15 Haziran'02
Sayı: 23 (63)


  Kızıl Bayrak'tan
  AB ve ABD emperyalizminin kıskacında Kıbrıs
  Derinleşen istikrarsızlık tablosu ve düzenin çözümsüzlüğü
  Sahte tartışmaların ardındaki gerçekler
  İSDEMİR işçisi işyeri komitelerini kurdu!
  DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplandı...
  Öncüden yoksunluk işçilerin belini büküyor
  Birleşik Metal-İş Genel Temsilciler Kurulu toplantısı ve devrimci görevler
  Sınavsız üniversite, parasız eğitim hakkı istiyoruz!
  Arafat dayatmalara boyun eğiyor
  Gelişme tarihi içinde ve kapitalizmde futbol
  Kapitalizm ve futbol
  Emperyalist stratejilerin kıskacında Türkiye
  TC, AB ve ortaya çıkan çekişmenin gerçek anlamı...
   TMMOB 37. Genel Kurulu toplandı...
   Almanya'da paralı eğitime ve eğitimde özelleştirmeye karşı kitlesel eylemler...
   Avrupa'da paralı eğitim karşıtı eylemler...
   Sefaköy İşçi Kültür Evi açılmadan kapatıldı...
   "Yurtsever Gençlik"ten zorbalık!..
   Enternasyonalle kurtulur insanlık!..
   Komünist kadın önder Clara Zetkin'in anısına...
   Burada, bu kuytuda bir gün
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  ABD’den Türkiye’ye bir de Kıbrıs kementi...

AB ve ABD emperyalizminin kıskacında Kıbrıs

Düzen cephesinden devam eden AB tartışmalarının temel gündemlerinden birini de Kıbrıs sorunu oluşturuyor. Türk burjuvazisinin dış politika alanında kendine özgü inisiyatifinin bu özel örneği, gelinen yerde artık sınırlarına dayanmış bulunuyor. AB ve ABD emperyalizmi ile girilen kölece ilişkilerin aldığı boyutlar, bu özel inisiyatif alanı için de artık denizin bittiğini işaret ediyor. İşgalci askeri güç ve bu güce dayanılarak sürdürülen ilhak tehditleriyle uzun dönemdir korunmaya çalışılan adadaki statü hızla zayıflıyor.

Kıbrıs’a AB kıskacı

Türk sermaye devletinin AB’ye adaylık sürecinin başlatılması Kıbrıs sorununda bir dönüm noktası oldu. Türkiye ve Kıbrıs Rum tarafının üyelik süreci karşılıklı tavizlerle birlikte başlatılmıştı. Yunanistan’ın Türkiye’nin üyelik sürecine olur vermesi karşılığında Kıbrıs da AB’nin genişleme sürecinin bir parçası haline getirildi. Böylelikle AB emperyalistlerinin Kıbrıs sorunundaki inisiyatifi de önemli ölçüde artmış oldu.

AB, Türkiye’nin önüne Katılım Ortaklığı Belgesi ile birlikte bir dizi siyasi, iktisadi ve idari ön şart sürüp bunu bir takvime bağlarken, aynı düzenleme Kıbrıs için de yapıldı. Bu haliyle Güney Kıbrıs’ın üyelik görüşmelerinin başlatılması bir takvime bağlandı. Bu takvimin gereği olarak sorunun çözümü doğrultusunda herhangi bir adım atılmasa dahi, Güney Kıbrıs’ın AB’ye üyelik müzakereleri bu yılın Aralık ayında toplanacak genişleme gündemli AB zirvesinde karara bağlanacak.

Bu durum Türk sermaye devleti ve Kuzey Kıbrıs yönetiminin elini kolunu bağlamış durumda. Ya bugüne kadar büyük bir katılıkla savunulan tezler önemli ölçüde bir yana itilerek Güney Kıbrıs yönetimiyle anlaşılacak; ya da tezlerinde ısrar edecek. Böylece hem Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin önü tıkanmış, hem de Kıbrıs sorunu AB’nin bir iç sorunu haline gelerek güçler dengesi Yunanistan lehine önemli ölçüde değişmiş olacak. İşte Kıbrıs sorunu AB tarafından sermaye devletinin önüne böyle bir çıkmazla birlikte getiriliyor.

