10 Ağustos '02
Sayı: 31 (71)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye düzeninin aldatıcı manevraları
  Temel demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltelim!
  "AB uyum yasaları" ve Kürt sorunu
  Artık devlet adam öldürmeyecek mi?
  Türkiye demokratikleşiyor mu?
  İdam tartışmasının gizledikleri
  Düzen siyasetinde ittifak tartışmaları
  İşçi sınıfına büyük tuzak!
  Sendika ağaları yine işbaşında!
  Paşabahçe direnişi ihanete yenildi!
  "AB uyum yasaları" ve sahte demokrasi hayalleri
  Emperyalizme taşeronluk için kollar sıvandı
  Grev hakkı için grev ve direniş çizgisi!
   Filistin işgali yeni boyutlar kazanırken, BM siyonist katliamlara destek veriyor!
   Hızır Paşalar hak ve özgürlüklerimizin düşmanlarıdır!
   Devrimci basına yönelik davalar üzerine...
   L tipi cezaevleri
   Dersim, barajlar ve kalkınma/2
   "Munzur Kültür ve Doğa Festivali" üzerine...
   Türkiye'nin dış politikası kimin?
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Filistin işgali yeni boyutlar kazanırken,
BM siyonist katliamlara destek veriyor!

Dünya kamuoyunda Irak halkı şahsında Ortadoğu’yu hedef alabilecek bir emperyalist saldırı tartışılırken, aynı bölgede, Filistin’de devam eden katliam ve yıkımlar ise kanıksanarak izlenmektedir. Amerikan emperyalizminin sözcüleri tarafından yapılan savaş tehditleri arttığı ölçüde Şaron yönetimi daha da saldırganlaşmaktadır. ABD-İsrail işbirliği ile yürütülen Filistin işgali ise, sanki olağan bir uygulamaymış gibi kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Filistin halkı kuşatmalarla boğulmak isteniyor!

İsrail ordusu 30 Haziran’dan beri en büyük saldırısını Ağustos’un ilk günlerinde gerçekleştirdi. Batı Şeria’daki Nablus kentini gece yarısı 150 tank ve zırhlı araçla işgal etti. Kente girer girmez yıkım ve katliama başlayan siyonist ordu çok sayıda Filistinli’yi katletti. Halkı zorla evlerinden atan askerler bazı evleri yıkarken, bir kısım evlerin de içinde mevzilendiler. İşgalci ordu aynı zamanda Gazze Şeridi’nde bulunan Refah mülteci kampını da kuşatarak benzer uygulamaları burada da tekrarladı. Bu işgaller, BM’nin Cenin mülteci kampında yapılan katliamla ilgili raporunu açıklamasının hemen ardından gerçekleşti.

İsrail ordusunun işgaliyle dünyanın en büyük hapishanesi haline dönüşen Batı Şeria’da, işgalcilerin ilk işlerinden biri sokağa çıkma yasağı ilan etmek oldu. Siyonistlerin Filistinlileri evlerine hapsederek yaygın olarak uyguladıkları bu yasak bir "güvenlik" önlemi olarak gündeme gelmiyor. Amaç, Filistin halkına zulüm ederek, kuşatma ile boğarak teslim almak. Bütün gerici güç ve iktidarlar gibi siyonistler de karşılarında direnen bir halk görmeye tahammül edemiyorlar. Onları acz içinde bırakan, tüm dünyada teşhir olmalarını sağlayan bu direnişi ezmek için adeta kudurgan bir şekilde saldırılarını devam ettiriyorlar.

Bir yandan işgal, diğer yandan sokağa çıkma yasağı üst üste binince Filistin ekonomisini çökertmekte, günlük yaşamı felç etmektedir. Kentlerdeki Filistinliler işine gidemez, işyerlerini açamazken, kırlarda yaşayanlar ekinlerini sulayamamakta, hayvanlarını besleyememekte, ekinlerini hasat edemedikleri için ürünler çürümekte vb... Bu durumda halk açlıkla karşı karşıya kalırken çocuklarını yeterli besleyememekte, buna bağlı olarak bazı hastalıklar özellikle çocuklar arasında hızla yayılmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak soru soran gazetecilere İsrail Sağlık Bakanı’nın verdiği yanıt siyonist zihniyetin ibret verici barbarlığını ortaya koymaktadır. Şaron’un bakanı Şlomo Benizri “Filistinli çocuklar kötü beslenmeden muzdaripler, ancak en azından yaşıyorlar”! diye konuştu.

Gerici Arap rejimleri Filistin işgalini fiilen kabul etmiş durumdalar

İkinci İntifada’nın başlamasından beri sayısız toplantı ve zirve yapan Arap Birliği ve İslam Konferansı Örgütü, aradan geçen iki yıla yakın süreye rağmen hiçbir somut adım atmadı. Şimdiye kadar yaptıkları tek icraat, mali yardımdan ibarettir. Oysa attıkları nutuklara bakılırsa kaç defa Filistin halkını siyonist işgalden kurtarmışlardı!

Gazze’de Hamas askeri liderlerinden Salah Şahada’yı hedef alan ve 9’u çocuk 15 Filistinli’nin öldüğü katliamdan hemen sonra Arap ülkeleri temsilcileri yeniden ve acilen toplandılar. Katliamın yarattığı tepkinin basıncıyla yapılan bu toplantıdan çıka çıka Birleşmiş Milletler’in İsrail’e baskı yapması talebi çıktı. Yani bu gerici rejimler halk kitlelerinin duyarlılığına rağmen siyonist işgale ve katliamlara karşı kılını kıpırdatmamakta halen diretmektedirler. Emperyalizme uşaklığın ve kişiliksizliğin bir ürünü olan bu tutumlar, ancak gerici rejimlerin yıkılması ile köklü bir değişime uğrayabilir.

