8 Haziran'02
Sayı: 22 (62)


  Kızıl Bayrak'tan
  Avrupalı emeryalistlerin sözde demokrasisi
  Düzen politikalarına meşruluk arayışı
  Bahçeli'nin manevraları ve faşist MHP gerçekliği
  AB'ye bağanan umutlar batağa sürüklüyor
  Faşist çete mensupları serbest bırakıldı, devrimci tutsaklar hücrelerde!..
  Belediye işçisi işvereni ve hükümeti uyardı
  Grev hakkı için grev!..
  SASA işçisinin denetiminden uzak grev satışla sonuçlandı!
  Emperyalist sermaye bir ülkeye ne için gelir?
  Grev hakkı ancak grev silahı kullanılarak savunulabilir
  ODTÜ'lüler geleneklerine sahip çıkıyor
  15-16 Haziran Direnişi ve sınıf hareketinin güncel sorunları
  Çukurovo'da öncü-devrimci kamu emekçileri ortak platform kurdu
   Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler VI
   Filistin halkı kıskaca alınmaya çalışılıyor!
   Keşmir sorunu ve emperyalist ikiyüzlülük
   İspanya'da genel grev havası
   Ekim Gençliği'nin Haziran sayısından...
   Aşık Mahzuni Şerif
   Sefaköy İşçi Kültür Evi yürüklerimizdeki isyanın bir mevzisi olarak açılıyor!
   Nazım Hikmet'e büyük saygısızlık!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Emperyalist sermaye bir ülkeye
ne için gelir?

Philips tekeli İzmit’teki ampul fabrikasını kapattı. Philips yönetimi tarafından yapılan açıklamada, İzmit’teki fabrikanın kapatılmasının gerekçesi, “globalleşmenin getirdiği değişen dengeler nedeniyle artık rantabl olmayan ufak üretim merkezlerinin rekabetten yoksun kalmasının bir sonucu” olarak açıklandı.

Bu ne anlama geliyor? Söylenenler sıradan bir gerekçe mi, yoksa emperyalist kapitalist sistemin gerçekte ne olduğunun yalın bir ifadesi mi? Kuşkusuz ikincisi.

Emperyalist tekeller, geçen yüzyıl boyunca dünyanın her yerindeki az gelişmiş kapitalist ülkelerde ve bu arada Türkiye’de birçok yatırım yaptılar; şirketler, fabrikalar kurdular.

Az gelişmiş ülkelere emperyalist sermayenin girişi, sistem tarafından bu ülkelerin işçi ve emekçilerine kalkınmanın zorunlu bir gereği olarak sunuldu. Buna göre eğer bir ülke ekonomisini geliştirip kalkınmak istiyorsa mutlaka yabancı sermayenin gelmesi için uygun koşulları yaratmak zorundaydı.

Oysa az gelişmiş ülkelerde yatırım yapan uluslararası tekellerin derdi ne bu ülkeleri kalkındırmak, ne de işsizlerine iş olanağı yaratmaktı. Onların tek amacı ellerindeki birikmiş sermayeye daha kârlı yatırım alanları bulmaktı. Kendi ülkelerinde yatırım maliyetleri daha yüksek, işçi ücretleri daha fazla olduğu için, çareyi az gelişmiş ülkelere sermaye ihracında buluyorlardı. Çünkü bu ülkelerde hem işçileri her türlü sosyal haktan yoksun bir şekilde, çok düşük ücretler karşılığında ve kölece çalıştırmak mümkündü, hem de diğer yatırım maliyetleri daha azdı. Fabrikanın ürünün satılacağı pazarlara yakın olması ayrı bir avantajdı.

İzmit’te bundan 20 yıl önce kurulan Philips ampul fabrikası da böyle bir fabrikaydı. Philips Türkiye’deki ampul pazarını ele geçirmek, uygun yatırım ve ucuz işgücü olanaklarından yararlanmak için bu fabrikayı kurmuştu. Kendini bir “ulusal” marka olarak tanıtmış ve kabul ettirmişti. Belli bir zaman içinde de Philips Türkiye ampul pazarında en büyük paya sahip oldu.

