8 Haziran'02
Sayı: 22 (62)


  Kızıl Bayrak'tan
  Avrupalı emeryalistlerin sözde demokrasisi
  Düzen politikalarına meşruluk arayışı
  Bahçeli'nin manevraları ve faşist MHP gerçekliği
  AB'ye bağanan umutlar batağa sürüklüyor
  Faşist çete mensupları serbest bırakıldı, devrimci tutsaklar hücrelerde!..
  Belediye işçisi işvereni ve hükümeti uyardı
  Grev hakkı için grev!..
  SASA işçisinin denetiminden uzak grev satışla sonuçlandı!
  Emperyalist sermaye bir ülkeye ne için gelir?
  Grev hakkı ancak grev silahı kullanılarak savunulabilir
  ODTÜ'lüler geleneklerine sahip çıkıyor
  15-16 Haziran Direnişi ve sınıf hareketinin güncel sorunları
  Çukurovo'da öncü-devrimci kamu emekçileri ortak platform kurdu
   Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler VI
   Filistin halkı kıskaca alınmaya çalışılıyor!
   Keşmir sorunu ve emperyalist ikiyüzlülük
   İspanya'da genel grev havası
   Ekim Gençliği'nin Haziran sayısından...
   Aşık Mahzuni Şerif
   Sefaköy İşçi Kültür Evi yürüklerimizdeki isyanın bir mevzisi olarak açılıyor!
   Nazım Hikmet'e büyük saygısızlık!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AB’ye bağlanan umutlar batağa sürüklüyor

Son MGK toplantısı ile ortalığa yayılan demokratikleşme hayalleri sistemli biçimde körüklenmeye devam ediliyor. AB’ye uyum çerçevesinde OHAL’in iki ilde kaldırılması, iki ilde ise son kez olmak üzere dört ay uzatılması, idam, “Kürtçe eğitim ve yayın” sorunlarının bir generale atfen bazı kirli formülasyonlara bağlanması; hem düzen cephesi hem de Kürt halkının gözlerini bağlamaya çabalayanlar tarafından, demokratikleşme sahtekarlığına malzeme yapılıyor. MGK toplantısından tek elle tutulur karar olarak çıkan OHAL’in kaldırılması gibi biçimsel bir adım ile sonrasında ordu tarafından yalanlanan idam, “Kürtçe eğitim ve yayın” planındaki iğreti formülasyonlar, teslimiyetçi Kürt liberalleri tarafından “yeni bir süreç”in başlangıcı sayılıyor. Dayanaksız beklentiler yaratmanın aracı olarak kullnılıyor.

Teslimiyetçi platform “demokratikleşme”
oyununun bir parçası

Bu, teslimiyetçi Kürt cephesinin artık karakteristik bir davranış biçimidir. Kürt halkının özgürlük istemlerine ve devrimci enerjisine yabancılaşmış, tüm umudunu emperyalistlere bağlamış bir siyasal platform olarak, düzene dönük boş beklentiler yaratmak, bu yolla Kürt halkının temiz duygularını küçük hesaplarına dayanak yapmak, onun artık siyasal varoluş tarzıdır. Bundan dolayıdır ki, düzenin iğrenç şoven saldırılar eşliğinde sürdürdüğü demokratikleşme oyununa tüm çabasıyla katılmaktadır. Son gelişmeler AB emperyalistlerine ve düzenin temel yönetici gücü orduya bağlanan sonsuz hayalleri bir kez daha parlatma olanağı olarak değerlendirilmektedir.

Yıllardır OHAL uygulamasıyla kıyımdan geçirilen Kürt halkının OHAL’in kaldırılması üzerinden boş beklentilere kapılması, teslimiyetçiler için belli bir kolaylık sağlamaktadır. Ancak Kürt halkı geçmiş deneyimlerinden de biliyor ki, bu göstermelik bir adımdır. Nitekim daha önce OHAL’in kaldırıldığı illerde OHAL uygulamaları fiilen devam etmiş, OHAL büroları çalışmış, koruculuk sistemi, işkenceler, gözaltında kayıplar, köy boşaltmalar sürmüştür. Devrimci Kürt dinamiklerinin kanla bastırılması sonrasında göstermelik olarak kaldırılan OHAL kurumları, en küçük bir mücadele dinamiği karşısında bir terör mekanizması olarak dizginlerinden boşalmaktadır. İşte Öcalan demokrasisi ya da “demokratik cumhuriyet” de tastamam budur. Tüm değer ve özlemlerinden vazgeçerek katilinin önüne boynunu uzatmaktır.