Birleşmiş Milletler de kasap Şaron’un arkasında

BM’ye bağlı bir komisyon Cenin mülteci kampına gidip İsrail tarafından işlenen barbarca katliamı inceleyip rapor hazırlayacaktı. Yaptığı açıklamalarla katliamı reddeden siyonist rejim, saklayacak bir şeyleri olmadığı demagojisi yaparak BM raportörlerine yardım etme vaadinde bulunmuştu. Fakat daha sonra İsrailli yetkililer işbirliği yapmayı reddederek, söz konusu BM heyetinin Cenin’de inceleme yapmasına izin vermemişlerdi. Kasap Şaron’un bu dayatmasına boyun eğen BM Genel Sekreteri Kofi Annan Cenin komisyonunu dağıtmıştı. Dolayısıyla rapor "kamuoyu bilgilerine" dayanarak hazırlanacaktı.

İsrail tankları Nablus’u işgal etmeden bir gün önce Cenin mülteci kampına ilişkin BM raporu açıklandı. Raporda; toprakları işgal edilen Filistin halkı ile vahşi katliamlar yapan siyonist ordu aynı kefeye kondu. Raporda her iki taraf da sivillere zarar vermekle suçlandı. Tüm dünyada büyük tepkiler yaratan katliam, işgal ve yıkımlara rağmen işgalci bir gücü, vatanı işgal edilmiş bir halkla aynı kefeye koymak açıkça katliamcıları desteklemek anlamına gelir. Nitekim bu rapor İsrail ve ABD’li yetkililer tarafından memnuniyetle karşılanmış, hemen ardından Şaron çetesi yeni katliam ve işgallere girişmiştir.

Birleşmiş Milletler, Irak’a olası bir saldırı konusunda aldığı tutumdan da anlaşılacağı gibi Amerikan emperyalizmine açıktan destek vererek tam bir paravan örgüt haline gelmiştir. İsrail ya da ABD çıkarlarına ters düşen en basit bir karar gündeme gelse bile hemen ABD tarafından veto edilmektedir. Bundan dolayı dünyanın gördüğü katliamı BM raportörleri “görememişlerdir”.
Oysa Cenin mülteci kampında buldozerlerle yıkılan evler, bulunan toplu mezarlar, sokaklara saçılan cesetler vb., hiçbir iddiaya gerek bırakmayacak kadar açıktı. Nisan ayından beri “araştırma” yapan BM heyeti insan olan herkesin dehşetle izlediği bu manzaraları görememiştir. BM adına “tarafsız” rapor hazırlayanların bu “körlüğü” yetmemiş olmalı ki, Filistin yönetiminden uluslararası insan hakları kanunlarına saygı duymasını ve militan grupların sivil bölgelere düzenlediği saldırıları önlemesini istedi. İsrail ise sivilleri riske sokmakla suçlandı. İsrailli insan hakları savunucularının bile Şaron’u savaş suçu işlediği için mahkum ettiği bir dönemde BM’nin hazırladığı bu rapor, siyonistlere işgal ve katliamlara devam etmeleri için açık çek vermekten başka bir anlam taşımıyor.

Herşeye rağmen direniş devam ediyor!

Filistin halkı ödediği ağır bedele, çektiği bunca acıya rağmen siyonist işgale boyun eğmiyor. Boyun eğmek bir yana direnişine yeni boyutlar kazandırıyor. Bunun son örneği işgal altındaki Nablus kentinde yaşanıyor. İşgalci İsrail ordusu girdiği her kent, kasaba, mülteci kampı ve köyde sokağa çıkma yasağı uygulayarak halkı evlere hapsediyor. Ardından istediği evi basıp yıkıyor, toplu tutuklamalarda bulunuyor ve katliamlar yapıyor. Sokağa çıkanlar ise anında öldürülüyordu. Bunun son örneği öldürülen Filistinli gazetecidir. Üstelik gazeteciği öldüren İsrail askerleri sokağa çıkma yasağının başladığını bildirmeden ateş açmışlardı. “Uygar” dünyanın desteklediği İsrail sayesinde artık Filistin’de sokağa çıkmak için önce ölümü göze almak gerek. İşte Nablus halkı bunu toplu olarak yapmaya başladı. Kentin bütün sakinleri ölümü göze alarak sokağa çıktılar.

Bu yeni eylem biçimi ile sokağa çıkma yasağını fiilen boşa çıkardılar. Bu direniş biçimi elbette işgali sona erdirmiyor. Ama halen devrimci önderlikten yoksun olan Filistin halkının direniş konusundaki arayışlarının devam ettiğini gösteriyor.

Filistin’de tüm yakıcılığıyla devam eden işgale rağmen enternasyonel dayanışma oldukça zayıf durumdadır. Oysa Ortadoğu’da emperyalist savaşa karşı durmak en başta Filistin işgaline karşı mücadeleden geçiyor. Dayanışma alanında yaşanan zayıflığın bölgeyi kan gölüne çevirmeye hazırlanan emperyalistlerin işine yarayacağını tahmin etmek zor değil. Emperyalist savaşa karşı savaşı yükseltmek için Filistin halkıyla enternasyonel dayanışmaya!