Fakat bugün Türkiye’deki fabrikası Philips tekeline yeteri kadar kârlı bir işletme olarak görünmüyor. Çünkü Türkiye pazarını zaten önemli ölçüde ele geçirmiş durumda. Bu arada ithalatı zorlaştıran gümrük vergileri Avrupa Birliği’ne girme bahanesiyle hemen hemen ortadan kaldırılmış bulunuyor. Ampulün Türkiye’de üretilmesi satış fiyatında önemli bir avantaj yaratıyordu. Şimdi ise Avrupa’dan getirilecek ampulleri aynı fiyatla satma imkanı doğmuş durumda.

Öte yandan Türkiye’deki fabrika iç pazar yanında Avrasya ülkelerinin pazarlarına da ampul üretiyor. Fakat tekelin Polonya’daki fabrikası hem bu pazarlara ürün göndermek için gerekli kapasiteye sahip, hem de Polonya’daki üretim ve işçilik maliyetleri Türkiye’den daha cazip. O nedenle de Philips tekeli “rantabl olmayan” Türkiye’deki fabrikasını kapatıp yatırımını Polonya’ya kaydırmayı tercih ediyor.

Sonuç olarak emperyalist sömürü ve soygun mekanizması kendi mantığı içinde işliyor. Türkiye’deki Philips fabrikası kapatıldığı için 75 kişi işsiz kalacak. Aynı zamanda Polonya’daki düzen sözcüleri Türkiye’den oraya kaydırılan yatırımı bir kurtarıcı gibi sunacaklar, işçi ve emekçilere. “Yabancı sermaye girişi artıyor, ekonomimiz güçleniyor” diyecekler onlara, yabancı sermayenin vurgun vurmak için geldiğini gizleyerek. Bu oyun bir yere kadar böyle sürüp gidecek. İşçi sınıfı, emperyalist sömürüye karşı enternasyonal mücadele bayrağını yükseltinceye kadar. Emperyalist-kapitalist sistem bir toplumsal devrimle tarihin mezarlığında yerini alıncaya kadar.



Fabrikanın kapatılmasına karşı

Philips işçisi direniyor!

Philips tekeli İzmit Köseköy’de bulunan ampul fabrikasını Temmuz ayı başından itibaren kapatacağını açıklamıştı. Şirket yetkilileri 4 Haziran’da yaptıkları açıklamada, “değişen dengeler nedeniyle” İzmit fabrikasının artık kârlı bir işletme olmaktan çıktığını, Philips’in diğer fabrikalarının çok daha yüksek kapasite ve ileri teknoloji kullanarak daha düşük maliyetlerle çalıştığını, kapatma gerekçesi olarak ileri sürdüler.

Bu karar fabrikada çalışan 65’i işçi 75 çalışanın işsiz kalması, kapı önüne konulması anlamına geliyordu.

Kapatma kararına ilk tepki işyerinde örgütlü Birleşik Metal Sendikası’ndan geldi. Birleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Ahmet Durak yazılı bir açıklama yaparak şunları söyledi: “Fabrikada çalışan işçi arkadaşlarımız, kötü günlerde işyerlerine ve işverene sahip çıkmışlardır. Bugün gelinen noktada Philips işvereni, yalnızca çalışanları değil ailelerini de açlığa mahkum etme eğilimindedir. Fabrikanın kapatma gerekçesi ise üretimin Türkiye’de yapılmayacağıdır... Philips işçisi fabrikasını terk etmek istemiyor. Sendika olarak fabrikayı kapatma kararını tanımıyoruz. Yıllarını bu fabrikaya veren Philips işçisi de bu kararı kabul etmiyor. 75 işçinin çalıştığı Philips işyerini kapattırmayacağız.”