Öyle ki, düzen cephesinde idam konusunda yapılan sözde tartışmalarda en “uzlaşmaz” taraf olarak görünen MHP dahi tutumunu, “terör tehdidine karşı toplumun da kabul edebileceği yetenek ve yeterlilikte tedbirleri geliştirelim, ondan sonra idamı yeniden tanzim edelim” biçiminde ortaya koymaktadır. Yani, idamın kaldırılması ya da iğreti bazı kırıntılara evet, ama öncelikle Kürt halkının özgürlükleri uğruna girişebileceği her türlü mücadeleyi ezecek tedbirleri alarak bunu yapalım, deniliyor. AB tartışmaları boyunca ilkel bir şovenizmle keskin tavır alan MHP, MGK’dan çıkan sonuçların ardından bunları söylüyor. MHP’li şeflerin ağzından dile getirilen bu görüşler MGK çizgisidir. Aynı anlama gelmek üzere tekelci burjuvazinin ve AB emperyalizminin çizgisidir.

Teslim alınmış, tüm mücadeleci değer ve özlemlerinden arındırılmış bir Kürt hareketine karşı ancak bir takım kırıntılar “bahşedilebilir”, ama bu sürekli ve sistemli imhacı bir kurumlaşmanın varlığıyla bir arada yapılabilir.

Teslimiyete karşı çıkanlar hedef
haline getiriliyor

Teslimiyetçi Kürt liberalleri bunun bilincinde olarak, “demokratik çözüm” adına sürdürülen tüm bu sahtekarlıklara ve teslimiyete karşı çıkan öteki Kürt çevrelerini ve bu arada Kürt devrimcilerine karşı yeni bir seferberlik başlatmıştır. Özgür Politika gazetesinin “Ufuktan” köşesinde yayınlanan “Yeni bir sürece girilirken” başlıklı başyazıda bu güçler hedef gösterilmekte, “demokratik çözüm”ün önündeki belli başlı engellerden biri olarak ilan edilmektedirler:

“Türkiye’deki bu çelişki ortamında, demokratik bir çözümün çıkmamasını, Kürt sorununun bu temelde çözümünü istemeyen ve Avrupa’da oturan bir Kürt eğilimi de var. Bunların çeşitli Avrupalı çevrelerle ve devletlerle de ilişkileri var. Son olarak, PKK’nin terör listesine alınmasında çözüm istemeyen bu eğilimlerin ortak çabası belirleyicidir. Duygularını seri seri yazdıkları yazılara yansıtmaktadırlar. Bu yazılarda ‘zafer çığlıkları’ duyulmaktadır.” (Özgür Politika, 3 Haziran ‘02)

Yine aynı günlerde ve aynı köşeden yayınlanan başka bazı yazılarda da aynı güçler hedef gösterilmektedir. Buna PKK 7. Kongresi’nin teslimiyetçiliğe karşı duruşu terör olarak kodlayan kararlarını da ekleyebiliriz. (Şimdilerde teslimiyetçi Kürt şefleri bunu sermaye devletine yaranmak için sık sık tekrarlıyorlar.)

OHAL’in kaldırılacağı üzerinden sahte beklentiler yayanlar, MGK kararlarının neyi değiştirip değiştirmeyeceği bir yana, OHAL uygulamalarının geçmiş sonuçlarını ağızlarına alamayacak kadar ruhsuzlaşmışlardır. Kürt halkının özgürlüğü için savaşırken kirli savaş taktikleriyle vahşice katledilenler, sokak ortasında katledilenler, kaçırılıp kaybedilenler, yerinden yurdundan türlü işkencelerle göç ettirilenler üzerine kalın bir çizgi çekilmiştir. Sermaye devletinin kanlı elleriyle yaptığı düzenbazlıklara bel bağlanmakta, yaşanan tüm acıların ve kırımın üzerinden katliamcılarla “demokratik çözüm” oyunu oynanmaktadır.

Kürt halkı içerisine çekildiği bu bataklığın ağırlığını ve ödediği bedellerin acısını duymaktadır. “Demokratik cumhuriyet”, “demokratik çözüm” ve “demokrasinin zaferi”nin yaşamlarında zerrece bir karşılığı olmadığı her gün daha açık görülmektedir. Kölelik zincirleri kalınlaşmakta, onuru ezilmekte, zulüm altında inletilmekte ve açlık içerisinde kıvranmaktadır. Kısacası emekçi Kürt halkının istemleri ve umutları ile teslimiyetçi Kürt liberallerinin ona sunduğu dünya birbirine tezattır. Her yeni siyasal gelişme bunu yeniden yeniden doğrulamaktadır.

