İdam cezası kalktı!.. Artık devlet adam öldürmeyecek mi? AB uyum yasaları çerçevesinde ele alınan idam cezası da, uzun tartışmaların ardından, nihayet kaldırıldı. İdam cezası devletin adam öldürme hakkını temsil ettiğine göre, sorulması gereken ilk soru, artık devlet adam öldürmeyecek mi, olmalıdır. Yasa bu hakkı tanımadığına göre mahkemeler ölüm cezası yazamayacak. Peki ya yargısız infazlar? Çok iyi biliniyor ki, Türkiyede devletin öldürme yetkisi mahkeme kararlarıyla sınırlı değildir. Hatta çoğu zaman mahkeme kararlarının üstündedir. İdam tartışmalarında çok sık tekrarlanan bilmem kaç yıldır uygulanmıyor söylemi, o bilmem kaç yıldır yüzlerle hesaplanabilecek işkence, suikast, kaçırma-kaybetme ve toplu katliamlarla öldürülenleri gizlemeye yaramıyor mu? Dikkat edilirse, AB demokrasicileri bu konulara hiç yaklaşmıyor. Dün de yaklaşmıyorlardı. Devlet cezaevlerine şefkatli katliam operasyonları düzenlerken, onlarca devrimci tutsak korkunç işkencelerle katledilirken, demokrasi ve insan hakları asla akıllarına gelmiyordu. Sadece onların mı? Bugün demokrasi getirecek diye göklere çıkardıkları AB ülkelerinden tek ses çıktı mı bu katliamlar sırasında? İdam cezasını kaldıran yasa bu yönüyle, devletin farklı yöntemlerle öldürme yetkisine dokunmadığı için bir anlam ifade etmiyor. Ama asıl, bizzat yasanın çıkarılış biçimi ve amacı onu işlevsiz kılıyor. Tüm demokratik hak ve özgürlükler gibi, devletin öldürme yetkisinin kısıtlanması veya kaldırılması da, sınıflar mücadelesinin bir sonucu ve ürünü olarak ortaya çıktığı takdirde işlevli olabilir. Aksi taktirde kağıt üzerinde kalmaya veya son birkaç yıldır yaşayarak gördüğümüz gibi kağıtlardan da silinmeye mahkum olur. İdam cezasının kaldırılmasındaki çelişki ve samimiyetsizliği göstermek için ek bir kanıta da gerek yok. Bunu gerçekleştiren hükümet ve meclisin yapısı ve icraatı kanıtın kendisi. Türk devleti, Kürt halkına karşı yürütülen imha savaşı dışta bırakılırsa, tarihinin belki de en ağır, en vahşi ve en fazla cinayetini bu hükümet ve bu meclis döneminde işledi. Devletin tarihinde ilk kez bu hükümet, alenen, emperyalizme köleliği pekiştirecek programların uygulanabilmesini cezaevlerini (daha doğrusu devrimci tutsakları) yola getirmeye bağladı. Önce Ulucanlarda 10 devrimci tutsağın en vahşi işkencelerle katledildiği saldırı gerçekleştirildi. Bu bir bakıma tüm cezaevlerine yönelik hazırlanan toplu saldırının da provasıydı. Sonra adı büyük bir ikiyüzlülükle hayata dönüşdürme operasyonu denilen toplu katlia saldırısı başlatıldı. Gerek bu iki katliam saldırısı sırasında, gerekse de saldırılara ve F tipi hücrelere karşı başlatılan Ölüm Orucu direnişinde onlarca devrimci yaşamını yitirdi. Direniş ve ölümler halen de sürüyor. Başta hazımsızlık sorununu her fırsatta dile getiren hükümetin başı Ecevit olmak üzere, hükümetin üç ortağı ve meclisi oluşturan diğer burjuva partileri, devletin görülmemiş bir vahşet eşliğinde gerçekleştirdiği bu cinayetleri büyük bir rahatlıkla içlerine sindirmiş bulunuyorlar. Söz konusu katliamların hukuki sorumlusu konumundaki H. Sami Türk, hala (idam cezasını kaldırmış olmakla övündükleri bugün) katliamları savunmaya devam ediyor. İdam cezasının kaldırılmasının demokratik gelişme ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Esasta devletin öldürme hakkına dokunan bir işlevi de yoktur. Devletin öldürme yetkisi ancak emekçilerin mücadelesi ile ortadan kaldırılabilecektir. |
|||||