5 Haziran günü ise müdürler de dahil fabrikanın 75 çalışanı “kararın geri alınması” talebiyle “işyerine kapanma” eylemi başlattılar. Sendika işyeri temsilcisi Yusuf Ziya Tom yaptığı açıklamada “fabrikanın kapanmasıyla, çalışanların ailelerinin yanı sıra, işletmeye hammadde ve servis sağlayan ticari kuruluşlar ile yan sanayi de olumsuz etkilenecek. Yüzlerce insan geçim sıkıntısına düşecek. Kararlıyız, işveren kapatma kararını geri alana kadar direneceğiz” dedi.

Eylemin nasıl bir şekil alacağı 6 Haziran’da Hollandalı işverenle yapılacak görüşmeden sonra belli olacak.



Grevden yan çizilmeden önce SASA işçileriyle görüşmüştük...

“Kazanana kadar mücadeye devam!”

1. işçi: Ücretler çok düşük. Ülkenin yaşam koşullarına göre çok az. Bizler enflasyon artışı kadar zam ve refah payı istiyoruz. Diğer işçi arkadaşların ücretleri çok daha düşük, asgari ücretle çalışan işçiler de var. Ben 22 yıldır çalışmama rağmen 450 milyon lira maaş alıyorum.

2. işçi: Grev pankartımızı astığımız için gururluyuz. Greve düğüne gider gibi gidiyoruz. Bu grev ilk grevimiz değil, 5. grevimiz. Taleplerimiz karşılanana kadar da grevde kalmaya kararlıyız.

3. işçi: Hakkımızda hayırlısı ne ise o olsun. İnşallah biz kazanırız. Kazanana kadar mücadeye devam.

4. işçi: Sonuna kadar mücadele edeceğiz.11 ve 12. ayda bizi 45 gün ücretsiz izine gönderdiler. Hiç kimse gelip durumumuzu sormadı. Biz insanca yaşamak istemiyor muyuz? Hakkımızı alana kadar grevimizi götüreceğiz.

5. işçi: Ülke şartları belli, bunu söylemeye gerek yok. Aslında biz böyle bir şeyi haketmiyoruz. Grevi haketmiyorduk. %40-43 oranında zam deyip %38’e imza atarlarsa yanlış olur. Bunun için greve gittiğimize değmez. %3’lük fark için greve gitmeye de gerek yok. Hepimize bu grevin hayırlı olmasını diliyorum.

6. işçi: 6 aylık sözleşme farklarımızı alamıyoruz. Genel başkanın konuşmasında söylediği gibi 450 milyon maaş alan üye sayısı işletmede 300 kişi, toplam üye sayısı ise 1200 kişi. Geriye kalan 900 kişi 200-300 milyon liraya çalışıyor. Ben 19 senelik işçiyim. 450 milyon lira maaş alıyorum. 19 yıldır buraya ömrümü verdim. Devlet müessesesinde çalışan bir insan 1.5 milyara yakın para alıyor. Benim cumartesim yok, pazarım yok. Tamam 100 milyon lira maaş alan insanlar da var. Ama çalışanların bir amacı var. Grevi zaten kimse istemez. Benim gibi birisi hiçbir zaman istemez. Çünkü benim bayağı borcum var. Alacağımız sözleşme farkları borçlarımı ve banka faizlerimi dahi karşılamayacak. Yılbaşından bu yana 5 ay geçmiş. 1 ikramiyemiz ve mesailerimiz var. Yani 7 aylık zam farklarımız var alacağımız. Ben zam farklarına karşı her ay 100 milyon lira açık veriyorum.

7. işçi: Grev sendika başkanıyla işveren arsında bir şey ama bizi de ilgilendiriyor. Bize düşen greve çıkmak. Patronun bize ihtiyacı var bizim de patrona. Ama patronun bize daha çok ihtiyacı var. Biz kale karşısında oturuyoruz. Sıradan bir işçiyi getirirse bizim yaptığımız işi yapamaz. Bir kale kapısında çalışan bir işçinin yevmiyesi 20 milyon. Bize verdiği ise 10-15 milyon yevmiye. Ama ne olursa olsun başaracağız.

SY Kızıl Bayrak/Adana