Kürt burjuvazisi gelişmeler karşısında
çıkarlarına uygun davranan biricik güçtür

Sermaye düzenine itaatin, AB-ABD emperyalizmine bağlanan umutların sonu, Kürt emekçi halkına özgürlük değil kölelik, onur değil leke, emekçi halklarla kardeşlik değil halklara karşı emperyalist kapitalizmin koltuk değneği olarak cepheye sürülmektir. Çünkü bu teslimiyetçi liberal çizgi, çıkarları emekçi Kürt halkına temelden karşıt Kürt burjuvazisinin siyasal çizgisidir. Bu çizginin özlediği ve dilinden düşürmediği demokrasi, işçi ve emekçilerin köleleştirilmesine dayanmaktadır. Teslimiyetçi platforma ruhunu veren de onlardır.

Son gelişmeleri büyük bir keyifle karşılayan Kürt burjuvazisinin temsilcileri artık tüm ipleri ellerine almanın verdiği rahatlıkla davranıyorlar. Denilebilir ki, uzlaşmaz sınıflardan oluşan Kürt ulusu içerisinde halihazırda sınıf çıkarlarının gerekleri konusunda açık bir bilinç ve tutarlılıkla davrananlar da onlardır.

Kürt burjuvazisinin tipik temsilcilerinden bir olan Yaşar Kaya’nın Özgür Politika’da yayınlanan son yazılarından biri bu açıdan çarpıcı bir örnektir. Bu örnek Kürt burjuvazisinin teslimiyet sürecindeki yerini ve rolünü, aynı şekilde teslimiyetçi politikaların özünü ve hedeflerini göstermesi açısından ek bir söze gerek bırakmamaktadır:

“Kürtler bir yandan Avrupa Birliği isterken, bir yandan da biz NATO’ya karşıyız diyemezler. Bu bir paradokstur. NATO Avrupa Birliği’ne dahil devletlerce kurulmuş bir askeri ittifaktır. Bu NATO’ya, Varşova Paktı dayanamamıştır. Neticede Rusya NATO’ya girmiştir. Fukara Kürt NATO’ya karşı olsa ne olacak. Unutulmasın ki biz Kürtler en azından on NATO ülkesinde, mülteci veya işçi olarak yaşıyoruz. Üstelik de NATO merkezi Kürtlerin ulusal kongrelerinin bulunduğu Brüksel’de bize 4-5 km uzaklıkta bile değildir. Bugün artık global batı sistemi bir bütündür. Kim NATO ile çarpışacaksa o karşı çıksın. Üstelik benim NATO asamblesinde biri Finlandiyalı, biri İngiliz, birkaç tanesi de başka ülke milletvekili dostum var. Bir zamanlar kendisini solcu sanan herkes ‘ben NATO’ya da Cento’ya da karşıyım’ diyordu. Türk ordusu da ülke radyolarıın mikrofonunu her ele geçirişinde ‘biz NATO’ya, Cento’ya bağlıyız’ diyordu. Cento bitti, Avrupa Birliği müşterek ordusu kurulursa NATO da tarih olacak. Biz dünyanın nereye gittiğine bakalım.” (Özgür Politika, 3 Haziran ‘02)

Yaşar Kaya’nın bu sözleri, AB’ye umut bağlayanların nasıl dipsiz bir bataklığa yuvarlanacağını yalın biçimde gösteriyor. AB’ye körü körüne secde ederek bağlanmanın sonucu, emperyalizmin vurucu savaş örgütüne kurşun asker olmaktır. İşte Kürt burjuvazisinin Kürt emekçilerine biçtiği rol ve gelecek bu kadardır. “Demokratik çözüm”, “demokratik düzen” yaftasının altında savaşlar, yıkımlar, acı ve gözyaşı var. Barış havarisi olarak ortalıkta dolaşanlar Kürt halkına işte böyle bir dünya sunuyorlar.

Kürt emekçi halkı ulusal özgürlük ve sosyal kurtuluşa ancak, geleceğini emperyalizme bağlayan Kürt burjuvazisinin bu siyasal çizgisinden koparak ulaşabilir.

Tüm milliyetlerden işçilerin ücretli kölelik zincirlerini parçalama mücadelesini, ezilen ulusların kurtuluşu için “eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik” temel ilkesi ile birleştiren işçi sınıfının devrimci programı altında, emperyalizme, sermayeye, sömürgeciliğe ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşmaktan başka yol yoktur. Kürt emekçilerinin bağımsız ulusal-sınıfsal çıkarları bu hedefe uygun davranmayı gerektiriyor.