Amerikan emperyalizmi Iraka saldırı konusunda giderek yalnızlaşıyor...
Emperyalist savaşa ilişkin çatlaklar 11 Eylül saldırılarından sonra savaş histerisi içine giren Bush ve ekibi, iç ve dış politikada saldırgan, kural tanımaz bir çizgi izlemeye başladı. Bu politika ile Amerikan halkının demokratik hakları tırpanlanıp polis devletine doğru önemli adımlar atılırken, birçok uluslararası anlaşma ise ya feshedildi ya da fiilen boşa çıkarıldı. Afganistan aylar boyunca bombalanarak yerle bir edildi. Bu sürede binlerce sivil Afganlı katledildi. Tutsak alınan ve El Kaide militanı olduğu iddia edilen yüzlerce kişi işkencelerden geçirildi. Bu tutsaklar halen de tecrit altında tutulmaya devam ediliyor. Bush yönetimi İsrailin Filistine saldırısı konusunda kasap Şarona tam destek vererek Filistin halkının yıkım ve katliamına ortak oldu. BM tarafından İsraile karşı alınabilecek en basit bir yaptırım kararını bile ağırlığını koyarak engelledi. Anti-Balistik Füze Anlaşması feshedildi. Küresel ısınmaya Karşı Kyoto Anlaşması reddedildi. Yıldız Savaşları Projesi devreye sokuldu. ABD, BM Nüfus Fonuna yapması gereken mali katkıyı Çinin kürtaj politikasını bahane ederek ödemeyi reddetti vb., vb. Afganistanda elde ettiği kolay başarının hemen ardından Irak hedef tahtasına çakıldı. Teröre karşı mücadele adı altında emperyalist saldırganlık zincirlerinden boşandı. Önce Irakın kitle imha silahları ürettiği ve bunun bölge açısından bir tehdit unsuru olduğu iddia edildi. Ardından rejim değişikliği gündeme getirildi. Bu yetmedi ABDye uşaklık etmeyen ülkelere şer ekseni damgası basılarak bu ülkeler de (İran, Kuzey Kore, Suriye, Lübnan) tehdit edilmeye başlandı. Hızını alamayan emperyalist dünyanın baş haydutu, Irak saldırısına destek vermeyen kendi uşaklarını bile tehdit etmeye başladı. Şahinler grubu olarak tanımlanan Bush ve ekibinin kural tanımaz, saldırgan/militarist tutumları, kapitalizmin İMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla yürüttüğü küresel saldırı ile birleşti. Dünya halklarını tehdit eden bu saldırılar anti-emperyalist savaş karşıtı muhalefetin kitlesel bir boyut kazanmasına katkıda bulundu. Özellikle Afganistan saldırısına karşı yüzbinlerce muhalif alanlara çıkarak tepkisinin ortaya koydu. Amerikan emperyalizminin bu saldırgan politikasına bağlı olarak Ortadoğuyu yeniden şekillendirme girişimi diğer emperyalist odakları da rahatsız etmeye başladı. Zira, hem petrol yönünden en zengin bölge hem de stratejik açıdan kilit bir önemi olan Ortadoğuda ABD, diğer emperyalist güçlerin etkisini yoketmeyi de amaçlıyor. Afganistana saldırırken diğer emperyalist ve gerici güçleri arkasına alan ABD emperyalizmi, Iraka saldırı konusunda neredeyse yalnız kaldı. Düne kadar açık destek veren tek ülke, Bushun fino köpeği olarak tanımlanan Tony Blairin başbakanlığındaki İngiltereydi. Gelinen yerde o bile çeşitli hesap ve kaygılarla araya belli bir mesafe koymak zorunda kaldı. İşbirlikçi Türk burjuvazisinin Amerikan emperyalizmine sadık bir uşak olması ve borç batağında debelenmesi sonucu bu savaşa destek vermek dışında bir tavır almayı düşünmediği, sadece bunun karşılığında iğrenç bir pazarlık içine girdiği ise bilinmektedir. Bu durumu yakından izleyen Amerikalı düşünce kuruluşları, savaş ve saldırı konusunda deneyimli uzmanlar ve ABD kongre üyesi bazı demokrat senatörler, Iraka saldırı konusundaki tereddütlerini gündeme getirmeye başladılar. Buna bağlı olarak bir kısım Amerikan basını da bu görüşlerin kamuoyuna yansıtılması işlevi görüyor. Savaşla ilgili ilk tartışmalar kongrede başladı. Saldırıda ısrar eden Bushun Cumhuriyetçi senatörleri ile Saddamın hiçbir kışkırtıcı davranış içinde olmadığı, bu koşullarda Iraka saldırmanın doğru olmayacağını savunan Demokratlar arasında yaşandı. Demokratlar, Saddam yönetimini izole etme politikasının işlediğini, bu koşullarda kitle imha silahları ile bir saldırıya girişmesinin söz konusu olmadığını, çünkü böyle bir davranışın onun