Denktaş ve Klerides arasında gürültülü patırtılı şovlarla parlatılan dolaysız görüşmeler böyle bir ortamın ürünü olarak başlatıldı. Büyük umutlar bağlanan görüşmelerde bugüne kadar herhangi bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Oluşturulacak merkezi yönetimin niteliği, biçimi ve yetkileri konusunda taraflar karşıt tezlerinden geri adım atmıyorlar. Denktaş, iki devletli gevşek bir federasyon tezini; Klerides iki bölgeli, bölgelerin geniş bir özerkliğe sahip olduğu, dış politikada ise oluşturulacak merkezi yapının belirleyici olacağı federal devlet tezini savunuyor. Bu kadarı uzun yıllardır devam eden dolaylı ya da dolaysız görüşmelerin alışıldık tablosu. Bununla beraber, geçmişten farklı olarak hem bölgesel, hem uluslararası dengeler ve hem de tarafların kendi iç sorunları, bu alışıldık tabloyu öncekilerden farklı kılıyor.

AB emperyalizmi, uluslararası planda etki ve inisiyatifini geliştirmek ve ABD emperyalizmini siyasal-askeri açıdan dengelemek için Kıbrıs sorununu özel bir müdahale alanını olarak görmektedir. Birliğin genişleme süreci böyle bir müdahalenin özel bir imkanı olarak kullanmaktadır. Ancak AB emperyalizminin bu alanda kullanacağı inisiyatifin sınırlarını bir kez daha ABD emperyalizminin çıkarları belirleyecektir.

ABD’den Türkiye’ye Kıbrıs kementi

ABD emperyalizmi için Kıbrıs sorunu, Ortadoğu’ya yönelik askeri bir müdahaleye bağlanmış hesapların gerçekleştirilmesi çerçevesinde, geçmişten farklı olarak ayrı bir önem kazanmış bulunuyor. Kıbrıs’ın stratejik konumu, Türk sermaye devletine savaş planlarında verilen özel rolün bir karşılığı olarak Kıbrıs konusundaki Türk tezlerine ABD desteğini bir pazarlık konusu haline getirmektedir. Türk devletinin ABD hesabına yapılacak bir savaşta taşeronluk yapması için atılan her adım, ABD’nin Kıbrıs sorunundaki inisiyatif kullanımının bazı özel örnekleriyle birleşmektedir. Bu örneklerin en çarpıcı olanlarından birisi, geçtiğimiz haftalarda Kofi Annan’ın adayı ziyaret etmesiyle yaşandı. 23 yıldan sonra ilk kez bir BM Genel Sekreteri Kuzey Kıbrıs’a geçerek Türk tarafını ziyaret etti.

Uluslararası politikada Türk sermaye devletinin Kıbrıs tezlerine sembolik bir destek anlamına gelen bu ziyaretle aynı günlerde, Güney Kürdistan’daki Kürt silahlı aşiret liderleri CİA tarafından ABD’ye götürüldüler. Irak’a yönelik bir savaşta etkin rol ve bunun karşılığı olarak tuttukları bölgelerde daha geniş bir inisiyatif ve yetki almaları karşılığında, Türk devletinin olası rahatsızlıkları için ABD bu işbirlikçi aşiret beylerine güvence verdi. İtalyan İl Sole 24 Ore gazetesinin haberine göre Türkiye’nin Irak’ta kurulacak yeni düzene karşı muhalefet yapma olasılığının Kürt beylerince öne sürülmesi karşısında, CİA yetkilileri “Amerikan hükümeti Türklerin talep ettiği bedeli ödemeyi kabul etti” biçiminde bir yanıt verdi. Aynı gazete bu “bedel”in Türkiye lehine Kıbrıs sorununa müdahale olducurren;unu ileri sürmektedir.

