirleriyle dalaşmaları, milletvekili istifaları, savaş ve yıkım programlarını hayata geçirecek hükümet için seçim hazırlıkları yapılırken, diğer taraftan da ABD’nin Irak’a karşı hazırlandığı emperyalist savaşın pazarlıkları yapılıyor.

Meclisin tatile girdiği bir dönemde, yaratılan belirsizlik ortamıyla birlikte iş güvencesi yasa tasarısının hızla meclisten geçirilmesini böyle anlayabiliriz. Osmanlı’nın oyunlarını kendine rehber edinen Türkiye’deki düzen cephesi yıllarca benzer politikalarla işçi ve emekçileri oyuna getiriyor. Bu durumda TİSK ve TÜSİAD işverenlerine, yeni iş yasa tasarısının meclisten bir an önce geçmesini istemek kalıyor. Ve tabii ki sendika bürokratlarından da, sözde “Bilim Kurulu”nun hazırladığı tasarıda yer alan imzalarını hatırlatarak, sözlerinde durmalarını istiyorlar.

Bu gelişmeler içinde işçilerin asıl gündemine alması gereken yön sendikal bürokrasinin keskinleşen ihanetçi tutumudur. Sermayenin bu tarihi saldırısına çanak tutmalarıdır. Asıl sorun işçi ve emekçilerin buna karşı ciddi bir mücadele içine girmediği müddetçe daha çok ihanete uğrayacağı gerçeğidir. Sahte vaadlerle çıkarılan “iş güvencesi” yasasının gerçek anlamıyla işçilere herhangi bir güvence vermiyor. Kaldı ki, iş yasasıyla hedeflenen esnek üretimin yasallaşması, kıdem tazminatının gaspı vb. uygulamalarla vaadedilen “iş güvencesi”nin de bir hükmü olmuyor. Peki bütün bunları, “iş güvencesi” yasasının meclisten geçirilmesi için (hatta polis barikatını aşmak pahasına!) yürüyen bu ihanetçiler bilmiyorlar mı?

İşçilerin iş güvencesi konusunda ne kadar hassas olduklarını bu ihanetçiler kadar kimse iyi bilemez. Bütün hesapları, yarın öbür gün işçilerin gelişebilecek tepkisi karşısında kendilerini kurtaracak bir gerekçelerinin olmasıdır. Sınıfın 150 yıllık mücadelesi sonucu elde ettiği hakların bir çırpıda gaspedilmesi demek olan 1475 sayılı iş kanununda yapılmak istenen değişiklik için sermayeyle aynı metne imza atanlar, bu ihanetin derinliğini böylece kapatmak amacındalar. Tabii bir de altında kendilerinin de imzası olan tasarının yasallaşması için sermayeye uygun zemin yaratmak amacı var.

“İş güvencesi”nin yasallaşması için hükümet ve diğer düzen partilerinden destek istemeleri; İMF politikalarını pervasızca uygulayan, 15 yasayı 15 günde çıkartan, işçi ve emekçileri geleceksizliğe mahkum eden katliamcı, faşist bir hükümeti işçi ve emekçiler nezdinde aklamak anlamına gelir.

Sonuçta işçi sınıfı için iş güvencesinin önemi küçümsenemez. Ancak gerçek anlamıyla “iş güvencesi”, ihanet batağına saplanmış sendika başkanlarının iki yüzlü, sahte eylem ve tutumlarıyla kazanılamaz. Bu onların işi de olamaz. Sınıfa yabancılaşmış ve sendikalarımızı dört taraftan kuşatmış olan sendika bürokratlarına karşı mücadele ertelenemez bir zorunluluktur.

İşçiler iş güvencesi, insanca yaşam koşulları ve emeğin korunması için mücadeleye girdiği koşullarda bu haklarını savunup kazanabilirler. Sınıfın kendi gücü ve dinamikleriyle kazanılmayan hiçbir hak korunamaz ve genişletilemez. Tüm işçi ve emekçilerin gerçek iş güvencesi mücadelesine girmesinin tam zamanıdır.

Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!
Esnek üretim, prim, parça başı, akord vb. çalışma sistemleri ve taşeronlaştırma yasaklansın!