sonu demek olacağını bildiğini savunarak, şimdilik savaşa gerek yok tezini savunuyorlar. Savaşla ilgili kaygı ve eleştirilerini dile getiren isimlere geçen hafta yenileri eklendi. Bu isimler içinde en bilineni Henry Kissingerdir. Baba Bushun sözcüsü olarak görülen Brent Scowcroft, eski dışişleri bakanı Lawrence Eagleburger ve Amerikan strateji sitesi Stratfor da benzer açıklamalarda bulundular. Kissinger, ABDnin dünyadan yalıtılma ve tek başına kalma tehlikesine dikkat çekti. Scowcroft, Iraka saldırmak 11 Eylülden bu yana yapılan bütün iyi şeyleri tehlikeye atacak, üstlendiğimiz küresel karşı-terörizm kampanyasını ciddi bir biçimde tehlikeye sokacak, hatta yok edebilecektir açıklamasında bulundu. Eagleburgar, Bütün müttefiklerimiz karşıyken, neden işgali şimdi gerçekleştirmemiz gerektiğini anlamıyorum diye açıklama yaptı. Stratfor ise olayı farklı bir boyuttan ele almış. Bu siteye göre Irak saldırının ikinci bir Domuzlar Körfezi felaketi olma ihtimali var. Bundan dolayı Afgan modeli ile Saddam yönetimini devirmenin tercih edilmesini öneriyor. Kaygı ve eleştiri getirenlerin hepsi de, Bushtan saldırı gerekçelerini daha net ortaya koymasını ve Saddam Hüseyini şeytan gibi göstermekten vazgeçmesini, çünkü, bunun artık kimseyi ikna etmediğini dile getiriyorlar. Bunlar esas olarak saldırının zamanlaması ve taktiklerine karşı çıkan yaklaşımlardır. Bush yönetimi üzerinde yapabilecekleri etki, saldırının zamanlaması ve taktikleriyle sınırlı kalacaktır. Basında, ABD yönetiminde çatlak olarak yorumlanan bu açıklamaların tümü de geleneksel Amerikan saldırganlık çizgisine tamamen uygundur. Bu kaygılarda ne Irakın yerle bir edilecek olması, ne yüzbinlerce Iraklı sivilin ölmesi, ne de Ortadoğunun bir kan gölüne dönecek olmasının zerre kadar payı vardır. Buna rağmen Wolfowitz, Cheney, Perle, Rumsfeld, Safire vb. savaş kundakçıları, zaman geçirmeden Iraka saldırmak gerektiğini savunuyorlar. Biraz daha itina telkin eden açıklamalardan bile ciddi bir şekilde rahatsız oluyorlar. Nitekim bu açıklamalara karşılık veren Bush, kendisinin ve ekibinin ne yaptıklarını iyi bildiklerini ifade ederek, savaş hazırlığının olduğu gibi devam edeceği mesajını verdi. Ortadoğuya yapılan silah ve asker yığınağı, Bushun sözlerini doğrulamaktadır. Öte yandan savaşa destek vermeyen ABD uşaklarına karşı takınılan tutum baş haydut ABDnin savaş konusundaki ısrarının göstergesidir. Suudi Arabistandan sonra ABD-Mısır ilişkilerinde yaşanan sorunlar, Mısıra verilmesi planlanan yardımın askıya alınması ve Mısırlı yetkililerin yaptığı açıklamalar vb., Amerikan emperyalizminin vahşi saldırısını gerçekleştirmek için her yola başvuracağının göstergeleridir. Amerikan emperyalizmi saldırgan politikasında yalnız kalınca, bu ihtiyatlı açıklamalar gündeme geldi. Eğer ABD Iraka saldırmak için destek bulabilseydi hiç kuşku yok ki, bu kaygılara yer olamayacaktı. Bu da en güçlü, en saldırgan ve en vahşi emperyalist bir gücün bile tek başına kaldığında ciddi açmazlar yaşayabileceğini gösteriyor. Iraka saldırı için beklediği desteği tam olarak bulamayan ABDnin savaş politikasına, bu koşullarda militarizme, saldırganlığa ve savaşa karşı güçlü bir kitle muhalefetiyle karşılanabilmesi durumunda geri adım attırılabilirdi. Kapitalist sistem tarafından sürekli üretilen savaşlar, her dönemde halklara ağır faturalar ödetmiştir. Savaşa karşı direnişi örmede geç kalan kitleler, defalarca benzer trajedileri yaşamak zorunda kalmışlardır. Oysa tarihsel deneyimlerden süzülen bilinç, insanlığa, tekrar tekrar savaşa ve savaşı kaçınılmaz kılan kapitalizme karşı mücadelenin kesintisiz bir şekilde sürdürülmesinin zorunlu olduğunu göstermektedir. İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklar bu bilinçle örgütlü bir mücadele yükseltemedikleri, bu mücadele ile çürüyen düzene geri adım attırmadıkları sürece savaşların korkunç yıkımlarından kurtulamayacakları da, tarihsel gelişmelerin bize öğrettiği bir diğer gerçektir. |
|||||