8 Haziran'02
Sayı: 22 (62)


  Kızıl Bayrak'tan
  Avrupalı emeryalistlerin sözde demokrasisi
  Düzen politikalarına meşruluk arayışı
  Bahçeli'nin manevraları ve faşist MHP gerçekliği
  AB'ye bağanan umutlar batağa sürüklüyor
  Faşist çete mensupları serbest bırakıldı, devrimci tutsaklar hücrelerde!..
  Belediye işçisi işvereni ve hükümeti uyardı
  Grev hakkı için grev!..
  SASA işçisinin denetiminden uzak grev satışla sonuçlandı!
  Emperyalist sermaye bir ülkeye ne için gelir?
  Grev hakkı ancak grev silahı kullanılarak savunulabilir
  ODTÜ'lüler geleneklerine sahip çıkıyor
  15-16 Haziran Direnişi ve sınıf hareketinin güncel sorunları
  Çukurovo'da öncü-devrimci kamu emekçileri ortak platform kurdu
   Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler VI
   Filistin halkı kıskaca alınmaya çalışılıyor!
   Keşmir sorunu ve emperyalist ikiyüzlülük
   İspanya'da genel grev havası
   Ekim Gençliği'nin Haziran sayısından...
   Aşık Mahzuni Şerif
   Sefaköy İşçi Kültür Evi yürüklerimizdeki isyanın bir mevzisi olarak açılıyor!
   Nazım Hikmet'e büyük saygısızlık!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bahçeli’nin manevraları ve
faşist MHP gerçekliği

Devlet Bahçeli’nin açıklamasına göre, MHP ile ilgili olarak 23 Mayıs ile 1 Haziran tarihleri arasında 55 köşe yazarının 107 yazısı yayınlanmış. Bunlardan dördü MHP’yi haklı bulurken, diğerleri doğrudan ya da dolaylı olarak MHP’yi hedef alıyormuş.

Öyle bir hava yaratılıyor ki, AB’ye üyelik konusunda sanki tek aykırı ses MHP’den çıkıyor. Bahçeli, önce Çin gezisinde, ardından ayağının tozuyla Türkiye’de Kürt sorununa dair şartlar ileri sürünce, AB engeli olarak öne çıkarıldı. Halbuki açıklamalarının “uyum yasalarıyla” doğru dürüst bir alakası yok. Bir süre önce Genelkurmay da benzer açıklamalar yapmıştı. Bahçeli’nin şartları, 12 maddelik Genelkurmay bildirisinin değişik bir üslupla güncelleştirilmiş ifadesidir. Kürt hareketinden tam teslimiyet, ihanet ve bağlılık istiyor MHP. Ordu da aynı şeyleri istemişti. “Şartlar” içindeki diğer ayrıntılar ise, MHP’nin faşist, şoven, kinci karakterini yansıtmaktan başka bir işleve sahip değil.

Ama hem Bahçeli’nin tonlamasından, hem de medyanın olayı veriş tarzından, diğer düzen çevrelerinin yüklenmesinden kaynaklı olarak, “MHP, uyum yasalarının çıkarılmasının başlıca engelidir” gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Bu yanılsamayı yaratmak her iki tarafın da arzusudur. Zira böylesi bir hava herkesin işine geliyor.

Bütün tartışmalar, koparılan yaygaralar son haftaların öne çıkan iki gündemi üzerinden sürmektedir.