Bununla birlikte Kıbrıs sorununda yaşanan son gelişmelerin alacağı seyir bugünden kestirilememektedir. Çünkü ABD’nin Türkiye’den yana koyacağı ağırlık, stratejik çıkarlarıyla çelişecek biçimde olmayacaktır. ABD’nin bugünkü tutumu, Türk sermaye devletinin yanında açıktan tavır belirlemek değil, Güney Kıbrıs’ın üyelik sürecinin başlatılmasıyla birlikte Türkiye’de yaşanacak iktisadi ve siyasi olumsuzlukları karşılamak biçimindedir. Bu da bugün için altı boş bir vaatten öteye gitmemektedir.

Aynı İtalyan gazetesinin KKTC Cumhurbaşkanlığı Siyasi İşler Sorumlusu Akir Alemdar ile yaptığı görüşmede, bu yetkili şunları söylüyor: “ABD’nin stratejik bir vizyonu var ve ABD’nin şu anda yardım edebilecek durumda olduğu konusunda hiç kuşkum yok.” Aynı gazete haberinin devamında, “Kıbrıslı Türkler’in”, “ABD’nin, onların (Kuzey Kıbrıs’ın) meşruiyetinin tanınması görevini üstlendiğini açıkça söylediklerini ve ayrıca Kıbrıs’ın Türklere ait kısmının geliştirilmesi için yapılacak yüz milyonlarca dolarlık Amerikan yatırımlarından sözettiklerini” belirtiyor.

ABD sadece Kıbrıs değil, bir bütün olarak sermaye devletinin AB ile ilişkilerini onun kölelik zincirlerini kalınlaştırmanın bir fırsatı sayıyor. Kendisine kölece bağlı Türk sermaye devletinin AB üyesi olarak bir ajan rolü görmesi elbet işine geliyor, ama AB’den uzaklaşmış bir Türkiye’nin de Ortadoğu’ya yönelik maceracı hesapların daha aktif bir piyonu haline geleceğini de biliyor. ABD’nin dönemsel önceliği bugün için budur.

Türk tekelci burjuvazisinin AB konusundaki ısrarının arkasında öncelikle ekonomik gerekçelerin olduğu bir gerçektir. AB fonlarından yararlanma isteği, Türk tekelci burjuvazisi açısından yaşanan derin iktisadi krize bir merhem olarak görülmektedir. Bunun bilincinde olan ABD yetkilileri ise işbirlikçi tekelci burjuvazinin bu ihtiyacını kullanma çabasındalar. Anadolu Ajansı’nın haberine göre Pentagon’un danışmanlarından Richard Perle yaptığı bir konuşmada, AB’nin Türkiye’yi üyeliğe almayacağını ve bu çerçevede Türk-Amerikan ilişkilerinin, serbest ticaret anlaşması benzeri anlaşmalarla güçlendirilmesi gerektiğini söylemiştir.

Kıbrıs’ın kaderini Kıbrıs halkları
tayin etmelidir!

Kıbrıs sorunu üzerinden güncel planda yaşanan gelişmeler, tümüyle emperyalist çıkarlar, bu çıkarlara dayalı rekabet ve buna bağlı olarak soruna taraf bölge devletler tarafından çok yönlü bir kirli pazarlık süreci olarak yaşanıyor. Kıbrıs’ın emekçi halkları için tüm bu pazarlıklar tek bir adrese çıkıyor: Kendi kaderini tayin hakkından yoksun olarak şu ve ya bu emperyalist odağa kölece boyun eğmek. Bunun dışında emperyalist masalarda emekçi halklar için en küçük bir kurtuluş kırıntısı dahi yoktur.

Özgürlüğün ve kurtuluşun yolunu Kıbrıs’taki farklı milliyetlerden emekçi halkların iradesi açacaktır. Bunun için emperyalistler ve işbirlikçilerinin ada üzerindeki her türlü tahakkümüne ve varlığına son verilmelidir.