8 Haziran'02
Sayı: 22 (62)


  Kızıl Bayrak'tan
  Avrupalı emeryalistlerin sözde demokrasisi
  Düzen politikalarına meşruluk arayışı
  Bahçeli'nin manevraları ve faşist MHP gerçekliği
  AB'ye bağanan umutlar batağa sürüklüyor
  Faşist çete mensupları serbest bırakıldı, devrimci tutsaklar hücrelerde!..
  Belediye işçisi işvereni ve hükümeti uyardı
  Grev hakkı için grev!..
  SASA işçisinin denetiminden uzak grev satışla sonuçlandı!
  Emperyalist sermaye bir ülkeye ne için gelir?
  Grev hakkı ancak grev silahı kullanılarak savunulabilir
  ODTÜ'lüler geleneklerine sahip çıkıyor
  15-16 Haziran Direnişi ve sınıf hareketinin güncel sorunları
  Çukurovo'da öncü-devrimci kamu emekçileri ortak platform kurdu
   Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler VI
   Filistin halkı kıskaca alınmaya çalışılıyor!
   Keşmir sorunu ve emperyalist ikiyüzlülük
   İspanya'da genel grev havası
   Ekim Gençliği'nin Haziran sayısından...
   Aşık Mahzuni Şerif
   Sefaköy İşçi Kültür Evi yürüklerimizdeki isyanın bir mevzisi olarak açılıyor!
   Nazım Hikmet'e büyük saygısızlık!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler-VI

Genel sonuçlar

Serhat Ararat

VIII.

Ana çizgilerini tartışmaya çalıştığımız bu kısa çalışmamızın sonuna geldik. Bu son bölümde konuyu toparlamamız, devrimlerimiz arasındaki stratejik ilişkilerin temellerini ve ana ilkelerini özet olarak ortaya koymamız gerekir.

Önceki bölümlerde anılan ilişkinin karmaşık boyutlarının olduğunu, ama doğru bir bakış açısıyla bunları kavramanın olanaklı hale geleceğini vurgulamaya çalıştık. Son otuz yıllık deneyimlerin de kanıtladığı ve güncel gerçeklerin ısrarla dayattığı gibi, Kürdistan tarihsel, toplumsal ve ulusal gerçekliğini kavramayan, bu gerçekliğin bir ulusal kurtuluş devrimini dayattığını görmeyen görüşlerin devrimlerimize ve halklarımıza verebileceği bir şey yoktur. Kürdistan gerçekliğini kavramayan, onun ulusal kurtuluş özlemlerini ve devrimini programlaştırmayan anlayışların Kürt halkıyla ve devrimiyle stratejik ilişki geliştirme derdi olamaz. Son otuz yıl içinde verilen mücadele ve savaşa rağmen Kürdistan sorunu olduğu gibi çözümsüz beklemekte ve bir ulusal kurtuluş devrimini zorunlu kılmaktadır.

Son otuz yılda kanıtlanan diğer bir gerçeklik de şudur:

Kendini ulusal sınırlara hapseden bir ulusal devrimin başarı şansı hemen hemen yok gibidir. O nedenle Kürdistan devrimi kendisini ulusal sınırların dışına taşırmasını bilmeli, bunu ideolojik ve politik bir temele oturtmalıdır. Türkiye emekçileri ve devrimiyle geliştireceği stratejik ilişkiler ve ortak mücadele, her şeyden önce, tarihsel, toplumsal, siyasal zorunlulukların bir gereğidir. Özünde emekçi sorunu olan Kürdistan devrimi, ilkesel olarak da emekçilerle ve ezilen halklarla ortak bir enternasyonal dalgada buluşmak, kendini dünya devriminin etkin bir parçası olarak donanımlı kılmak durumundadır!

Açık ki, Kürdistan sorunu, bir ulusal kurtuluş devrimi sorunudur!
Reformist ve liberal, teslimiyetçi ve işbirlikçi anlayışların Kürdistan sorununun çözümüne katabileceği hiç bir şey yoktur.

Kürdistan sorunu, özünde, aynı zamanda bir emekçi sorunudur!

Egemen sınıfların bir Kürdistan sorunu yoktur.

Kürdistan sorunu, aynı zamanda işçi sınıfının öncülüğünde geliştirilmesi gereken bir ulusal kurtuluş devrimidir. Emekçilere dayanan ve işçi sınıfının öncülüğündeki ulusal kurtuluş devrimi, Kürdistan özgürlük ve bağımsızlık sorununun çözümünün biricik yoludur!