AB gündemi, diplomatların Türkiye’ye gelerek yılın son aylarında üyelik müzakerelerinin başlatılması koşullarını hükümete hatırlatmasıyla kızıştı. İdam, anadilde yayın ve eğitim, Kıbrıs gibi temel sorunların çözülmesini istiyor AB. TÜSİAD uyum yasalarının çıkarılması için tam sayfalık ilanlar yayınlayarak AB gündemli yapılacak liderler zirvesine mesajını vermiş oldu. Rejimin temel kuvvetlerinden medya ve sendika bürokrasisi, zaten öteden beri AB’cilik yapıyorlar. Neredeyse tüm düzen partileri, yaslandıkları seçmen kitlelerin hassasiyetlerini gözetmek çerçevesinde demagoji yapmayı da ihmal etmeden, AB’ye girişten yana tavır takınıyorlar. Ordu ise geleneksel resmi politikalardan fazla taviz vermeden işi kotarmaya çalışıyor, ama tavrı AB’ye girişten yanadır. Neticede ABD’li yetkililer, Türkiye’den AB’ye girmesi için gerekli koşulların yeine getirilmesini istediler. Ordu, bir yere kadar bağımsız davranabildiği Kıbrıs ve Kürt meselelerinde biraz diretse de, sonunda hamisi ABD’nin isteklerine uyacak denli AB’ye giriş yanlısıdır. İdam ve anadilde yayın-eğitim konusundaki formülasyonları (her ne kadar 5 Haziran tarihli açıklamasıyla bunların kendisine ait olmadığını belirtse de, başkalarının, örneğin sayılı kalemşörlerin ağzından yayan bizzat Genelkurmay’dır) dabir kez daha intikamcı, şoven kimliğini ortaya sermiştir.

Erken seçim ise, Ecevit’in iş yapamaz duruma gelmesiyle gündeme oturdu. DSP dışındaki tüm çevreler, ki bunlara ABD, İMF, AB gibi güçler, Derviş gibi bakanlar da dahil, erken seçimin gerekli olduğunu belirtiyorlar. Burjuva medya çekilmesi için Ecevit’e muhtıralar yazıp duruyor. Bir ayağı çukurda birinin başbakan olması Türkiye’nin imajını zedeliyor olmalı! Ne de olsa işler fiilen hükümetsiz de yürütülebilir. Derin devlet (bir ABD yetkilisinin deyimiyle parlamento üstü sağlam devlet geleneği) İMF-TÜSİAD programının aksamasına izin vermez, Türkiye seçim sürecine girse bile işler yürür demeleri bundandır.

Bunlardan da anlaşılacağı gibi, MHP’nin tüm hesapları, ortadaki dalaşma, aslında tümüyle seçim üzerinedir. Düzen partilerinin rejimin geleceğini ilgilendiren yaşamsal konularda karar verme hakları yoktur. Ordu ve TÜSİAD’ın açıktan tavır koyduğu yerde AB üyeliğine karşı çıkmak diğerlerinin, hele hele MHP’nin ne haddine! Ama parlamenter demokrasi-hukuk devleti maskesinin faşist rejimin yüzünden düşmemesi de gerekiyor tabii ki. Sermaye iktidarının gerçek sahipleri de bunu bir ihtiyaç olarak görüyorlar. Bu noktada A partisinin, B partisinin, diyelim ki MHP’nin, geleneksel tabanlarının hassasiyetlerini dikkate aldıklarını göstermeleri gayet doğaldır. Düzen partilerinin kıvranma manevraları yapması rejimin ihtiyaçları için gereklidir. Generaller ve tekelci sermaye, partilere bıraktıkları başlıca iş olan kıvranma manevralarını elbette ki oğal karşılayacaklardır. Neticede hepsinin ortak kaygısı, tüm çabaları rejimi ayakta tutmaya yöneliktir.

Bu açıdan MHP kraldan da kralcıdır. İpleri tümüyle Genelkurmay’ın elindedir. 3 yıllık hükümet ortaklığı boyunca rejimin çıkarları neyi gerektirmişse hevesle yerine getirmiştir.