Emekçilerin dışındaki sınıfların Kürdistan sorununu çözme güçleri, yetenekleri, olanakları yoktur; sınıfsal konumları ve düzenle olan sıkı ilişkileri bu konumlarını belirlemektedir.

Emekçi damgalı Kürdistan ulusal kurtuluş devrimi, kendini ulusal sınırların dışına taşıdığı ölçüde; öncelikle Türkiye devrimi ile devrimci bir dalgada buluşturduğu, bunun stratejik anlayışını ve araçlarını oluşturduğu ve bunların geliştirilmesine önayak olduğu ölçüde başarı merdivenlerini tırmanacaktır.

Öte yandan, Türkiye emekçilerinin yaşadığı toplumsal ve siyasal sorunların çözümü kaçınılmaz olarak devrimi gerektirmektedir. Reformlarla çözüleceği sürekli vaaz edilen demokrasi sorunu bile bir devrim sorunudur. Daha öncesi bir yana, son yılların deneyimleri bu gerçekliği bir kez daha doğruladı. Kürdistan devrimi ve Türkiye’deki toplumsal hareket geliştiği ve sistemi zorladığı ölçüde demokratik hak ve özgürlüklerin sınırları genişletilmiştir. Ancak Kürdistan devriminin tasfiye sürecine alınması, Türkiye emekçi hareketindeki gerileme ve düzen içi savrulmalar, özel savaş rejiminin elini güçlendirmiş ve varolan demokratik hak ve özgürlükleri yok etmesinde kendisine önemli bir fırsat sunmuştur.

Bu kısa hatırlatmalardan Kürdistan ve Türkiye devrimleri arasındaki ilişkinin temelleri de ortaya çıkmış olmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse:

Bir: Kürdistan ve Türkiye devrimleri arasındaki ilişki, öncelikle, aralarında sayısız bağ ve ilişki olmasına rağmen, tarihsel ve ulusal gerçeklikleri ve gelişme süreçleri farklı olan iki farklı ülkenin devrimleri arasındaki stratejik ilişki olduğunu görmek ve kavramak gerekir. İki devrim, iki program ve iki strateji arasında kurulacak ve geliştirilecek ilişki ve ortaklık, sağlam bir enternasyonalist kavrayışı anlatmaktadır. Birlik ve ortak mücadele, iki ülke devriminin birliği ve ortak mücadelesi olarak bilincine dayalı olduğu kavrandığı ölçüde gerçek anlamını bulur. Birlik ve ortak mücadele, farklılıkların inkarı ve reddi üzerinden değil, tersine farklılıkların kabulü ve kavrayışına dayanmalıdır. Bu nokta çok önemlidir. Hem yaşanan deneyimler, hem de uygulanan inkarcı sömürgeci sistemin bilinçlerde ve duygularda yarattığıtahribatlar ve yanılsamaların derin boyutları açısından bu gereklidir. Daha da önemlisi, başarının yolu buradan geçtiği gibi, devrimci demokrasinin, devrimci enternasyonalizmin devrimci anlamı bunu zorunlu kılmaktadır. İlkeli ve tutarlı olmanın bundan başka bir yolu bulunmamaktadır.

Birlik ve ortak mücadele anlayışımız, çözecekleri görevleri, içinde bulundukları tarihsel aşamaları, nitelikleri farklı olan, ama aralarındaki birlik noktaları gelişen, çoğalan ve büyüyen iki ülke devrimi arasındaki birlik ve mücadele anlayışıdır.

Bu bağlamda bakıldığında 1970’li yılların “ortak örgütlenme mi, ayrı örgütlenme mi” ikilemine dönmenin anlamsızlığı kendiliğinden anlaşılır. Bu tartışma geçmişte kalan ve aşılan, mücadelenin kendisi tarafından aşılan bir tartışmadır. Kuşkusuz Kürt halkının her düzeyde örgütlenmesi, partilerini ve ulusal kurumlarını geliştirmesi, kendi içinde örgütlü sınıf mücadelesini geliştirmesi çok doğal ve meşrudur. Bu yönlü gelişmeleri “milliyetçilik” olarak damgalamak, geçmiş egemen ulus milliyetçilik hastalığından kurtulmamak anlamına gelir.