Türkeş 12 Eylül’de, “Fikirlerim iktidarda ama ben içerdeyim” demişti. Bu sitemin haksız ve yersiz olduğunu kim söyleyebildi ki? ‘70’li yıllarda yükselen devrimci muhalefete saldırı odağı olarak yapılandırıldı MHP. Lideri de, kendisi de tamamen CİA beslemesiydi. Amerikanın çocuğudur MHP. Yurtseverleri, demokratları, devrimcileri katletmekte, terörize etmekte etkin olarak kullanıldı. Faşist güruh, bizzat CİA planlaması ve yönlendirmesi ile Maraş’ta, Çorum’da kitlesel vahşet katliamlarına imza attı. Kaderin cilvesi olsa gerek, MHP 12 Eylül darbesiyle birlikte işsiz kaldı. Fikirdaşı ve işvereni ordu, katliam ve terör işini doğrudan üstlenmişti.

Gene de yığınla kirli iş yaptırılan MHP’li beslemeler vefakar davrandılar. Bu kez faşist tetikçiler için uyuşturucu ticareti, çek-senet tahsilatı, mafyacılık, çetecilik gibi kirli sektörlerin kapıları ardına kadar açıldı.

Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin yükselişiyle beraber MHP’ye de yeni bir alan açıldı. MHP’li beslemeler tekrar aktif göreve alındı. Faşist çeteler kontr-gerillanın aktif gücü olarak örgütlendirildi. Özel tim adı MHP ile özdeşleşti. MHP alışılageldiği diğer kirli işlerini daha geniş kapsamda sürdürme imkanı buldu. Mali açıdan palazlandı. Faşist parti, bizzat düzenin sahipleri tarafından yaratılan ırkçı, şovenist atmosferde olabildiğince güç topladı. Asker uğurlamaları, mehmetçik cenazeleri MHP için birer şov imkanına dönüştürüldü. 18 Nisan ‘99 seçimlerindeki “muhteşem başarısı”nı çözümleyen köşe yazarlarının genç kuşakların askerden MHP’li olarak döndüğünü yazması, aynı zamanda bir gerçeğin itirafıydı: MHP’yi güçlendien bizzat Genelkurmay’dı!

18 Nisan seçimlerinden çok önce, “denenmemiş” tek parti olan MHP’nin güçlendiği rejim tarafından biliniyordu. Zira yapısal kriz olgusu hükümet eden bütün partileri kısa zamanda paçavraya dönüştürüyordu. Gerici ideolojinin etkisinde olan, kirli savaş sürecinde de terör demagojisi ve şovenizm zehiriyle iyice sersemletilen emekçi sağ seçmen kitlesi, ANAP, DYP gibi partilerden umudunu kesince MHP’ye yönelmişti. Zaten resmi şoven kampanyalarla MHP’nin önü de açılmıştı. Güçlenen MHP’ye Türkeş’in son zamanlarında cila çekilmeye çalışılıyordu. İç kapışmalar neticesinde Devlet Bahçeli’nin liderlik koltuğuna oturmasıyla birlikte bu bir kampanyaya dönüştürüldü. Rejim sahipleri, hükümette yer alacak denli oy toplayan MHP’nin imaj değişikliğin gittiği propagandasına ciddi ciddi yoğunlaştırdılar.

İşte bugün 9-10 gün içinde MHP aleyhine 100’den fazla yazı yazan kalemşörler, o günlerde MHP’yi pohpohlayan yüzlerce yazı yazmışlardı. Artık MHP hükümet ettiğine, kendisine “bir de bunu deneyelim” diye oy verenlerin desteğini yitirdiğine göre, şimdiki eleştirel yaklaşımın bir mahsuru yoktu. Kaldı ki bu yaklaşım her iki tarafın da işine yarıyordu.

Genelkurmay politikalarını aşan hiçbir şey söylemediği halde, MHP AB’ye girişin engeli olarak gösterilmeye çalışılıyor. Geleneksel faşist tabana ise katı faşist çizgisinden bir milim geri atmamış olduğunun mesajı veriliyor. Böylelikle hem orduya manevra için zaman kazandırılıyor, hem de çok çok %6-7’lik kitle tabanı nezdinde MHP’nin yıpranan itibarı onarılıyor.