Pratik deneyimlerin de kanıtladığı gibi, Kürdistan devrimini ve bu devrimin üzerinde yükseldiği tarihsel, ulusal ve toplumsal gerçekliği, bu gerçekliğin kendine özgü özelliklerini ve farklılıklarını kavramayan bir anlayış ve duruş enternasyonalist olamaz. Devrimci enternasyonalizm, ulusal gerçekliğin inkar ve reddini değil, tarihsel bir veri olarak kabulünü ve aşılmasını, devrim sorunlarının evrensel çapta düşünülmesini esas alır.

İki: Farklılıkların kabulü, abartılı bir biçimde ele alınmamalıdır. Yoksa bu, ulusal dar görüşlülüğe kapıları sonuna kadar açar. Farklılıklar kadar birlik ve ortak noktaların da olduğu gibi görülmesi ve kavranması gerekir. İki ülke, iki halk ve emekçi sınıflar arasındaki ilişkiler nesnel olarak çözümlendiğinde görülecektir ki, farklılıklar ne kadar gerçekse, aynı şekilde çoğalan ortak ve birlik noktaları da o kadar yaşamın gerçekliğidir. Bu kavrayış, devrimlerimiz arasındaki ilişkinin herhangi, sıradan ve geçici bir ilişki olmadığını anlatmaktadır. Birlik ve ortak mücadele, bunların stratejik düzeyde araçlarının yaratılması ve geliştirilmesi zorunludur. Devrimci sosyalistler açısından bu yaklaşım, her şeyden önce ilkesel ve ideolojiktir. Aynı zamanda bu ilkesel ve ideolojik bakışın yön vereceği politik gerek&ccedi;eler de bunda çok önemli bir yer tutmaktadır. İki devrim, iki program ve iki stratejinin birliği ve ortak mücadele araçları geliştirilirken, kuşkusuz bugüne dek yaşanan deneyimlerden yararlanılacaktır, ama bu noktada kendimizi şemalara mahkum etmek durumunda da değiliz. Bu konuda yaratıcı ve geliştirici, temel kavrayışa işlerlik kazandıracak tartışmalara ihtiyaç var. Şu anda önemli olan ortak mücadele biçim ve araçlarından çok özün, yani birlik ihtiyacının ilkesel ve zorunluluklar bağlamında kavranabilmesidir. Bu öz kavrandıktan sonra bu öze hizmet edecek, bu özü işletecek biçim ve araçların geliştirileceğinden kuşku duymuyoruz.

Üç: Kürdistan devriminin asgari programı, bağımsız, demokratik ve birleşik bir Kürdistan yaratmaktır. Birleşik Kürdistan hedefinin gerçekleştirilmesi, her şeyden önce her parçanın ulusal kurtuluş mücadelesinden geçer. Her parçanın kurtuluşu, öncelikle o parçada yaşayan halkın sorunudur. Ancak parçaların kurtuluş sorunu birbirini çok yakından ve doğrudan ilgilendirdiği için parçalar arası ilişki stratejik düzeyde birliği ve kurumlaşmaları gerektirmektedir. Sömürgecilerin de bütünlüklü bir Kürdistan politikaları vardır. Bir de bu nedenle her Kürdistan parçasının bütünlüklü, bütünü kucaklayan bir Kürdistan programları ve stratejileri olmak zorundadır. Bu noktada Kuzey devrimi ile Türkiye devrimi arasında kurulacak stratejik ilişki ve birleşik mücadele, bu gerçekliği d hesaba katmak ve bunu karşılayacak stratejik bir duruşa sahip olmak durumundadır.

Dört: Devrimlerimiz, emekçilerimiz ve halklarımız arasında geliştirilecek ortak mücadele, Kürdistan ve Türkiye devrim değerlerini, deneyimlerini, birikimlerini, kazanımlarını içermelidir. Devrimci mücadele tarihlerimizi inkar etmeden aşmak, kendini geleceğe daha güçlü taşımanın da önemli güç etkenlerinden biridir.

Sonuç olarak, Türkiye ve Kürdistan’ın devrime ihtiyacı var.

Tasfiyeciliğin bütün değerlerimizi bütün pervasızlığıyla yok etmeye çalıştığı bir dönemde devrimcilerin, yurtseverlerin atıl durma, bir köşede bekleme ve dolayısıyla tasfiyeciliğin değirmenine su taşıma lüksü yoktur, olamaz.

Bir an önce harekete geçmek gerekir. Öncelikle de bunu, düşünce düzeyde kendimizi aşarak, kendimizi yenileyerek ve yeniden üreterek, ideolojik ve politik açıdan daha donanımlı kılarak yapmalıyız...

Başarmak mümkündür, yeter ki devrimci beyin ve yürekle harekete geçelim!..